Önce deprem, arından sel… Türkiye bu kez de Şanlıurfa ve Adıyaman’daki selde yaşamını yitirenlerin yasını tutuyor.
Şanlıurfa merkezindeki Köprülü Abide Kavşağı'nın alt geçidine dolan suda 8 vatandaş, bir apartmanın giriş katında ise 5 kişi can verdi. Adıyaman’da yaşamını yitirenlerle birlikte toplam ölü sayısı 16'ya yükselirken, acı tabloların sebepleri tartışılıyor.
Şehir planlamalarındaki yanlış kararlar ve altyapıdaki hataların ihmaller zincirine neden olduğu öne sürülüyor. Gözler Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı, Devlet Su İşleri (DSİ), ilgili belediyeler ve şehir planlamacılarına çevrilmiş durumda.
Türkiye’de son yıllarda meydana gelen “felaketlere” bakıldığında, ne depreme ne sele ne de orman yangınlarına hazır olunduğu görülüyor. Her afette can kaybı verip, yaşananları “kader planına” bağlamak, sorumluluktan kaçış olarak niteleniyor ve "Tüm felaketler, Türkiye’yi mi buluyor yoksa yanlış uygulamaların sonuçları mı yaşanıyor?" sorusu akıllara geliyor.
“Harekete geçilmezse afetlerin şiddeti, sıklığı ve süresi artacak”
Independent Türkçe'nin görüş aldığı uzmanlar, eski ezberlerin unutulması ve harekete geçilmesi çağrısı yapıyor. Aksi takdirde iklim değişikliği sonucu yağışların şiddeti, sıklığı ve süresi artacağından çok daha büyük kayıpların verileceği konusunda uyarıyorlar.
“Önlem alınmış olsa, bu tür kötü tablolarla karşılaşmayız”
Bu isimlerden biri Boğaziçi Üniversitesi İklim Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz.
Bir senede beklenen yağışın üçte birinin bir günde düştüğünü aktaran Kurnaz, dünyanın her yeri için bu durumu bir "felaket" olarak nitelese de önlem alınmış olsa bu denli kötü bir tablo ile karşılaşılmayacağını savundu.
Türkiye’de en temel sorunların başında bu tür olaylardan ders çıkarılmamasını sayan Prof. Dr. Kurnaz, yağışın şiddeti ve miktarı çok yoğun olsa da böylesi bir ihtimali senelerdir dillendirdiklerini belirtti.
"İklim değişikliği, devlet kurumlarından çok daha hızlı ilerliyor"
Tek bir sorumlunun olmadığını, iktidar kanadında da belediyelerde de hataların bulunduğunu ileri süren Kurnaz, tehlikenin ciddiyetinin farkında olunmadığı eleştirisini yöneltti.
Türkiye'nin afetlere değil, afetciklere hazır olduğunu savunan Kurnaz, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
İklim değişikliği olmasa, ellerindeki veriler makul. Ancak bu iklim değişikliği, verilerin kısa zamanda çok şiddetli şekilde değişmesine yol açıyor. Örneğin dere ıslahı yapacaksanız geçen 50 seneki verileri baz almayın, onu 5'le çarpın! İklim değişikliği, devlet kurumlarından çok daha hızlı ilerliyor. Devlet kurumları henüz iklim değişikliğinin getireceği olumsuzlukların çok gerisinde kalıyor. Bozkurt'ta da Karşıyaka'da da Urfa'da da farketmiyor. Ne yazık ki ana düstrumuz kervan yolda düzülür. Önden planlama yapmayız. 'Bize plan değil, pilav lazım' demiş zamanında en tepedekiler. Proaktif değil, reaktif bir toplumuz. Tedbir almıyor, felaket olunca çözüm üretmeye çalşıyoruz."
"Aslında devlet ve belediye biz ne istersek onu yapıyor"
Şehirleşmeyle ilgili ortada büyük bir sorun olduğunu, her metrakereye bina yapılması nedeniyle yeşil alanın yetersizliğinden suyun akacak yer bulamadığını binaların arasında kalmadığını kabul etse de temel problemlerin bugünden yarına, A ya da B partisiyle çözülebilecek bir iş olmadığını ifade eden Prof. Dr. Kurnaz, vatandaşın da çuvaldızı kendine batırması gereken noktalar olduğu konusunda uyardı. Kurnaz, "Devleti hep kendi üstümüzde görüyoruz ama aslında devlet ve belediye biz ne istersek onu yapıyor. Seçim geliyor; hemen 'İmmar affını, izinleri daha kolay alırız' deniliyor. Siz devletten, belediyelerden doğruyu yapma hesap sormazsanız, bildiğini yapmaya devam eder" yorumunu yaptı.
Levent Kurnaz'a göre bir tehlike söz konusu olduğunda belediyelerin herkesin nerede olduğunu bilmesi şart ancak bu durum kişisel verilerin korunması kanununa (KVKK) ters düştüğünden yönetmeliğe takılıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Balık hafızalıyız, en acı olayları bile bir ay içinde unutuyoruz"
Riskli bölgedeki kişilerin telefonlarına bulundukları yeri terk etmelerine yönelik acil uyarı mesajı gönderilmesi gibi hamlelerin de yapılması gerektiğini savunan Kurnaz, neden afetlere hazır olunmadığı konusunda ise toplumun da yöneticilerin de "balık hafızalı" olduğu, en acı olayları bile en fazla bir ay içinde unuttuğu ve dahası, çıkarına göre hareket ettiği eleştirisini yöneltti.
"Yeni normalimizin bu olduğunu bilerek, afetlerin kötüleşeceğini planlayarak hareket edilmesi şart"
Levent Kurnaz'a göre ihmaller devam eder de tedbir alınmazsa, bundan sonraki her gün, her ay, her sene bir öncekinden daha kötü olacak. Felaketler, daha sık şekilde kendini hatırlatacak. Yeni normalimizin bu olduğunu bilerek, afetlerin kötüleşeceğini planlayarak hareket edilmesinin şart olduğunu vurgulayan Kurnaz, bilim ne söylüyorsa uzun vadede onun ışığından gidilmesi gerektiğini kaydetti. Bu sene yaşananların, bundan sonra görülecek olayların en iyisi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kurnaz, "150 kilo yağış düştüyse bir günde, artık 200 kilo düşecek. Sıcaklık 48 dereceye çıkacak. Bunlar olmayacak sanmayın, önlem alınmazsa hepsi yakın gelecekte olacak" uyarısı yaptı.
"Aşırı betonlaşma söz konusu; yağmur suyu doğru yönetilirse bereket, yoksa felakettir"
Çevre Mühendisi Prof. Dr. Mustafa Öztürk de benzer uyarılarda bulundu.
Türkiye genelinde olduğu gibi Şanlıurfa ve Adıyaman'da da aşırı betonlaşmanın söz konusu olduğunu ifade eden Öztürk, "Dere yatakları betonlaşınca yağmur suyu dar alanda akar, o ada geriye doğru teper, şiddetlendirir ve geniş alana yayılır. Yağmur suyu doğru yönetilirse bereket, yoksa felakettir" şeklinde konuştu.
Söz konusu kentlerde kavşak dahil, sel suyunu tetikleyen sebeplerin etraflıca ve tarafsız şekilde uzmanlar tarafından incelenip suçluların cezalandırılması çağrısı yapan Prof. Dr. Öztürk'e göre aksi takdirde benzer ve hatta daha acı tabloların görülecek. Öztürk, "'Dere yatakları daraltıldı mı, akışlarını engelleyici köprüler gibi düşük kotlu yapılar yapıldı mı, dere yatakları betonlaştırıldı mı' diye sormak gerekli. Su geçen yerlerde yer altına geçit yapılmaz, yapılırsa su geriye doğru teper. Her yeri su basar" yorumunu yaptı.
"Suçlu iklim değişikliği değil, şehrin yanlış planlanması ve toprağın suyla buluşmasının önlenmesi"
Sellerde meydana gelen can kayıpları ve ağır bilançonun sebebini iklim değişikliğine bağlayanlara da tepki gösteren Prof. Dr. Öztürk, birilerinin kılıf ararken buna sığındığı eleştirisini yaptı:
Suçlu iklim değişikliği değil, şehrin yanlış planlanması ve toprağın suyla buluşmasının önlenmesi. Mühendislikte 100 yılda bir tekerrür eden olaylar vardır. Bunları hesaba katmazsanız köprü de bina da şehir de yıkılır."
"50 metrelik yeşil koruma bandı neden yok?"
Dere yataklarının çevresinin yeşil koridorlara dönüştürülmesi gerekirken Türkiye'de böyle bir durumun söz konusu olmadığını da dile getiren Mustafa Öztürk, dünyanın her bu alanların (dere yatağı) iki tarafında 50 metrelik yeşil koridor açılıp suyun rahat şekilde akışı sağlanırken, ülkede daralta daralta küçücük hale getirildiğini aktardı. Öztürk, "Tüm bunlar insanoğlu eliyle yapılmış. Bu projeleri kim planlamış, kim uygulamış, izinleri kim vermiş, bunlar soruşturulmalı. Mühendislik mantığından bilimden, şehircilik mantığından uzak işler bunlar. Beton şehirleşmenin sonucu. Her yer beton, rant. AVM'nin orası da su akış yönüymüş" şeklinde konuştu.
Son olarak araba ve evlerin üzerinin heyelan atıklarıyla dolduğu görüntüleri de sorduğumuz Öztürk, bu atıkların depolanacağı arazinin bile doğru seçilmediği gerkeçesiyle tepki gösterdi ve önlem alınmazsa 5-10 yıl içinde her yağıştan sonra ciddi çevresel sorunların yaşanacağı uyarısı yaptı.
© The Independentturkish