İranlı bir dış politika uzmanı, İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğunu bombalamasının ve Devrim Muhafızları'nın beş üst düzey liderinin toplantı anında öldürülmesinin, Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani'nin öldürülmesinden daha önemli olduğunu söylüyor.
Mesele, hedef alınan kişilerin öneminden değil, operasyonun İran'ı hataya yer olmayan çok hassas bir koşulda köşeye sıkıştırmasından kaynaklanıyor.
Muhatabım, İran'ın, 1988'de İran-Irak savaşının sona ermesinden bu yana, doğrudan çatışmaya girmeyerek ve çatışmayı rejim tarafından finanse edilen, eğitilen ve silahlandırılan kolları ile sınırlandırarak kendisini köşeye sıkışmaktan kurtarmayı başardığını söylüyor.
İsrail'in İran'a defalarca saldırmasına, bilim adamlarının ve askeri liderlerin öldürülmesine, tesislerin tahrip edilmesine rağmen, Dini Lider Ali Hamaney, stratejik sabır adı altında itidal çağrısında bulunuyordu.
İran'ın en önemli askeri lideri ve kollarının faaliyetlerinin koordinatörü olan Süleymani suikasta uğradığında, dünya İran'ın sarsıcı intikamı için nefesini tuttu, müttefikleri ve kolları intikamın alınmasını ve onurun geri kazanılmasını bekledi.
İran'ın yanıtı ise Erbil ve Ayn el-Esed'deki iki Amerikan üssünü vurmak ile sınırlı kaldı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İranlı uzman, konsolosluğun bombalanması ve bunun neden önemli olduğu konusuna dönerek, bugün bölgenin, Süleymani'nin 2020'de suikasta uğradığı, aynı yıl nükleer bilimci Muhsin Fahrizade'nin öldürüldüğü ve 2021 baharında Natanz nükleer tesisinin bombalandığı zamankinden farklı olduğunu söylüyor.
Bugün bölgede, Aksa Tufanı'nın ardından bölge halkları açısından varoluşsal sayılan bir savaş yaşanıyor ve bu savaşta kolların, ittifakların, masa altından varılan anlaşmaların arkasına saklanmanın yeri yok. Hepsinin zamanı geçti.
Dolayısıyla İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğuna saldırısı, İran'ı istemediği bir doğrudan çatışmaya soktu ki bu hadisenin önemi de burada saklı.
Kasım Süleymani'nin öldürülmesine karşılık düzenlenen misilleme operasyonunda Devrim Muhafızları sözcüsü, operasyonun ABD'nin canını acıttığını ve iki Amerikan üssünün tamamen imha edilmesinin yanı sıra 80 Amerikan askerinin de öldürüldüğünü söylemişti.
ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü, İran füzelerinin iki arabayı ve içinde yaşayanların boşalttığı bir konut binasını vurduğunu söyleyerek bunu yalanlamıştı.
Geçen 23 Mart'ta da eski İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, iki saldırının yeri ve zamanı konusunda ABD'ye bilgi verildiğini ve Kasım Süleymani için intikam operasyonunun bu saldırılardan sonra sona erdiğinin kendisine iletildiğini ifade etti.
Muhatabım, Şam'daki konsolosluğa yapılan saldırıya misilleme eyleminde de aynı şeyin yaşandığını söylüyor.
Tahran, misilleme operasyonu konusunda ABD ve İsrail'i bilgilendirdi, insansız hava araçlarının ve füzelerin fırlatılma ve varış zamanını belirledi.
Dünya, saatlerce bunların İsrail hava sahasına girmesini bekledi ve başarısız, gerçeküstü bir Hollywood sahnesi ile Demir Kubbe tarafından düşürülmelerini televizyon ekranlarından izledi.
İran'ın misilleme operasyonu bir Arap kızının yaralanmasına ve ABD Hava Kuvvetlerinin en gelişmiş uçağı olan F-35 hayalet savaş uçağının evi ve İsrail'in güneyinde önemli bir hava üssü olan Nevatim üssünün dış duvarının yıkılmasına yol açtı.
Ancak Pazar sabahı üs her zamanki gibi çalışıyordu ve ardından İran'ın BM Daimi Elçisi operasyonun bittiğini duyurdu.
İran'ın Hollywoodvari intikamının sonuçlarından biri de dikkatlerin İsrail'in savunmasız Filistin halkına yönelik vahşi saldırganlığından ve gerçekleştirdiği katliamlardan başka bir yöne çevrilmesi ve İsrail'in yeniden İran ve kollarının kendisine pusu kurduğu bir kurbana dönüşmesiydi.
Bu, İsrail'i ve Bibi'yi (Netanyahu) büyük bir beladan ve gerçek bir varoluşsal krizden kurtarmayı başaran Dini Lider Ali Hamaney adlı bir sihirbazın büyüsüydü.
Böylece İsrail, Refah'ta, Suriye'de ya da Lübnan'da yapacağı her türlü eylem nedeniyle herhangi bir eleştiri, itiraz ya da cezaya maruz kalmaktan kendisini uzaklaştırmış oldu.
İran'ın "ilahi" operasyonunun askeri bir başarı olduğunu iddia edenlere ve İran insansız hava araçlarının İsrail hava sahasına girip neredeyse Mescid-i Aksa'yı vuracak olması ile övünenlere gelince; aralarında 1991 yılında merhum Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in emriyle İsrail'i vuran ve 16 İsraillinin hayatına mal olan düzinelerce Scud füzesini hatırlayan var mı?
O gün de pek çok kişi bugün olduğu gibi sevinç ve gururla zafer çığlıkları atmıştı.
Muhatabım, eylemlerin sonuçlarına göre değerlendirildiğini ve bu eylemlerin hiçbirinin ana dava ve ikincil meselelerine bir fayda sağlamadığını, tam aksine zarar verdiğini söyleyerek sözlerini bitirdi.
Netanyahu her halükarda Refah'a ulaşmak için İran'ı tuzağa düşürmeyi başardı.
Siyasi bir gözlemci şöyle diyor:
Amerikan yönetimi ile İsrail Başbakanı arasında, Refah'a açık ve sınırsız bir saldırı yapılmasının engellenmesi veya sivil kayıpların dikkate alınması konusunda bir anlaşmazlık olduğu biliniyordu.
Bu nedenle Netanyahu, Amerikalıların dikkatini daha tehlikeli bir hedefe çekmek zorundaydı.
Şam'daki İran konsolosluğunu vurmayı seçti çünkü en önde gelen kurban olan Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi, Aksa Tufanı operasyonunun planlamasına katılmıştı.
Ancak Hamas, geçici de olsa ateşkes görüşmelerine devam edeceğini söyledi.
Ardından İsmail Heniyye'nin çocuklarına ve torunlarına yönelik suikast geldi ama ABD Netanyahu üzerindeki baskısını sürdürdü.
Bundan sonra cumartesi-pazar gecesi geldi ve İran, Şam'daki konsolosluğunun bombalanmasına yanıt olarak tehdit ettiği misilleme operasyonunu gerçekleştirdi.
Şimdi bölgesel bir savaşın alevlenmesi korkusuyla İran'a yanıt vermemesi yönünde Netanyahu'ya yeniden baskı yapılıyor ama ayı zamanda yanıt vermesi yönünde bir iç baskı altında da olduğu için, basit bir İran hedefi seçerek onu vurarak yanıt verebilir.
Ancak Netanyahu'nun asıl hedefi Refah'a yönelik saldırı planını hayata geçirmek olacak.
Netanyahu, Suriye'deki İran konsolosluğunu vurduğunda İran'ın yanıt vermesi gerektiğini biliyordu.
Böylelikle dünya, asla geri dönmeyecek şekilde tasarlanmış küçük kamikaze dronların GPS'leri kapalı (yani hedeflerini vuramayacak) şekilde İsrail'e doğru uçmasını izlerken, Netanyahu da anlatıyı değiştirebilecek, İsrail'i kurban olarak gösterebilecek ve İran'ın "doğrudan" saldırısıyla alay ederek ABD'nin Gazze'de yaşanan ve Refah'a da uzanacak İsrail soykırımına yönelik eleştirilerini susturabilecekti.
Geçen Pazar, Londra saatiyle sabah saat 2'de, BM'deki Tahran heyeti şunu söyledi:
Konu kapanmış sayılabilir.
Ancak İsrail hükümet yetkilileri, Tahran'ın tarihte ilk kez İsrail'e doğrudan İran topraklarından saldırarak açık bir kırmızı çizgiyi aştığını söylüyorlar.
Ayrıca, kilit sivil alanlar ve askeri altyapı olduğuna inanılan hedeflerin niteliğinin, ülkelerinin İran'a ve bölgesel müttefiklerine karşı caydırıcılığı yeniden tesis etmek istiyorsa bir yanıt vermesini gerektiğini de belirtiyorlar.
Mevcut ve eski İsrailli yetkililer, İran'ın gelecekte nükleer veya kimyasal silah taşıyan füzeler ve insansız hava araçları kullanarak bir saldırı gerçekleştirme olasılığının, Tahran'ın uzun vadede ülkelerinin geleceğini ne ölçüde tehdit ettiğini gösterdiğini de söylüyorlar.
Yani karşı saldırı bu ay gerçekleşmese de bir noktada gerçekleşecek.
"Saldırı kesinlikle başarısız olmak için değil, başarılı olmak için tasarlandı. Saldırılar, Rusların defalarca Ukrayna'ya karşı düzenledikleriı saldırılara çok benziyordu" diyor emekli bir asker.
Ardından ekliyor:
İHA'lar, İsrail hava savunma sisteminin kapsama alanına seyir füzeleriyle hemen hemen aynı anda ulaşmaları umuduyla, balistik füzeler fırlatılmadan çok önce gönderildiler.
Ancak ironi şu ki, İsrail hava savunma sistemi birçok özellik ve avantaja sahip ve Ukrayna hava savunmasından daha üstün, ancak bu avantajlardan bazılarının tam sonuçları, İran'ın İsrail'e yönelik saldırısını planlayanlar için belirsizdi ve tam anlamıyla bilinmiyordu.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.