Geçtiğimiz günlerde Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, ülkede internetin kesilmesi hakkında kendisine yöneltilen bir soru üzerine “ [...] İnternet hava değil su değil, bir kalkışma aracı olarak veya cinayete azmettirmek ve (toplumu) kışkırtmak için kullanıldığında, değil bir hafta, daha uzun süre de kesilecektir” dedi.
Abiy Ahmed’in bu sözleri, dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi Afrika’daki otoriter rejimlerin de ifade, haber alma, örgütlenme ve toplanma gibi temel hak ve hürriyetlere devleti önceleyen bakış açısını özetliyor.
Bilgi teknolojileri alanındaki kapasiteleri yüksek olan ülkeler interneti ve sosyal medyayı algı mühendisliği marifetiyle kitleleri yönlendirmek için kullanırken, teknolojik yetkinlikleri sınırlı olan (ve bulunmayan) otoriter Afrika rejimleri, muhalefeti baskılama adına daha iptidai bir yöntem olan internetin fişini çekmeyi yeğliyor. Görünüşte suçla mücadele adına yapılan bu toptancı müdahaleyle “suçun ve cezanın şahsiliği” evrensel hukuk prensibi gözardı edilmekle kalmıyor, halkın haber alma ve haberleşme özgürlüğü de ihlal ediliyor.
Engellemeler
Mısır’da Hüsnü Mübarek’in devrilmesine yol açan halk protestoları sırasında internetin kapatılması, bu alanda Afrika için bir dönüm noktası teşkil ediyor. Bu olay, müteakip engellemeler için emsal olması bir yana, örgütlü halk muhalefetinin gücünü göstermesi açısından Afrikalı otokratların kulağına küpe olmuşa benziyor.
Örneğin Etiyopya’da son iki ayda internet 17 gün süreyle kapatıldı. Kamerun, ayrılıkçı akımların güçlendiği Nijerya sınırındaki İngilizce konuşulan bölgede Ocak 2017 ilâ Mart 2018 arasında 230 gün süreyle internete erişimi engelledi. Çad, Mart 2018-Haziran 2019 arasında 16 ay boyunca sosyal medyayı erişime kapalı tuttu.
Yukarıdaki tablodan da görüleceği üzere internet ve sosyal medyayı engelleyen ülkelerin sayısı hemen her yıl artış gösteriyor. Engelleme sayıları arttığı gibi, internet ve sosyal medyaya erişimin kapatıldığı süreler gittikçe uzuyor.
Gabon’da 31 Ağustos 2016 tarihinde düzenlenen ve başa baş geçen başkanlık seçimlerinin ardından öncelikle ülkede internet 4 gün sureyle kapatıldı; hemen akabinde yaklaşık iki hafta süreyle akşam 18:00 ile sabah 06:00 arasında sokağa çıkma yasağına benzer şekilde internete erişim engellendi.
Ayrıca, internet ve sosyal medyayı engelleyen ülkelerin büyük çoğunluğunun Ekonomist dergisi demokrasi endeksinde otoriter olarak sınıflandırılan rejimler olduğu müşahede ediliyor. Engellemelerin sözkonusu endekste “tam demokrasi” ve “sorunlu demokrasi” olarak sınıflandırılan kıta ülkelerinde görülmemesi, engellemeler ile ülkelerin demokratikleşme düzeyleri arasındaki bağlantıyı daha net ortaya koyuyor.
Diğer engelleme yöntemleri
Kritik dönemlerde internet ve sosyal medyayı tamamen engelleyen otoriter rejimlere sahip Afrika ülkelerinin, normal dönemlerde ise dünyadaki diğer muadilleri gibi bant aralığını (bandwidth) kısarak interneti yavaşlattıkları, hatta durma noktasına getirdikleri, muhalif olarak değerlendirilen siteleri erişime kapattıkları ve sosyal medyada aktif olan muhalifleri, haklarında iddianame hazırlanmaksızın aylarca gözaltında tuttukları biliniyor.
İnternet kullanımının yaygınlaşmaması için bu alanda altyapı yatırımı yapılmaması ve internet data kullanım fiyatının ülkedeki ortalama alım gücüne göre çok yüksek tutulması da kullanılan yöntemler arasında. Ekvator Ginesi bu bağlamda iyi bir örnek teşkil ediyor. Kişi başına milli geliri en yüksek Afrika ülkesi olmasına rağmen internet kullanım oranı yüzde 26 ile Kenya (yüzde 83), Liberya (yüzde 80) ve Tanzanya (yüzde 71) gibi ülkelerin çok gerisinde* kalıyor. Ayrıca, 1gb internet paketinin kıta genelindeki ortalama ücreti 7 ABD doları iken Ekvator Ginesi’nde 35 dolar gibi astronomik bir rakam olduğu görülüyor.
Afrika’da daha yaratıcı engellemelerle karşılaşmak da mümkün. Örneğin Uganda’da sosyal medyaya erişilen gün başına kullanıcılardan 200 Uganda Şilini (yaklaşık 30 kuruş/TL) vergi alınıyor. Uganda ayrıca, sosyal medya “influencer”larına kayıt zorunluluğu getirmeyi öngörürken, Tanzanya “blog” yazarları için benzer bir uygulamayı geçtiğimiz yıl hayata geçirmiş bulunuyor. Zambiya ise internet (WhatsApp, Viber, Telegram gibi uygulamalar) üzerinden yapılan aramaları ilave vergiye tabi kılmayı planlıyor.
İnternet ve sosyal medyanın önemi
Otoriter Afrika yönetimleri için internet ve sosyal medyanın kontrol edilmesi neden bu kadar önemli?
Öncelikle, sıkça kullanılan benzetmeyle ifade edecek olursak, küresel bir köye dönüşen dünyada internet, bahsekonu köyün meydanı haline gelmiş durumda. Bu teşbih, internetin kitleler için temel iletişim aracı haline gelmesi gerçeğine vurgu yapmasının yanı sıra, bireylerin aracılar olmaksızın sesini duyurması ve dolayısıyla yönetime katılmasına, yani “doğrudan demokrasi”ye dikkat çekmesi dolayısıyla da kaydadeğer. Bu çerçevede internet, bireylere, güvenilirliği konusunda ciddi şüphe duydukları ve kendileri dışında şekillenen siyasi parti programlarına indirgenmiş seçimler haricinde siyasi görüşlerini ifade imkanı sağlıyor.
Otoriter Afrika rejimleri altında yaşayan bireylerin güvensizliği sadece seçim sandığıyla sınırlı olmayıp, bu ülkedeki geleneksel medya araçlarını da kapsıyor. Bunun nedenleri arasında sözkonusu rejimlerin, ahbap-çavuş ekonomisi veya başka yollarla kontrol altına aldıkları medya sektörünü kendi çıkarlarına uyan “steril” bilgilerin yayılması ve uymayanların kamuoyundan kaçırılması amacıyla kullanması yer alıyor.
İktidarın süzgecinden geçmiş, daha kötüsü, iktidar tarafından “üretilmiş” bilgi ve içeriğe maruz kaldığının bilincinde olan halk, alternatif haber kanallarına yöneliyor. Dolayısıyla internet ve sosyal medya, bireylerin ve tabandan gelen muhalefetin kendini ifade kanalı, haberleşme ve örgütlenme aracı haline geliyor.
Engellemenin ardındaki saikler
Demokratik olmayan yönetimlerin iki gruptan tehdit algılaması bulunuyor. Birincisi muhalif siyasi elitler, ki bunlar, çoğunluğu itibariyle sisteme entegre olmuş veya geçmişte yönetim içerisinde bulunmasına rağmen sonradan muhalefet safına geçmiş, her halükarda ülkedeki rantı ele geçirmek veya bu rantın dağıtımında söz sahibi olmak için iktidar olmaya çalışan grubu oluşturuyor. Bu özellikleri dolayısıyla mevcut iktidarlarca havuç veya sopayla “ikna edilmeleri” de kolay olan grubu teşkil ediyor.
İkincisi ise çoğunlukla bahsi geçen muhalif elitlerle ve siyasi partilerle iltisaklı olmayan muhalif bireylerden meydana geliyor. Ülkedeki ekonomik ve siyasi kötü yönetim, ağır insan halkları ihlalleri ve anti-demokratik uygulamalardan duyulan rahatsızlıklar nedeniyle bu ikinci grup tarafından sosyal medya üzerinden organize edilen protestolar, otoriter rejimler tarafından varoluşsal tehdit olarak görülüyor.
Çünkü sosyal medya, konvansiyonel basın üzerindeki kontrolü anlamsızlaştırdığı gibi, ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırıyor ve tepkilerin örgütlü ve etkin şekilde dile getirilmesini kolaylaştırıyor. Dahası, sosyal medya kanalıyla ülkede yaşananlar kayıt altına alınıyor ve çok kısa süre içerisinde uluslararası arenada gündem haline gelebiliyor.
Engellemelerin, rejimlerin tehdit algılarının ve kırılganlıklarının en yüksek olduğu seçim süreçlerine ve kitlesel halk protestolarına denk geliyor olması, internet ve sosyal medyaya erişimin engellenmesiyle, protestocuların ve halkın alternatif haber kaynaklarına ulaşmalarının ve dayanışma içinde hareket etmelerinin önüne geçilmesinin hedeflendiğini gösteriyor.
Engellemelerin insan hakları ve hukuki boyutu
İfade özgürlüğü, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ile “Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme”nin 19. Maddelerinde güvence altına alınmıştır. Anılan metinlerde, herkesin ifade hürriyetine sahip olduğu ve her çeşit bilgiyi medya aracılığıyla edinme ve yayma özgürlüğüne sahip olduğu kayıtlıdır. BM Genel Kurulu’nca 1946 yılında alınan 59 sayılı kararda haberleşme özgürlüğünün temel insan haklarından birisi ve diğer özgürlükler için mihenk taşı olduğu vurgulanmıştır.
Afrika Birliği’ne bağlı “Afrika İnsan ve Toplum Hakları Komisyonu” da ifade ve haberleşme özgürlüğünün demokrasinin temeli, insan hak ve özgürlüklerine saygının da teminatı olduğunu tespit ve tescil etmiştir.
Anılan Komisyonun da aralarında bulunduğu insan hakları kuruluşlarının 4 Mayıs 2015 tarihli ortak deklarasyonunda, internet içeriğinin filtrelenmesinin ve internetin tamamen kapatılmasının insan hakları hukuku bağlamında mazur görülemeyeceği kaydedilmiştir.
Tüm bunlara rağmen otoriter Afrika rejimlerinin, interneti ve sosyal medyayı gelişigüzel erişime kapatabildikleri görülüyor. Çoğu zaman bu kapatmalar, ilgili ülkelerin kendi mevzuatlarına dahi aykırılık teşkil ediyor. Engellemelere mazeret olarak “milli güvenlik” ve “yasadışı içeriğin yayılmasının durdurulması” gibi muğlak mazeretler sunulması veya hiç açıklama yapılmaması, yapılan hukuksuzluğu esasen ortaya koyuyor.
Afrika ülkelerindeki internet adres uzantılarının tahsisinden sorumlu “The African Network Information Centre (AFRINIC)”, Haziran 2017’de Nairobi’de düzenlenen Afrika 5. İnternet Zirvesi’nde insan hakları ve hukuka aykırı olarak internet hizmetini kesen ülkelere yaptırım olarak bahsekonu ülkelerin resmi sitelerinin 12 ay süreyle erişime kapatılmasını önermişti. Ancak bu öneri, tahmin edilebileceği üzere AFRINIC üyesi ülkelerce reddedildi.
Engellemelerin yan etkileri
İnternetin yönetimlerce kapatılması, ağır insan hakları ihlali olmasının ve yatırımcılar nezdinde ilgili ülkenin imajını zedelemesinin yanı sıra, beraberinde ekonomik maliyetler de getiriyor. Örneğin, dijital hakların savunuculuğunu yapan ‘Netblocks’a göre Sudan’da Askeri Geçiş Konseyi’nin emri üzerine 3 Haziran–9 Temmuz 2019 tarihleri arasında 36 gün süreyle uygulanan internet kesintisinin ülkeye günlük maliyeti 45 milyon ABD doları. Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki bir günlük kesintinin oluşturduğu ekonomik kayıp ise 3 milyon doları geçiyor.
Dolayısıyla internet ve sosyal medyayı kapatan iktidarların, temel hak ve özgürlükleri ihlal etmekle kalmayıp, halklarının sosyal güvenlik, eğitim, sağlık gibi anayasal güvence altındaki ekonomik ve sosyal haklarını da dolaylı olarak çiğnediği anlaşılıyor.
Sonuç
Tek başına siyasi bilinç ve aktivizm anlamına gelmese de internete ve sosyal medyaya erişimin, bireylerin ve halkların otoriter rejimler karşısında haklarını savunabilmeleri, beklentilerini dile getirebilmeleri ve organize olabilmeleri adına vazgeçilmez bir araç olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bu anlamda geçmişte okur-yazarlık ne ise, bugün internete erişim aynı şeye, hatta daha fazlasına tekabül ediyor.
Vatandaşlarını bu haktan mahrum eden ülkelere uluslararası yaptırım uygulanması, popülizmin dünya genelinde yükselişte olduğu günümüzde pek mümkün görünmüyor. Geleneksel olarak –bazı durumlarda göstermelik de olsa- uluslararası arenada hukukun üstünlüğü ve özgürlüklerin savunuculuğunu yapan ABD yönetimine Trump’ın gelmesi, Avrupa Birliği’nin de kendi iç siyasi-ekonomik sorunlarına odaklanması nedeniyle bu yönde esen rüzgar hayli zayıflamış durumda. Çin’in BM insan hakları sistemini zayıflatmaya ve ihlalci ülkeler hakkında alınacak kararları hafifletmeye yönelik tutumu ise durumu daha da kötüleştiriyor. Bahsekonu iki olgu, otoriter Afrika rejimlerinin temel hak ve özgürlükleri kısıtlama hususunda daha cüretkar davranmalarına yol açıyor.
Sözkonusu Afrika ülkelerinde iletişim araçlarının engellenerek insanların talep ve şikayetlerini dile getirmelerinin önüne geçilmesi, sorunları kısa vadede öteliyor olmakla birlikte, orta ve uzun vadede bu sorunların kronikleşmiş olarak geri döneceğini öngörmek için kahin olmak gerekmiyor. Dolayısıyla nüfusu 2050 yılında 2 milyara ulaşması beklenen ve her ay 1 milyon gencin işgücüne katıldığı Afrika ülkelerinde sahici demokratikleşme adımları atılmadığı sürece, halkların tepkisine yolaçan sorunların katlanarak büyümesi kaçınılmaz görünüyor.
Öte yandan, Afrika İnternet Özgürlüğü 6. Forumu’nun, önümüzdeki Eylül ayında, kıtada interneti en fazla ve pervasızca engelleyen ülkelerden biri olan Etiyopya’da düzenlenecek olması, Afrika’ya özgü olmasa da, hak ve özgürlükler konusunda varolan önemli bir tutarsızlığı ironik bir şekilde gözler önüne seriyor.
* https://www.internetworldstats.com/stats1.htm
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish