Küresel finans merkezleri arasındaki yeni güç dengeleri

Dr. Ufuk S. Yüksel Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Financial Times

2024'ün ilk yarısında yayımlanan, periyodik olarak Londra merkezli düşünce kuruluşu Z/Yen ve CDI iş birliğiyle hazırlanan Küresel Finans Merkezleri Endeksi (GFCI 35), uluslararası finansın geleceğine ve yükselen finans merkezlerine ilişkin önemli veriler sunuyor.

Bu raporda Birleşmiş Milletler, Dünya Ekonomik Forumu ve Dünya Bankası endekslerinin de dahil olduğu 151 gösterge ve araştırma temel alınıyor.

Bu yıl yayımlanan raporda ilk 10'da sırasıyla şu şehirler yer aldı: New York, Londra, Singapur, Hong Kong, San Francisco, Şanghay, Cenevre, Los Angeles, Chicago, Seul. 

Listenin ilk 5 sırasında bir değişiklik yaşanmazken, Cenevre'nin 10'uncu sıradan 7'nciliğe yükselmesi dikkat çekti.

Listeyi ağırlıklı olarak ABD şehirleri domine ederken; Avrupa şehirleri arasında Londra'yı sırasıyla Cenevre, Frankfurt, Paris, Zürih ve Lüksemburg izledi. 

Listede Pekin 15'inci, Tokyo 19'uncu, Dubai 20'nci, Berlin ise 32'nci sırada yer aldı.

Bu endeksin temel aldığı parametrelerin analizinden önce kısaca finans merkezlerinin tarihine ve temel karakteristiklerine değinmek yararlı olacaktır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

En genel tanımıyla finans merkezleri; küresel sermaye akışının yoğunlaştığı ve uluslararası ticaretin finansmanının sağlandığı coğrafi bölgelerdir.

Küresel finans merkezi olarak değerlendirilen şehirlerde ekonomi ağırlıklı olarak ticaret, emlak ve bankacılık alanlarına yoğunlaşmaktadır.

Bu şehirlerin çok sayıda şirketin genel merkezine, üst düzey finansal kurumlara ve bankalara ev sahipliği yaptığı dikkat çekiyor.

Braudel'in yorumuyla dünya finans merkezlerinin değişimi, yeni bir güç dengesinin oluştuğuna işaret ediyor.

Bu geçiş sürecinde savaşlar, siyasi krizler ve ekonomik dönüşümler belirleyici rol oynuyor.

17'nci yüzyılda küresel finans merkezi olarak üstünlük; güçlü donanmasının, kolonilerinin ve stratejik konumunun etkisiyle Amsterdam'a geçti.

Sanayi Devrimi ve İngiltere'nin sömürgecilik yarışında rakipsiz konuma gelmesiyle Amsterdam'ın yerini Londra aldı. 

İngiltere'nin dünya savaşlarıyla zayıflaması, ABD'nin endüstriyel üretim kapasitesinde İngiltere'yi geride bırakması ve doların küresel rezerv para birimi haline gelmesi Londra'nın yerini New York'un almasına zemin hazırladı.

Kindleberger, Londra'nın küresel finans merkezi olarak pozisyonunun zayıflamasının ve bu geçiş sürecinin 1929 Bunalımı'nın temel nedenlerinden olduğunu vurgular.

The Corporation of London'ın finans sektöründen 350 kurumu temel alarak gerçekleştirdiği araştırmaya göre, finans merkezi olmak için en önemli kriterler nitelikli iş gücü havuzu, esnek yasal düzenlemeler, uluslararası piyasalara erişim, altyapı, müşterilere yakınlık, adil iş ortamı ve hükümet politikaları olarak tanımlandı.

Bu şehirlerin aynı zamanda kültürel ve ticari merkezler olmaları yoğun beyin göçü almalarını sağlayarak nitelikli iş gücü kapasitelerini artırıyor.

Çok merkezli küresel dünya düzeninin kaç tane yeni finans merkezini aynı anda kaldırabileceği tartışmalıdır.

Dünya 20 tane finans merkezi için fazla küçük ama üç tane (New York, Londra, Singapur) küresel finans merkezi için ise fazla büyüktür. 

GFCI raporuna göre New York ve Londra'nın yakın gelecekte küresel finans merkezi olarak lider konumlarını kaybetmeyecekleri öngörülüyor.

Bununla birlikte gelecekte bu iki şehrin konumunu tehdit edecek en önemli risk faktörü New York için ABD'nin büyüme hızının yavaşlaması, Londra için ise Brexit'in yapısal sonuçları olarak tanımlanıyor.

Brexit referandumundan çıkan AB'den ayrılma kararının etkisiyle Küresel Finans Merkezleri Endeksi'nde ilk sırada yer alan Londra'nın yerini 2018 yılında New York aldı.

Birleşik Krallık'ın Avrupa Ortak Pazarı'nın dışında kalması, bölgesel finans merkezine dönüşmeyi hedefleyen Avrupa metropolleri arasındaki rekabeti artırdı.

Brexit sonrası dönemde, Londra merkezli bazı finansal kuruluşlar birimlerinin bir bölümünü Dublin, Frankfurt ve Paris gibi finansal merkezlere taşıdılar. 

Brexit'ten kaynaklanan yapısal ve bürokratik engellere karşın önemli bir ticari ve kültürel merkez olan Londra, üst düzey uzmanların en çok yaşamak istediği şehirlerden biri olmaya devam ediyor.

Birleşik Krallık'taki üniversitelerin dünyadaki en iyi 100 üniversite arasında güçlü şekilde temsili, Londra'da konumlanan küresel şirketlerin elit uzmanlara ulaşmalarına imkan tanıyor.

Londra kökenli Cushman & Wakefield'ın Avrupa'daki finans merkezlerine ilişkin araştırması, Londra'nın birçok kriterde Avrupa'da ilk sırada yer aldığını gösteriyor. Ardından ise sırasıyla Paris, Brüksel, Frankfurt ve Barcelona geliyor. 

Paris'in uluslararası ulaşım altyapısıyla, Barcelona'nın çalışma ortamı ve yaşam kalitesiyle öne çıktığı görülüyor.

Lüksemburg'un yatırım fonu, Frankfurt'un bankacılık, Zürih'in özel bankacılık, Dublin'in ise operasyonel finans işlemleri konusunda uzmanlaştığı vurgulanıyor.

2024 tarihli GFCI 35 raporu; Avrupa Merkez Bankası'na  ve Bundesbank'a ev sahipliği yapan Frankfurt'un GFCI 35 verilerine göre Paris'i geride bıraktığını gösteriyor.

Listede yükselişi en çok dikkat çeken şehirlerden birisi ise Londra ile birlikte ilk onda yer alan tek Avrupa şehri olan Cenevre.

Araştırmacılar; İsviçre'deki regülasyonların, düşük yolsuzluk oranının ve siyasi istikrarın, Cenevre'nin bölgesel finans merkezi olarak öne çıkmasına zemin hazırladığını düşünüyorlar.

Finans merkezi olabilmek için çağımızdaki büyük rekabetin etkisiyle devletler özel politikalar geliştiriyorlar. Dubai, bu amaca yönelik serbest bölge olma konusunda önemli adımlar attı.

2004'ten bu yana aktif olan Dubai International Financial Centre, gelir vergisini kaldırarak ve yüzde 100 yabancı ortaklığına izin vererek Dubai'yi bölgesel bir finans merkezi haline getirmeyi hedefliyor. 

Yakın dönemde Blockchain ile bütünleşen inovasyon şirketlerinin Dubai'de yoğunlaştıkları dikkat çekiyor.

Ucuz iş gücü kaynağı olması ve ekonomik potansiyelinden dolayı Mumbai gibi şehirlere ise operasyonel işlemlerin (back-office) taşınması bekleniyor.

Londra ve New York'un başarısının ardında yatan nedenlerden birisi de çok farklı sektörlerin merkezi haline gelmiş olmaları ve şirketlerin genel merkezlerini bu iki şehre taşımayı bir prestij işareti olarak görmeleridir.

Goldman Sachs, Morgan Stanley, Merrill Lynch ve JP Morgan gibi büyük yatırım bankalarının ve milyarlarca dolarlık varlığı yöneten küresel şirketlerin genel merkezleri New York'ta yer alıyor.  

Dünyanın en büyük iki borsası olan NASDAQ ve NYSE'ye ev sahipliği yapması, New York'un küresel finans merkezi olarak birinci sıradaki konumunu güçlendirmesinde önemli rol oynuyor.

Bu borsalarda listelenmek küresel şirketlere büyük itibar kazandırmakta ve büyük kurumsal yatırımcılara ulaşmalarına imkan tanıyor.

Aşağı Manhattan bölgesinde yer alan "Wall Street", günümüzde uluslararası finansın en  önemli sembollerindendir. 
 


Küresel finans merkezleri arasında finans teknolojileri kategorisinde New York yine birinci sırada yer alırken, San Francisco ikinci, Londra ise üçüncü sırada.

San Francisco'nun Silikon Vadisi'ndeki inovasyon şirketlerine ev sahipliği yapması ve finans teknolojilerinin geliştirildiği öncü şehirlerden olması; yakın dönemde finans merkezi olarak öneminin artmasında belirleyici.

ABD'nin Batı bölgesinin finans merkezi olarak değerlendirilen bu şehir, küresel finans şirketleriyle Silikon Vadisi'ndeki teknoloji şirketleri arasında entegrasyonun sağlanmasında köprü işlevi görüyor. 

ABD'nin Çin'e karşı uyguladığı çevreleme politikasının ve 2019-2020 Hong Kong protestolarından kaynaklanan siyasi istikrarsızlığın etkisiyle Asya kıtasında finans merkezi olarak Singapur, Hong Kong'un önüne geçti.

Güneydoğu Asya'da konumlanan küçük bir şehir devleti olan Singapur, sınırlı kaynaklara ve yüz ölçümüne sahip olmasına rağmen Asya'nın en önemli finans merkezi haline gelmeyi başardı.

Singapur'un sermaye kazancını vergilendirmemesi; özellikle bankacılık ve sigorta sektörleri açısından bu şehri önemli bir çekim merkezi haline getiriyor.

Uzak Doğu ülkeleri arasındaki ekonomik ve kültürel entegrasyondan en kazançlı çıkan yerlerin başında Singapur geliyor.

Örneğin Jakarta'da üniversite okuyan bir genç, Bangkok'ta yüksek lisans yapıp, Şanghay'da bir inovasyon şirketinin kuruluşunda yer aldıktan sonra uluslararası finans şirketlerinden birinde çalışmak üzere Singapur'a yerleşmeye karar verebiliyor.

Güneydoğu Asya ülkelerinin seçkin beyinlerinin, akademisyenlerinin ve uzmanlarının; en verimli oldukları çağda yeteneklerini bu şehre taşımaları Singapur'a sürekli bir dinamizm kazandırıyor. 

Şehrin ultra-modern mimariye ve altyapıya sahip olan Marina Bay ve Raffles Place gibi bölgeleri; Singapur'un hızlı ekonomik gelişiminin başlıca sembolleri haline geldi.

Singapur'da İngilizcenin yanında Çince, Hintçe ve bölgesel dillere hakim çok sayıda uzmanın yaşaması ve şehrin akademiyle finans sektörü arasındaki entegrasyonu güçlendiren elit üniversiteleri, Asya piyasalarına açılmak isteyen küresel şirketler için Singapur'un önemini artırıyor. 

Kuşkusuz Singapur'un Hong Kong'un yerini alarak Asya kıtasının en önemli finans merkezi haline gelmesinde ABD'nin Çin'i çevreleme siyasetinin önemli etkisi oldu.

2021'de Çin'in kripto yasağını getirmesi, Blockchain ve Web3 teknolojilerine dayanan birçok inovasyon şirketinin Singapur'a taşınmasına yol açarak şehrin pozisyonunu güçlendirdi.

ABD'nin ekonomik hegemonyasını sürdürmesi; doların küresel rezerv para birimi olarak statüsünün korunmasına ve ABD'nin teknolojik üstünlüğünü devam ettirmesine bağlı.

Buna karşılık Çin; Vietnam, Singapur, Endonezya, Tayland ve Malezya gibi ülkelerde kültürel hegemonyasını güçlendirmeye yönelik çok uzun vadeli bir vizyona bağlı kalmaya devam ediyor. 

Diplomatik açıdan Çin ve Batı dünyası arasında denge siyasetini sürdüren Singapur'un önümüzdeki on yıllarda yapacağı siyasi tercihler, bu iki blok arasındaki rekabetin önemli kırılmalarından olacak.

21'inci yüzyılda küresel finans sermayesi; siyaset yapıcıların tercihlerini şekillendiren ve siyasi blokların hedeflerini yönlendiren belirleyici bir güç odağı haline geldi.

Dolayısıyla küresel finans merkezleri arasındaki rekabet, ekonomik alanın yanında uluslararası siyaseti de derinden etkileyecek. 

Küresel sermayenin yoğunlaştığı bu 3 şehir (New York, Londra, Singapur); dünyanın yeni kültürel kodlarının biçimlenmesinde ve siyasi dengelerin şekillenmesinde önümüzdeki on yıllarda belirleyici rol oynayacak.

 

 

Kaynaklar:

Bajpai, Prableen: "The World's Leading Financial Cities", Investopedia, February 1, 2024, (Çevrimiçi) https://www.investopedia.com/articles/investing/091114/worlds-top-financial-cities.asp#:~:text=The%20top%20global%20financial%20cities,Zurich%2C%20Tokyo%2C%20and%20Chicago., 10.05.2024.
Barton, Dominic: What Makes a City a Financial Hub?, New York, McKinsey, 2004.
Bromberg, Michael, Andy Smith, Vikki Velasquez: "Comparing the Financial Districts of London and New York", Investopedia, July 17, 2023, (Çevrimiçi) https://www.investopedia.com/london-vs-new-york-financial-districts-7552437, 15.05.2024.
Jones, Huw: "New York Keeps Top Spot, London Second in Z/Yen Financial Centre Survey", Reuters, March 21, 2024, (Çevrimiçi) https://www.reuters.com/business/finance/new-york-keeps-top-spot-london-second-zyen-financial-centre-survey-2024-03-21/, 17.05.2024.
Langley, Paul: World Financial Orders (An Historical International Political Economy), London, Routledge, 2003.
Wardle, Mike, Michael Mainelli, Charlotte Dawber-Ashley: The Global Financial Centres Index 35, Long Finance & Financial Centre Futures, 2024.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU