Tarihte siyasetin, tıbbın ve dedikodunun göbeğindeki meslek sınıfı: Berberler

Tarihimizdeki en tartışmalı ve hadiselerin göbeğindeki meslek gruplarından birisi berberlerdi. Hayatımıza kahvehanelerle girseler de seyyar olarak da görev yapmaları nedeniyle girip çıkmadıkları saray, konak ve ev yoktu

Kolaj: Independent Türkçe

Eskiçağlardan beri bir esnaf sınıfı vardır ki kullandığı makas kadar dillerinin hüneri de takdire şayan: Berberler.

Modern dünyanın neredeyse her mesleği başkalaştırmasına rağmen asırlardır iyi berber olmanın iki önemli hususiyeti söz konusu: 

İlki ister ustura ister makas isterse de tıraş makinesi olsun kullandığı aletin hakkını vermek. 

Diğer hususiyet ise berberin belagati.

Berberin taburesine/sandalyesine her meslekten insan kişisi oturur. Bu koltuğun muazzam bir sosyalleş(tir)me fonksiyonu vardır. 

Hem anlatır hem de dinlersiniz.

Yaşanılan mahalleyi ve insanları en iyi onlar tanır.

O koltuğa gazetecisi de oturur siyasetçisi de. 
 

 

Oluşan atmosfer öyle muazzamdır ki kişiler Çin işkencesi altında söylemeyeceği malumatları berber dükkanının atmosferi içerisinde büyük bir keyif içerisinde anlatır.

Zaman zaman üniversite sıralarında yapılamayan ilmi tartışmalara denk gelebilirsiniz yahut en bayağı ve mahrem dedikodulara da.

Hele ki siyaset, berber dükkanlarının vazgeçilmez tartışma konusudur.

Berberler, bu fonksiyonları nedeniyle çok kelle verdi. Osmanlı'da iş öyle bir noktaya ulaşmıştı ki berber dükkanlarının tümüyle kapatıldığı devirler oldu. 

Berber dükkanları; kahvehane, hamamlar ve meyhanelerle beraber siyasetin en fazla müdahale ettiği mahfillerden birisiydi; çünkü toplumsallaşmanın en yoğun mekanlarıydı.
 

 

Osmanlı'da toplumsallaşma mekanları: Hamamlar ve kahvehaneler

Temizlik Türklerde öylesine içselleştirilmiş bir alışkanlık ki bu alışkanlığı karşılamak için literatürümüzde yüzlerce kelime var; temiz, temizlik, tahir, taharet, nezih, nezafet, pak, paklık hatta latif, letafet… Bir çırpıda akla gelenlerden. (Hüseyin Çelik - Temizlik Doğu'dan Gelir) 

Temizliğe böylesine düşkünlüğün kökleri evvela Türklerin İslamiyet hassasiyeti ve üzerine kurulduğu Anadolu'nun geniş bir medeniyet birikimine sahip olmasından ileri geliyordu. 

Öncelikle İslamiyet'te dört maddi vücut temizliği her Müslüman'a emrolunmuştur; bunlar abdest, gusül, taharet ve öldükten sonra ölünün defnedilmeden evvel yıkanması.

Bunların dışında Kur'an-ı Kerim'deki pek çok surede temizliğin önemi vurgulanır;

... Orada temizlenmeyi seven kimseler vardır. Allah da temizlenenleri sever.

(Tevbe Suresi, ayet 108.)

 

... Şüphesiz Allah tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.

(Bakara Suresi, ayet 222.)

 

Giydiğin elbiselerini de (her zaman) temiz tut.

(Müddessir Suresi, ayet 4.)


Bunun dışında İslam Peygamberi Hazreti Muhammed'in temizlik üzerine söylediği sözler önemli yer tutar;

"Din temizlik (esasları) üzerine kurulmuştur."

"Namazın anahtarı temizliktedir." 

"Temizlik imanın yarısıdır."


Ayrıca, namaz kılınan seccadenin ayak ve baş yerinin üst üste gelmeyecek şekilde katlanması, peygamberin tavsiyesi olduğu için elbise konusunda en çok beyaz libasın tercih edilmesi Türklerin temizlik alışkanlıklarını imani bir çerçevede değerlendirmesinin tezahürüydü. 

Türklerin temizlik alışkanlığının en önemli şahitleri ise Batılı seyyahlardı. Onların Türklerin temizlik alışkanlığına yönelik yazdıkları, konunun daha mücessem kılınmasını sağlar.

Bu bağlamda hamam neredeyse her Türk mahallesinde ve köyünde en az cami-mektep kadar gerekli görülen mekânlardı. Halk burada bir yandan temizlenirken bir yandan da sosyalleşirdi.

Bu sosyalleşme ile siyaset, ilmi meseleler kadar fitne-fücur olarak tanımlanan ifsat hareketleri kendisine hamamda yer bulmuştu.

Bir diğer dikkat çekici mekân kahvehanelerdi. Esasen ve resmen kahvehane açmak uzun süre yasaktı Osmanlı'da; ama saray eşrafının kahvehane tekellerini ellerine alıp buralardan ciddi bir gelir kapısı oluşturması kahveye yönelik algıyı değiştirdi.

Ünlü Osmanlı kadısı Ebusuûd'un yasak fetvasına rağmen başta İstanbul'da olmak üzere ardı ardına kahvehaneler ve kahveci dükkânları açılmaya başlandı. 

Dördüncü Murat devrine gelindiğinde ise kahvehanelerin sosyal yapısı yeni tartışmalara sebep oldu.

Burada toplanan ahalinin politik açıklamalar yaparak, yer yer hükümeti eleştirmesi Sarayın dikkatini çekti. 
 

Dördüncü Murat (1).jpg
Dördüncü Murat

 

Sultan Murat fitnenin başını ezmek amacıyla kahvehaneleri kapattı ve tüm İstanbul'da kahveyi yasakladı.

Bu kurala uymayanları sürdü veya idam etti. Ayrıca bu yasağı İstanbul ile de sınırlı tutmayarak Edirne'de de tüm kahvehaneleri kapattı.

Tüm bu önlemlere rağmen Dördüncü Murat kahveye çok düşkün olması sebebiyle daha sonraları bu içeceğe yönelik tedbirleri yumuşatmıştı. 

Dördüncü Murat'ın ölümünden sonra kahve ve kahvehane politik mecranın tartışma sahasından çıkmışsa da bir ahlak problemi olarak tartışılmaya devam edildi.

İşte berber dükkanları da hamamlar ve kahvehaneler gibi tartışmaların her daim merkezindeydi.
 

 

Berberliğin tarihimizdeki yeri ve fonksiyonu

Öncelikle Osmanlı'da berber, sadece saç ve sakal tıraşı yapan kişi değildi.

Diş çekmek, sünnet etmek, hacamat yaptırmak ve çıban dağıtmak gibi tıbbi müdahaleleri yapan kişiler berberlerdi.

Bu yüzden berberler "esnaf-ı cerahat" mensubu kabul edilirdi. Yani berber demek bir çeşit alternatif tabip anlamını da ihtiva ediyordu. 

Hatta Osmanlı Divan şairlerinin pek çok şairi bilhassa dişten çektikleri sızıları dizelerine dökerken kendilerine derman olan berberleri satırlarına mütemadiyen aktarıldı:

Söksün dişini mest olıcak kelb-i laînin 
Bul kanda ise kerpeden-i berberi şimdi.

(Turabi) 
 

Berber belgesi.jpg
Berber belgesi

 

Elbette bu ve benzeri operasyonları yapabilmek için berberlerin yetkili belgelere sahip olmaları gerekiyordu. 

Berberler, ilk mekânlarını ise kahvehanelere borçludur. Hemen hemen her kahvehanenin bir berberi bulunuyordu; ama kahvehanelerin sık sık kapatılması berberleri kendi mekânlarını açmaya zorladı. 

Berberlik ilk ortaya çıktığında genelde saç-sakal ne varsa kesilir üryan bir biçimde gönderilirdi müşteri. 

Zamanla berberler kendilerini geliştirip pala bıyık, keçi sakal, pos bıyık gibi modeller geliştirdi; ama bu bilhassa ulema tarafından "züppeliğin teşviki" olarak yorumlandı.

Berberlerin müşterilerine yaptıkları saç ve sakal modelleri ile gençleri yoldan çıkardığına dair yorumlar ciddi bir şekilde tartışılıyordu. 

Osmanlı'da ser-terâş ve hallâk gibi isimlerle de anılan berberlik yukarıda bahsedilen hususlardan ötürü çok hoş görülen bir meslek değildi.

"Lahana kadar baş, on paraya tıraş" geleneğinin terk edilerek "Acem usulü, ibrişim usulü" gibi tarzların gençler arasında yaygınlık kazanması yenilik karşıtlarının berberlere hasmane bir tavır içine girmelerine neden oldu.

Berberlere yönelik en sert yasak Dördüncü Murad döneminde oldu. Berber dükkânları ancak Sultan öldükten sonra tekrar açılabildi.

17'nci yüzyılda özellikle köle berber çıraklarının eşcinsel ilişkiye zorlanması hadisesi menfur olayların ötesine geçmesi halkın berber dükkânlarına olan öfkesini yeniden artırdı.

Bosnalı Sabit, berber çıraklarına yönelik uygunsuz durumu beyitlerine aktarır:

İbrişim fûta güzel gerçi yakışmış beline 
Sırma tasmalı nâlın pâyine mikras eline 
Sığayım kollarını, al ele altun leğeni 
Yüzümün kâresine bakma tıraş eyle beni 
Dizine baş koyayım, koklayayım gül bedeni.

 

 

Tüm bu sorunlar yetmezmiş gibi kahvehaneleri tekelinde tutan Yeniçeriler, berber dükkânlarına da tasallut olmuşlardı.

İkinci Mahmut, Yeniçeri Ocağını kaldırırken acımadığı esnaf grubunun başında berberler geldi.
 

Sultan II. Mahmut (2).jpg
Sultan II. Mahmut

 

Önce tüm berber dükkânları kapatıldı ardından Avrupai tarzda ve önemli kurallarla tekrar açıldı.

1831 yılında dişçilik gibi işlerden men edilen berberler Batılılaşma süreci ile yeniden önem kazandı. 

İyi berberler ve özellikle saray eşrafının berberleri bu ilişkilerini ve belagatlerini doğru kullanmayı başardı.

İlerleyen yıllarda pek çok önemli subay okuluna kabul edilen berber çocukları devlet mekanizmasında hızla yükseldi ve ikinci kuşak Osmanlı Paşalarının şeceresi incelendiğinde görülüyor ki ya babası yahut da dedesi berber olan pek çok paşa bulunmaktadır. 
 

 

Velhasılıkelam sözü daha fazla uzatmadan denilebilir ki tarihimizdeki en tartışmalı ve hadiselerin göbeğindeki meslek gruplarından birisi berberlerdi.

Hayatımıza kahvehanelerle girseler de seyyar olarak da görev yapmaları nedeniyle girip çıkmadıkları saray, konak ve ev yoktu.

Her meseleyi tafsilatlı olarak bilirlerdi. Makasları kadar tatlı dilleri de mesleklerinde aranan niteliklerden birisiydi.

Osmanlı'nın siyaseten krize girdiği dönemlerde ilk kapatılan mekânların sahipleriydi.

Toplumsal hayatta yer almaya başladıkları ilk günden itibaren gençlerin dejenere olduğu mekanlar, dedikodunun yuvası ve fitnenin merkezi olarak görüldüler.

Bunun yanında başı ağrıyan, beli ağrıyan, dişi çürüyen yahut çocuğunu sünnet etmek isteyenin de soluğu aldığı mekânlardı berberler. 

 

 

*Daha ayrıntılı bir okuma için Haluk Pek'in "Mahallemizin İlk Sağlıkçıları: Berberler Halûk Perk ve Ahmet Yamaç Koleksiyonu" çalışması incelenebilir.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU