Amerikan yumuşak gücünün kaderi!

Çekicilikleri henüz kaybolmamış olsa bile (göç dosyası bunun kanıtı) içerisi yumuşak güç için bir model olmaya artık her zaman uygun değil

Başkan Trump'ın 2019 yılında salgının gerçekliğini inkar etmediğini, ardından geri adım atıp Çin'i sorumlu tutmak için salgının varlığını kabul etmediğini hayal edelim. Salgının ciddiyetini ve şiddetini fark ettiğini, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden inşa için hayata geçirdiği Marshall Planı'nda yaptığı gibi, dünyadaki yoksulların tedavi ve ilaca erişebilmeleri için hazine ve laboratuvarların kapısını açtığını hayal edelim.

Eğer bunu veya buna benzer bir şeyi yapsaydı ABD ne kadar kazanırdı, yumuşak gücü ne kadar büyüyüp genişlerdi?

Ama ne bunu ne de diğerini yaptı. Kabalığı ne Avrupa ne de Çin'i es geçti. Yalnızca sonuna kadar makamında kalacak olan Rusya Devlet Başkanı Putin'den hoşlandı. Ardından, kendisini destekleyen ayaktakımı ve güruh Joe Biden'ın başkan olarak atanmasını engellemek için Kongre'yi işgal ettiklerinde, her şeyden önce akılsızlığın delili olan felaket geldi çattı.

ABD demokratik sisteminin sağlam olmadığı kanıtlandığı için bundan sadece Amerikan yumuşak gücü büyük zarar görmedi, aynı zamanda ABD, sivil haklar ve Vietnam Savaşı nedeniyle yaşanan huzursuzluk ve kargaşa ile birlikte altmışlı yılların koşullarına geri döndü!

 

Soft Power and the Future of American Foreign Policy.jpg

Bu uzun alıntı, Alman araştırmacı Hendrik Ohnesorg'un editörlüğünü yaptığı ve onlarca araştırmacının katkıda bulunduğu 'Yumuşak Güç ve Amerikan Dış Politikasının Geleceği' (Manchester University Press, 2023) başlıklı yeni kitabın girişinden alıntılanmıştır.

Bilindiği üzere 'yumuşak güç' terimi, ABD'li stratejist araştırmacı Joseph Nye tarafından 1994 yılında aynı başlığı taşıyan kitabıyla ortaya atıldı.

Neredeyse 30 yıllık şok edici değişimlerin ardından Nye, meslektaşları ve öğrencileri, ABD'nin dünyadaki 'çekiciliğinin' akıbetini gözden geçirmeye geri dönüyorlar.

Son yıllarda Çin'in ekonomi, teknoloji ve askeri güç konularındaki büyük ilerlemesi karşısında ABD'nin tüm bu alanlardaki kaderi hakkında düzinelerce kitap ve yüzlerce çalışma yayımlandı.

Uzmanların çalışmalarından derlenen bu kitap ise askeri yeteneklerin önemli bir rol oynamadığı farklı bir güç türünü, Amerikalıların kültürel ve sosyal yeteneklerini, yaşam tarzlarını ve Afrikalılara, Asyalılara, Latin Amerikalılara ve Balkan halklarına yönelik davranışlarını inceliyor.

Yumuşak güç, ABD'nin üniversitelerdeki gücü, bilimsel araştırmalardaki ileriliği, ülkesinin kapılarını öğrencilere, göçmenlere açması, ABD doları ve dünya çapındaki büyük kalkınma programları demektir.

Ohnesorg'un kitabındaki bazı araştırmacılar buna özgürlük ve demokrasiyi de eklerken, diğerleri Amerikan siyasi sisteminin yurt dışı, özellikle de Asya ve Afrika için cazip olduğunu düşünmüyor!

Kitap değişkenler; daha doğrusu yumuşak güç kavramlarına ve alanlarına ilişkin değişkenlerle ilgili araştırmaları içeriyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Çin'in askeri ve ekonomik gücün ötesinde dış politikadaki çekiciliğinin sırrı nedir?

Çin ucuz mal sağlıyor ve rejimlerin türünü sorgulamıyor, büyük kalkınma projeleri hayata geçiriyor ve diğer ülkelerde adil görünen yatırımlar yapıyor, iç işlerine fazla müdahale etmiyor.

On milyonlarca Afrikalı ve Asyalı ticaret ve ithalat için Çin'e gidiyor. Bunlar Çin yaşam tarzını çekici bulmayabilirler ama özgürlüklerin ve demokrasinin yokluğu onlarda ciddi bir hassasiyet yaratmıyor.

Çin'de (ya da örneğin Singapur'da) özgürlüklerin olmayışı ya da zayıflığı, ekonomik ve teknolojik sistemin başarısını etkilemedi.

Ancak ABD'de güçlü bir Hint lobisi var. Hindistan'ın ekonomisi ve küresel ekonomideki büyüklüğü, Çin'in ekonomisinden daha fazla büyüyor ve kendisi bir demokrasi.

ABD, büyük ittifaklar kapsamında Hindistan'ın yumuşak gücü ile kendi yumuşak gücü arasında benzerlikler buluyor.

Ancak Amerikalılar ve Hintler arasındaki yakınlaşma, doğruyu söylemek gerekirse Hindistan'ın demokrasisinden değil, Hindistan ile Çin arasında ekonomik olmaktan ziyade stratejik olan anlaşmazlıktan kaynaklanıyor.

Bununla birlikte büyük ulusları, büyük ve orta ölçekli ülkeleri içeren (Hindistan dışındaki) Büyük Asya'daki genel duruma bakarsak, 'yumuşak' Amerikan gücünün halen Çin'in yakın ve uzak çevresinde nüfuz ve etki noktaları, üsleri olduğunu görürüz.

Ohnesorg'un meslektaşlarına göre bunun nedeni, Çin'in ekonomiden ziyade strateji alanında artan gücünden duyulan korku.

Çin, Güney Çin Denizi ve çevresindeki adalar, kaynaklar ve alanlar üzerinde bu ülkelerin çoğuyla anlaşmazlık yaşıyor.

Çin'e komşu ülkeler, Pekin'in emellerinden ve bazen Çin'den, bazen de Rusya'dan endişe duydukları için Amerikan askeri gücüne sığınıyorlar.

Güney ve Orta Amerika ülkeleri ile Afrika ülkelerinde ise durum farklı. O bölgelerde Çin, bazen de Rusya'ya karşı ilgi var.

Bir kez daha bunun nedeninin, ABD'ye karşı duyulan tiksinti ya da çekim değil, daha ziyade ABD'nin çoğu zaman küreselleşen şirketleriyle, bazen de askeri gücüyle bu ülkelerdeki rejimler üzerinde baskı kurması olduğunu belirtelim.

ABD bazen demokrasi, bazen de göç tehlikesi, uyuşturucu çeteleri veya terörizm bahanesiyle şu veya bu ülkeye müdahale ediyor.

Çinliler ve Ruslar ise tüm bu konuları önemsemiyorlar ve kimi zaman mevcut rejimleri korumaya da hazırlar.
 


Bütün bunlar ne anlama geliyor ve Joseph Nye'nin ABD'nin yumuşak gücü hakkındaki kitabından 30 yıl sonra ABD dış politikası üzerindeki etkileri neler?

​Bazı araştırmacılar neredeyse ABD dış politikasında yumuşak gücün artık siyasi veya stratejik bir değerinin kalmadığını söyleyecek noktaya vardılar.

Ancak bazı araştırmacılar, tabiri caizse 'uyum' olması, meselelerin ve çıkarların vaka bazında takip edilmesi gerektiğine inanıyor.

ABD'nin sert gücünün uluslararası alanda askeri kullanımı Afganistan ve Irak'ta başarısız oldu.

Ukrayna'da veya Tayvan üzerindeki çekişmede ne kadar başarı olacağı da henüz bilinmiyor.

Yumuşak veya sert güç meseleleri bu nedenle devletle ve ortaya çıkan stratejik çatışmalarla, ülkelerin demokrasi ve özgürlük idealleriyle değil, iki tarzdan birine duydukları ihtiyaca bağlı olan iki türden çekicilikle ilgilidir.

Peki, ya yaşam tarzı ve yaşam sistemi?

Batılı ya da Amerikan yaşam tarzı halen cazip.

Daha doğrusu bu konuda dünyada tek bir tarz olduğu ve herkesin bu tarzın gerekliliklerini yerine getirmeye çalıştığı, Doğu ile Batı arasında bu konuda hiçbir fark olmadığı söylenebilir.

Stratejist araştırmacı Michael Oppenheimer, 'yumuşak gücün' aslında ABD ve Batı Avrupa ile ilgili bir kavram olduğuna dikkat çekiyor.

Her iki kıta da son 30 yılda meydan okumalara maruz kaldı. Öyle ki, çekicilikleri henüz kaybolmamış olsa bile (göç dosyası bunun kanıtı) içerisi yumuşak güç için bir model olmaya artık her zaman uygun değil.

Çekicilik ise biçimi ve etkenleri ne olursa olsun, dünya barışına yönelik ahlaki yaklaşımlarla, dünya sorunlarıyla, insanlığı kucaklayan ortak değerlere ulaşmak için dinler arası diyaloglarla sınırlı.

Bu açıdan Papa Francis, vahşi doğada bağırıp yardım isteyen biri gibi görünüyor!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU