Bir süredir sahalarda yaşanan şiddet olayları, Ankaragücü Başkanı Faruk Koca'nın Rizespor maçının sonunda hakem Halil Umut Meler'e yumrukla saldırmasının ardından Türkiye'nin gündemine oturdu.
Faruk Koca'nın yumruklu saldırı nedeniyle tutuklanmasıyla başlayan süreçte de birçok karşılaşmada futbolculara ve hakemlere yönelik şiddet olayları yaşandı.
Son olarak Trabzonspor karşılaşmasında İstanbulspor Başkanı'nın hakeme tepki olarak takımını sahadan çekmesi futbolda yaşanan gerilimin daha da devam edeceğini gösteriyor.
Türkiye Futbol Federasyonu'na (TFF) spor dünyasından gelen tepkiler devam ederken, hakemlerin yumruklandığı, futbolcuların tekmelendiği sahalarda şiddet sarmalına nasıl çözüm bulunacağı merak ediliyor.
Türkiye'de 6222 Sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'un yeterli olup olmadığı tartışmalı konuların başında geliyor.
Avrupa'da benzer durumlar karşısında nasıl bir süreç işletiliyor, Türkiye'de yapılamayan ne?
Independent Türkçe için spor hukukçularına sorduk.
"Kanunlar caydırıcı ama uygulamada eksiğiz"
Avrupa'da taraftar eylemlerinin başını çektiği futbolda şiddet olayları geçmiş dönemde çok sık yaşanmıştı.
Bu olayların başında da 'Heysel Faciası' geliyor. Bu olayın ardından birçok Avrupa ülkesi gerekli sert önlemleri alarak uygulamada da kararlı davrandı.
Spor hukuku alanında Türkiye'yi uluslararası mecrada temsil eden, İsviçre'deki Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) ile Euroleague Basketbol Tahkimi'nin Türk hakemi olan Avukat Emin Özkurt, Türkiye'deki kanunların yeterli olduğunu fakat uygulamada bazı sıkıntıların yaşandığını söyledi.
CAS'ta Türk hakemi olan Emin Özkurt, "Bizim yargısal düzenlemelerimizde herhangi bir eksiklik olduğunu düşünmüyorum. Ülkemizdeki problem düzenlemelerin eksik veya yetersizliğinden ziyade karar uygulayıcılarının düzenlemelere gerektiği ölçüde riayet etmeyerek yeterli yaptırımları uygulamamasıdır" dedi.
Geçmiş dönemde yaşanan olaylara gerekli cezaların verilmediğine dikkat çeken Özkurt, "Daha önce 'hakemi silahım olsa vururum' diyen bir kulüp başkanına 11 günlük hak mahrumiyeti cezası verilmesi ve buna benzer olaylara çok düşük yaptırımlar uygulanması aslında bu olayların yaşanmasının da önünü açmıştır. Yasalar özelinde büyük potansiyeli olan Türkiye'nin yaptırımları uygulayabilecek hukukçular yetiştirmesi gerektiği kanaatindeyim" ifadelerini kullandı.
"PFDK'nın tek eksiği para cezası vermemiş olması"
Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'nun (PFDK) saldırıdan sonra istifa eden Ankaragücü Başkanı Faruk Koca'ya verdiği futboldan ömür boyu men cezasını da değerlendiren Özkurt, kararın yerinde olduğunu belirtti.
Cezayı "en ağır yaptırım" olarak nitelendiren Özkurt, "PFDK'nın vermiş olduğu kararın tek eksik bulduğum yanı Faruk Koca aleyhine para cezası verilmemiş olmasıdır. Bu noktada PFDK'nın hatalı bir değerlendirme yaptığı kanaatindeyim" dedi.
Faruk Koca'nın ilk duruşması 9 Ocak 2024 tarihinde görülecek. Koca'nın yargılanma süreci hakkında da konuşan Özkurt, en az 4 yıl olmak üzere hapis cezası alacağı görüşünde:
Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı tarafından iletilmiş veya iletilecek olan talep üzerine bu yargılamanın hızlı bir şekilde ilerleyeceği ve çok geçmeden karara bağlanacağı kanaatindeyim. Faruk Koca'ya savcılık tarafından talep edilen üst sınıra yakın bir hapis cezası verileceğini düşünüyorum.
"Avrupa hem yasalarda hem de uygulamada başarılı"
Avrupa'nın futbolunda yaşanan şiddet olaylarının önüne nasıl geçtiğini de anlatan Özkurt, özellikle İngiltere ve İtalya'daki yaptırım ve yasalara dikkat çekti.
Özkurt, şunları aktardı:
Avrupa'da taraftar eylemlerinin başını çektiği sporda şiddet olayları geçmişte sıklıkla yaşanmaktaydı. Özellikle futbol kulüplerinin holigan nitelikteki taraftarlarının birçok şiddet olayının içerisine karıştığını biliyoruz. 1985 senesinde yaşanan Heysel Faciası bunun en büyük örneklerinden biridir. Fakat özellikle İngiltere ve İtalya, bu gibi şiddet vakalarına ilişkin çok sert yaptırımlar içeren düzenlemeler çıkardı. Ardından bu düzenlemelere uymayanlara kanunlarda öngörülen yaptırımlar uygulandı. Bu çerçevede Avrupa ülkelerinin spora ilişkin düzenlemelerinin yeterli olduğunu ve başarılı olduklarını düşünüyorum.
FIFA ve UEFA ise bu konulara çok hassas yaklaşıyor. Yaşanan olaylara karşı sert bir tutum alıyorlar. Mesela Heysel Faciası sonrasında UEFA, İngiliz kulüplerini Avrupa kupalarından menetmişti. FIFA ve UEFA, futbolda yaşanan şiddet olaylarına anında tepki koyup Disiplin talimatlarında düzenlenen yaptırımları uyguluyor. Bu noktada FIFA ve UEFA'nın şiddet olayları özelinde herhangi bir eksik yanı bulunduğunu düşünmüyorum.
Avrupa'da olsa ne olurdu?
Peki, yaşananlar herhangi bir Avrupa maçında olsaydı ne olurdu?
Türk futbolunun son bir haftadır gündeminde yer alan saldırıların herhangi bir Avrupa kupası mücadelesinde olması durumunda karşılaşılacak yargılanma süreçleri ise benzerlikler taşıyor.
FIFA ve UEFA'nın bu konudaki tutumunun çok sert olduğunu söyleyen Özkurt, şöyle devam etti:
Söz konusu hadise bir FIFA veya UEFA müsabakasında yaşanmış olsaydı yine benzer bir yaptırım uygulanırdı. FIFA Disiplin Talimatı'nın 'Oyuncuların ve Görevlilerin Suistimalleri' başlıklı 14. Maddesinin 1. Fıkrasının l) bendi uyarınca, bir müsabaka görevlisine saldıran oyunculara ve kulüp görevlilerine en az 15 maç müsabakadan men veya 'uygun bir süre' uzaklaştırma cezası verilir. Yine UEFA Disiplin Talimatı'nın 'Oyuncuların ve Görevlilerin Suistimalleri' başlıklı 15. Maddesinin 1. Fıkrasının h) bendi uyarınca, müsabaka görevlisine saldıran kişilere 15 maç müsabakadan men veya 'spesifik bir süre' uzaklaştırma cezası verilir.
Görüldüğü üzere FIFA ve UEFA Disiplin Talimatlarının ilgili maddelerinde sırasıyla 'uygun süre' ve 'spesifik bir süre' ifadelerine yer verilerek bir muğlaklık yaratılmış. Ankaragücü-Rizespor maçında yaşananlara benzer bir olayın bir FIFA Dünya Kupası veya UEFA Şampiyonlar Ligi maçında yaşandığını varsayarsak, böyle bir durumda FIFA ve UEFA'nın ilgili talimat maddelerine dayanarak 'uygun süre', 'spesifik süre' ifadelerinin muğlaklığından faydalanarak ihlalde bulunan kişiyi süresiz olarak FIFA/UEFA müsabakalarından menedebileceğini söyleyebiliriz.
Türk futbolunun bu halde olmasının sorumlusu kim?
Yaşanan olayları bir bütün olarak değerlendirmek gerekiyor. Şiddet olaylarının her geçen gün hızla arttığı ve dünyada şiddete meyillin en yüksek 19. ülke olduğu Türkiye'de yargı sistemindeki sorunlar da buna bir etken olarak gösterilebilir.
Türkiye'nin önemli spor yorumcularından Erdal Hoş'a göre, futboldaki sorunlar tabanda değil tavanda.
Hoş, "Doğrusu eskiden olsa olayları toplumsallık ve sosyoloji ile açıklamayı yeğlerdim ancak son zamanlarda futboldaki sorunun tabanda değil tavanda olduğunu düşünmeye başladım. Bu anlamda yaşanan olayların sebebi olarak yönetici- teknik adam- hakem- ve medya yani oyunun aktif tüm unsurlarının dahli olduğunu düşünüyorum'' dedi.
''TFF başkanı taraf gibi hareket ededi''
Halil Umut Meler'e yapılan saldırının ardından TFF'nin aldığı kararlar ve Başkan Mehmet Büyükekşi'nin açıklamaları tartışma konusu olmuştu.
TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi'nin açıklamalarını 'taraflı' olarak yorumlayan Erdal Hoş, Büyükekşi hakkında kulüp başkanı olarak davrandığını söyledi.
Hoş, ''TFF başkanının açıklamaları sanki bir tarafmış gibi. Hatta kulüp başkanı gibi… Aslında işin özü şu sanki; sahada doğru dürüst maç yapamadığımız için tüm aktörler olarak maçı saha dışında oynuyoruz ve ne yazık ki bunu pazarlıyoruz… Dolayısıyla yukarıda saydığım tüm aktörlerin dahil olduğu zincirleme yönetsel problemler mevcut" dedi.
''Bizim futbol iklimimizde yalnız adamlara yer yok''
Yaşananların hemen ardından toplu bir basın açıklaması yapan ve liglerin yeniden başlatılması sürecinde bazı şartlar sunan hakemleri 'sektördeki en yalnız kişiler' olarak yorumlayan Erdal Hoş, şu değerlendirmede bulundu:
Hakemler de yine bir kulüp veya camia gibi davrandılar. Şöyle hakları var, sektördeki en yalnız unsur hakemler çünkü bir camiaları yok. Bizim futbol iklimimizde yalnız adamlara yer yok. Bireysellikle başarı imkansız dolayısıyla bizde karşılıklı polemikler bile mahalleyi çağırıp yapılıyor. Hiç iki teknik adam arasında bireysel polemik gördük mü mesela? Hayır, hemen camialar dahil oluyor. Bu anlamda hakemler de yaşanan olayı fırsat bilip buradan bir birleşme bütünleşme ve dayanışma çıkarabilir miyiz diye düşündüler. Ki ülke futbol ikliminde gayet anlaşılır bir durum bu…
İstanbulspor gibi örnekler daha sık yaşanır mı?
Halil Umut Meler'e yönelik gerçekleştirilen saldırının ardından kısa bir süre ertelenen ligler, yeni bir olayla başladı.
İstanbulspor ile Trabzonspor arasında oynanan mücadelede İstanbulspor Başkanı'nın hakeme tepki olarak takımını sahadan çekmesi futbolda yaşanan gerilimin daha da tırmanmasına neden oldu.
Bu tip olayların daha sık yaşanmasına ihtimal vermeyen Erdal Hoş, ''Sanmıyorum, zira sadece o maçı değil ilave olarak 3 puan daha kaybedediyor. Dolayısıyla bizim futbol yöneticilerimiz hayli pragmatiktir ve ancak küme düşmesi kesinleşen veya yarıştan geriye düşen takımlar bunu dener. Kaldı ki çekilen kulüp lehine bir atmosfer de doğmadı bu anlamda bunun avam tabirle yol olacağını düşünmüyorum'' ifadelerini kullandı.
''Yeterince dibe batacağımız günü bekliyorum''
Yaşanan her olayın ardından "Bu artık Türk futbolu için dönüm noktası", "Türk futbolunun miladı olacak" gibi cümleler sıklıkla duyarız.
Yine öyle bir olayın ardından bu cümleler sürekli tekrarlanırken, marka değerinin de iyice düştüğü Türk futbolunda bu sefer gerçekten bir dönüm noktasını mı yaşıyoruz?
Türk futbolundaki en önemli eksiklerin başına liyakatsiz yöneticileri koyan Erdal Hoş, ''İtibar meselesinin çok büyütüldüğünü düşünüyorum. Her olayda 'eyvah rezil' olduk bakışından da nefret ediyorum. Birileri duymasın diye değil iyi olalım diye dert etmek gerekiyor. Aman el aleme rezil olmayalım diye gerçek sorunlarımızı çözmeyip bugüne geldik. Bunun da en büyük nedeni ülke futbolundaki yönetici sınıf eksikliği'' ifadelerini kullandı.
Yaşanan olayların bir dönüm noktası olmadığını düşünen Hoş, Türk futboluna dair umudunu ise diri tutuyor.
Erdal Hoş, ''Umut olmazsa hayat olmaz. Evet, hala ve her şeye rağmen umudum var ama bu olay bir milat mı? Ne yazık ki henüz değil… Yeterince dibe batmadığımızı düşünüyor ve o günü beklemeye devam ediyorum'' dedi.
© The Independentturkish