Depremde kızı ve damadını kaybeden baba: Dünyanın neresinde binanın altındaki kolonlar kesilip market yapılır?

Hatay'da depremin ardından kızının mezarını ziyaret eden Gündüzoğlu ailesi yaşadıklarını anlattı. Acılı baba binaların altına kurulan marketlerin kolonları kesmesine isyan etti

6 Şubat Depremleri'nin üstünden 50 gün geçti.

Depremin en çok etkilediği yerlerden biri Hatay'dayız.

Kentte kimlik tespiti yapılamayan cenazelerin defnedildiği yerlerden biri Narlıca'daki Kimsesizler Mezarlığı.

Mezarlarda isim yok, sadece numaralar var.

Sadece dört mezar taşı var geri kalanında isim yok, sadece numaralar ve hayatını kaybedenlerden geriye kalan eşyalar var.

O eşyalar mezar taşı yerine kullanılan tahtalara asılı.

Reyhanlı yolu üzerindeki toplu mezarlık alanında hala defin işlemleri gerçekleştiriliyor.

Yaklaşık 1 kilometrelik alana yayılan mezarlığın etrafında vinçler, operatörlerin gözü cenaze araçlarında...

Antakya’da cenazelerin ilk iki hafta, DNA örneği alınmaksızın “yakınlarına” teslim edildiği, ikinci haftada ise Antakya merkezde yaklaşık 650 kişinin DNA ile kimliklendirmesinin yapıldığını aktarıyor Adli Tıp Uzmanları Derneği.

Mezarlıkların üzerinde kireç...

Etrafta birkaç aile... 

Mezarlığın adı "kimsesizler" ama DNA tespiti tamamlanmamış ama yakınlarının burada yattığından emin olanlar var.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gündüzoğlu ailesi onlardan biri.

İbrahim Gündüzoğlu, Antakya merkezde yaşıyordu, binası ağır hasarlı. Binlercesi gibi artık içeri giremiyor. 

Çocuklarından biri hamileydi, eşiyle 2011 yapımı bir binaya taşınmıştı.

Baba İbrahim Gündüzoğlu damadına "Yavrum, bina eski olmasın bak, sen yeni hayat kuruyorsun" diye sorduğunu anlatıyor.

Görece yeni bir bina olunca içi ferahlamış ancak altındaki market ölüme davetiye hazırlamış. 

Acımız büyük. Bizi hiç kimse anlamıyor. Neden anlamıyor? Yahu süper marketlerin süper marketlerin yüzde doksanı yıkıldı. Neden? Amutlar (kolonlar) kesiliyor. Bir, iki, üç, dört... Katliam bu yahu! Yahu dünyanın hiçbir yerinde yok! Yahu ben de depremi yaşadım, ben de deprem yaşadım. Benim evimde, binamda evet, hasar oldu. Olabilir, normal... Ama çocuklar ölmedi. Zalim oğlu zalim süpermarket dört tane kolonu kesmiş. Ben demiyorum bunu. Ya? AFAD'çılar, Zonguldak'tan gelen ekip diyor bunu. Zaten onlar değil sadece. Onun gibi binlerce insan... "Yazık" diyor yahu. Dört tane kesilir mi yahu?" 

Kolon kesme cinayeti

İnşaat mühendisleri, jeologlar, jeofizikçiler... Hepsi kolonların bir yapının asli taşıyıcısı olduğu konusunda hemfikir.  Düşey ve yatay yükleri taşımak için kullanılan sistemlere çerçeve deniyor.  İşte bu çerçevelerin düşey elemanları da kolonlar.

Yani sistem üzerinde taşınan yüklerin emniyetle katlar arasında, temele aktarılmasını sağlıyorlar. Binalar için bu denli önemli olan kolonlar deprem sırasında da yapının en önemli elemanı.  Bunlardan birinin dahi kesilmiş olması yapı davranışını tamamen altüst edecek ciddi bir hata.

İTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ercan Yüksel, kolonu kesilmiş bir binayı 5 büyüklüğündeki bir depremin dahi yıkabileceğini hatta deprem haricinde de çok büyük bir yıkımla karşılaşılmasının mümkün olduğunu söylüyor. 

Kızı ve damadını yitiren depremzede İbrahim Gündüzoğlu da "Ortada bir cinayet var" diyor. Kızının yaşadığı apartmanın altındaki marketin tüm kolonlarının kesilmiş olduğunu öne süren Gündüzoğlu, depremin ardından çıkan yangının yaklaşık 10 gün sürdüğünü söylüyor. 

Daha iki adım atmadan oldukları yerde... Yanıklar, erimiş... 950 dereceyle, 950 dereceyle! Bize verdikleri ne biliyor musun? Iki yüz elli gram yoktu. Üzerine yapıştırdılar bir numara, dediler "Tamam". Nereden tespit ediyorsunuz? Bilekliğinden. Başındaki eşarptan... Yani sadece başı yanmamış... Vücut komple erimiş, sıcaktan erimiş çocuklar. 25 kişi binada, 25 kişi, 25! Esentepe'nin sonu, Gazi Mahallesi başlangıcı... Yani dünyanın her yerinde deprem olabilir. Ben depreme üzülmüyorum ki..." 

"Rüzgar esse deprem oluyor sanıyoruz"

Gündüzoğlu ailesi hem acılı hem öfkeli. 

İbrahim Gündüzoğlu eşinin ilaçlarla ayakta durabildiğini, psikolojilerinin altüst olduğunu anlatıyor. 

Hala kendilerine bir çadır ulaşmadığından bahsediyor: 

Eşim "Deprem mi olacak?" diyor. Yatamıyorum. Daha çadırım bile yok. Ne konteyner, ne çadır... Kimse gelip de demedi arkadaş "İhtiyacın var mı, nerede kalıyorsun?" Arabada kalıyorum. İçtiğim suyu görseniz, içtiğim suyu görseniz inanılacak gibi değil. Bu Odabaşı'ndaki depremden sonra dağdan gelen bir suyumuz vardı. O su da bitti. Vallahi lağım suyundan beter. O da bitti. Ondan az çok ihtiyaçlarımızı görüyorduk. O da bitti! Allah'ıma şükürler olsun. Ama ne yapalım? Ayaktayız. Yani ben bir şey istemiyorum. Ben ne konteyner istedim ne çadır ne bilmem ne.... Hiçbir şey. Ama eşimin sağlığı benim için her şeyden önemli. Marketler diyorum beyefendi. Gidin gezin, görün... Marketler ya marketin yüzde sekseni marketler... Üstündeyse o binanın altında market varsa tamam bitmiş. Hepsi yerle bir olur. Denetim yok. Denetim, denetim yok. Allah kahreylesin büyükşehir belediyesini!"

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU