Deprem üzerinden kışkırtılan nefret söylemi ve ayrımcılık deprem kadar yıkıcı olabilir

İrfan Tatlı Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

6 Şubat Pazartesi günü yaşadığımız iki büyük ve yıkıcı deprem tüm ülkeyi sarstı. Depremden en çok etkilenenler arasında da yer alıyor.

Ancak, depremin travması henüz çok taze olmasına rağmen, mülteciler nefret söylemlerinin ve ayrımcılığın hedefi olmaya devam ediyor. Bu durumun önüne geçilmezse ileride daha büyük sorunlara ve yıkımlara yol açacağı kehanet değil.

Bir yandan deprem bölgesinde depremzedelerin yaraları sarılmaya çalışırken, diğer yandan birtakım söylem ve hareketlerle, toplumumuzun içerisinde nefret söylemi ve yabancı karşıtlığı üzerinden yeni yaralar açılmaya çalışılıyor.

Deprem öncesinde devam eden nefret söylemi deprem de durduramamış gözüküyor. Deprem ve doğal afetler mülteci ayrımı yapmıyor ancak sanat camiasından siyasetçilere kadar yayılmış olan bir nefret söylemi ve ayrımcılık söz konusu.


Mülteciler de birer depremzede

Oysa ki, deprem bölgesindeki mülteciler de birer depremzede. Onlar da bölgedeki her depremzede gibi barınma, ısınma, gıda vb. sorunlarla başa çıkmaya çalışıyorlar. Fakat tüm bu sorunların yanı sıra, çeşitli nefret söylemlerine de maruz kalıyorlar.

İnsanların güvenlik kaygılarını suistimal ederek, oldukça tehlikeli bir zemin üzerinde provokatif söylemlerde bulunulması ve asılsız haberlerin ortaya atılması toplumda infial yaratabilecek bir mesele.

Bu söylem ve paylaşımlar, mültecilere yönelik dışlamayı ve ayrışmayı artırabilir.

Bu bağlamda, sosyal medyadaki paylaşımların teyit edilmesi, sahte hesaplarla dolaşıma sokulan haberlerin tespit edilmesi, asılsız ve provokatif paylaşımların önüne geçilmesi oldukça önemli. 


İnsani yardımlarda ayrımcılığa müsaade edilmemeli 

Ayrıca, insani yardım, arama-kurtarma ve rehabilitasyon süreçlerinin de herhangi bir ayrımcılık yapılmadan yönetilmesi oldukça elzem.

Deprem bölgesinde birçok mülteci yaşıyor olmasına rağmen, enkaz altından kurtarılanların haberleri arasında uzun süre herhangi bir mültecinin kurtarılması haberine yer verilmemesi dikkat çekiciydi.

Oysa, depremde 6 binden fazla Suriyeli mültecinin hayatını kaybettiği söyleniyor.

Bazı deprem bölgelerinde, mültecilerin bir tepki görmekten ya da fiziki saldırıya maruz kalmaktan çekindikleri için, gelen yardımlardan yararlanmak konusunda çekimser davrandıklarına dair şimdilik az da olsa örnekler mevcut.

Depremle birlikte bölgede gıda, su, barınma ve ısınma gibi ihtiyaçlar ortaya çıktı ve bu ihtiyaçların giderilmesinde yer yer bazı aksaklıklar mevcut.

Böylesi afet zamanlarında bu tür aksaklıkların da yaşanmasıyla insanlarda biriken öfkenin tabiri caizse "en zayıf halka"ya yönelmesi olağandır.

Bu "zayıf halka" bazen kişiler bazense bir grup olabilir. Şu anda bu halkanın mülteciler ve özellikle Suriyeliler ve Afganlar olduğu söylenebilir.

Bu sebeple, yardımlar yapılırken bu tür dengeler gözetilmeli ve hiçbir tarafın mağdur olmasına ya da istenmeyen bir hareket yaşanmasına neden olacak her türlü hareketten kaçınılmalı.


Depremle birlikte mültecilere yönelik bir "pogrom" örgütleniyor

Pogrom, dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir gruba karşı yapılan şiddet hareketlerini betimlemek için kullanılan bir terimdir.

Son zamanlarda mültecilere yönelik nefret söylemleri ile Suriyeliler ya da Afganlar gibi çeşitli gruplar açıkça hedef gösterilmekte.

Daha önce özellikle Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde çeşitli şiddet eylemleri yaşanmıştı. Bu durumun tüm Türkiye'ye yayılması için adeta bir çaba veriliyor.

Mülteci meselesine dair empati yeteneğimiz giderek kayboluyor. Oysa ki, Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremle ve sadece 1 günde Suriye'de 12 yılda yaşanan yıkımı yaşadık.

Deprem ile birlikte mülteciler üzerinden birçok provokatif girişim gerçekleşti. "Yardım tırlarını yağmalıyorlar" dendi, "Enkazdan çıkarılan insanların kollarını kesiyorlar" dendi, "Henüz yıkılmayan evlerde hırsızlık yapıyorlar" dendi.

Sonrasındaysa, sahada, Suriyeli ve daha birçok farklı milletten insanın nasıl bir özveri ile çalıştıklarına bizzat şahit olmamış olsam, "acaba mı?" diyebileceğim inandırıcılıkla sergilenen "tiyatroların", iddiaların ve haberlerin asılsız olduğu ortaya çıktı. Bu iddiaları ortaya atanların ise yüzü dahi kızarmadı!

Buradaki asıl meselenin mülteciler üzerinden ucuz popülerlik ya da siyasi rant elde etme çabası olduğu açıktır.

Birtakım insanlar bilerek, birtakım insanlar bilinçsiz şekilde cahilce bir pogromun örgütlenmesine sebep oluyorlar.

İlginç olan ise bu kesimin, mültecilerin Türkiye'de bir şiddet sarmalına sebep olacağını söyleyerek insanları şiddete çağırması.

Ayrıca, bu kesim içerisinde sıradan vatandaşların yanı sıra sanatçı, siyasetçi ve akademisyenler de bulunuyor.


Yunus'un söylediği gibi; "Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen…"

Bir komedyen ve oyuncu "Bugünden itibaren hiçbir geçici sığınmacıymış, mülteciymiş, kaçak Afganmış bu ülkeye sokmayın. Artık bu felaketin etkilediği 13 milyondan fazla kendi insanımıza yardım etme vakti. Sağlık, barınma ve tüm maddi imkanlarımız yabancılara değil sadece kendi insanımıza kullanılmalı" derken; açık bir ayrımcılığa imza atmasının yanı sıra, deprem afetini ve yapılması gereken yardımları da bağlamından koparıyor.

Bir yemek programında yarışmacı olarak ün yapan başka biri ise önce "Afganlar kol kesip altınları çalıyor" iddiasıyla bir video çekmiş, gözaltına alınınca ise gerçekten bir Afgan'ın bir cesedin kolunu kestiğini görmediğini itiraf etmişti. Söz konusu şahıs "Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma" suçundan tutuklandı.

Seçim stratejisini mülteci karşıtlığı üzerine inşa eden Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ise, mültecilere dair sayısız nefret söylemi ve asılsız iddialarına bir yenisini daha ekleyerek, deprem bölgesindeki mültecilerin yağma olayları gerçekleştirdiğini iddia etti.

Ancak, Özdağ'ın bu iddiası bizzat kendi partisinin ilçe başkanı tarafından yalanlandı.

Özdağ, "Suriyeliler Samandağ'da yağma yapıyor" iddiasını ortaya atmıştı. Zafer Partisi Samandağ İlçe Başkanı Suphi Yıldız da sosyal medya hesabından "Çok fazla bilgi karmaşası oluyor. Samandağ'da Suriyeliler ellerinde bıçakla yağmalama yapmıyor arkadaşlar" şeklinde paylaşım yaparak iddianın asılsız olduğunu belirtti.

Özdağ, "Hatay'dan Elbistan'a gelen Suriyelilerin yağmaya başladığını" da iddia etmişti fakat bu iddiasının da asılsız olduğu kısa süre içinde anlaşılmıştı.

Ümit Özdağ'ın bu konudaki sicili epey kabarık. Enkaz altından bir siyasi parti mensuplarının öncelikli olarak kurtarıldığını iddia edecek kadar rasyonaliteden uzaklaştı.

Ancak, söz konusu siyasi partinin milletvekilinin yanı sıra, ailesinden 28 kişinin daha enkaz altında kalarak hayatını kaybettiğini görmezden geldi Özdağ. Yani, bu iddiası da tamamen provokatif idi.

Bir diğer iddia ise depremden sonra sınırlarımızdan yüzbinlerce Suriyelinin Türkiye'ye geçiş yaptığına yönelikti. Ancak bu iddianın da asılsız olduğu verilerle ve resmî açıklamalarla teyit edildikten sonra iddia sahipleri bir özür dileme gereği dahi duymadılar. 


Toplumsal dayanışmaya zarar verecek paylaşımlara karşı hukuki yaptırımlar uygulanmalı

Bu ve buna benzer onlarca iddia deprem öncesinde olduğu gibi, depremle birlikte dolaşıma sokuldu ve halen de sokulmaya devam ediyor.

Tehlikeli olan nokta ise bu iddialardan çok bu iddiaların hiçbirinin bir temeli olmamasına ve asılsız olmalarına rağmen, bazı kitleleri etkileyebilme eğilimindedir.

Dolayısıyla, bu tarz paylaşımlarda bulunanlar hakkında hem halkın vicdanında hem de adaletin önünde hesap vermelerinin sağlanması oldukça önemli.

Aksi halde, zaten dezavantajlı bir durumda olan ve nefret söylemlerinin odağında bulunan bir grubun sistematik bir şekilde şiddet olaylarına maruz kalmasının ve bunun tüm topluma yayılmasının önü açılmış olacak.


Yarın çok geç olabilir!

Depremin acısı halen çok taze iken bu meselenin yeri ve zamanı olup olmadığı konusunda emin değilim ancak, eğer şimdi söylenmez ve dikkat edilmezse önümüzdeki süreçte telafisi zor hadiselerle karşılaşmamız sürpriz olmayacak.

Afet bölgesindeki izlenimlerim ve 6 Şubat'tan bugüne kadar şahit olduğumuz olaylardan örneklerle önemli bir meseleye dikkat çekmek istedim.

Mültecilere yönelik nefret söylemi ve ayrımcılık son dönemde gündemimizi meşgul eden bir mesele ve deprem sebebiyle geri plana atılması bir kenara, daha da artacak gibi gözüküyor.

Bu mesele, bugünden tedbir alınmaması halinde ileride çok daha kaotik şeylerin yaşanacağına inandığım bir mesele.

Umarım halkımızın feraseti bu meselede de kendisini gösterecek ve nefret söyleminin bu topraklarda yeri olamayacağı bir kez daha kanıtlanacaktır.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU