Sahel bölgesi ülkelerindeki güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya olanlar kimler?

Cunta rejimlerinin söylediği gibi demokrasi yıkılırsa istikrar sağlanamaz. Uluslararası toplum, radikal rejimlerin ortaya çıkışını önlemek için Sahel bölgesinde kalkınmayı desteklemeli

Nijer'de Fransa'nın kullandığı hava üssünün önünde Fransız askerlerinin ülkeyi terk etmesi talebiyle düzenlenen protestolar sırasında elinde Nijer bayrağı tutan bir çocuk / Fotoğraf: AFP

Afrika ülkelerinin Batı ülkelerinin askerlerini topraklarından çekmesi yönündeki taleplerinin meşru bir hak olmasına ve Fransa'nın Afrika ülkelerindeki zayıf performansına rağmen Fransız ordusunun Sahel bölgesi ülkelerinden bu kadar dramatik bir şekilde çekilmesi, Batı Afrika'daki Afrikalıların güvenliklerini ve siyasi istikrarlarını koruyup koruyamayacaklarına ilişkin şu soruların gündeme gelmesine yol açabilir.

Mali, Burkina Faso ve Nijer arasında kısa bir süre önce imzalanan Liptako-Gourma Anlaşması ile Sahel Devletleri İttifakı'nın (AES) kurulması bir yandan Fransa'nın bu ülkelerden askeri olarak çekilmesinin yarattığı boşluğu doldurup diğer yandan Batı Afrika Devletleri Topluluğu'na (ECOWAS) kısmen de olsa bir alternatif oluşturabilir mi?  

Peki, birincisi genel olarak Batı'nın siyasi söylemleri ve basınında çıkan haberler, özel de ise Fransızların Afrika'daki askeri rejimlere karşı söylemleri, ikincisi ise devlet üzerinde büyük etkisi olan terör örgütlerinin imkanlarının gözle görülür bir şekilde artması olmak üzere bu iki faktör çerçevesinde bölgede siyasi istikrarın şansı nedir?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Mevcut zorluk

Öncelikle Sahel bölgesindeki ülkelerin tam olarak neyle karşı karşıya olduğunu açıklığa kavuşturmak ardından mevcut zorluğa karşı harekete geçmek için şu anki politika eğilimlerinin neler olduğu belirlemek önemli olabilir.

Aslında bölgesel ya da yerel düzeyde geçici olabilecek sorun türüne model diyebileceğimiz ülkelerimiz var.

Örneğin Mali, kuzeyindeki bazı bölgeleri kontrol eden Tuaregler'in ilan ettiği ve 'Azavad' diye adlandırdıkları bölgenin bağımsız olması ya da en azından özerk yönetim olarak tanınması talepleri karşısında toprak bütünlüğüne yönelik bir meydan okumayla karşı karşıya.

Nijer'in en önemli sorunu ise Boko Haram örgütünün devletin eklemlerine sızmış halde olması.

Bu durum, belki de Boko Haram'ın başta öğrencilerin kaçırılması olmak üzere eylemlerini başarıyla gerçekleştirmesinin nedenini açıklıyordur.

Çad, girdiği çatışmada öldürülen baba Muhammed İdris Debi'den seçimlerle başa gelmediği için anayasal meşruiyeti olmayan 'Kaka' lakaplı oğlu Muhammed Debi İtno'ya miras kalan Debi ailesinin yönetimine dayanan silahlı muhalefetle karşı karşıya.

Afrika'daki terör eylemlerinde hayatını kaybedenlerin sayısının en yüksek olduğu Burkina Faso ise büyük bir terör sorunuyla karşı karşıya.

Terör, geçen haftalarda başarısız bir darbe girişiminden kurtulan ve kendisi de darbe ile iktidara gelen geçici devlet başkanı olan İbrahim Traore'un ülkenin yönetimine geçmesine neden oldu.

Traore'un, güvenliğin demokrasiden önce geldiğini söylemesi, ülkede yakın gelecekte anayasal meşruiyete dönüşün olmayacağı şeklinde okundu.

Sahel bölgesi ülkelerinin bazılarında son dönemde gerçekleşen askeri darbeler ve bu darbelerden etkilenen çıkarlar bakımından radikal terör örgütlerinin gündemleri olarak sınıflandırılan terör eylemleri ile büyük ülkelerin çıkarlarıyla bağlantılı ve belki de bazı ülkeler tarafından ya askeri darbelere yanıt vermek ve yeni askeri seçkinler için varoluşsal zorluklar yaratmak ya da yıpranmış olan varlığını ve nüfuzunu geri kazanma girişimi olarak kullanılan terör eylemleri arasında ince bir çizgi var. 

Nijer'de 30 askerin ülkenin batı sınırında düzenlenen terör eylemine kurban gitmesi gibi terör eylemleri bu bağlamda karşımıza çıkıyor.

IŞİD terör örgütü üyelerinin aynı bölgedeki eylemleri de unutulmamalı. Nijer'deki askeri darbeden günler sonra darbeci yetkililer, IŞİD'in bu hareketliliğini gözlemledi ve Paris'i bu işin arkasında olmakla suçladı.

Batı basınında yer alan haberlerde El Kaide'nin 2024 yılında, Iyad Ag Gali sayesinde konuşlandığı Mali'de bir IŞİD devleti kurulacağına işaret edildi.

Cezayir'in güneyindeki terör eylemlerinde büyük bir etkinlik göstererek Cezayir İç Savaşı'nda (Kara 10 yıl) merkezi bir rol oynayan Cezayirli bir Tuareg olan Iyad Ag Gali, daha sonra Cezayir'den kaçtı ve 2012 yılında Mali'de Ensaruddin örgütünü kurdu.

Iyad Ag Gali, Fransa'nın Mali'de Barkhane Operasyonu çerçevesinde 4 bin 500 kişilik askeri birliğiyle terörle mücadeleye girişmesinin ardından Fransa'ya karşı savaş açtı.

Mali'deki terörü ortadan kaldırmayı başaramayan Fransa, askerlerini ülkeden geri çekti.

Iyad Ag Gali'nin 2017 yılında Afrika'nın Sahel bölgesindeki El-Murabitun, Macina Kurtuluş Cephesi ve Nusret'el-İslam ve'l-Müslimin (İslam'ın ve Müslümanların Galibiyeti/CNIM) grubu gibi radikal terör örgütlerini bir araya getirmeyi başarmış olması, bölgede bir terör devletinin kurulması halinde onun bu devletin liderliğini yapmaya aday kılıyor.


Darbelerin meşrulaştırılması

Burkina Faso'da radikal terör örgütlerinin üye yetiştirme merkezlerinin bulunması, ülkedeki terör eylemlerinde artışa neden oluyor.

2022 yılı verilerine göre bu durum, yaklaşık bir buçuk milyon kişinin daha güvenli bölgelere yerlerinden edilmelerine ve her yıl yaklaşık 50 bin kişinin Fildişi Sahili'ne geçmesine yol açtı.

Özellikle Burkina Faso'da darbenin terörle mücadele gerekçesiyle yapıldığı önüne alındığında askeri darbeleri meşrulaştırıldığından artan zorluklarla birlikte Afrika'daki çatışma politikalarının ele alınması önem arz ediyor.

Darbe yapılan ülkelerin daha sonra Fransa'nın ilerleyen süreçteki politikalarına karşı koymanın yanı sıra, darbecilerin Fransa'nın nüfuz için kullandığı araçlardan biri olarak gördükleri terör tehditleriyle mücadele için hepsinin çıkarlarına hizmet edecek bir savunma ittifakı geliştirmeye yöneldiklerini tahmin ediyoruz. 

Nijer, Mali ve Burkina Faso'nun oluşturduğu savunma ittifakı AES'in hedefi bölgede her türlü terörle ve organize suçla mücadele amacıyla ortak savunma sistemi kurmak.

Bu hedef, Liptako-Gourma Anlaşması'nın ikinci ve dördüncü maddeleriyle örtüşürken beşinci madde devlete karşı her türlü silahlı isyan ya da şiddet yanlısı ayaklanmayı önleyecek tedbirlerin alınmasını öngörüyor.

Liptako-Gourma Anlaşması'nın belki de en tehlikeli yanı, AES üyesi ülkelerden (Nijer, Mali ve Burkina Faso) herhangi birinin hedef alınmasının herkese yönelik bir saldırı olarak değerlendirilmesi ve saldırıya uğrayan ülkeyi savunmak için savaş da dahil olmak üzere her türlü yönteme başvurulmasının öngörülmesi.

Bunun yanında AES, coğrafi ve kültürel benzerliklere göre diğer Sahel ülkelerine de kapıyı açık bırakıyor.

Afrika'daki üçüncü politika eğilimi ise Rus paralı asker grubu Wagner'in Fransa ordusuna alternatif bir askeri mekanizma olarak görülmesi. Bunun belki de en açık örneği Mali'dir. 

Batı Afrika bölgesindeki mevcut eğilimlere genel bir bakış atıldığında müttefik ülkelerin ekonomik ve askeri alanlardaki eksiklikler bakımından yeni savunma ittifakının uluslararası bir destekçiye ihtiyacı olduğu anlaşılıyor.

Dolayısıyla Afrika'da darbecilerin yönettiği ülkelerin en azından iki seçeneği olacağı görülebilir.

Ya Burkina Faso ve Mali'nin eğilimlerinde görüldüğü üzere Rusya ve Wagner devreye girecek ya da özellikle Nijer'deki darbeci yetkililerle arasındaki esnek ilişkiler bakımından son dönemde öne çıkan eğilim olan ABD. 
 


Wagner'in başarısızlığı

Burada şu soru beliriyor:

Wagner'in Mali'de askeri başarısızlığı ve Malili yetkililerin hem ayrılıkçılardan hem de teröristlerden kaynaklanan çifte güvenlik sorunuyla karşı karşıya kalması nedeniyle Rusya eğiliminde bir değişiklik olur mu?


Mali'de örneğin Azavad Hareketleri Koordinasyonu (CMA), geçtiğimiz ağustos ayından bu yana orduya ait dört askeri üssü ele geçirdi.

Fransa Savunma Bakanı Sebastien Lecornu'ya göre son zamanlarda teröristlerin orduya yönelik güvenlik tehdidi ülkenin kuzeyinde yer alan ve stratejik öneme sahip olan başkent Bamako'nun kuşatılması noktasına kadar vardı.

Eğer Nijer, AES'in, ABD'nin Nijer topraklarındaki askeri varlığı çerçevesinde ABD'ye yönelmesini sağlayabilirse Washington, genel olarak Afrika'nın ve özelde Sudan'ın geleneksel olarak yer aldığı 'başlıca' Afrika meseleleriyle ilgilenen Afrika kökenli Amerikalıların, özellikle de genç kesimlerinin oylarının önemli bir seçim kartı olacağı ABD başkanlık seçimlerinin de yaklaşmasıyla AES üyesi ülkelerin darbeci yetkililerini ne kadar destekleyebileceğiyle ilgili büyük bir zorlukla karşı karşıya gelecek.

Bu paradoks, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in Afrikalılara hitap ederken demokratik dönüşümün Batı ülkelerinin ya da ABD'nin şartları gereği değil, Afrika'nın kendi çıkarları için gerektiği şeklindeki sözlerinde de ortaya çıktı.

Bu ifadelerin, bu tür konuşmalarda sık sık dile getirilen sözler olduğu bir gerçek.

Afrika'nın imkanlarının güvenlik sorununun üstesinden gelmekte yetersiz olmadı gayet doğal bir sonuç.

Afrika ülkeleri, terör örgütleri karşısında bölgeyi korumak ve savunmak için ortak bir güç oluşturmaya başlayan, fakat Fransa'nın G-5 grubu oluşturma adımının ardından askıya alınan 2017 formülüne belki de geri dönmek zorunda kalacaklar.

G-5, Fransa ve Almanya'nın Sahel bölgesindeki beş ülkeyi güvenlik ve kalkınma stratejiler bakımından desteklemeyi amaçlayan uluslararası çabaları birleştirmek üzere 'Sahel İttifakı' adıyla kurulmasını önerdikleri bir platformdu. 


Anayasal meşruiyet

Sahel İttifakı'nın Fransa, Almanya, Avrupa Birliği (AB), Dünya Bankası, Afrika Kalkınma Bankası (Afdb), Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), İspanya, İtalya, İngiltere, Lüksemburg, Danimarka, Hollanda, Avrupa Yatırım Bankası (IAK), ABD, Kanada ve Norveç olmak üzere 26 üyesi vardı.

Gözlemci üyeler arasında ise Japonya, Belçika, Finlandiya, İsviçre ve İrlanda bulunuyordu.

İttifak, Sahel ülkelerinde uygulanmak üzere 22 milyar dolar bütçeli, başta tarım ve enerji sektörleri olmak üzere ekonomik alanların yanı sıra, iç güvenliğin sağlanmasına yönelik bin ayrı proje ortaya koydu.

Ancak bu iddialı proje etkili olmadı. Projenin sahada bir etki yaratamamasıyla başlayan süreç bölgede Mali (2021), Burkina Faso (2022) ve Nijer'de (2023) gerçekleşen askeri darbelerle sonuçlandı.

Bu çıkmazın tek çözüm olabilir. Bu çözümün ise iki yönü var.

Bunlardan birincisi Afrika düzeyinde. Afrika'da Anayasal meşruiyetin yeniden sağlanması. Burkina Faso'nun darbeci Devlet Başkanı İbrahim Traoré'nin söylediği gibi güvenlik olmadan, demokrasi olmaz.

İkincisi ise uluslararası düzeyde. Sonuçlarına diğer ülkelerden önce Batı'nın katlanmak zorunda kalacağı Mali'de olası radikal bir devletin kurulmasını önlemek için Sahel İttifakı'nın bin kalkınma projesinin hayata geçirilmesi.

Bununla birlikte örneğin Çad'da anayasal meşruiyetin sağlanması da büyük önem arz ediyor.

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU