Bir zamanlar geniş bir coğrafyaya hükmeden ve çeşitli milletlerden büyük bir Müslüman nüfusunu himaye eden Osmanlı İmparatorluğu'nda biri ramazan diğeri kurban olmak üzere iki bayram kutlanırdı.
Kurban Bayramı'nda kurban kesilmesinin telaşı göz önüne alındığında Osmanlı Sarayı'nda bayramlara dair büyük merasim, Ramazan Bayramı'nda icra edilirdi.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde bu bayramın sarayda nasıl geçirildiğini, saray ve kültür tarihçisi Çağrı Başkurt'la konuştuk.
Başkurt; sarayın kapılarının açılmasından padişahın altın tahtına, el, etek, yen ve yer öpülmesinden bayram alayına tüm detayları Independent Türkçe'ye aktardı.
Gece yarısı açılan saray kapıları
Sarayda icra edilecek büyük merasim ve dışarıda gerçekleştirilecek bayram alayı için İstanbul'daki hareketliliğin gece saatlerinde başladığını aktaran Başkurt, bu hareketliliğe dahil olacaklara yani merasime katılacak devlet adamlarına, saat kaçta, hangi kıyafet, atlar ve donanımlarla gelmeleri gerektiğinin yazılı olduğu davetiyelerin gönderildiğini söyledi.
Sarayın gece vaktinde açılan ve meşalelerle aydınlatılan birinci avlusuna önce küçük rütbeli, ardından da yüksek rütbeli davetlilerin kabul edildiğini belirten Başkurt, burada atlarından inip törenin yapılacağı ikinci avluya yaya olarak geçildiğini, vezirler ve şeyhülislam gelirken sarayda mehter takımının çalmaya başladığını ve her birini, ellerinde gümüş asalar bulunan iki saray görevlisinin karşılayarak onları istirahat mahalline getirdiklerini aktardı.
Başkurt, bu sırada teşrifatçı efendinin gülsuyu, mutfak emininin de buhur tutarak Dîvân-ı Hümâyûn üyelerine "hoş geldiniz" ikramında bulunduklarını ifade etti.
Padişah üçüncü avludan çıkmadan önce tören meydanında son kontrollerin yapılması gerektiğini ve bundan sorumlu olan teşrifatçı efendinin elindeki protokol defterinde kayıtlı davetlilerin sarayda ve yerli yerinde olduğunu kontrol etmeye başladığına da değinen Başkurt, şeyhülislam saraya geldiğinde, haberci çavuşun yola çıkarak sadrazama, şeyhülislamın saraya ulaştığını haber verdiğinde, sadrazamın da kendi sarayından görkemli alayıyla padişah sarayına doğru yola çıktığını aktardı.
Saraya ulaşıldığında yeniden mehterin çalmaya başladığını aktaran Başkurt, bayram merasimine ilişkin şu detayları da paylaştı:
Karşılama, gülsuyu ve buhur merasimi icra edilirdi. Sadrazam, Dîvân-ı Hümâyûn'daki divit odasında kavuğunu değiştirdikten sonra gerekli görüşmelere başlardı. Bu görüşme ya da istirahat hâli sabah namazına kadar devam ederdi. Sabah namazı yaklaşınca Dîvân-ı Hümâyûn üyeleri ile orada namazını kılardı. Sonra büyük tören kavuğunu giyer ve makamına otururdu. Biraz sonra ise tüm Dîvân-ı Hümâyûn üyelerinin, ardından da ağaların eteğini öpmesine müsaade ederdi. Çavuşbaşı ağası ve kapıcılar kethüdasının da kendi maiyetleriyle gelip etek öpmelerinin ardından, sadrazamın karşısından ayrılmayı durduklarında, teşrifati efendi gelerek etek öper ve böylece Dîvân-ı Hümâyûn'daki bu merasimin bittiğini haber vererek oradan ayrılıp, tahtın yanına doğru hareket ederdi. Bu esnada sadrazam ile bayramlaşanlar biraz ileride başka bir yerde bulunan şeyhülislamı tebriğe giderlerdi. Teşrifati efendi, sarayın ikinci avlusuyla üçüncü avlusunu ayıran, bayram tahtının kurulduğu sarayın üçüncü büyük kapının yani Bâbüssaade'nin önüne gelirdi."
Teşrifati efendinin padişah Bâbüssaade'den (Saadet Kapısı) çıkıp, altın tahtına oturmadan önce gerekli kişilere hilatlarını giydirip tahtın sol tarafında beklettiğini de anlatan Başkurt; tahtın hemen arkasında, kapının sağ ve sol tarafında zülüflü baltacılar ellerinde gümüş teberleriyle yerlerini aldığını, akabinde gerekli rütbelilerin tahtın sağında ve solunda konumlandırıldığını ifade etti.
Padişahın altın tahtı
Tarihçi Başkurt, merasime ilişkin konuşmasını şu ifadelerle sürdürdü:
Tahta çıkış esnasında ve bayram merasimlerinde kullanılan zebercetle süslü altın taht hazineden çıkarılıp Bâbüssaade'nin kubbesi altına kurulur; kubbeden tahtın üzerine doğru zümrüt, elmas ve incilerle süslü taht askısı sarkıtılır; tahtın altına görkemli ve oldukça büyük kıymetli bir halı serilir; tahtın üzeri ise değerli taşlarla süslü minderler ile donatılırdı.
Üçüncü avluda bulunan Bâbüssade Ağası, tahtın hazır olduğunu sorup öğrendikten sonra içeride bulunan padişaha haber verirdi. Nihayet, Bâbüssade'nin açılmasıyla padişah, üzerinde
kendisine mahsus olan ve değerli kumaşlardan yapılan tören elbisesi; başındaki sarığına yerleştirilmiş iri kıymetli taşlarla süslü sorgucu; belindeki murassa kemeri ve iri taşlarla bezeli hançeri ile bir güneş gibi doğarak, altın tahtına otururdu."
Teşrifati efendinin protokol defterine göre sırasıyla padişaha takdim ettiği davetlilerin kanun gereğince ve rütbelerine uygun olarak padişahın eteğini, elini ve yenini öptüklerini dile getiren Çağrı Başkurt, yine padişahın bu esnada çoğu kez otururken, bazen de ayağa kalkarak gelenleri kabul ettiğini kaydetti.
Başkurt, bu merasim esnasında mehter takımının gerekli parçaları icra ederek sarayda büyük merasimin başladığını İstanbul'a ilan ettiğini kaydetti.
El, etek, yen ve yer öpme
En son müteferrikaların yen öpmeye başladıkları esnada çavuşbaşı ağa ve kapıcılar kethüdasının, gelmesi için sadrazama haber vermeye Dîvân-ı Hümâyûn'a gittiğini, ardından iki kapıcıbaşı ağanın biraz sonra buraya gelerek gümüş asalarını yere vurup sadrazamı davet ettiklerini aktaran Başkurt, bunun üzerine sadrazamın yerinden kalkarak kürkünün sağ yenini eline alıp tahta doğru hareket ettiğini iletti.
Çavuşbaşı ağa ve kapıcılar kethüdasının gümüş asalarını yere vurarak sadrazamın önünce yürüdüğünü dile getiren Başkurt, şu ifadeleri kaydetti:
Biraz ilerledikten sonra sadrazam diz çökerek yer öper, kalkar. Padişaha doğru biraz daha ilerleyip tekrar diz çöküp yer öper; bu esnada sözlü alkış tutulurdu. Tahta yaklaşınca padişah ayağa kalkar ve yeniden alkışlanır. Padişahın önünde diz çöküp, önce sağ ardından sol ayağını öperek, tahtın sağında yerini alırdı. Sadrazamdan sonra Dîvân-ı Hümâyûn üyeleri de tebrik için tahta davet edilirlerdi. Onları şeyhülislam takip ederdi. Beyaz kürküyle padişahın huzuruna gelen şeyhülislam, eğilip temenna ettikten sonra, padişah hürmeten ayağa kalkar ve bu esnada şeyhülislam da padişahın eteğini öperdi. Hemen sonra geri çekilerek padişahın karşısında durur ve el açıp dua ederdi. Uzun süren bu kabul merasimi, yine teşrifati efendinin etek öpmesiyle ilan edilen bayramlaşmanın bittiği işaretiyle sona ererdi."
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bayram alayı
Başkurt'un aktardığına göre padişah yeniden içeri dönmek üzere altın tahtından hareket ettiğinde, sadrazam sağ koluna, Bâbüssaade Ağası ise sol koluna girerek ona refakat ederdi.
Herkes padişahın huzurunda eğilir, padişah da gerekli iltifatta bulunurdu. Dairesine dönen padişah, halkın da seyirci olacağı bayram alayına çıkmak için çok daha görkemli olan altın ve gümüş ipliklerle dokunmuş olan kıyafetlerini giyip; mücevherlerle süslenip; kıymetli takımlarla donatılmış atına binmek için hazırlığa koyulurdu.
Bu esnada bayram namazı için hareket edecek alay birinci avluda hazırlanır ve sadrazam ile vezirler birinci avluyu ikinci avluya bağlayan Bâbüsselam'da padişahı beklemeye başlarlardı. Herkes yerli yerince hazır olunca, padişaha haber verilirdi. Padişahın biniş haberi gelince, sadrazam ve vezirler de atlarına binince, diğer rütbelilerde sırasıyla atlarına binerlerdi.
Bayram alayının bayram namazının kılınacağı Sultanahmet Camii'ne doğru birinci avludan önce düşük rütbeliler, ardından büyük rütbeliler olacak şekilde, gittikçe artan bir ihtişam içinde halkın arasından geçildiğini dile getiren Başkurt, padişah ilerlerken etrafının da ihtişamını artıran özel muhafızlarıyla çevrili olduğunu söyledi.
Padişahın camide yeniçeri ağası tarafından karşılandığını belirten Başkurt, merasime ilişkin sohbetimizi şu ifadelerle noktaladı:
Yeniçeriler selama dururlardı. Padişah doğruca camide bulunan namazını kılacağı yere yani Mahfel-i Hümâyûn'a hareket ederdi. Namazdan sonra yine Yeniçeri Ocağı, padişahtan önce saraya gelerek karşılamaya koyulurlardı. Padişah ve yüksek rütbeliler geçtikten sonra oradan ayrılan yeniçeriler çorbalarını içmeye koşarlardı. Bayram namazından sonra sadrazam, vezirler ve diğer devlet adamları hızlıca dışarı çıkıp yeniden maiyetleriyle dönüş alayındaki yerlerini alarak, padişahı beklerlerdi. Dönüş alayı da aynıyla icra edilir, padişah dairesine döndükten sonra Dîvân-ı Hümâyûn'daki istirahatten sonra bu defa önce sadrazam saraydan ayrılmak için hareket eder ve onu sırayla diğer rütbeliler takip eder, böylece merasim sona ererdi."
© The Independentturkish