İlişki, yaşam, eğitim, nefes, spor, sağlıklı yaşam ve beslenme koçu adı altında onlarca yaşam koçun varlığından bahsetmek mümkün.
Peki, gerçekten çağımızın en trend mesleği haline gelmiş olan "yaşam koçu" diye sınıflandırılan meslek grupları insan yaşamında olumlu ya da olumsuz ne kadar iz bırakıyor?
Yaşam koçluğunun tam olarak tasnımını yapmak da temel birkaç cümleden ileriye gidemeyeceği gözlerden kaçmayan bir gerçek.
Yaşam koçluğu tanımlamalarının çoğu; "danışan kişinin potansiyelinin en üst limitlerine çıkmasını ve yaşam hedeflerine ulaşmasını sağlayan profesyonel bir rehberlik sistemidir" şekilde yapılır ya da aynı anlamları işaret eden açıklamalar ile karşılaşırız.
Ayrıca, yaşam koçu olduğunuzu gösteren bir belgeye sahip olmanız, başka vasıflara sahip olmanızı önemsiz kılar.
Çünkü vasfınızın ne olduğunun önemi yoktur, bir yüksek okul ya da üniversiteden mezun olmanıza da gerek yoktur.
Hepimiz denk gelmişizdir; 999 TL'ye yaşam koçluğu sertifikasının verildiği kurumlara denk gelmek de zor bir olasılık değil…
Zaten sertifikanız, ülkede bu meslek için yeterli. Birkaç aylık eğitimlerle "ULUSLARARASI AKREDİTE Yaşam Koçluğu sertifikası" alabilirsiniz.
Yelpaze geniş, hatta internet ortamında uzaktan eğitim yöntemiyle bile "öğrenci koçu" ya da "eğitim danışmanı" olabilirsiniz.
Bir an için sesli düşünelim ya da beyin fırtınası yapalım; ruh sağlığı yerinde olmayan bir bireyin profesyonel yardım almak için eğilimi, neden bir psikolog, bir psikiyatrist değil de yaşam koçu oluyor?
Sosyal medya reklamlarıyla inanılmaz bir görsel şölen eşliğinde bireye sunulan tatlı kıvamında ruhsal illüzyon, danışan için daha çekici hale geliyor olabilir mi?
Alanında yeterli bilgi birikimi, beceri ve deneyimi olmadan insanların hayatlarında inanılmaz değişimler yaratabileceğini söyleyenler, sertifikasını aldıktan hemen sonra bir ofis açarak çok önemli bir uzman edasıyla davranan insanların sayısı azımsanmayacak seviyelerde...
Çünkü, bu mesleğin trend olmasının arkasında büyük bir endüstriyel piyasa var.
İlişkileri, sağlığı, kariyer planlamasını, hatta evliliğinizin seyri için bile koçlara büyük bir ihtiyaç varmış algısı yaratmak, tamamen küresel bir finansın dayatmasından öteye geçmiyor.
Danışan ise kendisini sadece üniversiteler aracılığıyla verilen ya da online sertifikalarla yaşam koçu kimliğini kazanmış kişilerin vereceği kararlara teslim edecek kadar güveniyor…
Yaşamları boyunca danışanlarına en iyi hizmeti vermek için kendilerini eğiten ve bu alanda uzmanlığını, rüştünü ispatlayan profesyonel lisanlı bireylerin alanlarını da kısıtlama konusunda sınır tanımadıklarını da ayrıca gözlemliyoruz.
Biraz beyin jimnastiği yapalım;
Bir psikoloğun 4 yıl lisans, 2 yıl yüksek lisans; bir hekimin 6 yıl tıp eğitimi, üzerine asistanlık ve uzmanlığa kadar olan süreçte bir de 4 yıl süren bir zaman diliminindeki emeğini, online eğitim ile alınan bir sertifikayla özdeş tutmak ya da onların mesleki alanlarını ihlal etmek bana göre de tam bir meslek istismarıdır.
Peki, bu istismarı, sadece insanların ruhsal, sosyal ya da eğitim alanında mı yapıyorlar?
Elbette hayır!
Sağlık koçları dahi türemiş durumda. İnsan sağlığı konusunda dahi mantar gibi türemiş onlarca "koça" denk gelmek mümkün.
Danışanların kariyerlerini, hayati konularda alacakları kararların planlarını dahi yapan bir güruh aslında…
Bu işgal edilen alan sadece mesleğini icra eden profesyonellerle kalmıyor, aynı zamanda danışanların da alanlarını işgal etmekte olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Çünkü hepimizin hayatında olumsuz duygulara kapılma, problemlerle baş edememe, içinden çıkamadığımız bunalımlı süreçler oluyor.
Bu problemler karşısında kendimizi tamamen teslim ettiğimiz danışmanlarımızın vereceği kararlar da hayati önem taşıyor.
Bu hayati önem taşıyan konularda ise yaşam koçlarının vereceği kararlar, hayatımızı ne derecede etkileyeceğini tahmin etmek hiç de güç olmayacak.
Çünkü danışan ile uzman arasında profesyonel bir güvene dayalı ilişki söz konusu.
Bu güvenin zaman içinde yitirme, yanlış yönlendirme, hayati konularda koçun bizim için yapacağı planlama kişiyi daha aşağı çekebilir, ruh sağlığını negatif anlamda daha da bozabilir.
Psikolog ya da psikiyatristin bilimsel yöntemleri kullanma becerisi, insan gelişimine bakış açılarıyla ICF gibi federasyonlar ile resmileşen sertifikalara denk tutmak ve her iki meslek grubunu aynı saha içinde görmek, Türkiye gibi koçluk kavramıyla yeni tanışan ülkeler için finansal bir kazancın ötesine geçemiyor.
Bu alanda işinde çok etkin kişiler olsa da sosyal medyada binlerce koçun videosu mantar gibi türeyerek karşımıza çıkmaya devam ediyor…
Yaşam, eğitim, sağlık, beslenme gibi koçluk sertifikalarını veren bir kurum ile görüşerek bilgi almak istedim.
Sertifika almaya hak kazananların danışanlarına vereceği destekleri şöyle özetlediler:
- İş ve yaşam arasındaki dengeyi kurabilmek
- Korku ve endişe gibi davranışları ortadan kaldırmak
- Yaratıcılıklarını geliştirebilmeleri
- İletişim becerilerini geliştirmek
- İş ve sosyal yaşamdaki doyumu belli bir standarta ulaştırma
- Arkadaş, sevgili ve aile ile doğru ve sağlıklı iletişim kurma
- Evlilik ile ilgili problemleri çözebilme vb.
Gerçekten yukarıda sayılan davranışları birkaç aylık eğitimle gerçekleştirebilmelerini beklemek bana çok uzak bir ihtimal gibi geliyor.
Sadece bana mı tuhaf geliyor, bilmiyorum...
Mesela evlilik uzmanları var, evlilik uzmanı olmak için nasıl bir eğitimden geçiliyor? Nasıl evlilik uzmanı ve koçu olunuyor?.. İlginç!
Davranışsal ve bilişsel psikologlar Ivan Pavlov, Albert Bandura, Abraham Maslow, Martin Seligma, Howard Gardner, Carl Rogers gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz; hayatlarını bilimsel çalışmalara adayan psikologların çalışmalarının bu kadar uzun bir zamanı kapsaması, koçlar için bir ironi olsa gerek.
Zira bu kadar kısa zamanda bilimsel verilere ulaşmak ve bunları uygulamak, zaman ve bilim arasındaki korelasyona da meydan okumakla eşdeğer aslında.
Yakın zamanda "koçluk" kavramının bu kadar gündeme gelmesini ve yıllarca koçluk yapan kişilerin dahi merdiven altı koçluk tabirini kullanmaları durumun vehametini ortaya koymuş durumda.
Prof. Dr. Üstün Dökmen'in yaşam koçu mesleği için söylediği sözler, Türkiye'de yakın zamanda gündem olan bir konu oldu:
Yaşam koçluğunun meslek dalı olmaması gerekir. Bir kişi gerçekten yaşam koçu olacaksa temel eğitiminin psikoloji, psikolojik danışmanlık ya da psikiyatri olması gerekir. Ama bu mesleklerdeki insanlar buna tenezzül etmeyebilirler.
Prof. Dr. Dökmen'in bu sözleriyle koçluk mesleği tartışma konusu daha da alevlenmiş durumda.
Türkiye'de herhangi bir meslek grubu tarafından verilen ruh sağlığı için denetlenebilir yasa ve yönetmelik de bulunmuyor.
"Koçluk" vb. sertifika alan kişiler açısından da denetlenebilir bir sistemin varlığından söz edemeyiz.
Olayın seyri bir geçici trend meslek grubu mu, yoksa sayıları daha da artan koçları sahada görecek miyiz; bunu zaman gösterecek.
Ama kaotik bir durumun varlığı ortada...
Sözün özü; hangi yaşamın hangi koçu olduğunuza karar vermeden düşünün derim.
Sağlıkla, sanatla kalın…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish