Kevin Boucaud-Victorie’nin Sosyolog Daniel Zamora’yla yaptığı, Jacobin'de yayımlanan röportajda Zamora, 20. yüzyılın fikirleri en tartışmalı düşünürlerinden biri olan Michel Foucault’nun neoliberalizm çözümlemesi üzerine fikirlerini belirtti.
Foucault’nun düşüncelerinin farklı politik çevrelerde çeşitli biçimlerde yorumlandığını söyleyen Zamora, ünlü düşünürün yöntemsel ve teorik yaklaşımının farklı değerlendirmelere alan açtığını ifade etti.
Zamora, 1970’lerin entelektüel tartışmalarına dair görüşlerini belirterek Foucault’nun bu tartışmalara katkısının günümüz politik ortamını nasıl şekillendirdiği üzerine görüşlerini belirtti.
Röportajdan öne çıkan başlıklar şu şekilde:
Bugün Foucault’yu ileri sürenler onu kendi beklentilerine cevap verecek bir figür haline getirmek istiyor: Her şeyden önce bazı entelektüellerin kendi gündemlerini belli filozoflara dayatma konusunda şüpheli bir alışkanlığı olduğunu düşünüyorum. Kendi fikirlerini meşrulaştırmak için kendini entelektüel yaşamın bazı büyük figürlerinin yetkisi altına yerleştirmek yaygın bir pratik. Fakat bu durum Foucault mevzubahis olduğunda özellikle garip bir noktaya geliyor. Foucault’nun en basit çalışmalarının bağlamının kurulması Fransa’da bile zor. Kendinden menkul “şimdinin tarihçisinin” bugün kendi bağlamından tamamen soyutlanarak okunması ve anlamlandırılması ironik değil. Bugün Foucault’yu ileri sürenler onu kendi beklentilerine cevap verecek bir figür haline getirmek istiyor. Esasen Foucault yorumlarının çok çeşitli olmasında Foucault’nun kendi çalışmalarını nasıl sunduğunun da bir parçası olduğunu düşünüyorum. Hiçbir zaman bir düşünce sistemi ya da büyük toplumsal teori kurma arayışında olmadı, Foucault kendini daha çok “deneyci” olarak tanımladı.
Foucault neoliberalizmi devletin geri çekilişi olarak değil, boyun eğdirme tekniklerinin geri çekilişi olarak anlıyor: Foucault bilhassa neoliberalizmi klasik liberalizmden ayırarak onun bir çeşit “bırakınız yapsınlar” olmadığını onun yerine piyasa inşasında siyasetin aktif bir rolü olduğunu belirtti. Bir yanda devletin etkinlik alanı diğer yanda serbest piyasa güçlerinin faaliyeti mevcut değil. Foucault derslerinde, “Serbest bırakılması gereken bir piyasa oyunu olmayacak ve etkinlik alanına devlet müdahale etmeye başlayacak. (...) Piyasa ya da piyasanın özü olan serbest rekabet, yalnızca üretilirse ve aktif bir yönetimsellikle üretilirse ortaya çıkabilir” diye açıklamıştı.
Çözümlemesinin bir diğer ilginç unsuru, esasen Amerikan neoliberalizmiyle ilişkili olarak, yeni neoliberal mantığı “çevresel” olarak görmesi. Bu mantık öznellikler üretme çabası yerine bireylerin belli biçimlerde hareket etmesini, esasen kendi ekonomik çevrelerinde hareket etmelerini amaçlıyor. Foucault’nun derslerinde ifade ettiği biçimiyle neoliberalizm, “çevrenin teknolojisi olarak, normatif-disiplin sisteminden devasa bir geriye çekilmeye” işaret ediyor. Neoliberal görüşe göre, suçlular basitçe maliyet-fayda hesabının onları suça yönlendirdiği kişiler. Sonuç olarak, ekonomik faaliyetin amacı bu değişkenleri değiştirerek suça “teşviki” “en uygun biçimde” azaltmak olmalı. Dolayısıyla Foucault neoliberalizmi devletin geri çekilişi olarak değil, boyun eğdirme tekniklerinin geri çekilişi olarak anlıyor. Bu çözümleme 1970’lerin ortasının Fransa’sında bir yönetimsellik biçimi olarak neoliberalizmin yayılışıyla Foucault’nun yeni öznelliklerin icadını savunması arasındaki derin bağlantıyı açıklıyor. Fakat bunların hepsi neoliberalizmin eleştirisinden çok onun mantığını anlaşılır kılma biçimini temsil ediyor. Neoliberalizmi eleştirmek kendi suretini yansıtmaktan öteye onun inşa ettiği mitolojiyi yapısöküme uğratmak anlamına gelir.
Foucault’nun kurduğu özne hayli pasif ve güce karşılık verme konusunda aciz: Güç her yerde hazır ve nazır olduğu için Foucault’nun düşüncesi bireyi “özgürleştirmeyi” ümit etmiyor, onun yerine özerkliği artırmayı amaçlıyor. Dolayısıyla değişim çoğunlukla gücün sınırları içinde azınlık deneyimlerinin hızla artışıyla meydana gelse de Foucault’nun görüşüne göre “çevresel” neoliberal yönetimsellik, özerklik alanlarını genişletebilir. Foucault hiçbir zaman gerçekten toplumsal bir dönüşüm açısından bir perspektif önermedi. Normalleştirme mekanizmalarının, gücün, bedenin disipline edilmesinin göz kamaştırıcı portresini sundu. Fakat genel anlamda konuşursak Foucault’nun düşüncesinde direniş büyük bir eksiklik. Onun kurduğu özne hayli pasif ve güce karşılık verme konusunda aciz. Foucault bence hayatının son on yılında öznesine daha fazla özerklik atfetmeye başladı. Böylece güç giderek baskı mekanizmalarına ve benliğin kendini kurduğu benlik mekanizmalarına şekil vermeye başlıyor. Güç ve direniş aynı madalyonun iki yüzü. Bu açıdan benlik ilişkisi, bireylerin iktidara karşı harekete geçebilecekleri potansiyel bir özgürlük ve özerklik alanı haline gelir. Bu bağlamda, direniş Foucault için toplumsal hareketler ya da sınıf savaşımları şeklinde değildir. Foucault siyasi bir strateji yerine “sanatı” ve hayatın “stilizasyonu” önerir. Bir diğer ifadeyle onun düşüncesinde etik, siyasetin yerini alır.
Independent Türkçe için derleyen: Esra Güngör
© The Independentturkish