Kılıçdaroğlu'nun soyu İmam Musa Kazım'a dayanan, Alaattin Keykubat onaylı büyük ailesi: Kureyşan Ocağı

Kemal Kılıçdaroğlu Aleviliğin en eski ocaklarından biri olan Kureyşan Ocağı'na mensup. Müfid Yüksel, Kureyşan Ocağı'nın Osmanlı'nın başından sonuna kadar imtiyazlı bir ocak olduğunu, Hazine'den pay aldığını, vergi ve rüsum vermediğini anlattı

Türkiye gündeminin depremden sonra en önemli başlığıydı; Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Millet İttifakı'nın adayının kim olacağı.

Gerçi çok önemli bir kesim tarafından biliniyordu ama kısa bir gerilim sebebi oldu, neyse ki gerilim çözüldü ve Türkiye siyasetinde ilk kez bir Alevi siyasetçinin Türkiye Cumhurbaşkanlığına aday olduğu açıklandı.

Görünen o ki; İYİ Parti'yle olan gerilimin bitmesinden sonra seçilme olasılığı da bir hayli yüksek. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu haberde Kemal Kılıçdaroğlu'nun politik kimliğini değil de inancı kimliğini, yani mensubu olduğu Kureyşan Ocağı'nı iki uzman isimle konuştuk.

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi'nden Dr. Kibar Taş, aynı zamanda bir Kureyşan Ocağı mensubu ve "Orta Asya'dan Anadolu'ya Uzanan Köklü Tarihi ile Kureyşan Ocağı" kitabının yazarı.

Ocağın tarihiyle ilgili böyle birbirleriyle tutarsız bilgiler nedeniyle, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdikten sonra, tarih okumuş ve kendisini Alevilik ve ocak araştırmalarına adamış.

Dr. Kibar Taş, Ocağın tarihini şöyle anlattı:

Tunceli/Zeve Köyü ile Gaziantep/Yukarı Kayabaşı Köyü kökenli Kureyşan ocağı mensupları aynı atadan gelmektedirler. Bu ata, kimi sözlü anlatılara göre Horasan, kimine göre de Kirmanşah'tan 13. asrın başında Dersim yöresine gelen Kureyş aşiretinin bir mensubu ve ismi de Seyyid Mahmud-ı Kebir olan derviştir. Ehl-i Beyt soyundan gelen bu derviş, Peygamberin aşiretinin ismi unutulmasın diye aynı zamanda Kureyş mahlasını da kullanmıştır. Bu sebepten ocak mensuplarına Kureyşanlılar denmiştir.
 

kibar tas.jpg
Dr. Kibar Taş

 

Taş, sözlerine şöyle devam etti:

Anadolu'ya gelen Kureyş aşiretinin bir kısmı Tunceli yöresinde kalırken, bir kısmı da Anadolu'ya dağılır. Mazgirt yöresinde kalanlardan bazıları da bir süre sonra Kureyş ile beraber Nazımiye'ye göç ederler. Kureyş burada evlenir ve yedi oğlu olur. Haydar adındaki oğlu genç yaşta sır olduğu için, Tunceli'deki soyu diğer altı oğlundan devam eder. Kureyş daha sonra çok sayıdaki talipleriyle beraber Nazımiye'yi terk eder. Pek çok yeri gezdikten sonra da en son Yukarı Kayabaşı'na yerleşir ve burada da Sadır Kureyş adında bir oğlu olur.


Bugünkü Kureyşan ocağının kurucusu Seyid Mahmud Kebir ile Akşehir'deki Seyid Mahmud Hayrani'nin karıştırılmaması gerektiğini söyleyen Taş, bu ikisinin aynı aşiret üyesi olduğunu söyledi.

Kureyşan seyyid kökenlerine dair ise şu bilgeleri verdi:

k.JPG

Kerbela olayından sonra peygamberin aşiretinin çoğu Arap Yarımadası'nı terk ederler ve bir kısmı Kirmanşah'a kadar gelir, bir kısmı da Horasan'a gider. Örneğin Hacı Bektaşı Veli Horasan'dan gelmiştir, soyu İmam Musa Kazım'a kadar dayanır. Ve 1200'lerin Moğol istilaları sonrası Dersim-Mazgirt bölgesine gelirler. Anca aşiret çok kalabalıktır ve aşiretin aşında Kureyş'in babası Seyyid Mahmud vardır. Yani üç Mahmut vardır; baba Mahmut, Kureyş olarak bilinen oğlu Seyid Mahmud Kebir ve o zaman yaşı küçük olan Mahmud Hayrani. Peygamberin ismi ağır olduğu için Kureyş aşireti pek Muhammet ismi kullanmamıştır, hep Mahmut'u kullanır. Seyyid Mahmut Hayrani'nin ailesi de onunla birlikte onlar daha çok Orta Anadolu'ya giderler, zaten 1500'lü yıllardan itibaren arşiv belgelerinde Kureyş Cemaati vardır; hatta Ankara, Uşak, Kütahya, Akşehir ve Balkanlara kadar uzanan Kureyş adlı yer isimleri vardır. Orta Anadolu'ya yerleşenlerin içinde Seyit Mahmut Hayranı var, orada eğitim görür, yetişir, babasının ismi Mesut'tur.


Dr. Kibar Taş; Mahmud Hayrani ile Seyyid Mahmud Kebir'in aynı kişiler olmadığının altını çizerek, Kirmanşah'tan yola çıkan seyyid soyu Kureyşanların neden Dersim'e geldiğine dair de şu iddialarda bulundu:

Alevilik tarihi ya da bu ocakların tarihinde yazılı kaynak azdır, sözlü olarak aktarılmıştır. Var olanlar ise özellikle Bektaşi tekkelerinin Nakşibendileştirilmesinden sonra ya yok edilmiş ya da değiştirilmiş. Bugün Tunceli'de yaşayan bütün aşiretlere Kırmanci denir ve bu aşiretler Horasan'dan geldik derler. O dönemde Horasan denmesinin nedeni Cengiz Han'ın önünden kaçanların çoğu Türkmen aşireti aslında. Kirmanşah'tan gelenlere ise Kırmanci diniyor, yani Kirmanşah'tan gelme. Daha sonra dillerine de böyle denmeye başladı. Kirmanşah, Irak'ta Kerbela bölgesine daha yakındır ve bizim inancımıza göre peygamber aslında Arap değildir, aşireti Göktürklerin kuruluş döneminde Türkistan'dan Dersim'e yerleşen bir aşiretin mensubudur ve göçlerle Arap yarımadasına gitmiştir aşiret. Kerbela yaşandıktan sonra aile tekrar oraları terk eder ve Kirmanşah üzerinden Dersim'e kadar gelirle yüzyıllar içinde.


Kibar Taş, ocaklarının mensubu olan ve kendisi de seyyid kökenli olan Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığına dair sorumuza ise şöyle yanıt verdi:

Geçmişte daha yoğun ocak bağları vardı, 1938'le birlikte bu zincir ister istemez koptu. Pirler, rayberler azaldı. Sonra 70'teki olaylar, 1980 darbesiyle inanç biraz daha geriye gitti. Bugün neredeyse pirler ve rayberler taliplerini gezmeme noktasına geldi. Bir ocak mensubu olarak, Kılıçdaroğlu'nu takip ediyorum, kendisi dikkat ederseniz hep insaniyeti öne çıkarır. Çünkü Aleviliğin temeli budur, kimse dışlanmaz, inancına-ırkına göre hareket edilmez. Kılıçdaroğlu bunu iyi bir şekilde temsil ediyor diye düşünüyorum.


Ailenin şeceresine dair de konuşan Kibar Taş; Alaattin Keykubat zamanından kalma ve her padişahın mührünü taşıyan bir şecerenin halen var olduğunu ve Hz. Hüseyin'e ve Musa Kazım'a kadar uzandığını ifade etti.

Kibar Taş'ı sosyolog ve yazar Müfid Yüksel de doğruladı ve bizzat Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendisine gönderdiği Kureyşan Ocağı şeceresinin bir kopyasının da kendisinde olduğunu söyledi:

2016'da Kılıçdaroğlu bana o şecereyi gönderdi, akabinde kendisiyle de görüştük. Bir profesörün tavsiyesiyle görüşme oldu. Kureyşan Ocağının bir şeceresinin olduğu biliniyordu, bu şecere bana Batman Sason'dan gelen bir şecereyle benzerlik arz ediyordu, aileler bir yerlerde buluşuyor. Bu şecere belli dönemlerde yazıla yazıla gelmiş. Nakibül eşraflar tarafından zaman zaman seyyid ve şerif ailelerin hukukunu korunmasına yönelik vardı. Bunların çeşitli vilayetlerde temsilcileri vardı, bunlar onların zabıtlarını tutarlardı. Şu anda İstanbul Müftülüğü arşivinde bulunan 47 defter var. O defterlerde Kanuni döneminden beri seyyid ve şerif ailelerine ait nakibül eşraflar tarafından tutulmuş kayıtlar var. Bunların bölgelere ilişkin defterleri var. Hüccet denilen mühürlü defterler bunlar, bu aileler belirli vergilerden muaf tutuluyorlardı ve bunlara belli bir maaş bağlanıyordu. Çünkü fakir de olsalar seyyid ve şerif aileleri zekat alamazlar. Devlet onlara hazineden pay veriyordu ve bazı imtiyazlar. Kureyşan Ocağı bunlardan bir tanesi, bunun dışında bazı Alevi ocakları var, Garip Musa Ocağı, Seyyid Selahattin, Şeyh Hasanlı Ocağı gibi ocaklara da ellerindeki şecerelerden dolayı imtiyazlar verilmiş, vergiden-rüsumdan muaf tutulmuşlar.
 

mufid yuksel.jpg
Sosyolog Müfid Yüksel

 

Bu imtiyazlılık halinin Osmanlı'nın başından başlayıp, Nakibül Eşfraf Kurumunun kaldırıldığı 1924 yılına kadar devam ettiğini söyleyen Müfid Yüksel; şecereye göre bana Kemal Kılıçdaroğlu'nun ailesinin İmam Musa Kazım'a kadar gittiğinin belli olduğunu belirtti:

Ailenin mensupları sadece Tunceli'de değil, o yüzden Şam mühürleri bile var şecerede.


Şecerede Türkmen detayı olmadığını ancak ailelerin Orta Asya'da Türklerin olduğu yerlere yerleşip Türkleşebildiğini söylüyor ve Ahmet Yesevi'yi örnek gösterdi:

Hazreti Ali'nin oğlu Muhammed bin El Hanefiye'den gelir, Hazreti Fatma'dan sonraki eşinden. Ama Piri Türkistan diye anılır, çünkü dedeleri oraya yerleşmiştir. Ama yani şecereleri Hazreti Hasan'a ya da Hazreti Hüseyin'e uzanan mesela Lice'deki Zerraki aşiretinin yani Lice Kürt beylerinin, Hazro beylerinin -ki bu ailenin Edirne'de dahi mensupları vardır- de ellerinde şecereler var, o şecerelere de Kureyşan şeceresinin örtüştüğü yerler var.


Müfid Yüksel, Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile 2016'daki şecere diyaloğunda Alevilik de konuştuklarını ve diğer CHP'lilere göre kendisini daha objektif ve değişim arzusunda gördüğünü belirterek şunları dile getirdi:

Daha sonra başka bir görüşmemiz daha oldu. Tek parti dönemindeki bir kısım uygulamaları benimsemediğini açıkça anlatmıştı. Bu şecere onu dini kökenine daha bağlı kılıyor diye düşündüm. Kendisini peygambere ve bu kökene yakın hissettiğini söylemişti. Bediüzzaman bunu insanın cibilliyetinden kaynaklanan taraftarlık olarak açıklıyor.


Müfid Yüksel, Kılıçdaroğlu'nun olası seçimi kazanması durumunda ise "kadro uyarısında" bulundu:

Her şey performansına ve çalışacağı kadrolara bağlı olur. Osmanlı zamanında bazı vezirler sadrazam olurdu hatırlayın. Köprülüler niye ön plana çıktı, çünkü Köprülü Mehmet Paşa ilk sadrazam olarak çok güçlü bir kadro kurmuştu. Aynı aileden beş tane sadrazam çıktı. Şu anda Türkiye'de kadro zaafı var yönetimde ve depremde biraz daha açığa çıktı. Yani ehliyetli kadrolarla çalışıp çalışmayacağı geleceğini belirleyecek, kanımca.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU