Tahran’ın yararına faaliyet yürüten ya da İran’ın ve takipçilerinin ‘Direniş Ekseni’ olarak tarif ettiği örgütler, aslında Ortadoğu’daki Tahran rejiminin kolları. İsimleri ve özellikleri ne kadar farklı olsa da esasında bu örgütler, İran rejimine yakın genel bir ideolojiyi benimseyen ve her biri bir ölçüde İran yönetiminin bölgedeki çıkarlarını karşılamaya çalışan silahlı gruplar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Vekaleten iş yürüten örgütlerin faaliyetlerini doğuran ilişki, örgütleri himâye ve finanse eden devletten ve bu destekleyici devletin talimatını yerine getiren güçlerden oluşur. Bu destekleyici ile talimatlara uyan vekil güçler arasında bir bağlantıya yol açan çeşitli sebepler var; ortak ideoloji, iki taraf arasındaki para ve silah ilişkisi ve destekleyicilerin kendi çıkarları adına müdahale etmeleri için hizmet erlerine uyguladıkları baskılar, bu sebepler arasında sayılabilir.
İki taraf arasında bağ kuran sebepler ise ortak düşmanın varlığı, hatta ortak bir tehdit duygusu ya da siyasi ve mali çıkarların varlığı gibi şeyler olabilir.
Bu tariften hareketle Ortadoğu’da faaliyet yürüten bazı örgütlerin İran rejimi için böyle bir rolü yerine getirdiğini ve esasında bu milislerin İran’a vekaleten savaşlara girdiğini söyleyebiliriz.
Tahran’a bağlı örgütler aslında uluslararası aktörlere, onlara doğrudan bir sorumluluk yüklemeden kendi faaliyetleri sayesinde dış ve askerî politikayla bağlantılı hedeflerini gerçekleştirme imkânı veriyor. Bu örgütlerin kurulmasındaki amaç, destekleyicilerin çıkarlarına hizmet eden siyasi, ekonomik ve askerî hedefleri gerçekleştirmek için yardımlarına başvurmaktır.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Washington’daki Ortadoğu Enstitüsü (Middle East Institute) araştırmacılarından Abdolrasool Divsallar, Prag’daki Özgür Avrupa Radyosu’na (Radio Free Europe/RFE) bağlı Radio Farda’ya yaptığı değerlendirmede şu ifadeye yer verdi:
Bu milislerin avantajlarından biri, eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmemeleridir. Nitekim bunlar, destekçilerinin elinde, siyasi ve askerî gündemleri yürütmek ve karşı tarafa doğrudan herhangi bir çatışma içine girmeden karşılık vermek için bir araç.
Eğer böyle örgütler olmazsa çatışan taraflar, askerî düzeyde doğrudan karşılık vermek ya da rakiplerine karşı doğrudan siyasi tartışmalara girmek zorunda kalır. Bu yüzden vekaleten savaşan bu milisler, çatışan taraflar arasında gri bir alan oluşturmaya çalışır ve destekçilerinin hedeflerini gerçekleştirmek için bu bölgede faaliyet gösterir.
İran’a bağlı milisler ve çatışmalardaki etkileri
İran rejimi ile onun adına savaşan örgütlerin arasındaki ilişkinin mahiyeti belirsiz olsa da bu örgütlerin Ortadoğu bölgesinde özellikle son aylarda sebep olduğu gerilim dikkat çekici.
Mesela İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’ne bağlı Iraklı örgütlerin ABD üslerine yönelik çeşitli saldırıları ve aynı şekilde Husilerin Kızıldeniz’de gerçekleştirdiği saldırılar, çeşitli Batı ülkelerindeki siyasi ve askerî yetkilileri, İran rejiminin Ortadoğu bölgesindeki krizlerin oluşumunda oynadığı olumsuz rolden bahsetmeye sevk etti. İran rejimi, bu tür operasyonlarda parmağı olduğunu her defasında reddederken, İranlı yetkililerse daima Direniş Ekseni’nin kendi kararlarını doğrudan alıp, Tahran’dan emir almadıklarını iddia ediyor.
RFE, bu örgütlerin gerçekleştirdiği ve Ürdün’deki bir ABD üssüne insansız hava aracıyla yapılıp üç Amerikan askerin ölümüne sebep olan saldırının dahil olduğu en son faaliyetin hem uluslararası aktörler hem de siyaset ve güvenlik gözlemcileri için yeni ve belirleyici bir gelişme olduğunu söylüyor.
İran’ın Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından Aynu’l-Esed Üssü’ne düzenlediği saldırıda hiçbir Amerikan asker ölmemişti, ancak bu son saldırı, Amerikalı askerlerin ölmesine ve yaralanmasına sebep oldu.
İran Devrim Muhafızları’nın Irak’ın Erbil kentine yönelik son füze saldırısında Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde tanınmış bir iş insanının ABD konsolosluğu yakınındaki evi hedef alınmış ve saldırı, hedefin yakınlarında bulunan Amerikan güçlerine herhangi bir zarar vermeyecek şekilde gerçekleştirilmişti. Ancak Iraklı Ketaib Hizbullah’ın karıştığına dair haberlerin yayıldığı son saldırıda üç Amerikan asker öldürüldü. Bu olayın ardından Joe Biden yönetimi, İran’a sert bir tepki vermesi için Cumhuriyetçiler tarafından benzeri görülmemiş baskılara maruz kaldı ve bazı Senatörler, Tahran’a askerî bir saldırı başlatmanın gerekliliğinden bahsetti.
Peki bu örgütler, İran’ı zor duruma mı sokuyor?
İranlı yetkililer her zamanki gibi, Ürdün’deki ABD üssüne yönelik saldırıda bir katkıları olmadığını iddia etti. Ancak Batılı ülkeler, özellikle de ABD, İran’ı suçladı. Bu durumda, İranlı yetkililerin iddialarını doğru kabul etsek dahi, İran’ın ‘Direniş Ekseni’nin tek taraflı tepkileri’ diye nitelediği eylemlerin İran’ın kontrolü dışında bir duruma yol açması muhtemel.
Abdolrasool Divsallar, “Böyle bir tehlike her zaman var. Ancak vekil örgütlerin faaliyet gösterdiği alanların askerî konsept açısından geleneksel askerî çatışmalardan farklı olduğunu söylemek gerek” diyor.
Örneğin medya, Irak’taki Şii örgütlerin Amerikan güçlerine yönelik saldırılarının doğrudan Tahran’ın emri doğrultusunda gerçekleştiğini belirtiyor. Bununla birlikte ABD tarafı ya da diğer aktörler, medyadaki bu tür ifadelerin olaya ilişkin siyasi bir yorum sayıldığını ve doğrudan çıkarlarının, Tahran’ı doğrudan saldırıyla suçlayıp suçlamama kararını vermek olduğunu biliyorlar. Dolayısıyla olayların siyasi yorumunun karşı tarafa suçlama yöneltmede büyük bir önemi var.
Abdolrasool Divsallar, çeşitli hükümetlerin, kararlarını siyasi ve askerî yetkililerin medyadaki açıklamalarından ziyade siyasi tanıma ve yoruma göre aldıklarının, ama saldırıların vekil örgütlere mi yoksa onları destekleyen tarafa mı nispet edileceğine bu açıklamalar temelinde karar verdiklerinin farkında olmamız gerektiğini vurguluyor.
Askerî işlerde uzman Divsallar’a göre İran da böyle bir uygulamaya başvuruyor. Mesela nükleer tesislerine yönelik saldırıdan sonra İran, saldırıları İsrail’e nispet etse de İranlı yetkililer, İsrail’e doğrudan suçlama yöneltmedi ve genel olarak ABD’den, İsrail’den ve diğer taraflardan bahsettiler. Bu tutum, Tahran’ın ABD’ye veya İsrail’e doğrudan askerî tepki vermekle uğraşmamasını sağlıyor.
Ancak bölgedeki gerilim, ileri bir düzeye vardı ve Pentagon yetkilileri, İran rejimine bağlı milislerin mevcut Gazze savaşı başladığından beri bölgedeki ABD üslerine 165 saldırı gerçekleştirdiğini duyurdu.
Bu vekil örgütlerin düzenlediği son saldırı, Ürdün’de üç Amerikan askerin ölümüne sebep oldu. Husilerin Kızıldeniz’deki deniz taşımacılığına yönelik saldırıları da sürüyor; ABD ile Birleşik Krallık’ın gerçekleştirdiği operasyonlar, bu saldırıları durduramadı.
Bu olaylar, Biden yönetiminin özellikle Washington’ın Tahran’a ağır ve doğrudan bir tepki vermesini talep eden Cumhuriyetçiler tarafından yoğun baskılara uğramasına yol açtı. Sonuç olarak ABD çevrelerinde, bu saldırıya bölgedeki çatışmanın kapsamını genişletmeden ya da doğrudan bir savaşa yol açmadan nasıl karşılık verileceği sorgulanıyor.
Tehlikeli gelişmeler
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 1973 Arap-İsrail Savaşı’ndan bu yana bölgenin şimdiki kadar tehlikeli gelişmelere sahne olmadığını söylüyor. ABD’nin, saldırılara bölgede yeni çatışmalar doğurmadan verilecek karşılığı formüle etmekle meşgul olduğuna dair haberler mevcut.
Tahran’a bağlı örgütlerin ABD’nin ve İsrail’in karargâhlarına yönelik saldırıları ışığında, özellikle de Washington’ın kırmızı çizgilerinin aşılıp, birkaç askerinin öldürülmesinden ve onlarcasının yaralanmasından sonra mevcut koşullar, kontrol altına alınamayacak bir krize yol açabilir.
Bu krizin sonuçları ve etkileri, İran rejiminin sandığı kadar sınırlı olmayıp, kıvılcımları başka bölgelere sıçrayabilir ve başka oyuncuları da çatışmaya dahil edebilir.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.