Yargıtay, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu: Can Atalay'ın vekilliğinin düşürülmesini istedi

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, tutuklu TİP Milletvekili Can Atalay hakkında tahliye kararı vermedi, Atalay için ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Fotoğraf: AA

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Türkiye İşçi Partisinden (TİP) milletvekili seçilen Gezi Parkı davası sanığı Can Atalay ile ilgili Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararına ilişkin incelemesinde, "Ülkemizde Anayasa Mahkemesi sadece yasaları iptal ederek yasama organının alanına müdahale etmemekte; ayrıca, bazen yasa koyucu gibi davranarak Anayasa'ya göre aralarında astlık üstlük ilişkisi bulunmayan yüksek mahkemeler üzerinde de süper temyiz mahkemesi olarak vesayet makamı gibi davranmaktadır." tespitinde bulundu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Anayasa Mahkemesinin Can Atalay ile ilgili ihlal kararının ardından dosyanın gönderildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesi incelemesini tamamladı.

Daire, Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararına uyulmamasına, Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması için karar örneğinin TBMM'ye gönderilmesine ve ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.

Yargıtay 3. Ceza Dairesinin kararında, Anayasa Mahkemesinin, Atalay'ın seçilme ve siyasi faaliyette bulunma temel hakkının ihlal edildiği yönündeki kararla, adli yargı mercii tarafından yapılan yargısal faaliyetlerin tamamıyla hükümsüz sayılarak yerindeliğinin denetlendiği belirtildi.

Atalay'ın, "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar"a ilişkin Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 312. maddesi kapsamında hüküm giydiğine işaret edilen kararda, şunlar kaydedildi:

"Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması' başlıklı Anayasa'nın 14. maddesinde kötüye kullanma şeklinde kabul edilen faaliyetler; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma, insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerde bulunma ve devletin veya kişilerin, Anayasa ile tanınan temel hak ve hürriyetlerinin yok edilmesini veya Anayasa'da belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlama olarak düzenlenmiştir.

Anayasa koyucu, hangi suçların Anayasa'nın 14. maddesi kapsamına gireceğine ilişkin somut bir niteleme yapmamış, bunun kapsamının belirlenmesini bilinçli bir tercihin ürünü olarak soruşturma ve kovuşturma makamlarına bırakmıştır. Bu itibarla, Anayasa koyucunun iradesinin, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve bu minvalde yürütme organının varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir faaliyette bulunulduğu takdirde milletvekilinin dokunulmazlıktan yararlanmaya devam etmemesi gerektiği yönünde olduğu izahtan varestedir."

Anayasa Mahkemesinin, Anayasa normunun uygulanmasını bireysel başvuru yoluyla ortadan kaldıracak veya işlevsiz hale getirecek şekilde bir karar vermesinin hukuken mümkün olmadığı ifade edilen kararda, şunlar kaydedildi:

"Aksi halde Türkiye Cumhuriyeti'nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kasteden, pek çok kanlı terör eylemi ile irtibatlandırılan ve haklarında mutlak terör suçlarından soruşturma veya kovuşturma bulunup, henüz yakalanamayan ve kırmızı bültenle aranan Fethullah Gülen, Şerif Ali Tekalan, Recep Uzunallı, Adil Öksüz, Ekrem Dumanlı, Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Sabri Ok ve Ali Ekber Doğan ve bunlar gibi şüpheli ya da sanıkların milletvekili seçilmelerinin, yemin ederek göreve başlamalarının ve TBMM'ye girmelerinin önü açılır ki bu durumun hukuken isabetli olduğunu savunmanın izahı kabil olduğunu söylemek mümkün değildir."

 "Anayasa Mahkemesi yetkisini aştı"

Anayasa Mahkemesinin, "Yargıtay gibi yüksek bir mahkemenin kararını her türlü hukuka aykırılık sorunu yönünden inceleyebilecek olan bir süper temyiz makamı olmadığı" belirtilen kararda, "(Anayasa Mahkemesinin) temyiz mahkemesi olan Dairemizin kararını, yeniden yargılama görüntüsü altında dosyanın esasına da girip, adeta bozmak suretiyle kendisine yasal dayanaktan yoksun, gereğinden fazla ve yasal yetkisini aşacak şekilde anlam yüklediği anlaşılmıştır." tespitine yer verildi.

Anayasa Mahkemesinin Atalay hakkındaki ihlal kararında, Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven kararlarına atıf yapıldığı hatırlatılan kararda, "Milletvekili dokunulmazlığı yönünden Anayasa'nın 14. maddesinin hangi suçları kapsadığının anayasal ya da yasal düzenleme dışında yargısal bir yorumla belirlenmesinin ciddi sıkıntılara yol açacağını belirtirken, kendisinin daha önceden yargısal aktivizm sonucu vermiş olduğu ve kamuoyunda üniversitelere başörtü yasağı olarak bilinen, bizce de kabul görmeyen bir kararını gerekçe göstermesi tarafımızdan dikkat çekici bulunmuş ve bir ironi olarak değerlendirilmiştir." ifadelerine yer verildi.

"Tehdit etme boyutuna kadar işi vardırmıştır"

Anayasa Mahkemesinin kararında, "yargı organlarının Anayasa'nın 14. maddesine hangi suçların gireceğini yorumlamalarının sağlıklı olmayacağını, mutlaka anayasal ya da yasal düzenleme yapılmasının gerektiğini" belirttiği aktarılan kararda, şu değerlendirmelerde bulunuldu:

"Anayasa Mahkemesinin, bugüne kadar hem norm denetimi kararlarında hem de sonradan kendisine tali görev olarak verilen bireysel başvuru kararlarında, anayasal veya yasal bir yetkisi olmamasına rağmen hiçbir organ tarafından denetlenmememin vermiş olduğu rahatlıkla da içtihat yoluyla anayasal yetkisini sürekli artırmak ve kötüye kullanmak suretiyle kendisinin, daha önceden norm denetimi görevi sırasında sıkça dile getirilen yasama organı üzerinde vesayet organı olduğuna yönelik eleştirilerin, bireysel başvuruya ilişkin yetkinin verilmesi üzerine yüksek mahkemeler dahil tüm yargı üzerinde de ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Hatta gelinen noktada Anayasa Mahkemesi, hükümlü Şerafettin Can Atalay'a yönelik vermiş olduğu ihlal kararında, yasal bir dayanağı olmamasına ve doktrinde bile tartışmalı bir konu olmasına rağmen, 'Anayasa Mahkemesi kararlarının objektif işlevinden' bahsederek, kararı veren Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyelerini 'ihmal suçunu işlemişlerdir' şeklinde tehdit etme boyutuna kadar işi vardırmıştır.

Bugüne kadar birçok terör örgütü veya üyesi tarafından hem sosyal medya hem de yazılı ve görsel basın üzerinden ya da ilk derece yargılamaları veya temyiz incelemesi sırasında gönderilen dilekçelerle sürekli tehdit edilen dairemiz üyelerinin, bir de Anayasa Mahkemesi tarafından bu şekilde tehdit edilmesi de esef verici ve manidar bulunmuştur. Ülkemizde Anayasa Mahkemesi sadece yasaları iptal ederek yasama organının alanına müdahale etmemekte; ayrıca, bazen yasa koyucu gibi davranarak Anayasa'ya göre aralarında astlık üstlük ilişkisi bulunmayan yüksek mahkemeler üzerinde de süper temyiz mahkemesi olarak vesayet makamı gibi davranmaktadır."

Yüksek Mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusu

Atalay hakkındaki hükmün kesinleştiği hatırlatılan Yargıtay 3. Ceza Dairesinin kararında, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına uyulmaması kararlaştırıldı.

Anayasa Mahkemesinin bu konuda inceleme yetkisinin bulunmadığı belirtilen kararda, milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması için karar örneğinin TBMM'ye gönderilmesine, ayrıca "kendisine verilen yetki sınırlarını yasal olmayacak şekilde aşarak hak ihlalinin kabulü yönünde oy kullanan ilgili Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında gereğinin takdir ve ifası için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulması"na hükmedildi.

Davanın geçmişi

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Can Atalay’ın Gezi Parkı davası kapsamında "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım" suçundan 18 yıl hapisle cezalandırılmasına ve bu suçtan tutuklanmasına karar vermişti.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, yerel mahkemenin kararını hukuka uygun bulmuştu.

Sanık Atalay, 14 Mayıs'taki 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi'nde TİP'ten Hatay milletvekili seçilmiş, bunun üzerine avukatları "milletvekili seçilmesi nedeniyle hakkındaki yargılamanın durması ve tahliye edilmesi" talebiyle Yargıtaya başvuru yapmıştı.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise talebin reddine hükmetmişti.

Bunun üzerine Atalay'ın avukatları milletvekili seçilerek yasama dokunulmazlığı kazanan başvurucunun yargılamada durma kararı talebinin reddedilerek yargılamaya devam edilmesi nedeniyle "seçilme ve siyasi faaliyette bulunma" hakkının, tahliye talebinin reddedilmesi nedeniyle de "kişi hürriyeti ve güvenliği" hakkının ihlal edildiğini öne sürerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştu.

Başvurunun ardından süreç devam ederken Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Gezi Parkı davasında Can Atalay'a verilen 18 yıl hapis cezasını onamıştı.

Anayasa Mahkemesi ise 25 Ekim'de Can Atalay'ın "seçilme ve siyasi faaliyette bulunma" ile "kişi hürriyeti ve güvenliği" hakkının ihlal edildiğine oy çokluğuyla hükmetmişti. Dosyayı inceleyen 14 üyeden 5'i bu karara muhalif kalmış, Atalay'ın haklarının ihlal edilmediğine kanaat getirmişti.

Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama ve tahliye için kararını İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine göndermişti. Mahkeme ise ihlal kararının, yerel mahkemece verilen karara ilişkin olmadığı gerekçesiyle dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesine iletmişti.

Independent Türkçe, AA

DAHA FAZLA HABER OKU