Bugün 21 Mayıs Mayıs Çerkes soykırımının yıl dönümü. 21 Mayıs 1864 yılında Çerkes soykırımı yaşandı. Bir buçuk milyonu aşkın Çerkes,
vatanlarından başta Türkiye, Ürdün, Suriye, Balkanlar gibi bölgeler olmak üzere, dünyanın çeşitli yerlerine sürgün edildi.
Çerkeslerin büyük kısmı da Osmanlı topraklarına sürgün edildi. Türkiye ağırlıklı olmak üzere, Osmanlı topraklarında sürgün edilen Çerkes sayısı, merhum tarihçimiz Kemal Karpat'ın verdiği rakamlara göre bir buçuk milyonu aşıyor.
Elbette bu nüfusun yaklaşık üçte biri yollarda sürgün yolunda çeşitli hastalıklardan, açlıktan ve kötü yaşam koşullarından dolayı hayatını kaybetti.
Çerkeslerin yaşadığı çok büyük bir trajediydi. Ben de bir Çerkes olarak Çerkeslerin Ubıh boyuna mensup bir insan olarak, her 21 Mayıs'ta kaybettiğim atalarımı acıyla ve saygıyla anıyorum.
Tabii bu yazı benim için bir nevi bir görev ve bir vicdan borcu. Elbette Çerkesleri ve Çerkes soykırımını kısa bir yazıda tam anlamıyla ifade edebilmem mümkün değil.
Yine de hem Kafkas kökenli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı hem de Çerkes toplumunun en bilinen boylarından Ubıhlara mensup olmam dolayısıyla, bu konuyu ele alırken mümkün mertebe mübessir olmaya çalışıyorum.
Ama dünyanın dört bir yanında dağılmış Çerkesler için aslında benim anlatacaklarım bir ağıt değil, bir övgü olarak da değerlendirilebilir. Zira her halk, her ulus aslında kendi tarihinde övgüye değer olaylar yaşamıştır.
Tabii adına Çerkes denilen cesur ve asil toplum, tarihinden ve kendi kültürel değerlerinden gelen olağanüstü bir kültür mirasını barındırıyor.
Tabii Çerkes toplumu, bu mirasın üstüne çok büyük bir acıyı, katliamları ve sürgünü de yaşamıştır.
Dolayısıyla 21 Mayıs 1864 tarihinde yaşanan Büyük Çerkes Soykırımı ve Sürgünü aslında kitlesel bir imha soykırımı niteliğinde yaşanmış büyük bir trajedidir.
Tüm dünyanın gözü önünde bütün Kuzey Kafkas halkları öncelikle Türkiye'ye, bir bölümü ise Balkanlar ve Ortadoğu coğrafyasında sürgün edildi.
Bugün dünyanın çeşitli bölgeselinde Çerkesler yaşıyor; İsrail'de, Ürdün'de… Örneğin. Ürdün Kraliyet ailesini bugün Çerkes Birliği koruyor
ve görev genelde babadan oğula devredilecek şekilde yapılıyor.
Bunun dışında elbette Çerkeslerin en kalabalık olduğu coğrafya Türkiye. Bugün Türkiye'de 5 milyona yakın Kuzey Kafkasya kökenli insan var. Tabii bunların büyük kısmı dil açısından asimile olmuş vaziyette.
Çerkesler tarihin en eski ve kadim çağlarından beri yaşadıkları ata yurtları olan Kuzey Kafkasya'da çok eşsiz bir dil ve kültür geliştirdi.
Efsanevi Elbruz Dağlarının güzellik, cesaret ve gizemini yansıtan oldukça etkileyici ve kendine münhasır bir kültürleri var Çerkeslerin.
Dolayısıyla aslında Çerkesler olmadan Kuzey Kafkasya; Kuzey Kafkasya olamadan da Çerkesler düşünülemez.
Kuzey Kafkasya'da 50 farklı dil bulunuyor. Bugün en bilinen Kuzey Kafkasya, Çerkes dilleri Adigece, Kabardeyce, Hatukayca, Abzakhça.
Bunun dışında tabii Besleneyce, Ubıhça, Abhazca (Abazaca olarak da geçer) gibi diller de söz konusu. Tabii Türk kökenli Karaçay var, Balkarlar, Nogaylar ve Komuklar da var. Bunların dili tabii aslında bir Türk dili.
Bunun dışında belirttiğimiz Adigece'nin diyalektleri var. Kabardeyce, Hatukayca ağırlıklı olmak üzere bugün genelde Adige diyalekti Kuzey Kafkasya'da ağırlıklı olarak konuşuluyor hala. Ama Türkiye'deki çoğu Çerkes ne yazık ki bugün ana dilini bilmiyor.
Ve elbette Çerkesler Kurtuluş Savaşı'nda da önemli bir rol oynadılar.
Kurtuluş Savaşı'nda birçok Çerkes komutan vardı. Bunların en bilinenleri tabii Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, bunun dışında Yusuf İzzet Paşa Milli Mücadele'de Büyük Taarruz'a katılmış; Albay Bekir Sami Günsav, Ege'de Milli Mücadele'yi örgütleyenlerden. Birçok isim sayılabilir tabii.
Çerkesler hakkında Halide Edip Adıvar'ın "Türk'ün Ateşle İmtihanı" adlı eserinde geniş bilgi vardır.
Bunun dışında tabii ki baktığınızda Muhittin Ünal'ın "Kurtuluş Savaşı'nda Çerkesler" kitabı bu kitabı bu konuda ciddi ve yoğun bir ilgi barındırıyor.
Elbette tabii tarihimizde bizim bir Çerkes Ethem olayı var. Çerkes Ethem tabii belli başına bir inceleme konusu ve bu yazının konusu da değil.
Ama şu bir gerçek ki insanlık tarihinin en acımasız, sürgün ve soygunlarından birini yaşadı Çerkesler.
21 Mayıs'ı ve kendi ata yurtlarını hiçbir zaman unutmadılar.
Ve sürgün ve soykırım meseleleri aslında tabii iki farklılık kavram. Kuzey Kafkasya insanının belleğinde acı ile yer etmiş iki sözcük.
Sözcüklere bakarsak zaten sürgün; "ceza olarak belli bir yerin dışında veya belli bir yerde o tutulan kimse veya topluluk" şeklinde tanımlanıyor.
Soykırım ise; "bir insan topluluğunu, ulusal dinsel, politik sebeplerle tamamen imha etmek, katletmek" olarak tanımlanıyor.
Bulundukları tabii jeopolitik konumuz sebebiyle Kuzey Kafkasya coğrafyası üzerinde yaşayan Çerkes halkı tarih boyunca birçok saldırıya maruz kaldı.
1556'da tahta geçen Çar IV. İvan'la başlayan ve 1864'te kadar süren savaşlar sonunda çok acıdır ki Rus Çarlığı Kuzey Kafkasya'yı işgal etti.
Rusların da 500 bin civarı asker kaybı söz konusu tabii ki. Ve Çerkes halkının kitlesi olarak imha etme hareketine giriştiler ve nihayetinde 21 Mayıs gerçekleşti. Ve sürgün yolunda çoğu Çerkes hayatını kaybetti.
Ben bu konuda Amerikalı tarihçi Justin McCarthy'nin şu ifadesine çok önem veriyorum:
Osmanlı'nın Kırım Savaşı'nı kaybetmesinin ardından Rusya, Kafkasya üzerindeki baskısını olağanüstü düzeye çıkardı. Bu baskı karşısında daha fazla direnemeyen Kafkas ulusları önce Şeyh Şami'nin teslim olmasından 1854'te son büyük savaşı kaybetmelerinden sonra, tarihin en büyük sürgün ve katliamıyla karşı karşıya kaldı.
Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere, tabii ki ata yurtlarından koparılan Çerkesler, Karadeniz üzerine Osmanlı topraklarına gerçekleşen sürgün sırasında nüfusunun büyük kısmını kaybetti.
Ve artık günümüzde yapılan araştırma ve incelemeler sonucunda Osmanlı topraklarına sürgün edilen bir buçuk milyonu aşkın Çerkes'den söz ediliyor.
Ve tabii bunun yaklaşık yarım milyonu göç yolunda hastalık, açlık ve kötü yaşam koşulları nedeniyle hayatını kaybetti. Osmanlı topraklarına bir milyon civarı Çerkes ulaşabildi.
Bugünkü reel düzlemden de konuya bakarsak Çerkes halkının varoluşu açısından önemli üç faktör var: Soykırım, sürgün ve asimilasyon.
Çerkesler bir toplum olarak varlıklarını sürdürmek için, bu üç faktöre karşı nerede yaşıyor olursa olsunlar tüm temel insan haklarının güvence altına alınması ve korunması, Kuzey Kafkasya'ya dönüş hakkının kabul edilmesi, ata yurttaki nüfusun belli bir askeri düzeye ulaşması ve uğradıkları tarihsel haksızlığın tüm acı etkilerini telafi edebilmek için mücadele ediyorlar.
Son söz olarak bir Çerkes, Ubıh atasözü ile bitirelim:
Herkes yediğini kusar.
Esenlikler diliyorum.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish