Sudan'da savaşan taraflar, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in Suudi Arabistan ve BAE ile koordineli olarak yaptığı çağrıya karşılık verip ateşkesi kabul etse de çatışma devam etti ve Amerikalı diplomatik konvoy, şiddet olaylarında ateş altında kaldı.
ABD ve Batı, savaşın devam etmesinden yana endişeli, ancak baskı yapmak için ellerinde çok az kart var.
Washington krize ve krizin bölgeye ve kendisinin bölgedeki çıkarlarına yansımalarına nasıl bakıyor?
Gelecekte durumu değiştirmek için başka seçenekleri var mı?
Washington'ın korkusu
Dışişleri Bakanı Blinken'in, Sudan'da savaşan iki general, yani ülkenin fiili yöneticisi Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el-Burhan ve paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Muhammed Hamdan Dagolo Hamidti ile yürüttüğü çabalar henüz kayda değer bir başarı ortaya koymadı.
Nitekim yüzlerce kişinin ölmesine ve yaralanmasına yol açan silahlı çatışmalar, ateşkesin salı akşamı başlaması öngörüldükten sonra da devam etti.
Görünüşe göre bu, çatışmanın uzun süre devam etmesinin Sudan içinde ve dışında çeşitli olumsuz etkiler doğuracağından çekinen ABD'yi oldukça rahatsız ediyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Endişe, Washington ve Batı başkentlerindeki analistlerin, taraflardan biri Hartum'daki önemli sivil ve askerî devlet kurumlarını güçlü bir şekilde ele geçirene kadar güvenilir bir ateşkese ulaşmanın zorluğu konusundaki öngörülerine dayanıyor.
Bu demek oluyor ki aktif bir silahlı çekişme, özellikle iki tarafın da en güçlü olarak kendisini gördüğü bir durumda uzun sürebilir.
Kentsel bölgelerde hava gücüne ve savaş deneyimine sahip olan ordunun, HDK'ye karşı daha iyi bir konumda olması mümkün.
Ordunun, ateşkes anlaşmasına ilk tepkisi de HDK'nin, uğradığı ağır yenilgiyi örtbas etmek ve komşu ülkelerden askerî yardım sağlamaya çalışmak için ateşkes istediğini söylemek oldu.
Bununla birlikte HDK, bir milisten daha fazlası. Zira Sudan'da derin köklere ve silah donanımına sahip. Üyelerinin sayısının yaklaşık 100 bin olduğu tahmin ediliyor.
2003'te başlayıp yıllarca süren savaş sırasında Darfur bölgesinde şiddetli kontrol sağlamaya çalışan Cancavid milislerinden ortaya çıktığı zamandan bu yana da genişlemeyi başardı.
Bu yüzden de şimdiye kadar görünen o ki Sudan Silahlı Kuvvetleri'ne güvenmiyor. Nitekim onu, ateşkes anlaşmasını ihlal etmekle suçladı ve "darbe güçlerinin ahde vefasının olmadığını" uluslararası topluma duyurmanın önemli olduğunu söylüyor.
Varoluş mücadelesi
The Washington Post gazetesinden Ishaan Tharoor, geçen cumartesi günü patlak veren çatışmanın "iç savaş alametleri taşıdığını" söyledi.
Bu iki taraf, 2019'da eski Cumhurbaşkanı Ömer Hasan el-Beşir'i devirmeye karar veren askerî kurumun bir parçasıydı.
Daha sonra el-Burhan ile Hamidti, 25 Ekim 2021'de sivil yönetimin kırılgan hükümetini düşürmek için iş birliği yaparak sivil muhalifleri ve demokrasi yanlısı aktivistleri kullandı.
Bu ikili şimdi, uzun süredir milisler ve isyan hareketleri tarafından parçalanan bir ülkede klasik bir iç çatışmaya kilitlenmiş durumda.
Uluslararası Kriz Grubu'ndan kıdemli Afrika Boynuzu analisti Alan Boswell'e göre iki taraf da ülkenin dört bir yanında askerî üslere sahip ve bu savaşa varoluş penceresinden bakıyor.
Bu nedenle savaşın devam etmesi bunun, Sudan'ın kontrolünü ele geçirecek olan için gerçek bir iktidar mücadelesi olduğunu teyit ediyor.
İki generalin, geçtiğimiz aralık ayında uluslararası planda desteklenen ve sivil bir yönetim için bir yol haritası sağlamayı hedefleyen bir anlaşma taslağını imzalamasından sonra Sudanlı aktivistler, bu anlaşmanın iki tarafı eşitlemek suretiyle Hamidti'yi el-Burhan için doğrudan bir tehdit seviyesine çıkardığı ve gerilimlerin, HDK'nin orduyla bütünleşmesi için kısa bir zaman çizelgesi belirlemedeki başarısızlığı artırdığı konusunda uyarıda bulundu.
Bazı gözlemciler Sudan'da olanları, seçilmiş bir hükümete geçişin ardından iktidar koridorlarından kovulmamak için çaresiz kalan iki adam arasındaki bir savaş olarak görüyor.
Hamidti, on binlerce askere komutanlık etse de el-Burhan, hava kuvvetlerinin kontrolünü elinde tuttu.
Nitekim ticari görüntüleme şirketleri Planet Labs ve Maxar Technologies tarafından sunulan uydu görüntüleri, yaklaşık 20 askerî uçağın hasar gördüğünü ya da imha edildiğini gösteriyor ki bu, el-Burhan tarafından kontrol edilen toplam uçaklara nispeten küçük bir sayı.
Dış tehlikeler
Hükümetin kurulamaması ve ülkenin ekonomik ve güvenlik durumunun kötüleşmesi, çeşitli askerî ve sivil tarafları Aralık 2022'de bir çerçeve anlaşma imzalamaya sevk etti ve bu anlaşma, siviller ve uluslararası toplum ile bölgesel topluluklardan önemli ve etkili taraflarca geniş bir kabul gördü.
Ancak demokrasiye doğru siyasi geçiş sürecini yöneten el-Burhan ve Hamidti'yi bu süreci reddedip HDK'yi Sudan ordusuyla bütünleştirme konusunda isteksiz davranmaya iten birkaç sebep var.
Bu durum, sivil yönetimin hızlı bir şekilde geri getirilmesine yönelik umutları boşa çıkarıyor ve ABD yönetiminin yoğun bir şekilde çabaladığı üzere durum hızlı bir şekilde kontrol altına alınmazsa Sudan'ın sınırları ötesindeki birçok etkin dış aktörün müdahale etmesi riskini taşıyor.
New Lines dergisinden Matthews Nashed'e göre "sonunda savaş, Sudan'ın komşuları Çad, Mısır, Eritre ve Etiyopya gibi komşularını çatışmaya çekebilir. HDK ya da ordudan hangisinin diğerini alt edeceğini kimse bilemez, ancak bu iki tarafın çabaları bölgeyi alt üst edebilir."
Rusya ve Wagner'in parmağı
ABD; Mısır ve etkili birkaç Arap ülkesinin Sudan'da mevcut hükümetin başı olması itibarıyla el-Burhan'a verdiği desteği izliyor.
Rusya ile Wagner Grup'un, Hamidti liderliğindeki HDK ile ilişkilerini ve açık iletişimini geliştirmesi de ABD'yi rahatsız ediyor.
Hamidti, Sudan'daki kârlı altın madenlerinin büyük bir kısmını kontrol ediyor ve bu madenler ona, kaçırılarak Rusya'nın eline düşen ham petrolün yasadışı ticaretiyle beslenen açık ve bağımsız bir finansman hattı sağlıyor.
Washington'daki araştırmacılar, Wagner'in bölgedeki etkinliğinin genişlemesinden yana endişeli. Nitekim Wagner, Mali ve Burkina Faso'da darbe planlayanlarla ilişki kurdu ve Fransız ve Amerikalı yetkililerin Kremlin'in karışık Sahil bölgesinde artan etkinliği konusunda uyardığı bir zamanda Orta Afrika Cumhuriyeti'nde isyanla mücadele operasyonları gerçekleştirdi.
Wagner, Orta Afrika Cumhuriyeti'nde de faaliyet gösteriyor ve insan hakları toplulukları, bu özel Rus grubun üyelerini madencilik sahalarında sivilleri öldürmekle suçluyor.
Dahası, çeşitli bölgesel güçler Sudan'ın Kızıldeniz kıyısını gözetliyor. Moskova'ya, Hint Okyanusu'na giden bir yol sağlayacak olan Sudan'da bir deniz üssü kurmak için muhtemel bir anlaşması olan Rusya da söz konusu güçlerden biri.
Aynı şekilde BAE, Sudan'daki uzun vadeli stratejik çıkarlarını korumayı hedefliyor.
Küresel bir güvenlik araştırmaları merkezi olan Soufan Center'ın yayınladığı siyasi bir özete göre BAE, iki BAE'li şirketin Sudan'ın Kızıldeniz kıyısında yeni bir liman inşa etmesi için el-Burhan liderliğindeki Sudan hükümetiyle 6 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı.
Kahire için bir fırsat
The Washington Post gazetesi, siyasi analist Kholood Khair'ın şu sözlerini aktardı:
Ukrayna savaşı sonrası bir dünyada Hamidti'nin Rus Wagner grubu ile bariz ilişkisi onu Sahil bölgesindeki uluslararası tuzakların hedefi haline getirdi. Örneğin Kahire, Hamidti'nin ortadan kaldırılması ihtimalini kaçırılmayacak bir fırsat olarak görüyor olabilir. Ona göre zamanlama da uygun, zira Batı şu an eski Fransız sömürgelerinin yönetiminin Moskova'nın çıkarına uygun düşecek şekilde dönüşmesinden kaynaklanan domino etkisini durdurmakla meşgul.
Son yıllarda Suudi Arabistan ile BAE'nin Sudan'daki barışçıl çözüm için ortaya koyduğu bölgesel girişimleri destekleyen Mısır, aynı zamanda el-Burhan'ın en açık destekçilerinden biri.
Nitekim Kahire onu, istikrar için bir kale ve Nil Nehri üzerindeki dev Rönesans Barajı'nın inşası konusunda Etiyopya ile jeopolitik anlaşmazlıklarda potansiyel bir müttefik olarak görüyor.
Bundan dolayı Hamidti'nin güçlerinin, bir grup Mısırlı askeri Sudan'da alıkoyduğuna dair haberler, çatışma dairesini genişletme riski taşıyan bir adım olarak görülüyor.
Bazı siyasi gözlemciler, uzayan bir çatışmanın bölgedeki radikal İslamcılar ile Rusya destekli isyancılara fayda sağlayabileceğine dair uyarıda bulundu.
En kalabalık Arap ülkesi olan Mısır'ın endişesi bu uyarıyla birlikte belki de ikiye katlandı.
Bu durumun, Kızıldeniz üzerinden Mısır'daki şiddet yanlılığını körüklemesinden ve bunun da ticareti ve ekonomik büyümeyi baltalamasından korkuyor olabilir.
Nitekim Sudan'da daha önce yaşanan çatışma, genellikle komşu ülkelere zarar verdi.
Bölgenin istikrarına yönelik zarar
ABD, Suudi Arabistan ve BAE'nin öncülüğündeki barış çağrısını bir yana bırakırsak, Sudan'a komşu ülkeler büyük oranda sessiz kaldı.
Bu ülkelerin yine de, sükuneti yeniden sağlama ve ateşin kendilerine sıçramasını önleme çabasıyla kulis arkasında ayrı ayrı telefon görüşmeleri gerçekleştirdiğini söyleyen Washington'daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nden Cameron Hudson şu uyarıda bulunuyor:
Sudan'ın Güney Sudan, Çad, Libya, Etiyopya ve Orta Afrika Cumhuriyeti gibi komşuları, kendi sınırları içerisinde zaten birçok sıkıntı yaşıyor. Bu sorunlar, Sudan'daki hadiselerden sonra daha da artabilir.
Eski Güney Sudan Petrol Bakanı Ezekiel Lol Gatkuoth, Sudan'daki istikrarsızlığın bölgenin istikrarsızlığı anlamına geldiğine ve onlarca yıl süren iç savaştan sonra Sudan'dan ayrılan Güney Sudan'ın da bundan etkilenen ilk ülke olabileceğine dikkat çekiyor.
2011 yılında Sudan'dan bağımsız olduğundan bu yana iç savaş ve yolsuzlukla boğuşan Güney Sudan, gelirinin yüzde 90'ını sağlayan petrol sahalarına bağımlı.
Ve petrol ancak, Sudan üzerinden Kızıldeniz'e uzanan bir boru hattıyla ihraç edilebiliyor. Yani petrol üretimi ve Sudan ile ticaret, büyük ölçüde zarar görebilir.
Petrol ihracatının sekteye uğraması, Güney Sudan'ın yıkımına yol açabilir. Nitekim bu ülkedeki aşırı enflasyon aileleri yoksullaştırdı.
Ayrıca dış yardım ödeneklerinden maaş almayan askerler ve silahlılar, yağma yaparak insani yardım alanında çalışanları öldürdü.
Sudan ile aşılması kolay uzun sınırları paylaşan Çad da çatışmanın devam etmesinden korkuyor. Zira isyancılar ve milisler, iki ülke arasındaki ortak çölü geçebilir.
En önemlisi de Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesinden gelen ve Çad'da ailevi bağlara sahip olan Hamidti'nin sınır bölgesinde derin ilişkileri var.
Ayrıca kendisine bağlı HDK milisleri de BM'nin Darfur'da 20 yıl süren savaş esnasında toplu gasp yapma, köyleri yakma ve öldürme gibi suçlarla itham ettiği kötü üne sahip Cancavid güçlerinden doğdu.
İki Batılı diplomatın kanaatine göre Çadlı yetkililer, Hamidti'nin bölgesel arzular beslemesinden de endişe duyuyor.
Bu Çad'ın, cumartesi günü çatışmanın kendi topraklarına sıçramasını önlemek adına Sudan'la olan sınırlarını alelacele kapatmasını kısmen açıklıyor.
Ancak Hamidti'nin güçlerinin Darfur'a itilmesi halinde Darfur, önümüzdeki yıllar boyunca savaşçılar ve silahlar için bir kaynak olabilir ki bu da Çad'ın istikrarını sarsabilir.
King's College London'da araştırmacı Magac Dagot, Sudan'ın yönetilemeyen bir alan haline geldiği anda teröristlerin önünde geniş hareket alanları açılması konusunda uyarıyor.
ABD ve Batı'nın zayıf etkisi
Son şiddet eylemleri, nispeten beklenmedik olsa da olan bitenler, birçok yönden Sudan'ın tarihî bağlamında alışılmadık bir şey sayılmaz.
Zira ordu, her zaman siyasi dönüşümlerin merkezinde oldu. Sivil yönetimin direnişi ise 1956 yılındaki bağımsızlıktan bu yana normalden daha fazlaydı.
Nitekim Sudan, herhangi bir Afrika ülkesinden daha fazla darbeyle yüzleşti ve bağımsızlıktan sonra 1958, 1969, 1985, 1989, 2019 ve 2021 yıllarında olmak üzere 6 darbeye sahne oldu.
Ayrıca Blinken, pazartesi günü gazetecilere verdiği demeçte Sudan'daki insanların ordunun kışlalarına dönmesini istediklerini söyledi.
Ancak ABD ve Batılı müttefikleri halihazırda çok az etkinliğe sahip. Sudan, 2021 darbesinden bu yana büyük ölçüde yalnızlaşmış durumda ve yabancılara yaklaşık 56 milyar dolar borçlu.
Ama borçların ağırlığı altında kalan bu ülkenin, can çekişen ekonomisini desteklemek için hâlâ on milyarlarca dolara acil ihtiyacı var.
Gelgelelim el-Burhan ve Hamidti, iktidarda ve savaş halinde kaldıkları sürece Amerika ya da Batının anlaşma imzalaması pek mümkün görünmüyor.
Eski Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir'in devrilmesi ve (yüzölçümü bakımından üçüncü büyük Afrika ülkesi olan) Sudan'ın ABD Dışişleri Bakanlığı'nın terörü destekleyen ülkeler listesinden çıkmasından bu yana Sudan sivil toplumu ve uluslararası insan hakları örgütleri de dahil olmak üzere iç ve dış güçler, mevcut iktidara desteğini durdurması için ABD'ye baskı yapıyor ve halihazırdaki umutsuz bağlamda herhangi bir askerî yöneticinin, Sudan'da istikrarı gerçekleştirebilecek bir şahsiyet olarak desteklenmemesi gerektiğini savunuyorlar.
Belirsiz bir gelecek
Washington, Sudan'da son birkaç günde yaşanan gelişmelerin, ulusun istikrarı veya demokratik yönetime geçiş beklentileri için iyi olmadığını düşünüyor.
Washington Üniversitesi Afrika Çalışmaları Programı Müdürü Christopher Tounsel ise durumu şu ifadelerle yorumluyor:
Her iki adam da (el-Burhan ve Hamidti), Sudan'ın sivil demokrasiye geçişi için herhangi bir fırsatın önünde engel teşkil ediyor. Zira Sudan'da özgür ve adil seçimler yapması ihtimali, uzak görünüyor. Görünüşe bakılırsa kısa vadeli bir çözüme ulaştıran kısa bir yol da yok gibi. Bu durumu daha da zorlaştıran şey, bu iki güçlü adamın varlığı. Her ikisi de emri altındaki bir orduya komuta ediyor ve iktidar için birbiriyle savaşıyor. İktidardan vazgeçmeye de hazır değiller.
Velhasıl mevcut kargaşanın doğuracağı tehlikeler, el-Burhan, Hamidti ve hatta Sudan ulusunun yakın geleceğinin ötesine geçebilir.
Aynı şekilde bölgenin istikrarının tehlikeye girmesi de mümkün.
Independent Arabia