İsrail-Filistin meselesinde gözden kaçanlar: Yüz yıllık işgalin düşündürdükleri

Dr. Halim Gençoğlu Independent Türkçe için yazdı

Filistin-İsrail çatışması olarak kamuoyuna yansıtılan mesele, esasında İsrail’in Filistin topraklarını işgalidir 

Sayın Adnan Menderes, Filistin Meselesi bağırmakla bitmez. Bir gayret sarf ederek Yahudileri [siyonistleri] Filistin'den kovmanızı rica ederiz.

Tahrir Partisi Başkanı
M. Takiyüddin el Nabhani.
Sene 1955


Takriben yüzyıl önce, Ortadoğu'nun bir bölümünün hakimi olan Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'nda yenilmesinden sonra İngiltere, Filistin olarak bilinen bölgenin kontrolünü ele geçirdi.

Lloyd George Osmanlı ordusunu geri çekilmeye zorladığında ve Filistin topraklarını işgal ettiğinde bu zaferini "Yılbaşı hediyesi" olarak Londra'ya rapor etmişti.

İngiliz gazetelerinin "Kudüs bir daha asla Müslümanların eline geçmemeli" başlıklı haberleri bu yüzyıllık meselenin özündeki İslam düşmanlığına delil teşkil eder. 1

O devirde havalide bir Yahudi azınlık ve Arap çoğunluğu yaşıyordu. Uluslararası camia İngiltere'ye Filistin'de Yahudiler için bir "ulusal yurt" kurma görevi verdiğinde iki halk arasındaki gerilim arttı.

Yahudiler için orası atalarının eviydi, ancak Filistinli Araplar asırlardır yaşadığı toprakların ellerinden alınması hareketine karşı çıktılar.

Bugün Arap-İsrail savaşları, özellikle 1948, 1956, 1967, 1973, 1982 ve 2006'da İsrail güçleri ile çeşitli Arap güçleri arasındaki bir dizi askeri çatışma olarak görülse de altında yatan hesaplaşmada bir İslam düşmanlığı mevcut.

Bu makale, Filistin dışında örgütlemiş güçlerin dahil olduğu çatışmalara ve İsrail-Filistin meselesinin altında yatan İslamofobi'yi ortaya koyuyor. 2


İsrail-Filistin meselesinin kökenleri

İsrail-Filistin meselesi, 20'nci yüzyılın ortalarında başlayan ve halen devam eden dünyanın en uzun süreli çatışmalarından biri.

Daha geniş bir Arap-İsrail ihtilafını önlemeye yönelik çabaların yanı sıra, İsrail-Filistin barış sürecinin bir parçası olarak çatışmayı çözmek için çeşitli girişimlerde bulunulmuştu fakat ne yazık ki bir netice elde edilemedi.

1897 Birinci Siyonist Kongresi ve 1917 Balfour Deklarasyonu da dahil olmak üzere, Filistin'de bir Yahudi vatanı iddialarının kamuoyuna duyurulması bölgede erken dönemde gerilimler yaratmıştı.

Birinci Dünya Savaşı'nın ardından, Filistin Mandası, "Filistin'de Yahudi halkı için bir ulusal yurdun kurulması" için bağlayıcı bir yükümlülük içeriyordu.

Gerginlikler, Yahudiler ve Araplar arasında açık bir mezhep çatışmasına dönüştü. 1947 Birleşmiş Milletler Filistin Bölünme Planı hiçbir zaman uygulanmadı ve 1947-1949 Filistin Savaşı'nı kışkırtmış oldu.

Mevcut İsrail-Filistin statükosu, İsrail'in 1967 Altı Gün Savaşı'nda Filistin topraklarını işgal etmesinin ardından başladı.

1993-1995 Oslo Anlaşmaları ile iki devletli bir çözüme doğru ilerleme kaydedildi. Nihai statü sorunları arasında Kudüs'ün statüsü, İsrail yerleşimleri, sınırlar, güvenlik ve su hakları ile Filistinlilerin hareket özgürlüğü ve Filistinlilerin geri dönüş hakkı yer alıyor.

Dünya çapında tarihi, kültürel ve dini ilgi alanları açısından zengin olan bölgedeki çatışmanın şiddeti, tarihi haklar, güvenlik sorunları ve insan hakları konularını ele alan çok sayıda uluslararası konferansın konusu olmuştur ve hararetle tartışılan bu alanlarda turizmi ve bu alanlara genel erişimi engelleyen bir faktör oldu.

Barış çabalarının çoğu, İsrail'in yanında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını içeren iki devletli çözüm etrafında odaklandı.

Ancak daha önce hem İsrailli Yahudilerin hem de Filistinlilerin desteğini alan iki devletli çözüme yönelik halk desteği, siyaseten son yıllarda azalmıştı.

İsrail ve Filistin toplumu içinde, çatışma çok çeşitli görüşler içerir. Başlangıcından bu yana, çatışmanın kayıpları sadece savaşçılarla sınırlı kalmadı ve her iki taraftan da çok sayıda sivil öldü.

Yahudi İsraillilerin bir azınlığı (yüzde 32) Filistinlilerle iki devletli bir çözümü destekliyordu.

İsrailli Yahudiler ideolojik çizgilere göre bölünmüş durumda ve birçoğu statükonun korunmasından yanadır.

İsrail yerleşimlerinin genişlemesinin bir sonucu olarak Filistinlilerin yaklaşık yüzde 60'ı 3 işgali sona erdirmenin bir yolu olarak ülke içinde İsraillilere yönelik silahlı saldırıları desteklerken, yüzde 70'i artık iki devletli bir çözümün olmadığına inanıyordu.

İsrailli Yahudilerin üçte ikisinden fazlası, Batı Şeria İsrail tarafından ilhak edilirse orada ikamet eden Filistinlilerin oy kullanmasına izin verilmemesi gerektiğini söyler.

Karşılıklı güvensizlik ve önemli anlaşmazlıklar, diğer tarafın nihai bir ikili anlaşmadaki yükümlülükleri yerine getirme taahhüdüne ilişkin karşılıklı şüphecilik gibi, temel meseleler üzerinde pek derindir.

2006'dan bu yana, Filistin tarafı, geleneksel olarak baskın parti olan El Fetih ile daha sonraki rakibi, Gazze Şeridi'nin kontrolünü ele geçiren militan İslamcı bir grup olan Hamas arasındaki çatışma nedeniyle parçalandı. 4 Doğrudan müzakereye giren iki taraf, İsrail hükümeti ve Filistin Kurtuluş Örgütü'dür (FKÖ). 

Resmi müzakerelere Birleşmiş Milletler, ABD, Rusya ve Avrupa Birliği'nden oluşan Orta Doğu Dörtlüsü aracılık ediyor.

Alternatif bir barış planı öneren Arap Birliği de bir diğer önemli aktör. Arap Ligi'nin kurucu üyelerinden biri olan Mısır, tarihsel olarak Arap-İsrail çatışmasında ve ilgili müzakerelerde, özellikle de Mısır-İsrail barış anlaşmasından bu yana önemli bir katılımcı olmuştur.

Eşit derecede önemli bir diğer katılımcı, 1950'de Batı Şeria'yı ilhak eden ve 1967'ye kadar elinde tutan ve 1988'de üzerindeki toprak talebinden vazgeçen Ürdün'dür ki; Ürdün kraliyet Haşimileri, Kudüs'teki Müslüman kutsal yerlerinin velayetinden sorumludur.


İsrail'in Filistin işgalinin temelindeki tarihi hakikat 

İsrail-Filistin çatışmasının kökleri, her ikisi de Ortadoğu'da kendi halkları için egemenlik elde etmeye yönelik Yahudiler ve Araplar arasında büyük milliyetçi hareketlerin doğuşuyla 19'uncu yüzyılın sonları ve 20'nci yüzyılın başlarındadır.

Balfour Deklarasyonu, İngiliz hükümeti tarafından 1917'de Birinci Dünya Savaşı sırasında Filistin'de "Yahudi halkı için bir ulusal yurt" kurulmasını desteklediğini açıklayan bir basın bildirisiydi.

1920'lerde Fransa-Suriye Savaşı'ndan sonra Filistin milliyetçiliğinin ortaya çıkması üzerine güney Levant'ta bu iki hareket arasındaki çatışma, 1930'larda ve 1940'larda Manda Filistin'deki Mezhepsel çatışmaya dönüştü ve daha sonra daha geniş Arap-İsrail çatışmasına yayıldı. 5
 

2.JPG
Osmanlı zamanında Kudüs çarşısı, 1890

 

Hacı Emin el-Hüseyni'nin yükselen önderliği altında birkaç katı Filistinli Arap milliyetçisinin Şam'dan Zorunlu Filistin'e dönüşü, Filistin Arapları için bir ulusal yurt kurulmasına yönelik Filistinli Arap milliyetçi mücadelesinin başlangıcı olmuştu.

Filistin Arap ulusal hareketinin mimarı Emin el-Hüseyni, derhal Yahudi ulusal hareketini ve Filistin'e Yahudi göçünü kendi davasının tek düşmanı olarak işaretledi, 1920 gibi erken bir tarihte Kudüs'te ve 1921'de Yafa'da Yahudilere karşı büyük çaplı isyanlar başlattı.

Şiddetin sonuçları arasında Yahudi paramiliter gücü Haganah'ın kurulması da vardı. 1929'da Arap liderliği tarafından bir dizi şiddetli Yahudi karşıtı isyan başlatıldı.

İsyanlar, Hebron ve Safed'de büyük Yahudi kayıplarına ve Yahudilerin El Halil ve Gazze'den tahliyesine neden oldu. 6


1930'ların başında, Filistin'deki Arap ulusal mücadelesi, Kara El militan grubunu kuran ve 1936 Arap isyanının zeminini hazırlayan Suriye'den Şeyh İzaddin el-Kassam gibi, Ortadoğu'nun dört bir yanından birçok Arap milliyetçi militanı kendine çekmişti.

El-Kassam'ın 1935'in sonlarında İngilizler tarafından öldürülmesinin ardından, 1936'da Arap genel grevi ve genel boykot ile gerilim patlak verdi.

Grev kısa sürede şiddete dönüştü ve Filistin'deki 1936-1939 Arap isyanı, Yahudi Yerleşim Polisi, Yahudi Süpernümerik Polisi ve Özel Gece Timleri'nin ilgili güçlerinin yardımıyla İngilizler tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı.

1937'nin başlarına kadar süren ilk organize şiddet dalgasında, Arap gruplarının çoğu İngilizler tarafından yenildi ve Arap liderlerinin çoğu zorla sınır dışı edildi.

İsyan, daha sonra Filistinli Araplar tarafından reddedilmesine rağmen, Filistin'in bölünmesine yönelik Peel Komisyonu'nun kurulmasına yol açtı.

Başlıca iki Yahudi lider, Chaim Weizmann ve David Ben-Gurion tavsiyeleri kabul etse de bazı ikincil Yahudi liderler bunu onaylamadı. 7


İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcına kadar ara sıra devam eden yeniden şiddet, çoğu Arap tarafından olmak üzere yaklaşık 5.000 kayıpla sona erdi.

İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle birlikte, Zorunlu Filistin'deki durum sakinleşti.

Nashashibi klanının önderliğinde Filistinli Araplar arasında daha ılımlı bir duruşa doğru kaymaya ve hatta İngiliz komutası altında Kuzey Afrika'da Almanlarla savaşan Yahudi-Arap Filistin Alayı'nın kurulmasına izin verdi.

Bununla birlikte, el-Hüseyni'nin sürgündeki daha radikal fraksiyonu, Nazi Almanyası ile işbirliği yapma eğilimindeydi ve Arap dünyasında Nazi yanlısı bir propaganda makinesinin kurulmasına katıldı.

Arap milliyetçilerinin Irak'ta yenilgiye uğratılması ve ardından el-Hüseyni'nin Nazi işgali altındaki Avrupa'ya taşınması Filistin'deki saha operasyonları konusunda elini kolunu bağladı, ancak o düzenli olarak İtalyanlar ve Almanlardan Tel Aviv'i bombalamasını talep etti.

II. Dünya Savaşı'nın sonunda, Avrupa'dan Holokost'tan sağ kurtulanların kaderiyle ilgili bir kriz, Yishuv ile Filistinli Arap liderliği arasında yeniden gerilime yol açtı.
İngilizler tarafından göçmen kotaları belirlenirken, bir yandan da yasadışı göç ve İngilizlere karşı Siyonist isyanlar artıyordu.
 

3.JPG
Osmanlı dönemi Filistin'de sosyal hayat, 1900'ler

 

29 Kasım 1947'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Filistin'i bir Arap devleti, bir Yahudi devleti ve Kudüs Şehri olarak bölmek için bir planın kabul edilmesini ve uygulanmasını tavsiye eden Karar 181(II)'yi kabul etti.

Ertesi gün, Filistin şiddetle süpürüldü. Dört ay boyunca, sürekli Arap provokasyonu ve saldırısı altında Yishuv, ara sıra misilleme yaparken genellikle savunmada kaldı.

Arap Birliği, Abd al-Kadir al-Hüseyni ve Hasan Seleme önderliğinde, Kutsal Savaş'ın Filistin Arap Ordusu'nu destekleyen, gönüllü temelli Arap Kurtuluş Ordusu'nu oluşturarak Arap mücadelesine destek verdi.

Yahudi tarafında, iç savaş büyük yeraltı milisleri tarafından yönetildi. Haganah, Irgun ve Lehi, II. 1948 baharına gelindiğinde, Yishuv güçleri giderek daha fazla toprak kazanarak Filistinli Araplar için büyük ölçekli bir mülteci sorunu yaratırken, Arap kuvvetlerinin tamamen çökmeye yaklaştığı zaten açıktı.

14 Mayıs 1948'de İsrail Devleti'nin Kuruluş Bildirgesi'nin ardından, Arap Birliği Filistinli Araplar adına müdahale etmeye karar verdi ve güçlerini eski İngiliz Filistin'ine yürüterek 1948 Arap-İsrail Savaşı'nın ana aşamasını başlattı.

Yaklaşık 15 bin kişinin ölümüne yol açan genel çatışma, İsrail'in eski Manda topraklarının çoğunu elinde tuttuğu, Ürdün'ün Batı Şeria'yı işgal edip daha sonra ilhak ettiği ve Mısır'ın Tüm -22 Eylül 1948'de Arap Birliği tarafından Filistin Hükümeti ilan edildi. 8


1950'ler boyunca Ürdün ve Mısır, Filistinli Fedai militanlarının İsrail'e sınır ötesi saldırılarını desteklerken, İsrail ev sahibi ülkelerde misilleme operasyonları yürüttü.

1956 Süveyş Krizi, İsrail'in Gazze Şeridi'ni kısa süreli olarak işgal etmesi ve daha sonra İsrail'in geri çekilmesiyle yeniden kurulan Tüm Filistin Hükümeti'nin sürgüne gönderilmesiyle sonuçlandı.

Tüm Filistin Hükümeti 1959'da Mısır tarafından tamamen terk edildi ve Filistin ulusal hareketinin zararına resmi olarak Birleşik Arap Cumhuriyeti ile birleştirildi.

Gazze Şeridi daha sonra Mısır askeri yöneticisinin yetkisi altına alınarak fiili bir askeri işgal haline getirildi.

Ancak 1964'te Yaser Arafat tarafından yeni bir örgüt olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kuruldu.

Hemen çoğu Arap Birliği hükümetinin desteğini kazandı ve Arap Birliği'nde bir sandalye kazandı.


1967 Altı Gün Savaşı, İsrail'in Ürdün'den Batı Şeria'nın ve Mısır'dan Gazze Şeridi'nin askeri kontrolünü almasıyla Filistin milliyetçiliği üzerinde önemli bir etki yaptı.

Sonuç olarak, FKÖ sahada herhangi bir kontrol kuramadı ve karargahını yüzbinlerce Filistinlinin yaşadığı Ürdün'de kurdu ve Karameh Savaşı'nı da içeren Yıpratma Savaşı sırasında Ürdün ordusunu destekledi.

Bununla birlikte, Ürdün'deki Filistin üssü 1970'teki Ürdün-Filistin iç savaşıyla çöktü. FKÖ'nün Ürdünlüler tarafından yenilgiye uğratılması, Filistinli militanların çoğunun Güney Lübnan'a taşınmasına neden oldu ve burada kısa süre sonra geniş alanları ele geçirerek sözde "Fetih" yaptı.
 

4.jpg
Filistin Kurtuluş Örgütü'nün Ankara hükümetini ziyaretine dair, 1979

 

Güney Lübnan'daki Filistin isyanı 1970'lerin başında zirveye ulaşmıştı çünkü Lübnan kuzey İsrail'e saldırılar için bir üs olarak kullanarak İsrail'in misillemesini çeken dünya çapındaki uçak kaçırma kampanyaları başlatmıştı.

Lübnan İç Savaşı sırasında Filistinli militanlar, Lübnan içindeki muhaliflerle savaşırken İsrail'e saldırılar düzenlemeye devam ettiler.

1978'de Sahil Yolu katliamı, Litani Operasyonu olarak bilinen İsrail'in geniş çaplı işgaline yol açtı.

Ancak İsrail kuvvetleri hızla Lübnan'dan çekildi ve İsrail'e yönelik saldırılar yeniden başladı.

1982'de diplomatlarından birine Filistinliler tarafından düzenlenen suikast girişiminin ardından İsrail hükümeti Lübnan İç Savaşı'nda taraf olmaya karar verdi ve 1982 Lübnan Savaşı başladı.

İsrail için ilk sonuçlar başarılıydı. Filistinli militanların çoğu birkaç hafta içinde yenildi, Beyrut ele geçirildi ve FKÖ karargahı Yaser Arafat'ın kararıyla Haziran ayında Tunus'a boşaltıldı.


İlk Filistin ayaklanması, artan saldırılara ve sonu gelmeyen işgale bir tepki olarak 1987'de başladı.

1990'ların başlarında, 1982 Mısır-İsrail barış anlaşmasının başarısının ışığında, çatışmayı çözmek için uluslararası çabalar başladı.

Sonunda, İsrail-Filistin barış süreci, 1993 Oslo Anlaşmalarına yol açarak FKÖ'nün yer değiştirmesine izin verdi.

Tunus'tan ayrılıp Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde toprak ele geçirerek Filistin Ulusal Otoritesini kurdu. Barış süreci aynı zamanda, İsraillileri hedef alan hemen bir saldırı kampanyası başlatan Hamas ve Filistin İslami Cihad gibi Filistin toplumunun radikal İslami unsurları arasında da önemli bir muhalefetle karşılaştı.

Yüzlerce kayıp ve radikal bir hükümet karşıtı propaganda dalgasının ardından İsrail Başbakanı Rabin, barış girişimine karşı çıkan bir İsrail fanatiği tarafından öldürüldü.

Bu, 1996'da yeni seçilen İsrail hükümetinin geri adım attığı barış sürecine ciddi bir darbe vurdu.

Birkaç yıl süren başarısız müzakerelerin ardından çatışma, Eylül 2000'de İkinci İntifada olarak yeniden patlak verdi.

Filistin Ulusal Güvenlik Güçleri ile İsrail Savunma Kuvvetleri arasında açık bir çatışmaya dönüşen şiddet 2005'lere kadar sürdü ve yaklaşık 130 kişinin ölümüne yol açtı.

2005 yılında İsrail Başbakanı Şaron, İsrailli yerleşimcilerin ve askerlerin Gazze'den çıkarılması emrini verdi.

İsrail ve Yüksek Mahkemesi, Gazze'de "olanlar üzerinde etkili bir kontrolü olmadığını" söyleyerek işgalin sona erdiğini resmen ilan etti. 9

Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve diğer birçok uluslararası kuruluş ve STK, İsrail'i Gazze Şeridi'nin hava sahasını, karasularını kontrol ettiği ve insanların veya malların giriş ve çıkış hareketlerini kontrol ettiği için İsrail'i Gazze Şeridi'nin işgal gücü olarak görmeye devam ediyor.


2006'da Hamas, Filistin parlamento seçimlerinde yüzde 44 çoğunluk kazandı.

İsrail, Hamas önceki İsrail-Filistin anlaşmalarını kabul etmedikçe, şiddetten vazgeçmedikçe ve Hamas'ın reddettiği İsrail'in var olma hakkını tanımadıkça ekonomik yaptırımlara başlayacağı yanıtını verdi.

El Fetih ve Hamas arasındaki iç Filistin siyasi mücadelesi Gazze Savaşı'na (2007) dönüştükten sonra, Hamas bölgenin tam kontrolünü ele geçirdi.

2007'de İsrail, Gazze Şeridi'ne deniz ablukası koydu ve Mısır ile işbirliği, Mısır sınırının kara ablukasına izin verdi.

İsrail ile Hamas arasındaki gerilim, İsrail'in Gazze'de Dökme Kurşun operasyonu başlattığı ve binlerce sivilin ölümüne ve milyarlarca dolarlık hasara yol açtığı 2008 sonlarına kadar tırmandı.

Şubat 2009'da taraflar arasında uluslararası arabuluculukla ateşkes imzalandı, ancak işgalin düzensiz şiddetli patlamaları devam etti. 10


2011'de, Filistin Yönetimi'nin tam egemen bir devlet olarak BM üyeliği kazanma girişimi başarısız oldu.

Hamas kontrolündeki Gazze'de misilleme olarak İsrail'e ara sıra roket saldırıları ve İsrail hava saldırıları devam ediyor.

Kasım 2012'de, Filistin'in BM'deki temsili üye olmayan bir gözlemci Devlete yükseltildi ve görev başlığı "Filistin (FKÖ tarafından temsil ediliyor)" yerine "Filistin Devleti" olarak değiştirildi.


1993'te Yitzhak Rabin liderliğindeki İsrailli yetkililer ve Yaser Arafat liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü'nden Filistinli liderler, Oslo barış süreci olarak bilinen yöntemle barışçıl bir çözüm bulmaya çalıştılar.

Bu süreçte çok önemli bir kilometre taşı ise, Arafat'ın İsrail'in var olma hakkını tanıdığına dair mektubuydu.

1993'te, gelecekteki İsrail-Filistin ilişkileri için bir çerçeve olarak Oslo Anlaşmaları sonuçlandırıldı.

Oslo Anlaşması'nın can alıcı noktası, İsrail'in Filistin topraklarının kontrolünü barış karşılığında kademeli olarak Filistinlilere bırakmasıydı.

Oslo süreci hassastı ve iniş çıkışlarla ilerlese de süreç, Yitzhak Rabin'in öldürülmesiyle bir dönüm noktasına ulaştı ve sonunda Arafat ve Ehud Barak'ın Temmuz 2000'de Camp David'de çözüldü.

Robert Malley, ABD özel yardımcısı Arap-İsrail İşlerinden Sorumlu Başkan Bill Clinton, Barak'ın Arafat'a resmi bir yazılı teklifte bulunmamasına rağmen, ABD'nin barış için İsrail tarafının düşündüğü ancak Arafat tarafından yanıtsız bırakılan kavramlar sunduğunu doğruladı.

Camp David zirvesinin başlangıcından itibaren ne Amerikan fikirlerine evet diyebildiler ne de kendilerine ait inandırıcı ve spesifik bir karşı teklif sunabildiler. Sonuç olarak, dikkate alınan tekliflerin farklı hesapları vardı.


Barış süreci şimdiye kadar "iki devletli bir çözüme" dayandırıldı, ancak her iki tarafın da anlaşmazlığı sona erdirme kararlılığına yönelik sorular gündeme geldi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün A Eşik Aşıldı raporunun Nisan 2021'de yayınlanmasından bu yana, İsrail'in, Batı Şeria ve Gazze'de yaşayan Filistinlilere yönelik politikalarının artık apartheid suçu oluşturduğuna dair suçlamalar artıyor.

Uluslararası Af Örgütü tarafından 1 Şubat 2022'de İsrail'in Filistinlilere Karşı Apartheid'i: Zalim Hakimiyet Sistemi ve İnsanlığa Karşı Suç başlıklı bir rapor yayımlandı. 11
 

 

6.JPG
Filistin'in en muteber alimlerinden ve Tahrir Partisi Başkanı Takiyüddin el Nabhani İsrail zulmüne karşı Türkiye'den yardım istiyordu. "Filistin Meselesi bağırmakla bitmez. Bir gayret sarfederek Yahudileri [Siyonistleri] Filistin'den kovmanızı rica ederiz" demişti. Sene 1955

 

Sonuç itibarıyla İsrail'in 1492'de İspanyol anti-semitizminden kaçmaya teşebbüs ettiğinde Osmanlı İslam devletinin onlara yardım etmesine dair yaşadıklarını çok çabuk unutması hayrete şayandır.

Yine Standart Mail gazetesi, 1878'de Cape'deki Yahudi cemaatinin, Rusya'dan gelen Yahudi göçmenlere yardım etmesi için Osmanlı Hükümeti'ne dua ettiğini kaydettiğine dair haber elimizdedir.

Şimdi dürüstçe soracak olursak Filistin topraklarını işgal edip Siyonist bir devlet kurmuş ve Müslümanları kendi kaderlerini yönetmeye bırakmış olan İngiliz İmparatorluğu'nun Filistin'deki tüm vatandaşlara nasıl eşit davranabilmesi mümkün müdür?

Zira tam da bu devir, Filistinlilere karşı İslamofobik davranışların başlangıcıydı.

Bu taraflı politikaların bir sonucu olarak, ayrımcı rejimleri Güney Afrika'nın Apartheid geçmişiyle benzerlikler taşıyan İsrail'in Filistin'deki aileleri yok etme savaşı devam ediyor.

Britanya İmparatorluğu, sömürgelerinde gayrimüslim tebaaya karşı taraflı bir politika uygulamış, hatta bazı Müslüman vatandaşların mektuplarında açıkladığı gibi, kolonilerinde Müslüman savaş esirlerine farklı muamelede bulundu.

O halde burada İslamofobi'yi antisemitizmden daha az kınanması gereken şeyin ne olduğunu sorgulamalıyız.

 

 

Notlar: 

1.  Brown Wesley Haddon and Peter F Penner. 2008. Christian Perspectives on the Israeli-Palestinian Conflict. Schwarzenfeld Germany: Neufeld.
2.  Abu-Laban Yasmeen and Abigail B Bakan. 2020. Israel Palestine and the Politics of Race: Exploring Identity and Power in a Global Context. London: I.B. Tauris.
3.  Gazze Şeridi'nde %77 ve Batı Şeria'da %46, dɪr.
4.  Bunu düzeltmeye yönelik girişimler tekrarlandı ve devam ediyor. 2019'dan bu yana, İsrail tarafı da iki yıl boyunca yapılan dört sonuçsuz yasama seçimiyle siyasi karışıklık yaşıyor. Barış görüşmelerinin son turu Temmuz 2013'te başladı ancak 2014'te askıya alındı. 2006'dan bu yana Hamas ve İsrail, en sonuncusu 2021'de olmak üzere dört savaşa girdi.
5.  Abu-Laban Yasmeen and Abigail B Bakan. 2020. Israel Palestine and the Politics of Race: Exploring Identity and Power in a Global Context. London: I.B. Tauris.
6.  Makdisi Saree. 2022. Tolerance Is a Wasteland: Palestine and the Culture of Denial. Oakland California: University of California Press.
7.  Bashir Bashir and Leila Farsakh. 2020. The Arab and Jewish Questions: Geographies of Engagement in Palestine and Beyond. New York: Columbia University Press.
8.  Davis Rochelle Mimi Kirk and Gabriel Piterberg. 2013. Palestine and the Palestinians in the 21st Century. Bloomington and Indianapolis: Indiana University Press.
9.  Cohen Michael Joseph. 2017. Britain's Hegemony in Palestine and the Middle East 1917-56 : Changing Strategic Imperatives. London: Vallentine Mitchell.
10.  Tartir Alaa and Timpothy Seidel. 2019. Palestine and Rule of Power: Local Dissent Vs. International Governance. Place of publication not identified: Palgrave MacMillan.
11.  Shafir Gershon. 2017. A Half Century of Occupation: Israel Palestine and the World's Most Intractable Conflict. Oakland California: University of California Press.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU