Kürt meselesi her tartışıldığında önümüze aynı şey çıkıyor.
Tarihte İslami duyarlılığı olan Kürt şahsiyetler ve Kürtlerin meşru İslami, insani, vicdani, demokratik haklarıyla ilgili görüş beyan etmiş veya tavır sergilemiş insanlara şu muamele yapılıyor:
Bir, Türkiye'deki Türk-İslamcı kesim, Kürt kimliklerini silmeye çalışıyor.
Tamamen sanki bunların hiç Kürt meselesiyle, Kürt halkıyla ilgili bir bağlantıları, bir iddiaları yokmuş gibi, sadece İslami kimliklerini öne çıkarıyorlar.
İkinci bir kesim de sol, seküler, laik, laikçi, Kürt aydınlar.
Bunlar da yine ne kadar böyle şahsiyet varsa bunların İslami kimliklerini yok göstermeye, silmeye ve sadece ulusalcı bir çizgide olduklarını anlatmaya çalışıyorlar.
Kısaca, sizin anlayacağınız bir taraf bunların Müslümanlığını yok sayıyor, öbür tarafta bunların Kürtlüğünü yok sayıyor.
Tarihte bu muameleye tabî olmuş, bu haksızlığa uğramış şahsiyetlerin en başında da işte Cibranlı Halit Bey, Şeyh Said-i Efendi, Hanili Salih Bey ve belki de bunların içinde en fazla bu zulme uğrayan Said-i Nursî (Saîdê Kurdî) geliyor.
Said-i Nursi'nin hayatı incelendiği vakit -ki son dönemlerde çok daha böyle ayrıntılı belgeler, bilgiler yayımlandı.
Bütün konuşmalarını, bütün vaazlarını, bütün kitaplarını, geçmişte yayımladığı bütün risaleleri, yazdığı gazeteleri, dergileri didik didik eden araştırmacılar, çok ilginç bilgilere, belgelere ulaştılar.
Diyeceksiniz ki, "madem bunlar vardı da neye ulaştılar? Nasıl ulaştılar?"
Değerli arkadaşlar, en önemli nokta da bu.
Said-i Nursi adına hareket eden ve onun takipçisi olduğunu iddia eden, özellikle de adlarına genel bir çerçeveyle "Nurcular" denilen kesim, Said-i Nursi'nin Kürtlüğünü silmek için ellerinden geleni yaptılar.
Bütün kitaplarındaki "Kürt", "Kürdistan", "Kürt aklı", "Kürt terazisi", "Kürt libası", "Kürt halkı", "Kürt milleti" gibi, ne kadar ibare varsa bunların hepsini değiştirdiler.
Hatta biri o kadar ileriye gitti ki hayatı boyunca seyitlik iddiasında bulunmamış Said-i Nursi'yi de seyit çıkarmaya çalıştı.
Tabii, seyit çıkarsa Kürtlükten de çıkacak; sözde Arap kabul edilecek.
Dolayısıyla, Kürt ulusalcıları ne kadar hataya düştüyse, Müslüman Türk-İslamcılar da maalesef bu kadar büyük hataya düştüler.
En son Urfalı Avukat Nurullah Küçükoğlu, Said-i Nursi'nin hayatının son dönemlerinde Van'a gidişiyle ilgili birkaç tweet attı. Bu tweet üzerine de tekrar fırtınalar koptu.
Neydi bu?
Nurcuların resmi tezine göre;
Said-i Kürdi (Said-i Nursi) İstanbul'dan Ankara'ya gitti. 1923 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden milletvekilleriyle görüştü. Mustafa Kemal'le tartıştı. Ve ondan sonra da orada aradıklarını bulamadı. Onları ikaz etti. Verdikleri görevleri kabul etmedi ve Van'a giderek inzivaya çekildi. Şeyh Said-i hareketinin çıktığı 1925'e kadar da Van'dan bir yere gitmedi.
Halbuki şu an işte elimizdeki belgelere, devlet arşivlerine göre, Said-i Nursi Ankara'dan Van'a gitmiyor.
Ankara'dan İstanbul'a dönüyor. Hatta Ankara'dan Gebze'ye kadar trenle gidiyor ve oradan İstanbul'a geçiyor.
İstanbul'da yaklaşık 1 buçuk sene kalıyor.
Tabii bu dönemde neler yapıyor?
Cumhuriyetin ilanından sonra kimlerle görüşüyor?
Nasıl bir tavrı takınıyor?
Bunlar da maalesef bugün için karanlıkta kalıyor.
Ve daha sonra 27 Temmuz 1924'te Van'a gitmek üzere gemiyle İstanbul'dan Trabzon'a gidiyor.
Birkaç gün sonra, 2 Ağustos'ta Trabzon Valisi, bir jurnal, ihbar, bir rapor yazıp Ankara'ya gönderiyor.
Trabzon Valisi bu jurnalde şöyle diyor:
Bu şahıs Trabzon'a geldi ama Kürdistan'daki bazı kişilerle temasa geçeceği söyleniyor. Hükümete karşı bir faaliyet içindedir.
En enteresan yerlerden birisi de burası saydı.
Said-i Nursi Trabzon'dan direk Van'a gitmiyor, oradan Erzurum'a geçiyor.
Ve Erzurum'da Kürt Azadi Cemiyeti'nin başkanı -ki sonra idam edildi biliyorsunuz- Albay Miralay Cibranlı Halit Bey'in misafiri oluyor.
Bir iddiaya göre 15 gün kalıyor, 2 Ağustos'tan kaç gün sonra Erzurum'a gitti tam tarihini bilmiyoruz ama kesin olan bir şey var ki 6 Eylül'de ancak Van'a vardı.
27 ağustosta çıktığı seyahat, devlet arşivindeki valinin raporundan anladığımız kadarıyla 2 Ağustos'ta Trabzon'da. Ondan sonra Erzurum'a geçiyor ve 1 ay sonra 6 Eylül'de Van'a varıyor.
Bunları da yine devlet arşivindeki yazışmalardan, belgelerden anlıyoruz.
Cibranlı Halit Bey, sıradan bir insan değil.
Son dönemdeki Kürt siyasal hareketleri içerisinde, entelektüel birikimi, olaylara yaklaşımıyla, belki de en dikkate alınacak şahıs.
Çünkü Cibranlı Halit Bey 'in de 5 adet mektubu yayımlandı. Bunları size anlatmıştım.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Said-i Nursi'nin Cibranlı Halit Bey ile görüştüğünü de yine eylül ayı içerisinde (Bugün Genç, Bingöl'ün bir ilçesi fakat o dönem Bingöl vilayeti diye bir vilayet yok, Genç vilayeti var) Genç Milletvekili Hamdi Bey, yine Mustafa Kemal'e bir rapor yazıyor ve şöyle diyor:
Said-i Kürdi Erzurum'a geldi. Kürt meselesiyle ilgili temaslarda bulundu. Cibranlı Halit Bey'le görüştü. Ondan sonra da yol üzerinde yine meşhur aşiret reislerinden Baba Bey ile görüştü. Birçok zevat ile görüştü ve Van'a gitti.
Şimdi buradan anlıyoruz ki işte arkadaşlar Said-i Nursi, o dönemde bile bütün Kürt örgütleriyle alakalı ve olan bitenle ilgili.
1924 yılı Eylül ayında gittiği Van'da (bu tarihleri tekrar tekrar yineliyorum çünkü çok önemli) hemen ondan sonra Erzurum'dan çıktıktan sonra Cibranlı Halit Bey'in yakalanma emri veriliyor.
Erzurum'da gözaltına alınıyor ve Erzurum'da askeri kışlada bir müddet tutulduktan sonra 20 Aralık'ta Bitlis'e gönderiliyor.
Ve Şeyh Said-i Efendi'nin yakalanmasından bir gün önce de Bitlis'te idam ediliyor.
Said-i Nursi'yi devletin kucağına, kontrolüne düşmüş geniş Türk-İslami kesim maalesef Kürtlükten böyle soyutladılar.
Tabii Kürt sol çevreleri de aynı şeyi yaptılar.
Cibranlı Halit Bey'i seküler ile ilan ettiler.
2 akaid kitabı Arapçadan Kürtçeye çevirmiş, 5 vakit namazında, niyazında, orucunda, mütedeyyin, "Başım milletin ve dinin için feda olsun" diyen Cibranlı Halit Bey'i de onlar İslam'dan soyutlamaya çalıştı.
Hâlen de soyutlamaya çalışıyorlar.
Bir kesim Kürtlerin Müslümanlığını yok sayıyor.
Bir kesim de Kürt aydınlarının Kürtlüklerini yok sayıyor.
Bizim gibi Kürtler de ısrarla direniyoruz, yolumuza devam ediyoruz.
Diyoruz ki;
Dinimiz ile ulusumuz, milletimiz kavmimiz birbirine rakip değil.
Dinimizden de vazgeçmeyeceğiz, milletimizden de vazgeçmeyeceğiz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish