Lübnan'da Fransız etkisi ve iki yakada da çirkinlik

Paris'in sokakları, güzelliğin şehri ya da medeni mimarinin anası olan Beyrut sokaklarına benziyor

Fotoğraf: AP

Günümüzde bir Lübnanlının Fransa ile ilişkisi çocukluktan başlıyor.

Fransızca, zorunlu. Okutulan tarih, Fransa tarihi. Edebiyat, Fransız edebiyatı.

Yani Lübnanlılar, Fransız kültürüyle iç içe büyüyor; bazıları kendilerini bu kültürle özdeşleştiriyor.

Birçok durumda evlerde Fransızca konuşuldu. Üstelik, resmi sınavların dili de Fransızca.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Paris, çocukluğun ve gençliğin bayrağıydı. Seyahat etmek istenilen ilk şehir Paris'tir.

Oraya gitmeyen bile sokaklarının, metro duraklarının ve sinema yıldızlarının adını bilir, şiirlerini ezberler.

Nizar Kabbani aşk ve sembolizm şairlerini taklit ederek ortaya çıkınca, iki yakanın şehrini hayal ederek uyuyanların sayısı arttı.

Büyüyünce anladık, daha doğrusu Charles de Gaulle sayesinde öğrendik ki, Fransa ile Fransızlar arasında fark var. Tıpkı Lübnan'la Lübnanlılar arasında olduğu gibi.

Bu belirsiz fark herkes için geçerli değil. Mesela Almanlar, garip bir şekilde Almanya'ya benziyor.

Japonlar gibi muhafazakâr, ciddi ve aktifler. Japonlar, rehavet demek olduğu için tatilleri reddediyorlardı.

İşte bu yüzden bir Fransız müziği ve Fransız tiyatrosu var ama bir Alman'ın aklına şarkı söylemek gelirse bu, askerî marşlar ve "Almanya her şeyin üstündedir" türküsü oluyor.

Şiirin enstrümanları bile askerî; içinde ne ay ışığı var ne ağaçlı yol.


Paris, haftalardır yanıyor.

İnsanlar, sokağa döküldü; çöp, şiddet, bağırış çağırış ve çığlık da.

Peki, niçin?

Çünkü devlet, emeklilik yaşını 62'den 64'e çıkarmak istiyor.

İki yıl daha mı?!.

Çalışmak, cehenneme gitsin. Biz, evlerimizde rahat rahat otururken maaş istiyoruz.

Elimizde de sütlü kahve. Kafede otururken insanlara, hükümete ve muhalefete yönelik eleştiri faslı.

Peki ya devletin para kaynağı?

Orası ayrı bir konu. Biz İbn Mukaffa'nın Fransız versiyonu Mösyo de La Fontaine'nin fabllarındaki o ağustos böceğiyle birlikte şarkı söylemek istiyoruz.

Paris'in sokakları, güzelliğin şehri ya da medeni mimarinin anası olan Beyrut sokaklarına benziyor.

Üstten alttan çöpler yığılmış, alttan üstten çukurlar açılmış. İnsanlar sokaklarda.

Ama Lübnanlı, devletten bir parça ekmek ve çalınan parasından bir pay talep ederek moral bozmak için sokağa aç iniyor.
 


Her ne kadar Bertrand Russell'ın yazdığı en güzel kitap "Aylaklığa Övgü" olsa da aylaklık, alışkanlıkların en kötüsüdür.

Ayrıca bu küçük tezin gayesi, hiç de tembelliği övmek değildir; ele aldığı şey, sendikal çalışma deneyimleridir.

Korona salgınının dayattığı "sokağa çıkma yasağı" dünyadaki çalışma standartlarını ve tarzlarını değiştirip alt üst etti.

Evden çalışmanın kolaylığı da buna örnek.

Aynı işi evin salonunda yapmak mümkünken, sabahın erken saatinde niye yorucu metro yolculuğuna çıkılsın ki?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU