Yaşamanın zor olduğu yer

Ne parlak bir fikir ne de bir umut ışığı yok. Dünyanın bu bölgesinde yaşamak ne kadar zor!

Fotoğraf: Reuters

Gergin genç adam, anne ve babasını açık konuşmaya davet etti.

Lübnan'ı çok sevdiğini ancak ondan istifa etmeye karar verdiğini söyledi.

Kararın kendisi ve ailesi için acı verici olduğunu, ancak çok düşündükten sonra bu karara vardığını açıkladı.

İstisnasız tüm büyükelçiliklerin kapısını çalacağını ve eğer hepsinden eli boş dönerse "ölüm botlarından" birine atlamaktan çekinmeyeceğini vurguladı.

Baba, özellikle eşinin gözlerinde yaşlar görülmeye başladığından durumu kontrol altına almaya çalıştı.

Lübnan'ın zor bir bölgede zor bir ülke olduğunu, karmaşık aşamalardan geçtiğini ancak yeniden nefes aldığını ve yaşamını geri kazandığını söyledi.

Genç adam ikna olmadı. Yıllarını kafası kesik cumhuriyetin bir cumhurbaşkanı bulmasını bekleyerek harcamaya hazır olmadığını söyledi.

Yargıç el-Bitar ve Liman patlaması soruşturmasının akıbetinin netleşmesini bekleyerek hayatını boşa harcamayacağını sözlerine ekledi.

Anlamı ve ruhu karanlığa teslim olmuş başkente elektriğin geri dönmesini beklemeyeceğini, korkunç ormanda ekmeğini garanti edemeyeceğini belirtti.

Pek çok vatandaşın büyük fail olarak sınıflandırdığı kişilerin yeniden seçilmesiyle sonuçlanan son seçimlerden duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Anne duyduklarından çok korktu. Hayatını makul bir gelecek inşa etmesi için bu çocuğu yetiştirmekle geçirmişti, kaldı ki akademik eğitiminin sonuçları da onu buna uygun kılıyordu.

İlerleyen yaşın gelecekle son bağlarını da koparmış bir eve saldırmasıyla yaşayacağı tecrit ve yalnızlık duygularından korktu.

Oğlunun Lübnan'ın artık yaşanabilir bir yer olmadığı sözünü düşündü.  

Baba da kendisini ne yapacağını bilemez bir halde hissetti.

Çocuğu bir ormanda değil de bir ülkede doğsun diye daha erken bir dönemde buradan ayrılması mı gerekiyordu?


Akşam baba, üzgün bir şekilde oturup oğlunun sözlerini ve ülkenin şartlarını evirip çevirdi.

Sistem vatandaşların mal varlığını talan etti ve devletin son özelliklerini de kökünden söküp attı.

Garip bir kurt türü var. Garip ve korkunç. Sanki Lübnanlılar kendilerinin ve çocuklarının kanlarıyla oynadılar.

Ne meclis bir meclis, ne hükümet bir hükümet ne de yargı bir yargı değil. Lübnan evi sakinlerinin korkuları ve nefretleri kabardı.

Birlikte yaşamaktan bıkmışlar gibi. Birlikte yaşama yorucu, ayrılık ölümcül.

Lübnanlılar, tarihin zehirleri ve coğrafyanın fırtınalarıyla bir arada yaşamı bile organize edemediler.

Zayıf, zamanın değiştiğini kabul etmiyor. Tek çatı altında yaşama koşullarına saygı göstermek düşüncesi güçlülerin aklından geçmiyor.

Bu bir devletsiz yaşama felaketi.


Gitmesine izin vermeyeceğine dair kesin kararını bildirmek için aceleyle oğlunu çağırmayı düşündü.

Aileler çocukları sürgüne ve gurbete ihraç eden şirketler değiller. Ama biraz yavaşladı.

Şehrin sırrını, üniversitesini, limanını, hastanesini ve adalarını birbirine bağlayan sözlüğünü kaybettiğini inkar edemez.

Üstelik burada ekmeğini çıkarmak zor, ancak bir aşağılanma denizinde yüzdükten sonra kendisine ulaşılabilir.

Şahsen kendisinin de ömrünün bakiyesinin boşa gittiğini hissettiğini inkar edemez.

Ne polis bir polis, ne mahkeme bir mahkeme... Yasalar garip ve boyunları bükük. Anayasa bir paspas.

Her yeni gün yeni hakaret ve aşağılanmalar için yeni bir fırsat. Batan geminin üzerinde sadece korsanlar avcı tavus kuşları gibi dans ediyorlar.

Toplanıp ayrılıyorlar. Yapış yapış düşünceleri ekranlardan sarkıyor ve bazen de tweetler atıyorlar. Bu bir tavus kuşları ve kurtlar ormanı.


Kendisine mütevazi bir teselli bulmaya çalıştı. "Ölüm botları" felaketlerini dikkatle takip etmesi, ona felaketin Lübnan haritasından daha geniş olduğunu öğretmişti.

Sınırları aşan büyük bir yıkım, çocuklarının kurtaramayacağı ve diğerlerinin de merhamet göstermediği hastalıklı haritalara, bölgesel oburluğun onları sonu gelmez savaşlar için oyun alanlarına dönüştürdüğü haritalara uzanıyor.

Sarsılan istikrarlar, değişen özellikler, ülkelerini güçlülerin masasında kaybedenleri oyalamak için dökülen sloganlar.

Ne zaman orada ya da burada bir bot batsa, kurbanların kimlikleri, onları denize ve balıklar sofrasına sürükleyen yerin neresi olduğu soruluyor.

Listelerde Suriyeliler, Filistinliler, Iraklılar, Somalililer, Libyalılar ve diğer milletler yer alıyor.


Bir zamanlar bir gün uyandığında Ortadoğu'nun insanlığını yeniden kazandığını görmenin hayalini kurardı.

Hükümetlerin kalkınma, eğitim ve iş fırsatları yaratma ile meşgul olduğu, kamu parasını yağmalamadığı veya israf etmediği, vatandaşlarına saygı duyduğu, anayasa çatısı altında onların farklı düşünme hakkını gözettiği, hükümetlerinin katil ve hırsızların karşısında titremediği bir Ortadoğu.

Ama Ortadoğu bitmek bilmeyen çatışmalara ev sahipliği yaptığı için bu tür hayaller kurmaktan vazgeçmişti.

Düşmanları onu ele geçirdiğinden "Arap Baharı"na hiç sevinmemişti.

Ama o da yasalarla yönetilen, farklı kaynaklardan içseler, birbirine benzemeyen şarkılara bağlansalar da tüm vatandaşlarını kapsayan bir ülkede yaşamak istiyordu.
 


Ortadoğu çok çatışmalı bir ev. Doğduk ve açık bir Filistin yarası bulduk. Kanayan bir Kürt yarası bulduk. Savaşlar ve anlaşmalar, müzakereler ve çöküşler bulduk.

Sanki bazı haritalar bazı çocuklarını içlerinde barındıramıyorlar. Ilımlı olurlarsa onları aşağılıyor, silaha sarılırlarsa da öldürüyor.

Türkiye sınırının Suriye tarafında yaşayan bir Kürt gencini düşünüyorum. İkamet ettiği hiçbir ev kalıcı değil, geçici.

Onun için her gelecek belirsiz veya korkutucu görünüyor. Ülkesinden istifa etme kararı alan Lübnanlı gencin söylediklerini büyük ihtimalle o da ailesine söylüyor.


Yine eğitimini saygın bir dereceyle bitirmeyi, kendisi ve ailesi için hayatın zorluklarını kolaylaştıracak uygun bir iş fırsatı kazanmayı hayal etmesi gereken Filistinliyi de düşünüyorum.

Hayallere, kuruntulara ve güzel şarkılara kapı aralayacak bir sevgili bulmayı hayal etmesi gerekiyordu.

Hayatı normal bir seyir izleyebilirdi ama o yaşamanın zor olduğu bir yerin çocuğu.

Sanki İsraillilerin ve Filistinlilerin kaderi sonsuza kadar birbirleriyle savaşmak, çünkü adaletsizlik üzerine istikrar inşa edilemez.

İsrail iki tarihi fırsatı kaçırdı, birincisi "Oslo Anlaşmaları", ikincisi ise Arap Barış Girişimi ve işte kan girdabı geri dönüyor.

Birçok harita karanlık bir gece içinde. Ne parlak bir fikir ne de bir umut ışığı yok. Dünyanın bu bölgesinde yaşamak ne kadar zor!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU