Türkiye-Mısır ilişkilerinde yaşanan normalleşmeyi ele alacağız. Öncelikle; Mısır'la neden normalleşmeye ihtiyaç duyuldu?
2013 yılında Mısır'da meydana gelen darbenin ardından Türkiye, Mısır'la bütün ilişkilerini kopardı. Öyle ki Mısır'la giderek ilişkilerimiz düşmanca hale geldi.
Oysa Mısır, yıllarca çok dostane ilişkiler içinde yaşadığımız bir devletti. Hatta, Mısır ile bizim aramızda artan bir oranda özellikle başta cumhurbaşkanı olmak üzere, üst düzey yetkililer arasında yaşanan söz düellosu sonucunda Mısır adeta Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi'nin tabii müttefiki haline getirildi.
Burada mesele şuydu: Mısır'da yeni kurulan yönetim, Türkiye'yi kendisine bir tehdit olarak görmek durumunda kaldı.
Türkiye'nin o yıllarda izlediği ve çoğu zaman "İhvancı" diye nitelendirilen ideolojik ve İhvani içerikli gibi görünen dış politikası sadece Mısır'la değil bütün bölge ülkeleriyle Türkiye'yi karşı karşıya getirmişti.
Bu ilişki şimdi düzeliyor. 2021 yılında başlayan düzeltme adımları adım adım ilerledi ve nihayet geçen yıl Katar'daki futbol turnuvası sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Mısır Lideri Sisi'yle el sıkışmasıyla bir ivme kazandı.
O ivmeden itibaren de artan bir oranda Türkiye ile Mısır arasındaki siyasi sorunlar giderildi ve geçen hafta da karşılıklı büyükelçilik atanması söz konusu oldu.
Anlaşılan o ki 27 Temmuz tarihinde de Mısır lideri Sisi Ankara'ya gelerek bu ilerlemenin, normalleşmenin taçlandırılmasına büyük ölçüde katkıda bulunacak olan temaslar yapacak.
Belki de bu arada çok sayıda Türkiye'yle Mısır arasında anlaşmalar imzalanacak.
Şimdi öncelikle şunu söylemek lazım; bütün bunlar Türkiye'nin attığı geri adım sayesinde oldu.
Evet, Türkiye bir geri adım attı ama doğru bir geri adım attı.
Her geri adım kötü anlamına gelmez. "Zararın neresinden dönülürse kardır" diye bir laf vardır. Birçok konuda söylenir, uygulanır, ciddiye alınır; burada da öyledir.
Mısır'la yürütülen bu ilişkiler bu kavgalı ve zehirli ilişkiler dönemi Türkiye'nin olabildiğince zararına oldu.
Öyle ki koskoca Mısır Devleti -ki Mısır Arap dünyasının lideridir, Doğu Akdeniz'in en güçlü devletlerinden birisidir; askeri güç olarak, nüfus olarak ve siyasi ağırlık olarak- bu devleti biz karşımıza almakla kalmadık; aynı zamanda Yunanistan'a ve Kıbrıs Rumlarına da bir müttefik olarak hediye etmiş olduk.
Bu ilişkilerin sürdürülebilir tabii bir tarafı yoktu.
Öyle ki Mısır, Yunanistan'la Doğu Akdeniz'de bir Deniz Yetki Alanları Anlaşması Sınırlandırması Anlaşması imzaladı.
Bu anlaşmada aslında bizim tezlerimizi güçlü kılan bazı unsurlar olmakla birlikte, bizim tezlerimize zarar veren bazı taraflar da vardı.
Fakat biz Libya'yla gayet haklı ve mantıklı olarak bir Deniz Yetki Alanları Anlaşması imzalamamız üzerine ve Mısır'la da kavgalı ilişkileri sürdürmeye devam etmemizden dolayı Mısır yönetimi, Yunanistan'a yanaştı ve böyle bir deniz yetki alanları belirleme anlaşması imzaladı.
Şimdi belki bunların hepsinin yavaş da olsa geriye sarması söz konusu olabilir.
Evet, Türkiye'ye geri adım attı ama doğru bir geri adım attı. Türkiye'nin çıkarlarına uygun bir geri adım atıldı.
"Bundan sonra neler yapılmalı"ya dair kafa yoracak olursak;
Birincisi, şu gerçekten hareket etmemiz lazım:
Az önce de söylediğim gibi Mısır, Arap dünyasının fiili lideri.
Her ne kadar ekonomik güç olarak, finansal yapı olarak, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri gibi devletlerin gerisinde kalıyor olsa da nüfusu en büyüğü ve onlarca yıl boyunca da 1950, 60 ve 70'lerde Arap dünyasının adeta resmi lideri pozisyonundaydı.
Ve bu görünümü, bu sıfatıyla da üçüncü dünya ülkelerinin bir araya geldiği Bağlantısızlar Bloku'nda da Mısır, bu bloğun üç tabii önderi, liderinden birisi sayılırdı.
Bunlardan birisi Hindistan, öbürü Arap dünyasının lideri olarak Mısır'dı, diğeri de Bağlantısızlar Bloku'nun Avrupa'daki tek üyesi olan Yugoslavya ve Komünizm'de de kendine özgü bir model geliştirmiş olan Tito'nun ülkesi olması hasebiyle bu devlet yerini almıştı.
Şimdi demek ki Mısır fevkalade önemli.
Ayrıca Mısır, Türkiye'yle ticari ve ekonomik ilişkileri açısından da çok önemli. Çok ciddi bir ortağımız.
Örneğin, 2013 yılında Mısır'la bütün bu ilişkileri yerle bir etme kararı aldığımızda -ki bunun çok yanlış bir şey olduğunu şöyle böyle bir on yıldır ben eleştiren tarafta yer alıyorum- Mısır'la ticari ilişkilerimiz artan bir oranda yatırım ilişkilerine, bölgesel ilişkilere ilişkilerin koordinasyonuna kadar evrilmiş durumdaydı.
Hemen hemen her konuda ortak adım atabilecek durumdaydık.
Mısır'ın kurmakta olduğu serbest bölge girişimlerinde bu komşumuz bizden çok ciddi destek alıyordu.
Ve Türk yatırımcılar da Mısır'a ciddi bir şekilde gitmiş durumdaydılar.
Şimdi demek ki bundan sonra ilişkilerimizin en önemli ayaklarından biri bu ekonomik ve ticari ayağı canlandırmak olmalı.
Bazen şöyle söyleyebilirler:
Efendim, tamam Mısır'la bütün bu siyasi sorunları yaşadık ama sonuçta ticari ilişkilere zarar vermeden, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilere zarar vermeden bunları yaptık.
Evet, bu kısmen doğru.
Kısmen doğru diyorum çünkü eğer Türkiye ile Mısır arasında bu sorunlar yaşanmasaydı Bizim bu devletle olan ilişkilerimiz ticari olarak katlamalı olarak artacaktı.
Aslında biz Mısır'la bu gerginlikten dolayı normalde elde edebileceğimiz pek çok fırsat ve imkanı kaçırmış olduk.
Ama "zararının neresinden dönülürse kardır" mantığıyla hareket ederek bunları düzeltmek mümkün.
Ayrıca Mısır'la en önemli konumuz şu olmalı;
Mısır'ı askeri olarak Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafıyla ilişki kurmaktan bu tarafa doğru çekmeliyiz.
Mısır, Türk-Yunan sorunlarında ve Kıbrıs meselesinde kabaca tarafsız kaldığında bize yeter.
Ki eskiden böyle yapapardık. Mısır çoğu zaman adı konulmamış bir şekilde bizim tarafımızda yer alırdı ama bunu bir tarafsızlık olarak gösterirdi.
Zaten güçlü bir devletle, daha zayıf olan bir devletin mücadelesinde tarafsız kalındığında, siz dolaylı olarak güçlü devleti desteklemiş olursunuz.
Bu politika da Mısır'ın kabaca çıkarlarına yeterince hizmet ediyordu.
Mısır'ı adım adım bu noktaya çekmemek için hiçbir sebep yok.
Zaten Yunanistan'dan gelen sinyaller de Türkiye ile Mısır arasındaki normalleşmenin artık Yunanistan-Mısır arasında geçmiş yıllarda yaşanan askeri işbirliğinin adım adım gerilemesi belki de sonlandırılması anlamına geleceği yönünde.
Bence Yunanlıların bu tahlili doğru.
Ayrıca, belki Mısır'la şunu yapmakta fayda var:
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın girişimiyle Mısır Lideri Sisi'nin Ankara'ya geleceği 27 Temmuz tarihinde bir Kahire Platformu tartışması ya da bir önerisi yapabilir.
O da şu: Tıpkı Suriye'ye barış getirmek amacıyla önce Türkiye, Rusya ve İran arasında kurulup, şimdilerde Suriye'nin de ddahil edilerek devam ettirilen Astana Platformu gibi, Kahire yani Mısır ile bir Kahire Platformu kurarak Libya'ya barış getirmenin yollarına bakmamız lazım.
Libya, Mısır açısından çok çok önemli bir ülke. Çünkü batı sınırlarının neredeyse tümünü oluşturuyor.
Öte yandan bizim için de Libya çok önemli.
Libya'daki Trablus Hükumetine verdiğimiz destek, onlarla imzaladığımız deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması vs. ve normalleşerek yapılandırılacak bir Libya'nın Türkiye'ye sağlayacağı olağanüstü imkan ve faydalardan hareketle, bir an önce Libya'nın normalleşmesini sağlamak için hareket etmeliyiz.
O da Mısır'ın destek verdiği, doğudaki hükümetle, Türkiye'nin destek verdiği, batıdaki Trablus Hükümeti'nin uzlaştırarak belki bir genel seçimlere ülkeyi götürmek ve adım adım Libya'nın istikrara kavuşmasını sağlamak şeklinde olabilir.
Libya çok büyük petrol rezervlerine sahip bir ülke. Zaten başta Fransa, İngiltere olmak üzere Batılı ülkeler, Libya'yı mahvetmeden önce -kabul edelim ki Libya bütün Afrika kişi başına milli geliri en yüksek ülkeydi.
Ve Batılıların elinde bu devlet kısa bir sürede esirlerin, pazarda açıkça alınır, satılır hale getirildiği korkunç bir felaketin içine sürüklendi.
Şimdilerde artık Libya'yı toparlamanın zamanı.
Libya'yı toparlamak Türkiye'nin ulusal çıkarlarıyla olağanüstü uyumlu.
Mısır'ın da çıkarlarına hizmet eden bir gelişme.
Dolayısıyla Mısır'a bir Kahire Platformu teklifinde bulunmak lazım.
Buraya Arap ülkelerinden bazıları da alınabilir. Örneğin Libya meselesiyle yakından ilgilenen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE). Ki BAE ile de bizim ilişkilerimiz düzeldi.
Ayrıca Suudi Arabistan; ki Suudi Arabistan'la ilişkilerimizi de büyük ölçüde onarmış durumdayız. Şimdi gayet iyi gidiyor.
Hatta Rusya da buraya dahil edilebilir. Çünkü Libya ile Rusların da yakından ilişkileri var.
Böyle bir gelişme hem Türkiye'nin oyun kurucu özelliğini güçlendirir, tesciller hem Libya'ya barış getirileceği için ulusal çıkarlara olağanüstü hizmet edecek fırsatlar, imkanlar oluşmasına katkıda bulunur hem de Mısır'la ilişkilerimizi sağlam bir zeminde devam ettirmemizi sağlar.
İnşallah bunlar olur diyelim ve 27 Temmuz'da Mısır Lideri Sisi'nin Ankara'ya yapacağı ziyaretin sonuçlarını takip etmeye devam edelim.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish