"Ahmet Güneştekin Venedik'te 16. yüzyıla ait binayı satın aldı", "Güneştekin, 16. yüzyıla ait görkemli yapının yeni sahibi" ya da "Batman'dan Venedik'e; Arşidük Frederik'in evine yolculuk"...
Birkaç gün önce manşetlere, haberlerin arasına sıkışan cümleler böyleydi.
Henüz 9'unda yağlıboya ile tanışıp ilk sergisini okul kütüphanesinde açan sanatçı Ahmet Güneştekin, Batı medeniyetinin doğum yerlerinden birinde dünyanın kültürel süper gücü İtalya'da adından söz etttiriyor bugünlerde.
118 adanın üzerine kurulu, doğal güzelliği, sanat eserleri ve mimarisiyle meşhur Venedik'te arkasına tarihi bir binayı almış, objektiflere gururla gülümsüyor.
Kendi kendini yetiştiren, ticaretle bir süre uğraştıktan sonra yeniden resme geri dönen ve açtığı sergilerle sanat çevrelerinde adından söz ettiren Ahmet Güneştekin, 13. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar sadece ticaretin değil sanatın da merkezi kabul edilen Venedik'teki Palazzo Gradenigo'nun yeni sahibi artık.
Türkiye'nin son 100 yılını anlatan "Hafıza Odası", mübadeleyi anlatan "Gavur Mahallesi", veya "Yüzleşme" yahut "Bellek İvmesi"...
Altına imza attığı işlerle konuşulan, zaman zaman tartışmalara neden olan, derdinin toplumsal hafızaya ışık tutmak olduğunu söyleyen Ahmet Güneştekin, halk öyküleri, mitolojiler ve efsanelerden ilhamla renklerini, sembollerini ve geometrinin gücünü İtalya'ya, bu kez kendi mekanına taşıyacak. Gondollarıyla Venedik kanallarından geçenlere çevredeki yapılardan bahsedelerken "İşte burayı da Türkiye'den bir sanatçı aldı" diyecekler belki de.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Altı üstü bir bina..." deyip geçmeyin, Palazzo Gradenigo, tarihin yaşayan bir sureti aynı zamanda.
Yüzyıllar boyunca, bahçelerinde büyük kutlamaların düzenlendiği, 19. yüzyılda Avusturya Arşidükü Frederick'in yaşayıp hayatını kaybettiği, İtalyan yazar Gabriele D'Annunzio'nun "Il Fuoco" romanındaki bazı mekanlara ilham kaynağı olan bu mekan, 16. yüzyılda Venedik aristokrasisinin en ünlü üyelerinden Gradenigo ailesi için inşa edilmişti.
Şimdi içine Türkiye de girecek Anadolu da, Rumeli de Mezopotamya da; sadece Ahmet Güneştekin'in değil, genç sanatçıların evrensel bakış açısı da...
Sanatseverleri sevindiren haber üzerine Ahmet Güneştekin ile konuştuk.
Hissiyatını, projelerini, arzularını, bir nevi kültürel miras bekçiliğine soyunup soyunmadığını ve elbette sanatı, mimariyi...
Merak edenler, buyursun söyleşiye.
"Venedik'e ilk geldiğim zamanlardan beri dikkatimi çekiyordu"
Venedik kanallarının ikisinin kesişme noktasındaki "Palazzo Gradenigo" artık size ait. Venedik aristokrasisinin en soylularından Gradenigo ailesi için inşa edilen bu tarihi yapıyı almak nereden aklınıza geldi? Ve süreç nasıl ilerledi?
Venedik, kanalları, dar sokakları, gizli bahçeleri ve sıradışı mimarisiyle uzun zamandır ilgimi çeken bir şehir. Palazzo Gradenigo da sergi çalışmaları için şehre gelmeye başladığım yıllardan beri dikkatimi çekiyordu. Eski ve yeniyi bir araya getiren klasik eski-dünya iç tasarımının zarafet ve inceliğini taşıyan bir yapı. Bana göre şehrin simgelerinden biri. Tarihsel yapılar sahiplerinin onları yüzyıllar önce gördüğü gibi görmemizi sağlayacak bir şeffaflığa sahip. Şu anki durumuna bakarak geçmişine de bakabilirsiniz. Bu duygunun, geçmişe bu şekilde bakmanın çoğu zaman beni etkilediğini ve kararlarıma yön verdiğini düşünüyorum. Karar verdikten sonra bu tür yapıların mülkiyetinin değişmesi konusunda Venedik Miras Vakfı ve Kültürel Miras Bakanlığı'nın çok detaylı prosedürlerinden geçerek bu aşamaya geldim. Oldukça görkemli bir geçmişe sahip, yüzyıllara tanıklık eden bu yerde Güneştekin Sanat Rafinerisi çalışmaya başlayacak. Venedik Bienali’nin başlıca sergi mekânları arasında yer almış bu yerde çalışacak ve üretecek olmak gerçekten heyecan verici.
"Hikayesini bilmediğim zamanlarda bile Palazzo Gradenigo büyüleyiciydi"
19. yüzyılda Avusturya Arşidükü Frederick de yaşamış bu binada. Palazzo Gradenigo'nun hikayesini önceden biliyor muydunuz ?
Venedik’te ilk sergimin açıldığı zamanlar ve sonrasında şehri çokça gezdim. Bir kenti en iyi o şehirde yaşayan insanların nasıl bir kent yaratıklarına ve nasıl bir yaşamı örgütlediklerine bakarak anlayabileceğimi düşünüyorum. O yüzden de odaklandığım her zaman kentsel yaşamın ürettiği kültürel materyaller oluyor. İlk Venedik seyahatim Bellek İvmesi sergimin çalışmaları içindi. Üzerimdeki etkisini halen hissediyorum, hatırlamaktan oldukça farklı bir duygu. Venedik’te ikinci sergimi 2015 yılında ilk sergimden iki yıl sonra Santa Maria della Pietà’da açtım. Sanatsal sergileri için tasarlanmış bir mekân değildi burası da. Bir ortaçağ kilisesiydi ve mekânın iç yapısı fiziksel olarak içinde bir sergi tasarlamayı çok zor hale getiren alanlardan oluşuyordu. Yüzyıllar boyunca şekillenmiş katmanlara sahipti. Mekânın aurasını korumam gerektiğini biliyordum. Bellek İvmesi sergisinin de mekânı Arsenale’de 13. yüzyıldan kalma bir tersane alanıydı. Her iki mekânda da çalışırken nasıl yaklaşmam gerektiğini öğrenmiştim. Palazzo Gradenigo’nun geçmişini bilmiyordum ilk zamanlarda ama o haliyle bile üzerimde büyüleyici bir etki yaratıyordu.
Sonrasında detaylı olarak araştırdım ve araştırdıkça da merak etmeye başladım. Yıllar içinde şehrin karakteristik yapılarını nasıl okumam gerektiğini çözümlemiştim. Güneştekin Vakfı açıldıktan sonra fikirlerim biraz daha netleşmeye başladı, rafineri için yeni bir açılım olanağı olabileceği düşüncesiyle süreci başlattım.
"Palazzo Gradenigo isminin kaldırılması mümkün değil"
Venedik Bienali’nin de gerçekleştiği başlıca sergi alanlarından da biri Palazzo Gradenigo. Bundan böyle “Güneştekin Art Refinery” olarak tanınacak sanırım. Peki orjinal ismi muhafaza edilecek mi?
Kültürel miras sayılan bir yapıyı ancak ödünç alabilirsiniz. En azından benim yaklaşımım bu. Güneştekin Sanat Rafinerisi halihazırda başladığı çalışmalarına burada yeni bir yön verecek. Ancak mekânın kazandığı tarihselliği ancak koruyarak ve ruhuna uygun şekilde yorumlayarak size ait olanı katmak, geliştirmek ve başka bir nesle taşımak mümkündür. Dolayısıyla Palazzo Gradenigo isminin kaldırılması benim açımdan mümkün değil. Şu anki haliyle mülkiyet unsurunun konusu olması bu durumu değiştirmiyor.
"Amacım sanat üretmek"
Palazzo Gradenigo’yu almayı aynı zamanda bir nevi kültürel miras bekçiliği olarak tanımlamak mümkün mü?
Venedik, Avrupa kültürünün kökeni sayılan Rönesans döneminin başyapıtlarına ev sahipliği yapan bir şehir. Kentsel katmanlaşmanın izlerinin rahatlıkla okunabileceği, son derecede girift bir tarihselliğe sahip. Sokaklarında yürürken koruma teorisinin neden bu coğrafyada doğduğunu anlıyorsunuz. Venedik’te bugüne kadar iki sergim açıldı: biri 13. yüzyıldan kalma bir tersanede, diğeri de ortaçağ kilisesi olan Santa Maria della Pietà’da. Her ikisinde de mekânların dokusuna müdahale etmeyen bir sergi kürasyonu üzerinde çalışmamız gerekiyordu.
Mekânların iç yapısı tıpkı şehir gibi yüzyıllar boyunca şekillenen katmanlara sahip. Şehirde yapılara nasıl yaklaşmanız gerektiğini anlatan bir politika belgesi var ve yapacağımız müdahaleler sınırlı. Hem korumacı hem de yenilikçi bir yaklaşımla hareket ediyorlar. Geleneği yeniden keşfederken koruyup yaşatmayı esas alan bir politika uyguluyorlar. Kültür politikaları, insanların sürekli gelişen değerlerinin, inançlarının, bilgilerinin bir yansıması. Bunu çağdaş sanatta olduğu kadar geçmişten miras kalan kaynaklar grubu olarak tanımlanan kültürel miras alanında da görüyoruz. Bu kaynaklara sahip olabilirsiniz ama bu mirası nasıl yöneteceğiniz belirleyici olacaktır. Amacım sanat üretmek, izleyicisiyle buluşmasını sağlamak ve bunu kalıcı kılmak. Kültürün yönetimine bu perspektiften bakıyorum ve uygulamayı izleyeceğim politikalar şehrin kültür politikalarıyla örtüşüyor.
"Yaşar Kemal'e ait bir hafıza odası olacak"
Sarayın bir salonunun adının Yaşar Kemal olacağını duyduk. Neden Yaşar Kemal? Bir nevi saygı duruşu mu?
Ben her yıl o gün geldiğinde Yaşar Kemal’in ölümsüzlüğünü kutluyorum. Yaşar Kemal yeri doldurulamaz bir insan, sadece benim yaşamında değil, değdiği her insan için geçerli olmalı bu durum. Hayalim bir gün Yaşar Kemal dünyası yaratmaktı. Ona ait bir hafıza odası üzerinde çalışmak istiyordum. Onun renklerini, seslerini, doğasını ve hikâyelerini bir mekânda yeniden kurgulamak ve yarattığı evreni yorumlamak istiyordum.
Salonlardan birine onun adını vermek isteyişim bu düşüncenin bir ürünü. Böylece onun zaten ölümsüz olan ruhuna başka bir perspektiften bakma olanağı sunmak. Vakıf ayrıca gençlerin sanat eğitimine erişimini yaygınlaştırmak ve üretim olanaklarını genişletmek için projeler üretecek. Kültür ve sanatın temel eğitimin vazgeçilmez bileşenleri olduğunu savunuyorum. Gençlere bunu sağlayacak projeleri burada hayata geçirmek istiyoruz.
"Burası sadece sergileme alanı değil ilham kaynağı da olacak"
Vakfınızın çatısı altında faaliyet gösterecek olan bu binada sanata dair insanların gözüne neler çarpacak?
Güneştekin Vakfı’nın amaçlarından biri de kültür ve sanat politikalarının oluşturulmasında etkin bir aktör olarak yurt içi ve yurt dışında birçok kurumla çalışarak kültürlerarası diyaloğun geliştirilmesine katkıda bulunmak. Farklı disiplinlerde sanatsal üretim ve sergilerin desteklemesi amacıyla geliştirme ve planlama aşamalarında pek çok çalışma yürütülüyor. Vakıf, açılışından bu yana çalışmalarını tek bir lokasyondan yürütmedi. Hem sanat üretimi alanında hem de kültür yönetimi alanında erişilebilirlik ve eşitlik felsefesine uygun olarak farklı mekân ve platformlarda çalışmalarını yürütüyor. Kendine has bir auraya sahip olan bu yeni mekân, hem sanat üretimleri için bir sergileme alanı ve ilham kaynağı olacak, hem de vakfın benimsediği kültürel çeşitlik için bir imkân olacak.
"Eserler mekanın karakteri gölgelemeden sergilenecek"
Bina özelinde bir soru yöneltmek isterim. Sizce mimari de sanat mı? W. Friedrich Hegel’e göre mimarlık tüm sanatların anası... Ve siz şu anda çok özel bir yapının sahibisiniz. Burası sizin için hem bir sanat eseri hem de başkaca sanat eserlerine ev sahipliği yapacak bir yaşam alanı mı olacak?
Bütünün, parçaların toplamından daha büyük olduğu düşüncesi Venedik’te her yerden daha fazla geçerlidir. Kiliseler ne kadar görkemli olursa olsun, saraylar ve müzeler ne kadar olağanüstü olursa olsun, sanat eserleri ne kadar göz kamaştırsa kamaştırsın Venedik en biricik sanat eseri olarak kalmaya devam edecek gibi. Şehri anlamaya çalışmak için Ortaçağdan kalma sokaklarında kaybolmanız gerekiyor. Sokağın aydınlığının sınırlı oluşu bile özenli ve planlıdır, sessizlik yalnızca kişinin kendi ayak sesleri ve ara sıra görünmeyen su dalgalanmalarıyla bozulur. Bağımsız tarihi boyunca lagün suları sayesinde tüm yabancı istilacılardan ve bu yüzyılda motorlu araç tehdidinden korunmuş.
Carpaccio ve Gentile Bellini zamanlarında dünyaya sunduğu görünümü hala koruyor. Kentsel katmanlaşmanın izlerinin rahatlıkla okunabildiği, son derecede girift bir tarihselliğe ve birikime sahip bir şehir. Benim aldığım da dahil olmak üzere kentteki her tarihi yapı aynı zamanda koruma kültürüyle yaklaşılan bir sanat eseri. Yüzyıllar boyunca sayısız katmanın birikmesi sonucu oluşan belirgin bir zemin patinasına sahip olan bu mekânın karakterini gölgelemeden, örtmeden, eserleri alanın aurasıyla ilişkilendirerek sergilemem gerektiğini biliyorum. Burada yaşarken, üretirken, çalışırken de bu duyguyla hareket edeceğim.
"Mülkiyet değişimi ne olursa olsun burası ortak miras"
İtalya’da nasıl tepkiler aldınız? Söz gelimi bunun sanatsal boyutu haricinde mali boyutu ile ilgili de şu anda size yönelttiğim gibi soru soranlar oldu mu?
Venedik’te şehrin yönetimine ilişkin oldukça detaylı kurallar uygulanıyor ve bu kuralların istisnası bulunmuyor. Sahip olduğunuz yapının bir anlamda tarihsel geçmişini korumaktan da sorumlusunuz. Şehir yönetiminin belirlediği kültür politikasına göre hareket ediyorsunuz. Kentin geneline yayılan geçmişin izini taşıyan yapılar, müze ve galerilere, bienallere ve prestijli sanat kurumlarına belirli bir süreliğine ya da süresiz olarak veriliyor ve bu uygulama oldukça yaygın. Palazzo Gradenigo, Kültürel Miras Bakanlığı’nın kısıtlamaları kapsamında daha önce konaklama, müze, sergi ve arşiv amaçlı kullanılmış.
Bu uygulamalar şehrin istihdam ve gelir yaratma stratejisinin önemli bir parçası olarak görülüyor ancak maddi bir kaynaktan fazlasını üretmenin peşinde, kültürel kaynakları farklı bir değer yaratma bilinciyle yönetiyorlar. Mülkiyet değişikliği ne olursa olsun, ortak miras kapsamında değerlendirildiğinde geçmişin izlerinizi silmenize veya bunlara müdahale etmenize izin verilmez. Şehir yönetiminin kentsel politikaları tamamen sürdürülebilir bir yaşam üretmeye yöneliktir.
Bu satın alma sanat yaşamınızda 2021'deki tablonuzun isminde olduğu "Yeni Zamana Uyanmak" gibi bir anlamı ifade ediyor olabilir mi?
Bahsettiğiniz eserde yedi uyuyanlar başka bir zamana uyanırlar. Buradaki yorumum pek çok kavram üzerinden çalışıyor: uyanış, dönüşüm, diriliş, varoluş ve bilinçaltı gibi. Bilincin dışındaki karanlığa giren yedi uyuyan, önce kendilerini bilinçdışı bir dönüşüm sürecinin içinde bulur, sonra uyurların her biri oradan farklı bir kişi olarak çıkar.
Karanlığın mekânı, kendi hakikatlerinin farkına vardıkları bir dönüşümün sahnesi olur. Belki her açıdan olmasa da bazı açılardan yedi uyurlar arketipi benim Palazzo hakkındaki düşüncelerimle örtüşebilir. Teoride ve uygulamada başka bir döneme girdiğimi görebiliyorum. Geçmişin, bugünün ve geleceğin hafızasını inşa etmek ve bunu geleneği yeniden yorumlama stratejileriyle gerçekleştirmek her zaman üretim pratiğimin ana eksenini oluşturdu. Palazzo Gradenigo hem benim için hem de destekleyeceğim her sanat oluşumu için hayal gücümü imgesel boyutta çözümleyen bir mekâna dönüşecek. Böyle diyebilirim.
Sarayı ünlü yapan unsurlardan birinin bahçesi olduğu biliniyor. Bahçenin 20. yüzyıla kadar verimli bir biçimde kullanıldığı ancak günümüzde sadece küçük bir kısmının kaldığı söyleniyor. Son hali ne?
Palazzo Gradenigo’nun geçmişte muhteşem bir bahçesi vardı ama bu alanlar artık meydana dönüşmüş durumda. Bundan 200 yıl önce lagünün en geniş ve görkemli bahçelerinden biriymiş. Büyük kanal boyunca uzanıyormuş ve karnavalda boğa güreşlerinin sahnesi oluyormuş.
Sarayın ününü borçlu olduğu bu bahçe, 20. yüzyılın başına kadar Gradenigo ailesinin en büyük gururlarından biriymiş. 1920’lerde Mussolini büyük bir kısmına el koyana kadar da Venedik’teki en büyük özel bahçe olmaya devam etmiş. Zamanla okul ve başka yapıların inşasıyla bahçe alanları da yok olmuş.
İçeride, yüzyıllar boyunca birçok orijinal resim dekoru kaybolmuş olsa da, 17. yüzyıla ait kabartmalar ve Guarana’ya atfedilen bazı 18. yüzyıl freskleri hala mevcut mu?
Sarayın restorasyonu sanatsal mirası korumak amacıyla kurulmuş, kâr amacı gütmeyen uluslararası bir kuruluş olan Venedik Miras Vakfı tarafından yapılmış. Bu restorasyon sonucunda Guarana’ya atfedilen on yedinci yüzyıl mermerleri ve on sekizinci yüzyıl freskleri ortaya çıkarılmış. Odalardan birinde yer alan, Guarana tarafından yapılmış, etrafı meleklerle çevrili çiçek tanrıçasının tavan freski oldukça etkileyici. Çoğu odada XV. Louis Fransa’sına ait doğadan ilham alan süslemeler karşımıza çıkıyor. Ayrıca her kattaki büyük salonlarda Giovanni Scajario ve Costantino Cedini gibi on sekizinci yüzyıl ressamlarına ait değerli süsleme ve freskler bulunuyor. Mekân her detayında Venedik mimarisinin tipik özelliklerini taşıyor.
© The Independentturkish