Seçimlerin sonuçlanmasının ardından, Türkiye'de siyaset kurumunun bir bütün olarak krize girdiği söylenebilir.
İktidar açısından bakıldığında, seçimler kazanılmasına rağmen, ekonomide sunulan acı reçeteler nedeniyle yeni hükümet toplum nazarında oldukça sıkıntılı bir noktaya sürüklendi.
Ardı ardına gelen zamlar, ekonomik sıkıntıları körüklüyor. Asgari ücrette ve memur maaşlarında artış yapılmasına rağmen, hemen ardından yükseltilen vergiler ve her alanda peşi sıra gelen zamlar alım gücünde dişe dokunur bir iyileşme sağlamadı.
Sosyal ortamlarda ekonomi birinci ve en yakıcı gündem olmaya devam ediyor. Dahası geçen hafta içinde Merkez Bankası Başkanı'nın ortaya koyduğu resme bakılacak olursa, her şey yolunda gitse bile en az iki sene boyunca bu sıkıntılar devam edecek.
Bu görüntü vatandaşların siyasetten beklentileri karşısında hızlı bir toparlanma olmayacağına işaret ediyor. Bu nedenle siyaset kurumu ve beklentiler arasındaki makas açıldı.
Bu da seçimlerden iki ay sonrasında iktidar açısından bile siyaset kurumunun bir kriz içinde olduğuna delalet ediyor.
Muhalefet tarafına bakıldığında ise tablo çok daha kötü. Seçimlerin hemen öncesinde Millet İttifakı, kazanacağından emin olduğu bir seçime girdi. Yaklaşık bir yıl boyunca, iktidar olduklarında ne yapacaklarını ortaya koyan eylem planları hazırladılar.
Parlamenter rejime geçiş yol haritalarını açıkladılar. Milletvekili, bakanlık dağılımları ve Cumhurbaşkanlığı yardımcılıkları üzerine çalıştılar.
Esasen birçoğu seçimlerden sonra yapılması gereken çalışmaları, seçimler kazanılmışçasına öncesinde yaptılar. Ne var ki seçimleri kaybettiler.
Uzun sayılabilecek bir çalışma süresi sonrasında tecrübe edilen seçim sürecinde yapılan tüm stratejik hatalara rağmen, muhalefet cenahında herhangi bir istifa söz konusu olmadı.
Hiçbir parti hakiki bir öz eleştiri geliştirmek ve sorumluluğu üzerine almak istemedi. Öyle ki, herkes seçim sonuçlarından memnun gibi bir görüntü ortaya çıktı.
Aday belirleme ve seçim sürecinde, milletvekili ve bakanlık pazarlıkları vasıtasıyla kendi adaylığını öne çıkaran Kılıçdaroğlu'nun istifaya yanaşmaması ve CHP'nin bir öz eleştiri sürecine girmemesi muhalefete olan inancı oldukça zayıflattı.
Bu bağlamda CHP'nin gün geçtikçe kan kaybettiği ayan beyan görünmektedir. İYİ Parti'de, esasa dokunmadan yapılan öz eleştiriler ise belirgin bir farklılık yaratmadı.
Bunun yanı sıra seçimlerin hemen ardından küçük partilerde kaybetmek bir kenarda dursun, seçimlerden başarıyla çıkıldığına dair hava daha belirgindi ancak kamuoyunda yükselen eleştiriler nedeniyle, daha çok gösteriş amacıyla bir öz eleştiri yapıldığı dile getirildi. Ancak bunlar samimi olmayan birkaç küçük sözden ileri gitmedi.
Tüm bunların sonucunda bir bütün olarak muhalefetin meşruiyeti yıprandı. Parti liderlerinin toplumsal itibarı zedelendi. Milletvekilleri aracılığı ile yapılan muhalefetin karşılığı ise pek yok gibi görünüyor.
Yani toplumun içinde yaşadığı sıkıntıları dile getirmek, geleceğe dair bir umut vaat etmek, sözüne güvenilir bir siyasal kurum yaratmak anlamlarında muhalefetin açıkça sınıfta kaldığı söylenebilir.
Bundan daha vahimi ise seçimler kaybedilmesine rağmen, hiçbir şey olmamış gibi muhalefetin görünen yüzlerinin dolu dizgin yollarına devam etmesi muhalefetin meşruiyetini sönümlenme noktasına getirmiştir.
Sonuç itibarıyla iktidar ve muhalefet açısından bir bütün olarak bakıldığında Mayıs 2023 seçimlerinin ardından siyasetin bir krize sürüklendiği görülüyor.
Ve bu haliyle Haziran 2018 seçimleri ile mukayese edildiğinde toplumun siyasetçilere güveni bağlamında siyaset kurumunun çok daha kötü bir durumda olduğu söylenmelidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish