Sao Paolo şehrini dumanıyla örten ve hiddeti uzaydan bile görünür hale gelen Amazon yangınları üçüncü haftasına girerken, #AmazonFires (AmazonYangınları) adlı küresel ölçekte trendleşen hashtag, dünyanın geciken ilgisini ortaya çıkardı. Brezilya’daki ormansızlaşmanın kaydını tutan Ulusal Uzay Araştırmaları Enstitüsü (INPE) sadece ocaktan itibaren yaklaşık 3 bin 445 km² yağmur ormanının yok olduğunu saptadı. Bu rakam, yok oluşun bir önceki yıla göre yüzde 40 arttığını gösteriyor.
Yangınlar aynı zamanda Fransa Cumhurbaşkanı Macron'la Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro arasındaki polemiği de tetikledi. Amazon yangınlarını uluslararası bir kriz olarak nitelendiren Macron Twitter hesabından şöyle konuşmuştu: "Kelimenin tam anlamıyla evimiz yanıyor. Amazon yağmur ormanları, yani gezegenimizdeki oksijenin yüzde 20'sini üreten akciğerlerimiz, alevler içinde." Macron bunun ardından, yangınların Biarritz'de gerçekleşecek G7 toplantısında gündeme alınması çağrısında bulunmuştu. Sonradan Almanya Başbakanı Angela Merkel'in de desteğini alan bir çağrıydı bu.
Donald Trump’ı aratmayan bir dilsel jimnastik becerisiyle Bolsonaro, Macron’u "sömürge zihniyetiyle" Brezilya'nın içişlerini karıştırmak ve sansasyon yaratmakla suçladı.
Öte yandan tarım için daha fazla alan yaratmak amacıyla kasten başlatılmış yangınların, güçlü şirketlerin çıkarlarını destekleyen ırkçı bir başkandan cesaret bulanlar tarafından çıkarıldığına hiç kuşku yok. Sonuçta bu, seçilmeden önce bir keresinde “Brezilya süvarilerinin yerlilerin kökünü kurutan Amerikalılar kadar başarılı olamaması çok yazık” diyen ve o zamandan beri yerli halkları “hayvanat bahçesindeki hayvanlarla" karşılaştıran bir adam.
Arkasında tarım endüstrisi, ordu ve evanjelik kiliselerden oluşan güçlü bir koalisyonla seçimleri kazanan Bolsonaro, yerli topraklarının korunmasını bırakma sözünü yerine getirmek için kollarını sıvadı. Brezilya lideri bu korumanın, ülkenin doğal kaynaklarının ekonomik kalkınmasını engellediğini görüşünde.
Görevde olduğu şu kısa sürede önde gelen bir bilim insanını ormansızlaşmaya karşı uyarıda bulunduğu için kovdu ve itibarsız bir siyasetçiyi -2018'de madencilik şirketlerine fayda sağlamak için bir çevre haritasını değiştirmekle suçlanan Ricardo Salles'i- yeni çevre bakanı olarak atadı. Başkan bununla da kalmayarak, Brezilya'nın ötekileştirilmiş kesimlerine, yani hem yerlilere hem de Afro-Brezilya kölelerin soyundan gelenlere karşı, "bir santimetre bile yerli toprağı" kalmayacağını söyleyerek bilfiil savaş açtı.
Fakat Brezilya'nın yerli halkları; Bolsonaro'nun faşist rejiminin desteklediği gerici ve şiddet eğilimli endüstriyel tarım lobisi ile temsilciliğini Macron'un yaptığı, Amazon ve halkı için eşit derecede yıkıcı bir tehdit oluşturan küresel neoliberal elit arasında seçim yapmak zorunda kalmamalı.
Geçen yüzyılda Amazon'un 5'te biri, yaklaşık 780 bin km², Brezilya'da ya kesildi ya da yakıldı. Bilim insanları Amazon'un 5'te birinin daha kaybedilmesinin, bir geri beslemeyi tetikleyeceğini, yani Amazon'u uçtan itibaren kurutacağını, dolayısıyla "dünyanın akciğerleri"nin resmen öleceğini ve aynı zamanda bunun, bölgeyi evi bilen yerli halkların bilfiil soykırımı anlamına geleceği yönünde uyardı.
G7 liderleriyse, Amazon'un tahribatına tanıklık eden masum seyirciler değil. Amazon'un tahribatını körükleyen onların neoliberal politikaları. Gezegenimizi ve üzerindeki halkları kar uğruna kurban eden, sadece iklim krizini değil, aşırı sağın ve faşist liderlerin -Bolsonaro'nun yanında Trump, Modi ve daha birçoğunun- yükselişine sebep olan eşitsizlik krizinin müsebbibi; kontrolsüz tekelci iktidar, devlet kontrolünün ve düzenlemelerin kaldırılması ve de bu başarısız neoliberal ekonomi deneyinin bütün diğer başat özellikleri.
Amazon yangınları Bolsonaro'nun olduğu kadar endüstriyel tarım sektörünün de sorumluluğunda. Gıda ürünlerinde küresel bir ticaret yarattıkları için, dünya genelindeki habitatların tahribatını körüklediler. Üstelik bu gıda ürünlerinin çoğu, en zengin ülkelerin yurttaşlarını beslemeye yöneldi.
Bu şirketler sadece Brezilyalı siyasetçilerin politikalarını etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda bazı G7 ülkelerinin başkentlerinde oturuyor. Tıpkı fosil yakıt şirketleri gibi siyasetçilerimizi esir almış durumdalar ve böylece
ticaret anlaşmalarından sağlayacakları kazancı, gezegenimiz pahasına garantiye alıyorlar. Ve yaklaşanın bir işareti olarak, kendi ticaret bakanımız Conor Burns bu hafta Brezilya'da, bir "Brexit-sonrası ticaret anlaşması" sağlamak umuduyla Bolsonaro'ya yanaştı. Bu anlaşma, iklim ya da orman korumasından bahsetmiyor bile.
Eğer Macron iklim krizi konusunda ciddiyse, o ve diğer G7 liderleri şimdiye kadar çoktan fosil yakıt şirketlerine ve endüstriyel tarım sektörüne verdikleri ödenekleri kesmiş ve 2030'a kadar sıfır karbon emisyonu taahhüdünde bulunmuş olurdu. Amazon yanarken G7 liderlerinden gelen bütün boş laflar bir şovdan ibaret.
Ne faşist sağın ne de neoliberal merkezin çevre krizimize sunacağı bir yanıt yok. Tek umudumuz; gerçek suçluların sadece Amazon'daki yangınları çıkaranlar değil, aynı zamanda bankalarımızda, şirketlerimizde ve süper marketlerimizde oturup bu bozuk gıda sisteminden kar sağlayanlar olduğunu göstermesi gereken halkta.
Asad Rehman küresel adalet kuruluşu War on Want'ın yönetici müdürüdür
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral
© The Independent