Geçen hafta, Suudi Arabistan'ın Cidde şehri, aktif ve yorulmak bilmeyen diplomasi sayesinde bir zirveler kalabalığına sahne oldu.
Devlet başkanları ile liderlerini bir araya getiren zirveler ve buna değer katan sürekli çabaların ve birbirini izleyen mutabakatların doğal sonucudur. Bu çaba ve mutabakatlar zirveler ve lider toplantıları ile taçlandırılır.
Yapılan zirvelerin en önemlilerinden biri (hepsi önemli) Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri ile 5 Orta Asya ülkesini (Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan) bir araya getiren zirve idi. Çünkü bu, gelecekte iş birliği ve kalkınma için büyük potansiyele ve geniş umutlara sahip iki önemli bölgesel bloğa uluslararası düzeyde yeni kapılar açan bir zirveydi.
Durdurulamaz bir süreç içinde her zaman yeniden şekillenmek dünyanın doğasıdır, ancak bu sürecin hızı bir tarihsel aşama ile diğeri arasında yavaşlar veya hızlanır. On yılı aşkın bir süredir ittifakların kurulumu, denklemlerin değişimi ve önceliklerin düzenlenmesi yönündeki sürekli gelişmelerle birlikte tüm siyasi, ekonomik ve askeri güç dengelerinin yeniden düzenlenmesi, bölgesel ve uluslararası ilişkilerin yeniden inşası, küresel ekonominin yeniden şekillendirilmesiyle ifadesini bulan dikkate değer bir ivmeye tanık olunuyor.
Veliaht Prens ve Başbakan Muhammed bin Selman'ın zirvenin açılışında yaptığı konuşma, bu yeni ilişkinin üzerine inşa edildiği temelleri ve hedeflediği perspektifleri kapsamlı bir şekilde ifade etti. Veliaht Prens "Ülkelerimiz kadim tarihi bağlara sahip" dedi ve ekledi:
Bugünkü zirvemiz, bu bağların bir uzantısı olarak tarihi mirasımıza, insan kaynaklarımıza ve ülkelerimizin GSYİH'sinin yaklaşık 2,3 trilyon dolara ulaşmasına katkı sağlayan imkanlara ve ekonomik büyümeye dayalı umut verici bir başlangıçtır. Her alanda ortak iş birliği için mevcut fırsatlardan yararlanmak üzere yeni ufuklar açmak için birlikte çalışmak konusunda sabırsızlanıyoruz."
Veliaht Prens'in konuşmasını Körfez İşbirliği Konseyi ve Orta Asya ülkeleri liderlerinin bu anlam ve yönleri vurgulayan konuşmaları takip etti.
Tacikistan Dışişleri Bakanı Siraceddin Muhruddin, Şarkul Avsat'a verdiği röportajda, "Günümüzün hızla değişen jeopolitik durumu, bölge ve dünyadaki siyasi ve ekonomik gelişmeler dikkate alındığında, bu fikrin ortaya çıkması, yani iki bölge arasında yeni bir iş birliği formülünün oluşturulması, iki bölge ülkeleri arasında yeni bir iş birliği aşamasına ihtiyaç duyulduğunun bir göstergesidir" dedi.
Arap ve İslam tarihi okuyucuları, eski zamanlarda Maveraünnehir bölgesi olarak bilinen, Kutaybe bin Müslim ile birlikte İslam'a giren, halen BM ve İslam İşbirliği Teşkilatı nezdinde önemli Müslüman ülkeler konumunda olan Orta Asya ülkelerinin tarihi mirasının bir parçasını oluşturan birçok isim, sembol ve ülkeyi bilirler. Semerkandi sayesinde Semerkand'ı, Buhari ile Buhara'yı, Tirmizi sayesinde Tirmiz'i, Nesai sayesinde Nesa'yı, Mervezi ile birlikte Merv'i, Farabi sayesinde nispet edildiği Farab'ı hatırlamak kolaydır. Bunlar uzun İslam tarihi içerisinde birçok fakih, alim, muhaddis ve filozof çıkaran şehirlerdir.
Yedi yılı aşkın bir süre önce, bu satırların yazarı bu gazetede ve bu köşede, tam olarak Ocak 2016'da "Kürtler ve Orta Asya Ülkeleri" başlıklı bir makale yazmıştı.
Makalede Orta Asya ülkeleri ile ilgili olarak şöyle deniyordu:
"Bölge ve dünya hayatının bu döneminde, bu tarihi anda uluslararası denklemler ve değişimleri açısından büyük önem taşıyan iki dosya sayılabilir; Kürt dosyası ve Orta Asya ülkeleri dosyası. Bu dosyalar doğru ele alındıklarında çok önemlidirler. Orta Asya ülkeleri kartı bölgesel ve uluslararası alanda büyük fayda sağlayabilir. Batı Çin ve güney Rusya sınırlarındaki güçlü ve etkili varlıkları, artık ne Kissinger'in düşündüğü gibi iki kutup, ne de Brzezinski'nin düşündüğü gibi tek kutbun (Avrasya) olduğu yeni dünya dengelerinde, büyük öneme sahip bir alanı etkilemek için önemli kartlar sunuyor."
O makalede Tacikistan Dışişleri Bakanı'nın geçen hafta bahsettiği jeopolitik önemden de bahsedilmiş ve şöyle denmişti:
Orta Asya kartı daha büyük ve daha önemli. Jeopolitik değişim sunan bir kart ve Güney Amerika ülkeleri ve Doğu Asya ülkelerine göre daha derin ve faydalı ilişkiler kurmak için bütünleşik bir siyasi ve ekonomik çerçeve oluşturulabilir." Bölgenin konumu, statüsü ve etkisi hakkında da şunları yazmıştım; "Bu ülkelerin doğusunda bir süper güç olarak Çin, kuzeyinde ise Rusya bulunuyor. Bunlar, kendi başlarına olduğu kadar güçleri ve konumları ile de önemli ülkeler. Aynı zamanda bölgesel ve uluslararası güvenliğimiz için büyük önem taşıyorlar. Bu ülkelerle olan ticari dengeler ekonomik güçleri, enerji piyasalarındaki konumları, mezhepsel ve etnik yapıları, bölgesel ittifakları ve komşu ülkelerde kendilerine bağlı azınlıklar takip edilmeli. İstatistikler, rakamlar, önemli bilgiler, yüzölçümü, nüfus, ekonomik büyüklük ve karşılıklı ticaret, dini, etnik ve mezhepsel çeşitlilik, yaygın davranış ekolleri aracılığıyla bu ülkeler ile ilgili bilgilerimiz derinleştikçe iş birliği için daha iyi ortamlar yaratılabilir."
Bazı okumaların ve analizlerin olgunlaşması zaman alır ve meyve vermesi için üzerinde odaklanmak ve çalışmak gerekir. Bu Körfez-Orta Asya zirvesi türünün ilk örneği ve geçen yıl eylül ayından beri kendisine iyi bir şekilde hazırlanıldı. Zirve, iki bölge ülkeleri ve halkları arasındaki ilişkiler tarihinde gerçek ve fiili anlamda yeni bir sayfayı yansıtıyor. Liderlerin de onayladığı gibi bugün ve gelecek için geniş alanlar açıyor. Tarih ve geçmişe uzanan köklü kültür açısından zengin birçok ortak mirası temel alıyor ve sadece ülkeler için değil, her iki taraftan halklar ve bireyler için açabileceği alanlar çok.
Bu tür bir Körfez-Orta Asya zirvesi, etkili vizyonlar, etkili kararlar ve başarılı ortaklıklar için bir gelecek modeli oluşturabilir. Bunlar da ister siyaset ve güç denklemlerinde, ister ekonomi ve enerji alanındaki başarılarda, ister güvenlik ve istikrar gibi bölgesel ve uluslararası düzeyde temel ve son derece önemli konularda olsun dünyanın çehresini daha iyiye doğru değiştirebilir. Devletlerin içişlerine müdahaleden uzak, tüm taraflar için verimli ve anlamlı iş birlikleri yaratmanın mümkün olduğunun altını çizebilir. Zira bu politikaların (içişlere müdahalenin) kendilerine ve sonuçlarına güvenen tüm ülkeler için tamamen yararsız olduğu kanıtlanmıştır.
Son olarak, Suudi Arabistan ile birlikte Körfez ülkeleri, bölgeyi ve dünyayı gerçek bir istikrara doğru yönlendiriyor. İran ile yapılan anlaşma ve Türkiye ile kurulan yeni ilişkilerden sonra vizyonların yakınlaşması, ortak çıkarlar ile kalkınma beklenti ve umutlarının büyütülmesiyle tüm taraflar için çok şey başarılabileceği kanıtlandı. Çatışmanın, şimdiyle başa çıkmanın ve geleceği inşa etmenin tek yolu olmadığı ispatlandı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish