Sabır, azim ve tepkilerin kontrolü için bir Nobel Ödülü verilseydi, İsrail'in Gazze'deki savaşlarını durdurmak konusunda Mısır bu ödülü alnının akıyla hak ederdi.
Daha önceki tüm çatışmalarda ona karşı onurlu demeyelim de dürüstçe davranmayan İsrail'e hep sabretti.
İsrail, kendisini mecbur hissettiği durumlar dışında Mısır ile belirli ölçülerde dahi olumlu bir iş birliği içinde olmadı. Eline değerli bir av geçirdiğinde vaatlerini yerine getirmedi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Gazze'de Cabarilere yönelik iki suikast hadisesi de bunu doğruluyor. Mısır, çatışmaları kontrol altına alma ve bunların Gazze'yi neredeyse tamamen yok etme kertesine varmasını önleme konusunda İsrail ile bağlarını koparmadı.
Zira İsrail'in bu konudaki sicili kabarık ve iyi bilinen örneklerle dolu, nitekim kuşatma altındaki Gazze Şeridi ekonomisinin temel direklerinden biri kabul edilen gökdelen İsrail tarafından hedef alınmaktan kurtulamadı.
Hizmetler her zaman kesik, elektrik, Arap şair el-Maarri'nin şiirinde bahsettiği humma gibi ama onun aksine Gazze'yi karanlıkta bile ziyaret etmiyor. Dolayısıyla çatışmaların ön hesap özetinde Mısır kazandı ve övgüyü hak etti.
İslami Cihad Hareketi, lider kadrosundaki kayıplarına rağmen sahnenin liderliğini ele geçirdi ve tüm büyük fraksiyonları arka planına yerleştirdi.
İlk günlerde ve sonrasında İslami Cihad Hareketi küçük bir fraksiyon olarak nitelendiriliyordu, ancak çatışmaların ilerleyen günlerinde Filistin tarafı adına bir karar alma merkezi haline geldi.
İslami Cihad için kazanımın ölçüsü hayatta kalmak, savaş başlatma ve bitirme gücüne sahip olmaktır ki olan da buydu.
Amerikalılara gelince, savaşı aleni İsrail'in kendini savunmasını desteklemek sloganları ile takip ettiler. Bununla birlikte, gerçek hesapları, hızlı bir ateşkes ve Mısır'ın sükuneti sağlamaya yönelik çabalarını doğrudan desteklemeyi gerektiriyordu.
Bunun için iyi bilinen Amerikan uyarı diliyle birlikte tansiyonun yükseltilmesini eleştiren ifadelerin yer aldığı açıklamalar yaptılar.
Yine bu nedenle ABD yönetimi, başarısından dolayı Mısırlıları ilk tebrik eden oldu, çünkü Akabe, Şarm el-Şeyh benzeri düzenlemeler için gösterdiği çabanın sükunete ihtiyacı var.
Son olaylara Filistin Otoritesi açısından baktığımızda, adeta prensip haline gelen bir kuralı görüyoruz. O da Gazze ile İsrail arasında savaşın patlak vermesinin, Otoritenin hiçbir kontrolünün olmadığı Batı Şeria'da savaşan gruplar arasındaki durumun hararetinin, Filistin Otoritesi'nin statü, rol ve hatta güvenilirliğinde hızlı bir kanamaya yol açmasıdır.
Son savaş turunda da, Otorite tam anlamıyla sahnede yoktu, hatta onunla protokol icabı yapılan istişare bile bu kez yapılmadı.
Bu, meşruiyetinin bileşenlerinden biri üzerinde yaşanan savaşı, onun için sanki başka bir gezegende yaşanıyormuş gibi gösterdi. Hatta bazı sembolleri açıkça şunu söyledi:
Madem ki bölünme devam ediyor, olanlarla hiçbir ilgimiz yok.
Her gün inkar edilen bir siyasi ufkun yokluğunun neden olduğu sürekli kanama, çözülmemiş iç krizler, İsrail'in bu krizlerle sanki bazı kolaylıklar karşılığında görevini yerine getiren bir güvenlik vekili gibi başa çıkmaktaki ısrarı, tüm bunlar, Filistin Otoritesi ile temsil etmesi veya yönetmesi gereken halk arasındaki zaten var olan uçurumu daha da derinleştirdi. Bu ise, Otorite açısından tüm ölçülerde en büyük kayıptır.
İsrail'e gelince, Gazze'deki savaşlarının ilk günü her zaman son gününden çok farklıdır.
İlk gün Netanyahu, sahneye hakim oldu ve sanki devrilmekte olan tahtının dengesini yeniden sağlamış gibi davrandı.
İsrail kamuoyunun yönünü demokrasi ve yargıyı koruma meselesinden güvenlik meselesine kaydırmayı başardı.
Bununla birlikte, olayların seyri, geçici başarıya büyük ölçüde gölge düşürdü. İsrail'in 40 SİHA ile 3 Filistinli lideri ve ailelerini öldürmeyi başardığı doğru, ama daha önemlisi, Gazze'nin çözümü olmayan bir ikilem olarak kalması ve bir tasfiye projesi olan savaşın İslami Cihad'ın konumunu güçlendirmesidir.
Çocukların öldürülmesi sahnesi, tüm dünyada tüm koşullarıyla bir savaş suçu olarak pekişti. Gazze kendisini bir kez değil, savaşın başından sonuna kadar ve kapının arkasında hep bekleyecek diğer savaşlarda, "üstün teknolojik mekanizmaya" direnen güçlü bir el olarak sunabildi.
Gece-gündüz 5 gün süren savaşın hesap özeti budur. Geleneksel güç dengesi kan dökme ve yok etme becerisi açısından ezici bir şekilde İsrail'in üstünlüğünden yana olsa da, bunun tam karşısında -abartısız ve mübalağasız- İsrail'in başka bir halkı işgal etmesi ikilemi yer almaya devam ediyor.
Gazze, Batı Şeria ve Kudüs, İsrail'in boğazına takılmış ve ne çıkarabildiği ne de yutup kurtulabildiği bir kılçık olmayı sürdürüyor. İsrail'in Filistinlilere karşı savaşlarının daimi sonucu budur.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Aybüke Gülbeyaz