Başta afet gibi olaylar olmak üzere farklı gerekçelerle bağış toplanması geçmişten beri toplumsal dayanışma içinde görülen bir uygulama.
Tabii ki bu bağışın gönüllülük esasına dayanması gerekiyor.
Çünkü bir başkası için belki önemsiz, düşük denecek bir rakam bir diğeri için son derece önemli olabiliyor, onu verecek durumu olmayabiliyor.
Bağış kampanyalarına özellikle devlet kurumları da sıklıkla katılıyor.
Fakat bu kampanyalar gönüllülük esaslı olarak duyurulsa bile zaman zaman bunun ihlal edilerek bir çeşit zorunluluğa dönüştürüldüğüne dair iddialar her dönem oluyor.
6 Şubat'ta yaşanan Kahramanmaraş depreminin ardından başlatılan bağış kampanyalarında da benzer iddialar gündeme gelmeye devam ediyor.
Bak, bak.! Kral’a bak sen…
— Faruk SEZER @EmniyetSen1) March 20, 2023
Neymiş; “tazminatlarınızın kesilmemesi adına” tehdite bak hele.!
“Farklı bir durumla karşı karşıya kalmamak adına” lafa bak hele…
….. bak hele.!
Zorla tehditle para kesiyorlar heyyyy… @DiyarbakirEmn pic.twitter.com/6yvc9k2WlV
WhatsApp grubunda sert uyarı: Her ekip şefi 200’er lira atsın
Buna dair bir iddia 20 Mart Pazartesi günü Emniyet Sen Kurucu Başkanı Faruk Sezer tarafından gündeme getirildi.
Sezer, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü'nü de etiketleyerek polislerin dahil olduğu bir WhatsApp grubunda ismi kapatılan ancak komiser olduğu anlaşılan bir kişi tarafından yapıldığı öne sürülen paylaşıma yer verdi.
Paylaşımda bu kişinin, depremden dolayı yaşamını yitiren, yaralanan polisler için bağış toplanacağı söyleyerek, bunun ödenmesi yoksa "zırh tazminatı" adı verilen ek ödemenin kesileceği yönünde tehditvari bir uyarısına dikkat çekildi.
Mesajda "Çok fazla yorum yapmaya gerek yok. Talimat bu yönde. Her ekip şefi 200'er lira atsın" şeklinde bitiyor.
Sezer, mesajı "Bak, bak.! Kral'a bak sen… Neymiş; 'tazminatlarınızın kesilmemesi adına' tehdide bak hele.! 'Farklı bir durumla karşı karşıya kalmamak adına' lafa bak hele… bak hele.! Zorla tehditle para kesiyorlar heyyyy…" sözleriyle duruma tepki gösterdi.
Konuyla ilgili aradığımız Faruk Sezer, Islahiye'de çok sayıda akrabasını depremde kaybettiğini, yine bağış vermesi istenilen polislerin çoğunun da zaten depremzede olduğuna ifade etti.
"Gönüllülüğü, zorunluluğa çevirdiler"
Buna rağmen dönem dönem başlatılan bağış kampanyalarının gönüllükten çıkarılarak bir nevi zorunlu hale getirilmesini kabul etmediğini vurguladı.
Polisler arasındaki bağışın gönüllülükten çıkartılıp zorunluluk haline getirildiğini anlatan Sezer, "Deprem nedeniyle geçen ay 250 lira zorunlu denildi. Sonra yazıyla 500 liraya çıkarıldı" dedi.
Yazının "gönüllülük usulüne göre" şeklinde birimlere iletildiğini ancak il ve ilçe ve birim müdürlerinin bunu 'verilmesi gerekmektedir, aksi takdirde önünüze daima çıkabilir, bu zor günlerde para hesabı yapmayın, yarın daha farklı karşılık görürsünüz' diyerek güya 'tatlı sert' ikazlarla gönüllülükten çıkartılı; zorunluya dönüştürüldüğünü vurgulayan Sezer, "Ondan sonra herkes vermek zorunda kaldı. Çünkü parayı vermezsen aynı kişi yarın senin tayinini yapıyor, sicil notunu veriyor veya senin şubeden çıkmanı, başka yere gönderilmene sebep olabiliyor. İşte paylaştığım yazıda 'senin zırh paranı keserim' diyerek işleri nedeniyle aldıkları farkı kesmekle tehdit ederek, emirle para istiyor" diye konuştu.
"İnsanlar üzerinde psikolojik, toplumsal baskı oluşturuluyor"
Memurlar arasında örgütlü olan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik de özellikle afetler ve farklı konuların ardından başlatılan yardım kampanyalarının rızayla olmaktan çıkarılıp zorunluluğu dönüştürüldüğü yönünde birçok yerde şikayetlerin olduğunu kaydetti.
"Bir tebliğ çıkarılarak işyerlerine gönderilerek bağış kampanyalarına katılım isteniyor" diyen Bozgeyik, "İnsanlar üzerinde hem psikolojik hem toplumsal baskı oluşturuluyor. Mahalle baskısı gibi mobbinge dönen uygulamalar var. Zaten bağış yapmak isteyenler bunu bir şekilde bazen devlet eliyle bazen de gönüllü kuruluşlar aracılığıyla yapıyor. Bu güvensizlik de doğuruyor. Çünkü yerine ulaşmama, ulaştırılmama gibi kaygılar oluyor" ifadelerini kullandı.
"İşyerindeki çalışma barışını bozuyor"
Son süreçlerde kendilerine gelen duyum ve şikayetlerin de olduğunu söyleyen Bozgeyik, iddialarını şöyle sürdürdü:
İdareciler kanalıyla zorlamaya dönüşmüyor ama bir mobbing oluşturuyor vermeyen kişi üzerinde. İster istemez bir psikolojik baskı yaratıyor. Diyelim ki 50 kişiyle aynı ortamdasınız burası karakolda olabilir, okulda veya bir başka devlet dairesi de. Açıkça bağış duyurusu yapılınca 'ben vermedim' diyemiyor çalışan. Dediğinde de farklı ayrımcılıklar geçiyor. Hem idarenin baskısı hem orada bulunan diğer kamu çalışanlarının tutumu bir mobbinge dönüşüyor. Bu da iş yerindeki çalışma barışını bozuyor. Yani sonuçta birçok insan hani bu tür şeylerle sorunlarla karşılaşmamak için hani oraya bağış yapmak istemiyorsa bile zorunlu olarak vermek zorunda kalıyor.
"Yukarıdan dayatıldığı zaman farklı bir içeriğe bürünüyor"
Bağış kampanyalarının sıklıkla yapıldığı kamu kurumları arasında devlet okulları var.
Halen bir lisede öğretmenlik yapan eğitimci Özgür Bozdoğan toplumsal dayanışma gereği bağış yapılmasının ve dayanışmanın önemli olduğuna dikkati çekti.
Dayanışmanın gönüllü yapılmasının anlamlı olduğuna işaret eden Bozdoğan, "Yukarıdan dayatıldığı zaman dayanışmadan ziyade farklı bir içeriğe bürünüyor. Belli bir direktifle ya da belli sınırlar içerisinde şunu şöyle yapacaksınız ya da bunu böyle yapacaksınız dendiğinde bu dayanışmanın sınırlarının dışında başka bir faaliyete dönüyor. Bu yüzden belki insanların gösterdiği direnç desteği ya da buradaki yaşanılan rahatsızlığın özü bu" değerlendirmesinde bulundu.
"Bağış makbuzunu WhatsApp grubuna atmaları istenmişti"
Son süreçlerde eğitim sektöründe zoraki tutulan bir bağış kampanyası duymadığını aktaran Bozdoğan, buna karşın pandemi sürecinde ve öncesinde çalışanların bağışa zorlandıkları uygulamalarla karşılaştıklarını öne sürerek, sözlerini şöyle tamamladı:
Kimi yerlerde bağış yapıp arkasından da yaptıkları bağışın makbuzunu WhatsApp gruplarına göndermeleri istenerek, toplumsal baskı da oluşturulmaya çalışılıyordu. Özellikle küçük illerde ilçelerde çalışan arkadaşlarımız bu sosyal baskıdan olumsuz etkilenmişti. O dönemde de ifade etmiştik. Hiç kimse bir başkasını bu şekilde maddi yani ayni ya da nakdi herhangi bir bağış yapmaya zorlayamaz."
© The Independentturkish