Burası Londra!

Okuma oranları ciddi olarak zayıf olduğundan, Arapların çoğu duyduklarına ve gördüklerine güveniyorlar. Seyircilerin yanıltılmasına neden olan da bu

Fotoğraf: Henry Nicholls/Reuters

Ünlü BBC kanalının Arapça karasal radyo yayını yerini dijital yayına bırakarak 27 Ocak Cuma günü durduruldu.

Kendisi önemli bir rol oynayan bir yayın ama bazıları buna inansa da profesyonelliği üzerinde bir görüş birliği yok.

Ancak bazıları radyonun Arap dinleyiciye hizmet etmek ve onu aydınlatmak için kurulduğuna inanıyorlar.

Ne var ki bunca yıldır radyoyu finanse eden ve destekleyen devletin bir gündemi olması doğal ki burada söz konusu devlet, radyonun faaliyet gösterdiği son 85 yıl boyunca veya büyük bir kısmında Arap dünyasının azımsanmayacak bir kısmına hâkim olan Birleşk Krallık'tır.

Son yıllarda, BBC Arapça radyosu iki bariz kusurdan muzdaripti;

İlki, finansörden kaynaklanan finansman eksikliği ki bu da aynı programları tekrarlayıp durması ve birçok dinleyicinin ondan uzaklaşması ile sonuçlandı.

Diğer kusur ise, (belki de Arap olan) sorumluların yeterince profesyonel olmaması ve duygusallığın ağır basması; nitekim bir dizi programa önyargı, taraflılık ve hatta hedef gösterme hâkim oldu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ancak, yayının durdurulma duyurusundan duyulan üzüntünün ölçüsü, memnuniyet ölçüsünden daha fazla.

Çünkü Arap dinleyici yerleşmiş olan "tarafsız" olduğu kanaati nedeniyle ona "alışmış", öyle ki bu "tarafsızlık" genel Arap dinleyici dünyasında adeta bir gerçeklik haline geldi.

Fransa, Almanya, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi büyük ülkelerin hepsinin Arap dinleyiciye (izleyiciye) yönelik radyo istasyonları veya televizyon kanalları var ve bunların sunduğu programlar "profesyonellik" arasında gidip geliyor.

Ancak hiçbiri "Arapların kara kaşı kara gözü" için kurulmadı. Temelde hepsinin finansörüne hizmet eden bir gündemi var.

Bu gündem, onu yönetenlerin siyasi ve kültürel önyargılarına ve uyum sağlama yeteneklerine bağlı olarak bazen "açık", bazen de "gizli" bir şekilde kullanılıyor.

Medya hakkında yapılan birçok araştırma "gündemsiz medya olmaz" diyor.

Bilgi Dünyası Dizisi’nden yayınlanan Herbert Schiller'in "Zihin Yönlendirenler"* kitabında Amerikan medyasından bahsedilir ve "kendisini kullanacak bir finans gücü olmadan" bir medya olmayacağı kanıtlanır.

Yakın zamanda yapılan çalışmalar "hiçbir medya aracının diğerinin yerini alamayacağını" teyit etmiştir.

ABD'de gazeteler yayımlanmaya başladığında halk, özellikle seçim zamanlarında düzenlenen kitlesel toplantıların ortadan kalkmasından endişe etmişti.

Bundan sonra basın aktif hale geldi ve çoğaldı ama kitlesel toplantılar ortadan kalkmadı.

Radyo yayınları başlayınca da basın yok olmaktan korktu ama bir süre sonra ikisi bir arada var oldular ve bütünleştiler. Aynı şekilde televizyon da basın ve radyo ile bir arada yaşadı.


Bazı uzman olmayan kişiler, bugün içinde yaşadığımız dijital devrimin ve sosyal iletişim araçlarının yazılı veya işitsel medyayı ortadan kaldıracağını veya değerini azaltacağını söylüyorlar.

Bu aceleci bir fikir, zira giderek daha popüler hale gelen yayınlar bulunuyor.

Örneğin- ki bunlarla sınırlı değil- uluslararası "The Economist" ve "Journal of Geography" (Coğrafya Dergisi) dergilerinin her ikisinin de tirajı ve dağıtımı artıyor, keza Hindistan, Güneydoğu Asya ve hatta Ortadoğu'daki bazı gazetelerin de.

Fark yaratan şey, bu araçların sunduğu "içerik" ve bu içeriği çeşitlendirmekle görevli olanların yeteneği, içeriğin çekiciliği ve en önemlisi inandırıcılığıdır.

Günümüzde (çoğunlukla) televizyondaki haber bültenleri ve gazeteler ne kadar yaygın olursa olsun, hiçbir kontrolün olmadığı sosyal medyadan daha güvenilirdir.

"Dijital" mecralarda duyduğunuz bir haberin, aceleci davranmayıp biraz beklerseniz yalanlandığını duyarsınız.

Bu karışıklık gönderici ile alıcı arasında "bıkkınlık" noktasına varan bir tür "antipati" oluşturdu.

Günümüzde sosyal medyanın büyük bir bölümünün objektiflikten uzak, çarpık bir kamuoyu oluşturduğu ve bu durumun birçok toplumu olumsuz yönde etkilediği ispatlandı.

Bazılarının fotoğraflarla "oynaması" (Photoshop) ise durumu daha da kötüleştirdi ve yasalarla bile düzeltilmesi zor bir kaos yarattı.


Arap dinleyicisinin kulağına ve zihnine yönelik dış "saldırıların" bir aracı olmasına rağmen önemli bir iletişim aracı olan radyoya dönersek, hiçbir Arap ülkesi, İngiltere, Fransa ve diğer büyük güçlerin Arap dünyasına yayın yapan radyo kanallarının alternatifi olacak şekilde kendisine ait bir radyo kanalı kurmadı.

Bu belki de radyonun öneminin, özellikle de analitik yönünün bilinmemesinden kaynaklanıyor.

Oysa radyo, dinleyicinin televizyon izleyemeyeceği veya gazete okuyamayacağı zamanlarda (örneğin araçla bir yere giderken) ya da sadece radyonun ulaşabileceği yerlerde dinleyiciye hizmet eder.


Arap televizyon kanallarına gelince, çoğunun sahip olduğu yaygınlığa rağmen onlar da önemli ölçüde profesyonellikten yoksunlar ve gözlemleyenler bunu açıkça göreceklerdir.

Birçok spiker (kadın ve erkek) okuduğu haberlerde geçen gerek kişi gerek yer isimlerini doğru telaffuz etmiyor.

Bu, hazırlık ekibinin açık bir eksikliğidir. Keza görüş programlarında bazı sunucuların konuğa sordukları soru (süre olarak) konuğun cevabından çok daha uzun olabiliyor.

En kötüsü de bazılarının program sonunda kendileri soruyu uzatırken, profesyonellikten uzak ve gereksiz bir şekilde konuğa "kısaca cevaplayın, lütfen!" demeleridir.

Bazıları da konusunda uzman olması gereken konuğun sözünü kesip kendi bilgilerini sergileyerek, açık ve net bir "narsisizm" kokan şovla ne kadar "bilgili" olduklarını gösterirler.

Burada asıl zavallı, hepsini dinlemek zorunda olan izleyicidir.
 


Bir diğer ilginç husus, hazırlanma düzeyindeki eksikliktir. Pek çokları eksik hazırlığın ciddi medya kuruluşları için ölümcül olduğunu, iyi hazırlanmanın ise televizyon veya radyo programlarının belkemiği olduğunu düşünmüyorlar.

Çoğu programın hazırlık düzeyi zayıf ve ele alınan konu ciddi olarak düşünülmüyor.

Özellikle televizyon programlarında bir başka kusur daha var ki o da "dış görünüşe" gereğinden fazla özen gösterilmesi.

Bu, biçim ve dekor kaygısının konu ve içeriğe dahi ağır basmasıdır. Oysa başarılı Batılı kurumları buna önem vermez, onlar için önemli olan "akıl"dır.

Stüdyoda pek çokları için itici ve bazıları kesinlikle ancak bir partide kullanılabilecek "aksesuarların" bolluğunu açıkça görebiliriz.


BBC Arapça radyosunun vedası vesilesiyle, Arap dünyamızdaki bazı akıl sahipleri, belki dengeli bir radyo hizmetinin önemini fark ederler.

Arap halkının buna şiddetle gereksinimi var ve bu hem mümkün hem de maliyetli değil, sadece makul bir özgürlük tavanına ihtiyacı var.

Ne var ki ufukta henüz böyle bir şey görünmüyor ve Arap dinleyici, kusurlarına ve taşıdıkları mesajlara rağmen büyük ülkelerin radyo istasyonlarında gezmeye devam edecek.

Son söz; okuma oranları ciddi olarak zayıf olduğundan, Arapların çoğu duyduklarına ve gördüklerine güveniyorlar. Seyircilerin yanıltılmasına neden olan da bu.


*Zihin Yönlendirenler, Türkiye’de Pınar Yayınları tarafından yayımlandı.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

DAHA FAZLA HABER OKU