İran konusunu özellikle iki açıdan değerlendirmekte fayda var.
Bir, Türkiye-İran ilişkileri açısından, aynı zamanda Azerbaycan-İran ilişkileri çerçevesinde.
Ve ikincisi, belki de İran'ın genel olarak bölgedeki yaşadığı sorunlar ve bununla bağlantılı diğer konuları kısa kısa değerlendirmekte fayda var.
İran konusunda Türkiye'de şöyle bir belki sorun yaşıyoruz.
Bazen Suriye'yle, bazen Irak'la alakalı bir konuda bir şey olduğunda, bundan İran'ı sorumlu tutan ve suçlu bulmaya çalışan epeyce bir çevre; bunların içerisinde hükümete destek veren çevrelerden, hükümete karşı olan çevrelere kadar epeyce geniş bir yelpazesi var.
İran karşıtlarının hemen mesela o konuyla ilgili olarak her ne ise İran'ı suçlu ve sorumlu tutmaya çalıştıklarına ve İran'ı bölgede Türkiye karşıtı politikalar izlediğine dair haber ve yorumlar, analizler görüyoruz, okuyoruz, duyuyoruz.
Şimdi bunlar belki kısmen doğru, kısmen değil. Tabii bunların dikkatli bir analize tabi tutulması halinde ancak anlaşılabilecek konular.
Şimdi bu çerçevede baktığımız zaman en son Azerbaycan'ın İran'ın başkenti Tahran'daki Büyükelçiliği'ne yapılan saldırıyla ilgili konu ve onun devamında yaşananlarla ilgili olarak, Azerbaycan İran konusuyla bağlantılı neler söylenebilir; Onları kısaca ele alalım.
Şimdi birincisi, benim gözlemim o ki Azerbaycan'ın İran'daki büyükelçiliğine yapılan saldırı İran devletinin organize ettiği bir şeye benzemiyor.
Çünkü bir devlet zaten kendi topraklarında bulunan bir büyükelçiliği bu şekilde bir saldırıya tabii tutmaz.
Yani büyükelçiliğin görevi zaten kendi makamlarından, kendi başkentinden aldığı talimatlar doğrultusunda mesajları içinde bulunduğu devletin yetkililerine iletmektir.
Dolayısıyla bir devletin öbür devletle arasında sorunları ne kadar büyük olsa bile o devletin kendi topraklarındaki büyükelçiliğe karşı bu tür eylemler planlaması ya da bunları teşvik etmesi bana çok mantıklı gelmiyor.
Bunun en güzel örneği de Türkiye ile Yunanistan arasındaki durumdur belki de.
Çünkü mesela Türkiye'yle Yunanistan yıllardır çok ciddi sorunlar yaşayan ülkeler olmasına rağmen, Türkiye'deki Yunan Büyükelçiliği'ne pek bir şey olmaz.
Gerçi sözümün bir kısmında dikkatle kullanmak kullanmam gerektiğinin farkındayım; Yunanistan'daki büyükelçiliğimize yönelik oradaki terör örgütlerinin zaman zaman saldırılarda bulunduğunu ve elçilik personelimizin bazılarını şehit ettiklerini, bazılarında yaraladıklarını bir kenara not edelim.
Ama şunu biliyoruz ki genel hatlarıyla bir devlet kendi topraklarındaki büyükelçilik ve büyükelçilik mensuplarına karşı bizzat kendisi birtakım terör eylemleri düzenlemez ya da düzenlenmesine yardımcı olmaz, göz yummaz.
Çünkü bu ciddi sorumluluklar getirir. Viyana protokolleri gereği bunun çok ciddi sorumlulukları vardır. O ülkedeki diğer büyükelçilikler de bunlardan rahatsız olmaya başlar.
Nitekim bunu görüyoruz şu anda İran'la ilgili olarak.
Ancak şu sorunun da farkındayız ki İran'la Azerbaycan arasında şöyle sorunlar var. Ve bu sorunlar doğrudan Türkiye'yi de ilgilendiriyor.
Özellikle Karabağ meselesi Azerbaycan'ın 1990'ların başlarında topraklarının işgal edilmesinden itibaren başlayan sorunlarda İran'ın açıkça Ermenistan taraftarı bir politika izledi.
Zaman zaman da bunu özellikle 90'lı ve 2000'li yıllarda "Efendim işte Azerbaycan'da İsrail'e çok yakın politikalar izliyor. Dolayısıyla bu kabul edilebilir bir şey. Biz aslında öyle Ermenistan yanlısı da değiliz. Biz her iki ülkeye de mesafeliyiz" gibi genel lafların arkasına saklanarak savundu.
Ama bunların inandırıcı olmadığını hepimiz biliyorduk.
Şimdi 2022 yılındaki İkinci Karabağ Savaşı sırasında da -ki Azerbaycan'ın ezici üstünlüğüyle ve kati zaferiyle sonuçlandı- İran Hükümeti'nin zaman zaman sanki Azerbaycan'ın böyle bir askeri başarı elde etmesinden rahatsız oluyormuş gibi tavır sergilediğini görüyorduk.
Ancak savaşın ilerleyen günlerinde o zamanki İran hükümeti bu konulardan büyük ölçüde geri adım attı.
Fakat geçen yaz yönetime gelen İbrahim Reisi hükümeti sanki bu ikinci Karabağ Savaşı'nın oluşturduğu yeni durumu tersine çevirebilirmiş gibi davranmaya başladı.
Bu konuda sanki Azerbaycan'a gözdağı vermeye niyeti varmış gibi hareket etti.
Fakat bir süre sonra bunun mümkün olmadığını anladı ve özellikle Rusya'nın İran'a verdiği mesajlar bu konuda çok olumlu rol oynadı.
Şöyle ki Moskova'yı ziyaret eden, İran Dışişleri Bakanı'na Sergey Lavrov'un kamuoyu önünde ikinci Karabağ Savaşı'yla bu konunun kapandığını Azerbaycan'ın topraklarının büyük bir kısmını zaten kurtardığını ve ortada 10 Kasım 2020 tarihli bir anlaşma olduğunu bu anlaşmanın gereklerinin yerine getirilmesinin lazım geldiğini söylediğini gördük.
Ondan itibaren de İran'da İran'ın Azerbaycan'la ilgili tavırlarında biraz daha yumuşama gözlemlenebiliyor.
Her ne kadar zaman zaman İran'daki bazı akademisyenler bazı işte sorumluluk mevkinde olmayan insanlar Zengezur Koridoru'yla ilgili olarak birtakım aleyhte açıklamalar yaparak Azerbaycan'ın Zengezur Koridoru'nu güç kullanarak oluşturmasının İran'ın bölgedeki çıkarlarını büyük ölçüde baltalayacağı ve Ermenistan'la olan kara bağlantısını ortadan kaldıracağı gibi yorumlar yaparak; bunun bir Türk ve Turan koridoru olacağını ve İran'ın bunu kabul etmeyeceğini söylemelerine rağmen...
Denilebilir ki "Türkiye'de de birçok akademisyen hükümetin her zaman tasvip etmediği ya da hükümetle aynı paralelde olmayan görüşler serdediyor. Burada ne var hocam?"
Öyle değil. Yani İran'da bu o kadar kolay değil.
Dolayısıyla İran'da bu böyle bir damar var.
Ama şunu anlaması lazım ki aslında bu yeni yönetimde büyük ölçüde bunu anlamış durumda gibi, "Efendim bu İran'ın Ermenistan'la bir kara bağlantısı ve sınırı koruma amacını anlayışla karşılamak mümkün."
Bu müzakere de edilebilir. Zengizur koridoru 10 Kasım 2020 tarihli anlaşmaya uyarınca açılabilir ki açılacak ve o çerçevede İran'da buradan faydalanabilir. İran'ın bu endişeleri müzakere edilebilir.
Ama Azerbaycan bu koridoru güç kullanarak açmaya çalışsa bile İran'ın, Azerbaycan'ı kuvvet kullanmakla tehdit etmesi kabul edilemez.
Çünkü Azerbaycan Türkiye açısından başka bir ülkenin itip kakmasına terk edilebilecek bir kardeş değil.
Yani bu bizim bir parçamız; rahmetli Aliyev'in tabiriyle; "Biz iki devlet ama bir milletiz" dolayısıyla bunu da gösterdik zaten yakın zamanda.
Dolayısıyla İran'ın bu tür konularda dikkatli olması lazım.
Öte yandan Azerbaycan'la İran eğer böyle bir çatışmaya girmeye kalkışırsa bunun sonuçlarının kendisi açısından çok ağır olacağını da bilir, görür.
Çünkü Azerbaycan'la karşı güç kullanmaya kalkışan bir İran'ı Türkiye kendi başına bırakmaz. Mutlaka dengeler. Büyük bir savaşa dönüşür.
Ve böyle bir durumda İsrail'in Amerika'nın bölgedeki başta Suudiler olmak üzere Arap ülkelerinin birçoğunun İran'ın üzerine çullanacağı gerçeğini de unutmamaları lazım.
Ha biz bunu tehdit olarak mı kullanıyoruz? Hayır.
Şimdi Türkiye'yle İran ilişkilerine dair de kısaca şunu söyleyeyim.
Bizim İran'la ilişkilerimizi en iyi düzeyde tutmaya ihtiyacımız var. İran bizim dostumuz ve İran bütünlüğünü koruyarak devam etmesi lazım.
Ama dediğim gibi Azerbaycan'a musallat olmaması kaydıyla.
İran'ın İsrail'le olan meselesi ve dolayısıyla Amerika'yla olan tartışmaları ve belki silahlı çatışmaya gidecek konuları bizim açımızdan şudur:
Biz İran'ın aleyhine İsrail'le, Amerika'yla birlikte olmamalıyız. Ama İsrail'e karşı da İran'la birlikte olmamalıyız.
Yani bizim tıpkı Ukrayna krizinde olduğu gibi dengeli ve dikkatli bir İran politikasına ihtiyacımız var.
Ve bu politikanın özeti de az önce söylediğim gibi olmalı. Çok değerli bir tarafsızlık politikası.
Biz, Türkiye'nin çıkarları açısından, İsrail ve Amerika'yla birlikte İran'a karşı ya da İran'la birlikte İsrail ve Amerika'ya karşı bir pozisyon içinde olmayacağız, olmamalıyız.
İran'ın bunu gayet iyi anlamış olması lazım şu ana kadar ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın birkaç gün önce Suriye meselesinin çözümüne ilişkin olarak Rusya ara buluculuğunda Türkiye-Suriye görüşmelerini, Rusya ve İran'ın da katılımıyla dörtlü olarak yapmaktan bahsetmesi, bence fevkalade önemli bir konu.
Burada İran'a verdiğimiz önemi gösteriyoruz.
Öte yandan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un da yani "böyle bir uzlaşmanın sağlandığını ve dörtlü görüşmenin yapılacağını" açıklaması Türkiye'nin İran'a verdiği önemin bir göstergesi.
Dolayısıyla İran bunu böyle anlamalı. Yani biz İran'la iyi geçinmekten, ilişkilerimizi geliştirmekten yanayız. Azerbaycan'da İran'la iyi ilişkiler kurmaktan yana.
Ama İran'ın bu Azerbaycan'la ilgili olarak kendi kendine ürettiği birtakım vehimleri politikasının bir parçası haline getirmemesi lazım.
Türkiye'nin tarafsızlığını sürdürebilmesi açısından dediğim gibi Türkiye açısından bu konular fevkalade önemli ve Türkiye'deki özellikle her konuda ya da alakalı her konuda İran'ın üzerine giden, işte bazen "Acemler" diyerek, bazen "Şiiler" diyerek, İran'ı şiddetle eleştiren çevrelerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Suriye konusunda İran'ı da devreye sokmak gerektiğine" dair açıklamasından önemli sonuçlar çıkarmalılar diye düşünüyorum.
Demek ki İran bu sürece dahil edilirse Suriye konusu daha kolay çözülür.
Ve böylece aslında Astana toplantılarını dörtlü yapmaya başlamış oluruz ve çok kısa bir sürede de Türkiye'nin Suriye sorunları da çözüleceği gibi Suriyelilerin normalleşme süreci de tamamlanmış olur.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish