Uzaktaki gök gürültüsü: 11 Eylül Afganistan'ı nasıl değiştirdi

Taliban'ı ve El Kaide'yi en iyi bilenler arasında yer alan ünlü Pakistanlı gazeteci Rahimullah Yusufzai, 11 Eylül'ün Afganistan üzerindeki etkilerini yazdı

11 Eylül saldırganları arasında hiç Afgan yoktu ama en ağır bedeli Afgan halkı ödedi (AA)

Amerika Birleşik Devletleri'ne yapılan yıkıcı 11 Eylül saldırıları, dünyanın yegane süper gücü geçmişte asla bu ölçekte bir saldırıya maruz kalmadığı için tüm dünyayı şok etmişti.

Saldırılarda silah olarak yolcu uçaklarının kullanılması hayal edilemezdi. Hedeflerden biri olan, Dünya Ticaret Merkezi'nin ünlü İkiz Kuleleri, ABD ekonomisinin gücünü temsil ediyordu. Diğer hedef Pentagon ise, ABD ordusunun gücünün yansımasıydı. ABD’ye karşı topyekun bir saldırı vardı ve uygun bir cevabın verilmesi sadece bir zaman meselesiydi.

Başkan George W. Bush’un yönetimi, 11 Eylül 2001 saldırılarının arkasında Usame bin Ladin’in başkanlık ettiği El Kaide’nin olduğu sonucuna varınca, teröre karşı savaş ilan ederek Afganistan’ı işgal etti. Belirtilen amaç Bin Ladin ve El Kaide’nin adalete teslim edilmesi ve diğer terörist grupların ortaya çıkmasının önlenmesiydi. Etnik Peştun çoğunluğun egemenliğindeki Taliban rejimi de, Bin Ladin ve diğer El Kaide üyelerini barındırması nedeniyle hedef oldu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

7 Ekim 2001’deki ABD işgali beklenmedik bir şey değildi. ABD, 11 Eylül'ün saldırılarının beyni olduğunu düşündüğü Bin Ladin'i vermesi konusunda Taliban rejimini uyarıyordu. Taliban lideri Molla Muhammed Ömer, Bin Ladin'in saldırılara katılımını gösteren kanıtlar istedi. Genel olarak, Taliban liderliği, El Kaide'nin ve aranan bir adam olan Bin Ladin'in bu saldırıyı gerçekleştiremeyeceğine inanmaya devam etti. Taliban'la en yakın ilişkileri olan Pakistan, ABD işgalinden kaçınmak için Bin Ladin konusunda ABD'yle uzlaşmaya varması için Ömer'i iknaya çalıştıysa da başarısız oldu.

Taliban tarafından yönetilen Afganistan, tecrit edilmiş ve yaptırıma maruz kalmış bir ülkeydi. Pakistan'ın yanı sıra, sadece Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Taliban rejimini tanıyordu, ancak bunlar da aşırılıkçı Taliban politikalarından gittikçe daha fazla hayal kırıklığına uğramıştı. Taliban daha önce Pakistan’ın ve dünyanın geri kalanının iki anıtı, Bamiyan ilindeki dağ eteklerine 6. yüzyılda oyulmuş Buda heykellerini yok etmemesi talebini reddetmişti.

Taliban, 11 Eylül saldırılarının gerçekleştiği dönemde Afganistan’ın neredeyse yüzde 90’ını kontrolü altına almış olsa da, Taliban yönetimine karşı direniş tamamen çökmemişti. Eski Mücahid komutanı ve eski savunma bakanı Ahmet Şah Mesut hala meydan okuyordu ve benzer durumda başka Taliban karşıtı savaşçılar da vardı. Mesut, 11 Eylül saldırılarından iki gün önce, kuzeydeki Takhar ilinde El Kaide tarafından düzenlendiği iddia edilen bir intihar saldırısında hayatını kaybetti.

Taliban'ın sert önlemleri, grubun kontrol ettiği alanlarda güvenliği genel olarak arttırmıştı, ancak savaşçılarının özellikle de Hazara Şii topluluğuna karşı insan hakları ihlalleri gerçekleştirdiği yönünde sık şikayetleri vardı. Taliban savaşçıları, Taliban yönetimi boyunca, militan grubun Eylül 1996’da Kabil'i ele geçirmesinden ABD işgalinden sonra hükümetinin düşüşüne kadar çoğunluğu Peştun dışı etnik azınlıklardan oluşan Kuzey İttifakıyla savaşmayı sürdürdü. Rakipleri yenmek Taliban'ın ana dikkat odağını oluşturuyordu ve Afgan halkının kaygılarını ve ihtiyaçlarını giderecek sosyo-ekonomik programların eksikliğinin de nedeniydi.

Taliban'ın belirli bazı kararları tartışmalara yol açtı. Dokuz yaşından büyük kızların okula gitmesini engelleme hamlesi geniş çapta eleştirildi. Rejimin, kızlar için ayrı okulları idare edecek kaynaklarının olmadığı iddiası ikna edici değildi. Kadınların evleri dışında çalışma yasağı, dulları ve hanelerini geçindirmek için çaresizce gelire muhtaç olanları da etkilediği için eleştirildi. Taliban’ın şeriat mahkemelerinin ne temel düzeyde bile adaleti sağlayamadığı yönünde şikayetler vardı. Kabil'deki Gazi Stadyumu gibi halka açık yerlerde kadın ve erkeklere verilen idam cezaları Taliban'ın imajını daha da zedeledi. İdamlar, recm, hırsızlıkla suçlananların uzuvlarının kesilmesi gibi cezalar halk arasında korku yarattı. Taliban dini polisi kuralları olay yerinde hemen uyguladığı için korkunçtu. Yüzleri açık kadınlar ve sakalsız erkekler sokaklarda ve pazar yerlerinde küçük düşürülüyor ve cezalandırılıyordu. Taliban, bu kararları Afganistan'daki kanunsuzluğun ancak sert cezalar vererek çözülebileceğini iddia ederek savundu.  

Taliban yönetimi aynı zamanda bazı başarılar da kaydetti. Mücahidlerin kötü yönetimi ve kendi aralarındaki savaşlardan sonra ülkenin birçok yerinde barış sağlanmıştı. Kanunsuz mücahit silahlı grupların yolcuları soymak için yol kenarına kurduğu çok sayıda kontrol noktası kaldırıldı. Bu sayede, yolcu ve eşya taşıyan araçların serbest dolaşımı sağlandı böylece Taliban tüccar ve taşımacıların desteğini kazandı. Taliban hareketinin kurucusu Ömer tarafından yayınlanan bir kararnameyle afyon-haşhaş ekimi Afganistan'ın grubun kontrolündeki neredeyse yüzde 85'inde ortadan kaldırıldı.

Taliban'ın yıkılması da yükselişi kadar hızlı oldu. ABD kuvvetleri Taliban'ın pozisyonlarını bertaraf etmek için hava saldırılarına başvurdu ve Taliban savaşçılarını aceleci bir geri çekilmeye mecbur bıraktı. ABD ordusu, Kuzey İttifakı'na kasabaları ve son olarak da Taliban'ın boşalttığı Kabil'i ele geçirmesi için yardım etti. Kuzey Afganistan'da Taliban savaşçıları ikmal hatlarından koparılırken, güneydeki üslerse ABD'ye iade edilmeyecekleri yönündeki bir anlaşma kapsamında Özbek savaş ağası Raşid Dostum'a teslim oldu. Bununla birlikte, kıdemli Taliban üyeleri ABD'ye teslim edilerek Guantanamo Körfezi hapishanesine sevk edildi. Daha önce de, havasız konteynerlerde Mezarı Şerif'e taşınan yüzlerce Taliban savaşçısı boğularak ölmüştü.

Kasım 2001 sonlarında Taliban savaşçılarının çoğu, Ömer'in de bir daha görülmemek üzere motosikletle kaçtığı belirtilen ruhani başkentleri Kandahar'a kadar geri çekilmişti. Taliban liderlerinin birçoğu ise komşu Pakistan'a sığındı. Bin Ladin liderliğindeki El Kaide üyeleri, Nangarhar ilindeki Tora Bora'ya kaçtı ve ABD'nin acımasız hava saldırılarından kurtulanlarsa Pakistan'a geçti.

 

 

Aralık ayının başlarında, Bonn Konferansında Taliban sonrası Afganistan için bir yol haritası hazırlandı ve işgalci Sovyet güçleriyle savaşmış olan düşük düzeydeki bir mücahit lideri, Hamid Karzai geçici başkan olarak atandı. Demokrasi yeniden ilan edildi, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yapılmaya başlandı ve ulusal öneme sahip meselelerin çözümü gerektiğinde geleneksel Loya Jirga (akil ihtiyarlardan oluşan büyük meclis) toplandı. Ülke çok geçmeden canlı bir basına ve sesli bir sivil topluma sahip olmuştu. Başta kız çocukları olmak üzere daha fazla çocuk okula gitmeye başladı, yüksek öğrenim olanakları ve sağlık tesisleri genişletildi, kadın haklarını güvence altına almak için yasal düzenlemeler yapıldı. Bununla birlikte, dozu azalmamış şiddet bazı kazanımları boşa çıkardı.

Aralık 2001'de, kendisinin de yerlisi olduğu Kandahar'a yaptığı ilk ziyarette, Karzai bir Taliban saldırısından kurtuldu. Bu, ilerleyen yıllarda güçlenecek ve 2005'te Afgan hükümeti ve ABD liderliğindeki yabancı kuvvetler için büyük bir tehdit haline gelecek olan Taliban isyanının başlangıcının işaretiydi. 2003’ün başlarında ABD, Irak’ı işgal etmişti ve dikkatini Afganistan yerine bu yeni savaş alanına yönlendirmişti.

Ömer'in 2013 Nisan'ındaki ölümü ve halefi Molla Aktar Muhammed Mansur'un Pakistan'ın Belucistan ilinde 2016 Mayıs'ında öldürülmesinden sonra, Taliban isyanı yeni liderleri Şeyh Haybetullah Akunzade altında ivme kazanmayı sürdürdü. Bugün Taliban, yaklaşık 18 yıl önceki ABD işgalinden bu yana herhangi bir döneme kıyasla en fazla bölgeyi kontrolü altında tutuyor. Nihayetinde ABD, Temmuz 2018'de Afgan Hükümetinin yokluğunda Taliban'ın doğrudan barış müzakereleri talebini kabul etti. Ancak, Afganistan'da barış yapmak ürpertici bir meydan okuma olmayı sürdürüyor. Başkan Donald Trump'ın, Taliban ile öngörülen barış anlaşmasını iptal etme yönündeki 8 Eylül’deki hamlesi Afganistan’ın kaygı verici belirsizliğine katkıda bulunurken, dökülmeye devam eden kanla ilgili endişeleri artırdı.

Anlaşıldığı üzere, 11 Eylül ABD’ye yönelik ilk ve son büyük terörist saldırıydı, ABD ise muhtemel başka saldırıları engellemek için eşi görülmemiş adımlar attı. 11 Eylül saldırganlarının hiçbiri Afgan olmasa da Afganistan sonu gelmeyen bir şiddete maruz kalmaya devam ediyor.

* Rahimullah Yusufzai, özellikle El Kaide lideri Usame Bin Ladin ve Taliban lideri Molla Ömer’le yaptığı röportajlarla dünya çapında tanınan bir gazeteci, politika analisti ve savaş muhabiridir.

 

Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU