Acı geldi mi tek tek gelmez

Libya, Sudan ve diğer Arap ülkeleri otoritelerin azlığından ya da yokluğundan değil, çokluğundan ve birbirleri ile rekabetinden şikayetçi

Kolaj: Independent Türkçe

Makalenin başlığı William Shakespeare'den alıntıdır. Libya'nın iki hükümeti, iki ordusu ve milisleri yetmezmiş gibi, sel ve dalgaların ülkenin doğusunu, Derne şehri ve çevresindeki köyleri su altında bırakmasıyla acıları tam oldu.

Dağlarla deniz arasındaki güzel şehir Derne'nin yasını ilk tutan Dibeybe'ydi.

Abdulhamid Dibeybe bu felaketi ağlayıp sızlamak ve acıma duygusunu uyandırmak için fırsat olarak gördü.

Ancak Derne şehri onun hükümetinin değil, Doğu, Bingazi ve Hafter hükümetinin kontrolü altında.

Ulusal Birlik Hükümeti Başkan'ı önce ağıt yakıp, taziyeleri ve yardım taleplerini kabul etti, sonra geri dönüp Doğu hükümeti kabul ederse yardım göndermeye hazır olduğunu söyledi!

Doğu ise bir şey söylemedi ama ilk yardım uçakları Dibeybe hükümetini sadece Hafter'den değil, Trablus ve çevresindeki milislerden de koruyan Erdoğan ve Türkiye'den geldi!

Pek çok kişi, özellikle de Libyalılar, felaketin birleştireceğini ve iki hükümetin kurtarılabilecekleri kurtarmak için ortak çaba göstereceğini düşünüyordu.

Ancak bunların hiçbiri henüz gerçekleşmedi. Türkiye'nin yardımları ulaşmadan önce muhabirler afet bölgesine ulaştılar ve trajik sahneleri sunmaya ve kurbanların sayısının 4 ila 10 bin arasında olduğu yönünde spekülasyonlarda bulunulmaya başlandı.

Kayıp ya da bulunamayanlara gelince, bundan çok daha fazla olabilir!

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Çok da uzak olmayan çölün ve denizin ötesindeki başka bir trajik Arap sahnesine yönelelim.

Orada Sudan ordusu Komutanı el-Burhan'ın Güney Sudan'ın ardından Eritre'yi ziyaret ettiğini görüyoruz.

Güney Sudan'da Salva Kiir'in yanında dururken, geniş şapkalı kardeşinin Sudan sorununu çözmeye yetkili tek kişi olduğunu iddia etti.


Cumhurbaşkanı Araplara olan sevgisiyle ünlü olan Eritre'ye gelince; Burhan, Cidde'den Mısır, Etiyopya ve Afrika Birliği'ne kadar çözüm inisiyatiflerini 'birleştirme' görevini de ona verdi.

Cidde toplantıları için neden ısrar etmediğini kimse kesin olarak bilmediği gibi Afrika Birliği ile bu tartışmanın nedenini de kesin olarak bilen yok.

Gerekçe kimi zaman arabuluculuk ekibinin başında Kenya'nın olması, kimi zaman da Birliğin Genel Sekreteri'nin Hamideti'nin danışmanlarından biriyle görüşmesi!

Hartum'daki Genel Komutanlık Karargahı'ndan çıkıp Port Sudan, Doğu ve Darfur'a gidebildiğinden beri Burhan, zaferin yakın olduğunda ısrar ediyor.

Ancak 5 aydan uzun bir sürenin ardından ordu halen Hartum ve Omdurman sokaklarında Hızlı Destek Kuvvetleri ile boğuşuyor!

Peki sivilleri, halkı, kurumları, toprağı ile yerle bir olmak üzere olan tüm Sudan'ın suçu nedir?

Bunun asıl sorumlusu şüphesiz ordunun kendisi. 2019 yılında Sudan'da sivil devrim gerçekleştiğinde ve ordu el-Beşir'i tutuklayıp gözaltına aldığında bile, hiçbirimiz iyimser olmaya cesaret edemedik.

Burhan, Hamideti'yi yardımcısı olarak atadıktan sonra devrimci sivillerle müzakere etmeye ve bir geçiş hükümeti kurmaya karar verdi.

Hamduk hükümetinin kurulmasının, Arap ve uluslararası toplumda iyimserliğin yayılmasının üzerinden bir yıl geçmişti ki ordu sivillerin aleyhine olarak doğrudan askeri yönetime geri dönmeye karar verdi.

Burhan daha sonra sivillerle müzakerelere döndüğünü iddia etti ve Hamideti ile birlikte geçiş hükümetiyle ilgili çerçeve anlaşması imzalanana kadar müzakerelere katıldı.

Ardından ordu ile milisler arasında çatışmalar çıktı ve her iki taraf da ülkenin şehirlerini sokak sokak yerle bir etmeyi sürdürüyorlar.

Merhum Mısırlı araştırmacı Nezih el-Eyyubi'nin 1994'te yayımlanan 'Arap Devletinin Enflasyonu' başlıklı kitabında, uzun süre ordu tarafından yönetilen Arap ülkelerinin geleceğine dair karamsar bir görüş yer alıyor.

Yazar, Soğuk Savaş'ın sona ermesine ve ABD'nin hakimiyetine rağmen durumun pek değişmeyeceğini çünkü totaliter yönelimli mevcut hükümetlerin yeni çağa hızla uyum sağladıklarını belirtiyor.

En fazla kolaylıkla bastırılabilen İslamcı isyanların yaşanacağını, iktidar sahibi olan ve güce alışan ordunun değişim karşısında birlik olmaya devam edeceğini söylüyor.

Ne var ki yazar, el-Kaide ve IŞİD dehşetini öngöremedi. Bu örgütler hepimize şunu söyletti: Devletten korkuyorduk, şimdi ise onun için korkuyoruz.

Aynı şekilde ne yazar ne de biz Arapların İranlı ve Türk komşularının, uluslararası toplumun Rus ve Amerikan müdahalesini, orduların bölünmesini, onların yanında ideolojik ve kriminal milislerin ortaya çıkmasını beklemiyordu.

Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'in sorunlarından bahsederken doğrudan İran'ı, Türkiye ya da her ikisini anıyoruz.

Komplolardan, çoğunluğun hedef alınmasından, ülkelerin ve medeniyetlerin parçalanmasından, insanların yerlerinden edilmesinden ve öldürülmesinden bahsetmeye devam ediyoruz.

Peki, ya İran'ın olmadığı, Türkiye'nin dün müdahil olduğu Libya ve Sudan'a ne demeli?

Hem Sudan'da hem de Libya'da totaliter güçler uzun süre hüküm sürdüler. Dolayısıyla farklı yöntemlerle de olsa devrildiklerinde askerlerin yorulduğunu, sivillerin kontrolü yeniden kazanmaya hazır olduklarını düşündük.

Aslında her iki ülkede de olan buydu. Siviller öne çıktı ve Libya'da seçimler yapıldı. Sudan'da ordu görünüşe göre sivillere boyun eğdi.

Daha sonra, İran'ın müdahale ettiği ülkelerde olduğu gibi her iki ülkede de İslamcı ve İslamcı olmayan milis grupların, güçleri neredeyse orduların gücüne eşit veya onları aşan spekülatif ortaklar haline geldiğinin farkına vardık.

Milislerin bunun için gösterdikleri gerekçe bazen Lübnan'da olduğu gibi kurtuluş, bazen 'devrime' katılma üstünlüğüydü.

Bazen de bir gerçek olmaları dışında bir avantajları bulunmuyordu. Milislerin ordulara ortak oldukları gibi bir devlet gibi olduklarını da gördük.

Yani ya dış dünya kendilerini yarattığı ya da dış dünyayla temas edebildikleri ve uluslararası ilişkiler kurabildikleri için dış ilişkileri oldu.

Irak'taki gibi Libya'da da milisler mevcut yönetimden maaş, hediye ve ganimet almaya başladı.
 


Sudan'a gelince; başta Hızlı Destek olmak üzere on milis grubu, zenginliklerini tüketmeye başladıkları bölgeleri kontrol altına aldılar ve komşu ülkelerle ilişki ve destek alışverişinde bulunmaya başladılar.

Burhan şimdi ülkeleri ziyaret edip yardım istiyor ama bu ülkeler 30 yılı aşkın bir süredir 'devrimci' milisleri destekleyen ülkelerin aynısı! Türkiye gibi Fas da büyük bir depremle sarsıldı.

Ancak Türkiye'de olduğu gibi Fas'ta da istikrarlı ve güçlü hükümetler ve bunların bölgesel ve uluslararası dostlukları var.

Dolayısıyla büyük can ve mal kayıplarına rağmen Türkiye'nin yaşadığı felaketten artık nasıl çok bahsedilmiyorsa, haftalar içinde Fas'taki felaketten de çok söz edilmeyecek.


Suriye'ye gelince; Şam rejiminin kontrolündeki bölgelerde bile depremin etkileri uzun süre devam edecek iken milis grupların veya yabancıların kontrol ettiği bölgelerde kim bilir ne kadar sürecek...

Libya'daki Derne ve çevresine gelince; sel suları, tarımsal faaliyetler için inşa edilen ve on yıldan fazla bir süredir ilgilenilmeyen ve bakımı yapılmayan barajları patlattı.

Kaddafi döneminde kıyı kentlerini sulamak için oluşturulan 'Büyük Yapay Nehir' bile taştı çünkü yıllardır bakımsız kaldı ve ihmal edildi.

Tarihin başlangıcından bu yana insanoğlu yalnızca emniyeti sağlamak için değil, kurumları ve kaynakları organize etmek ve modernleştirmek için de otoriteler ve devletler kurdu.

Ancak Libya, Sudan ve diğer Arap ülkeleri otoritelerin azlığından ya da yokluğundan değil, çokluğundan ve birbirleri ile rekabetinden şikayetçi. Allah'tan başka güç ve kuvvet yoktur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU