Merhum Yaser Arafat döneminde Mahmud Abbas'ın kurmakla görevlendirildiği ilk hükümeti hatırlıyorum.
Arafat bu fikri gönülsüzce kabul ettiğinden alttan alta hükümeti zayıflatmaya karar vermişti ve 4 ayı geçmeyen bir süre içinde de bunu başarmıştı.
Arafat'tan bağımsız bir hükümet fikri, geçersizliği kanıtlanmış bir değerlendirmeden doğmuştu.
Bu değerlendirmeye göre, devrim lideri kendisini zor durumda bırakan bir uzlaşıya liderlik etmeye uygun değildi.
Kefiye giyen, tabancası hep belinde duran, askeri formasını hiçbir zaman çıkarmayan bir adam, kendisine, kültürüne, arzularına küçük gelebilecek uzlaşı senaryolarına uyum sağlayamazdı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Uzlaşının babaları onun durumunu ve Filistin'deki konumunun, nüfuzunun ve etkinliğinin ne kadar köklü olduğunu incelediklerinde, Filistin Ulusal Otoritesi'nin görevlerini FKÖ'nün (Filistin Kurtuluş Örgütü) üstlendiği daha geniş çaplı görevlerden ayırmaya karar verdiler.
İlk adım olan görevleri bölme kapsamında, sorumluluklar, tüm unvanlarını koruyacak olan FKÖ lideri ile idari görevleri üstlenecek olan başbakan ve bakanları arasında paylaştırıldı.
Arafat'tan bağımsız hükümet deneyiminin en başından ve ilk günlerinden itibaren başarılı olamayacağı belli oldu ve bundan çıkış yolunu da Yaser Arafat icat etti.
Buna göre dünyayı memnun etmek için hükümet ve başkanı var olmaya devam edecek, ancak Arafat'ın mutlak kontrolü altında kalacaklardı. Vefatına kadar işler bu şekilde yürüdü.
Abbas'ın istifasının ardından göreve gelen hükümetten bu yana başbakan, devlet başkanının kurallarına uyan bir çalışanı haline geldi.
Hükümetin onları kendisine bir kılıf olarak kullanması, onlar aracılığıyla meşruiyet kisvesine bürünmesi için anayasal olarak nitelendirilen tüm ritüeller muhafaza edildi.
Abbas, selefi Arafat'tan yalnızca Ulusal Otorite'nin ve FKÖ'nün liderliğini miras almakla kalmadı, aynı zamanda devlet başkanı olarak kendisi ile atadığı başbakan arasında, istediği kadar görevde bırakıp istediği zaman görevden almaya dayanan ilişki formülünü de miras aldı.
Filistin Devlet Başkanı Abbas, dünya "Yaser Arafat'ın yetkilerinden birazını koparıp kendisine vermeye" karar verdiğinde katlandığı sıkıntıların acısını unutmadı ve unutmayacak.
Her ne kadar FKÖ hiyerarşisinde ikinci adam, Fetih içinde neredeyse kutsal olan tarihi bağlamda yine ikinci sırada yer almasına ek olarak, Oslo deneyiminin yönetilmesinde oynadığı önemli role rağmen, Abbas, gerçek yetkilere sahip bir başbakan olduğu sürece devlet başkanın hiçbir etkililiğinin olmayacağını biliyor.
Bu nedenle atadığı başbakanlar ile ilişkilerinde Arafat'ın yolunu izledi.
Dolayısıyla başbakanlar, ne kadar yetenekli ve liyakatli olursa olsunlar, onları koruyacak anayasal kurallar olmadığından her an görevden alınma kaygısı altında görev yapmaya devam ettiler.
Abbas, kararnameler ile birçok hükümet kurdu ve bir başbakanın sınırlarını aştığı görüldüğünde, onun görevden alınmasının maliyeti, görevden alma kararı için harcanan mürekkep kadardı.
Ulusal Otorite'nin reforme edilmesi yönündeki seslerin artmasıyla, ki bu konuda en gür çıkanı elbette ABD'nin sesiydi, yeni hükümeti kurmakla görevlendirilen Dr. Muhammed Mustafa'nın iki temel özelliği var.
Birincisi ve en önemlisi, Abbas'ın güvenine sahip olması ve bu güven, Muhammed Mustafa'nın bulunduğu her yerde kanıtlanmış bir güven.
İkincisi ise uzmanlığı, zira Ulusal Otorite ve FKÖ'nün diğer isimleri ile karşılaştırıldığında kendisi ekonomik alanda en yetkin kişi.
Ancak bu iki özellik onun için avantajdan ziyade bir yük olabilir; başkanının bir uzantısı olduğu sürece kendisini reformist bir lider olarak sunamaz.
Nitekim kendisi daha önce başbakan yardımcılığı görevini üstlendi ve bu unvanı bir süreliğine korumasına rağmen bu görevi bir saat bile yerine getirmedi.
Yeni başbakan, medya ile günlük olarak düzenli bir şekilde, hatta bazen günde birden fazla kez iletişim içinde olan seleflerinin aksine, siyasette ve medyada şovmenlikten çok uzak durdu.
Böyle bir adam kendisine acınmayı hak ediyor; çünkü çok yüzeysel olan uzman adı altında kendisine çok karmaşık bir siyasi görev verildi.
Gölgelerden göz kamaştırıcı aydınlığa taşındı ve omuzlarına dağlara bile ağır gelebilecek, yalnızca hâlâ devletsiz olan Filistin'de değil, büyük güçler düzeyinde de en güçlü devlet adamlarını başarısızlığa uğratabilecek dört görev yüklendi.
Yeni Başbakan, diğerlerinin başarısız olduğu 18 yılın ardından Gazze ve Batı Şeria'yı içeren Filistin anavatanını birleştirmekle görevlendirildi.
Görünmesinin yasak olduğu Gazze'deki yardım operasyonlarını yönetmekle görevlendirildi.
Ne zaman başlayacağı ve gerekli paranın nasıl toplanacağı bilinmeyen, uzmanların tahminlerine göre 90 milyar dolara ulaşacak yeniden inşa sürecine liderlik etmekle görevlendirildi.
Kendisi aynı zamanda, uzun yıllar süren ihmal, yoksulluk, hizipsel sadakatin ön plana çıkması nedeniyle yapılarının zayıf ve güçsüz kalmasından sonra, Ulusal Otorite'nin kurumlarını reforme etmekle görevlendirildi.
Ne tesadüftür ki başbakanının Mahmud Abbas olduğu ilk Filistin hükümetinin kuruluşundan şimdi kurulmakta olan 19'uncu hükümete kadar, güven oyu verecek ya da çekecek, sorgulayacak ve hesap soracak bir parlamentonun yokluğunda, böyle koşullar altında doğan bir hükümetin değerlendirilmesinde son söz Filistinlilerin olmaya devam edecek.
Amerikalılar ister bu hükümeti desteklesin ister hakkında çekinceleri olsun, yahut Filistin ve Ortadoğu meseleleriyle ilgilenen herkes kendisini desteklesin ya da desteklemesin, bu konuda herkesten önce söz sahibi olan Gazze'de felaket bir durumda ve Batı Şeria'da farklı da olsa yine benzer bir durumda yaşayan Filistinlilerdir.
Önceki 18 hükümete ve bölünmüşlüğünü, izolasyonunu ve başarısızlığını sürdüren siyasi sınıfa karşı sabırlı olan bu Filistinliler, hükümete başarı veya başarısızlık belgesi verebilecek tek taraftır.
Bahsettiğimiz tüm uyarılar yalnızca gerçekliğin zorluğundan, önceki deneyimlerin sonuçlarından ve şimdiki zor zamanın gerçeklerinden elde edilen sonuçlardır.
Beğensek de beğenmesek de hükümet şansını deneyecek ve neyi başardığını ve neyi başaramadığını öğrenmemiz uzun sürmeyecek.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.