Düşmana duyulan ihtiyaç, "ulusal zorunluluk" olursa…

Bir düşmanın varlığı, hükümetlerin politikalarını hayata geçirmede hayati bir rol oynuyor ve ordularını güçlendirmede teşvik edici oluyor. Bu düşman varsayımı, diktatör rejimler elinde baskı için bir gerekçeye dönüşebilir

Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un, sürekli düşmanlardan bahseden yöneticilerin önde gelenlerinden biri / Fotoğraf: AFP

Silahlı Wagner Grup'un lideri Yevgeni Prigojin'in Rusya askerî liderliğine isyan etmesi ile Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko'nun arabuluculuğunu kabul ettikten sonra kuvvetlerini geri çekip karargâhlarına göndermesi arasında yalnızca birkaç saat geçti.

Bu durum pek çok kişiyi, olayın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le anlaşmalı olarak organize edildiğini düşünmeye sevk etti.

Bu kanaate göre amaç, ya Batılı güçleri kandırıp onları Rus ordusunun zayıf olduğuna inandırmaktı ya da sözde bir düşman yaratarak meseleyi içeride kullanmaktı ki bu, Ukrayna'daki ufuksuz bir savaşın gölgesinde içeride Putin'in konumunu güçlendirecekti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bununla birlikte yorumlardan, analizlerden ve komplo teorilerinden uzak olarak tarih, devletlerin düşmanların olmasına ve hatta onların aranıp bulunmasına duyduğu ihtiyacı kanıtladı. 

İster gerçek ister sözde olsun bir düşmanın varlığı, hükümetlerin hedeflerini ve politikalarını gerçekleştirmede hayati bir rol oynuyor.

Düşman, ordularını güçlendirmede, dahili ve harici olarak silahlarını ve stratejilerini geliştirmede ve güç gösterisinde bulunmada devletler için güçlü bir motivasyon kaynağı olabilir.

Bu düşmanın kullanımı, siyasi bir araca dönüşebilir ve halklarını kontrol etmek için gerekçe arayan otoriter hükümetler açısından iç baskıyı meşru kılabilir.

Demokratik ülkelerde bile bir düşman varsayımı, özellikle seçim zamanlarında içerideki siyasi rakiplerin üzerinde durduğu sağlam bir zemin oluşturur.

Ulusal güvenliği tehdit eden bir düşmanın varlığı, çoğu zaman insanları hükümetlerinin arkasında saf tutmaya sevk eder. 

ABD gerek politikacılarının açıklamalarında gerekse ulusal güvenlik stratejilerinde harici düşmanlarından açıkça bahsetme konusunda hep isteklidir.

Washington 2022 yılındaki savunma stratejisinde hem Çin'i hem Rusya'yı hem İran'ı hem de Kuzey Kore'yi Amerikalıların karşı karşıya olduğu tehditler ve meydan okumalar olarak tanımladı.

Bu, yeni bir şey olmasa da bazı gözlemciler, Stockholm'deki Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'ne göre Çin'in 293 milyar dolar ve Rusya'nın 65,9 milyar dolarlık bütçesine kıyasla 2021'de 801 milyar doları bulan ABD savunma bütçesine bakıldığında bunun kasıtlı bir abartı olduğunu düşünüyor. 


Düşman arayışı

Eski bir CIA yetkilisi olan John Stockwell, Mart 1984'te yayınlanan "Düşman Arayışı" adlı kitabında teşkilatın, Vietnam felaketinden ve güçlerinin yenilgisinden sonra itibarını geri kazanmak için nasıl çalıştığını anlatıyor.

Teşkilat bunun için Sovyetler ve onların Angola'daki Kübalı müttefikleriyle, Amerikalıların hâlâ karşılık verebildiğini kanıtlamak için çok para harcamayı hedefleyen yeni bir çatışmayı kışkırtmış.

Kimileri ise bir düşmanın varlığının bir fırsata nasıl dönüştürülebileceğine işaret ediyor.

Washington'daki Amerikan Katolik Üniversitesi'nde siyaset profesörü olan ve eski ABD Başkanı Donald Trump yönetiminde siyasi danışman olarak görev yapan Jacob Grigel, Yunan filozof ve tarihçi Plutarhos'un fikirlerine göre devletin bir düşmanı olmasının çeşitli faydalarını sıralıyor. Buna göre düşmanın varlığı, iyi yönetim için bir teşviktir.

The American Interest dergisinde yayımlanan makalesinde Jacob, "Belirli bir düşmanın varlığını kabul ettiğimizde geleceğe, ona nasıl hazırlanacağımıza ve kendimizi nasıl düzenleyeceğimize dair bakış açımızı ayarlamak için teşvikler buluruz. Tabiidir ki savunma tedbirlerini geliştirme ihtiyacı ve hatta en kötü durumda düşmanı ortadan kaldırma planları ile daha uyumlu olacağız. Bu, kendini koruma isteğinin yönlendirdiği içgüdüsel bir tepkiden ibarettir. Yararlı değişim, düşmanın bizim için bir ayna ya da zayıf noktalarımıza işaret eden bir eleştirmen gibi olduğu gerçeğinden doğar" diyor. 


Bir düşmandan yoksunluğun tehlikeleri

Grigel, değerlendirmesini şu sözlerle sürdürüyor:

Bir düşmanın olmamasının tehlikesi, stratejik düşünmenin zorluğunda yatmaktadır. O zaman politikalar, stratejilerden ziyade gündemler haline gelir. Kötü yönetim, yanlış bir karar veya kötü bir strateji için sınırlı riskler olduğundan devlet liderliği ve kurumları da ihmalkâr davranışlarda bulunur. Düşmanın yokluğu ayrıca, devlet içindeki çeşitli bireylerin ve kurumların parçalanmasına yol açma riski de barındırır. Zira devlet içindeki etkin tarafları ortak bir hedefe ulaşmak için seferber etmek zorlaşır.


Başka bir boyutta Plutarhos, uluslararası rekabet ile dahili düzen arasında doğrudan bir ilişkinin varlığına işaret eder.

Ona göre sınırlarda bir düşmanın varlığı, tehdit altındaki ülkenin vatandaşlarının siyasi sisteme ve iyi yönetime daha fazla değer vermesini sağlar. İnsanların temel arzusu, güvenliktir.

Maruz kaldıkları tehlikeler kendilerine hatırlatıldığında hayatta kalma şanslarını artırmak için çalışırlar.

Bunu yapmanın yollarından biri de kendi aralarındaki iç çatışmayı azaltma ve birliğe ya da Plutarhos'un tabiriyle "bayrak etrafında toplanmaya" daha fazla değer verme gibi davranış değişikliğidir. 

Bilhassa dış düşmanların yokluğu -ya da daha kötüsü düşmanın yokluğuna dair safça inanç- tehlikeli bir şeydir, zira bu, çelişen bireysel çıkarları ve gündemleri öne çıkarır ve devlet içindeki siyasetçiler ve liderler, hiziplerin ve bireylerin dar çıkarlarının peşinden koşmakla meşgul olur. 
 


Küreselleşme kayıtsızlığı

Rakiplere ve düşmanlara yönelmenin yukarıda bahsettiğimiz önemi, küreselleşmeye ilişkin acil bir tartışmayı gündeme getiriyor.

Gözlemciler, ABD liderliğindeki Batı'nın son birkaç on yılı, küreselleşmenin yönlendirdiği bir kayıtsızlık halinde geçirdiğini söylüyor.

Nitekim küreselleşmenin ilerlemeci gücü, düşmanları ve rakipleri dostlara ve ortaklara dönüştürüyor ve ulusal egemenliği ve vatandaşları, küresel toplum ve küresel vatandaşlar düzeyine yükseltiyor.

Batı, Çin'den Rusya'ya ve İran'a kadar olan düşmanların bu yılları, Amerikalılar ile müttefikleri tarafından inşa edilen uluslararası sistemi nasıl baltalayacaklarını planlamakla geçirdikleri gerçeğine uyandığında bu inancın yanlış olduğu anlaşıldı. 

Otoriter ve yozlaşmış rejimler açısından bir devlet düşmanının varlığına duyulan ihtiyaç biraz farklıdır.

Nitekim bir düşmanın varlığı, bu rejimlerin içerideki muhalefeti bastırmak için kullandığı güçlü bir bahanedir.

Bununla birlikte Kanada'daki Fraser Enstitüsü, 2008'den bu yana dünya çapında her beş kişiden dördünün özgürlüğünün gerilediğini gösteren 2021 İnsan Özgürlüğü Endeksi'ne atıfta bulunarak dünyanın dört bir yanındaki hükümetlerin baskıyı haklı çıkarmak için "düşmanları" kullandığını söylüyor.

Özgürlüğün gerilemesi, tüm dünyadaki diktatörlüklere ve demokrasilere ilişkin bir mesele haline gelirken en çok gerileyen özgürlükler ise düşünce, din, örgütlenme ve toplanma alanlarındakilerdir. 

Özgürlüklerin gerilemesinin çeşitli sebepleri vardır. Bazı durumlarda demokratik olarak seçilmiş liderler, zorba yöneticilerin bazı yöntemlerinden esinlenerek muhalefeti, görüşü, toplanmayı ve hatta dini ve ilişki özgürlüğünü bastırmak suretiyle otoritelerini artırıyor; Filipinler, Türkiye, Macaristan, Meksika ve Polonya'da olduğu gibi…

Rusya, Çin, Nikaragua ve Venezuela gibi başka ülkelerde ise otoriter liderler, özgürlüğe yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. 

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU