Her yılın ocak ayı yazarlar, yorumcular, analistler, görüş belirtenler ve tahminde bulunanlar için bir açmaz oluşturur.
Kapılarını sonuna kadar açan bir yıl boyunca, yaşanacak ve olacaklara dair tahmin, öngörü ve gözlemde bulunulması talepleri tekrarlanır.
Buna ilişkin en ünlü örnek şudur:
New Yorker gazetesi yazarı Robin Wright bir dergide -yılın savaşlarının ve krizlerinin o yılı nasıl kapsayacağının izini sürerken- John F. Kennedy'ye benzeyen birinin başkanlık seçimlerini kazanacağı ve daha sonra birinci başkanlık dönemi bitmeden öleceği şeklinde bir tahminde bulunmuştu.
Tahminin gerçekleşmesi üzerine hanımefendi ünlü oldu ve insanlar onun üçüncü dünya savaşının çıkacağı ve aya ilk ulaşanın Sovyetler Birliği olacağını da tahmin ettiğini unuttular!
Elbette ünlü bir sözde de denildiği gibi; gaybtan bilgi verenlerin söyledikleri doğru çıksa da onlar yalancıdırlar.
Çünkü Wright'ın geri kalan tahminleri okumadan ibaretti. O dönemde Soğuk Savaş şiddetlenmiş ve Moskova uzay yarışında zaten öne geçmişti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Çok uzak geçmişe gitmeye gerek yok; zira modern çağ, ocak ayında "yeni" yılda neler olacağına dair düşünce ve tahminlerin, başarıdan çok başarısız olduğunu gösteriyor.
Nitekim devrimlerin sıcaklıkların yükseldiği ve yetkili makamların yıllık tatilden dolayı bir tür komada olduğu olağan temmuz ayında gerçekleşmeyi bırakıp, kimse bilmeden havanın dondurucu olduğu ocak ayına geçiş yapacağını bilen çıkmamıştı.
Devrimlerin, mevsimlerinin değişmesiyle işlerin karışmasından korktukları için tüm Batılı yazarlar 21'inci yüzyılın ikinci on yılının başında patlak veren Arap devrimlerini "Arap Baharı" olarak adlandırdılar.
Önce Tunus'ta, ardından Mısır'da yaşananların Suriye'ye, Yemen'e ve Libya'ya kadar uzanacağını ve bazı sahnelerinin diğer Arap ülkelerinde yaşanmaya devam edeceğini de kimse bilememişti.
İşin garibi, Batı'nın kutladığı "bahar", yılın tüm mevsimleri boyunca devam eden, ardından yüzyılın ikinci ve üçüncü on yılına sarkan iç savaşlara kadar uzanmıştı.
Üç yıl önce, ocak ayı sıradan bir ay gibi göründüğünden, kimse doğanın neler hazırladığını bilmiyor ve tahmin edemiyordu.
İki ay önce Çin'de ilk "Kovid-19" vakaları görüldüğünde bunun çok büyük bir meselenin başlangıcı olduğu bilinmeden, ocak ayında yeni yıla dair tahminler ve öngörülerde bulunuldu.
Pandemi başladıktan sonra da bir yıldan fazla uzayacağına dair öngörüler olmadı.
"Yeni normal" hakkında çokça konuşuldu, ki tarihte nadiren tahminler normalden bahsetmiştir.
Ocak ayında dünyanın tedaviyi keşfetmesi, bu salgın ve musibete karşı aşıyı icat etmesinden sonra beklentiler dünyanın iyileşmesine ve yüksek büyüme oranlarına odaklandığında da yine kimse sonrasını tahmin edememişti.
Tahminler bir uluslararası iş birliği durumu yaşanacağı yönündeydi. Uluslararası arenada yer yer yaşanan tacizlere rağmen, ABD-Rusya ve ABD-Çin ilişkileri karamsar beklentilere dahil edilmemişti.
Ancak bu görünen iyimserlik, ocak ayından birkaç gün sonra artık geçerliliğini kaybetmişti.
Zira Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle doğan küresel sistemi değiştirmeye teşvik eden şubat ayındaki Rusya-Çin ortak açıklamasıyla küresel alarmlar çalmıştı.
Ortak açıklamaya göre bu küresel sistem ilk olarak dünya çapında bir ticari ve ekonomik küreselleşme sunmuştu.
İkinci olarak gelir, Dünya Ticaret Örgütü'nde nüfuz, ABD dolarının küresel ekonomik sistemdeki hakimiyeti açısından ABD'ye özel bir konum sağlamıştı.
İşte o zamandan beri (açıklamadan sonra) dünya, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra yerleşen uluslararası sistemi bir bütün olarak gözden geçirme hali içinde.
Bu arada, Soğuk Savaş'ı da hiç bir yorumcu veya istihbarat servisi tahmin edememiş veya öngörememişti.
Uluslararası sistemin revize edildiği tüm durumlarda ya İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda olduğu gibi sistemin temel dayanakları arasındaki uzlaşıya göre revize edildiği ya da Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden önce olduğu gibi, sistemde yeni bir denge sağlamak için bir savaşın çıkarılması gerektiği mantığının izlendiği kimsenin aklına gelmedi.
Ukrayna sınırındaki Rus askeri yığınağının tercihi de bu sonuncusuydu; savaşmak.
Şubat ayında bu yığınak, Rus kuvvetlerinin üç cepheden Ukrayna'ya girdiği bir savaşa evrildi.
Savaş başka bir arenada da dönüyordu ve bu savaşta bir yanda Belarus, Kuzey Kore, İran ve Suriye gibi ülkelerin coşkulu desteğiyle Rusya ile komşuları, diğer yanda ABD liderliğindeki Batılı güçler vardı.
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısına ABD ve Batı'nın tepkisi ekonomik "boykot", ABD sermayesinin ve Apple'dan McDonalds'a şirketlerinin Rusya'dan çekilmesi oldu.
Ukrayna savaşı, iki ülke arasındaki bir savaş olmaktan çıkıp tüm dünya ülkelerini kapsayan küresel bir krize dönüştü.
Tüm dünya ülkeleri, en dikkate değer özelliklerinden biri olarak, Çin'in küresel bir süper güç olarak dikkat çekici yükselişe geçen yeni bir dünyayla başa çıkmak için siyasi ve ekonomik koşullarını yeniden düzenlemeye başladılar.
Ocak ayında kimse bize tüm bunların olacağını söylememişti. Rus savaş planlarını yayınlandığında kimse ABD istihbaratına inanmamıştı.
Keza Rusya Devlet Başkanı Putin Rusya-Ukrayna ilişkileri çerçevesi meselesini bir bütün olarak Çarlık Rusyası dönemindeki çerçeveye yerleştirdiğinde, geleceğin değil geçmişin güçlü bir şekilde geri döndüğüne de kimse inanmamıştı.
Başkan Biden ideolojik bir savaşa can atıyordu. Bu yüzden "kapitalizm" ile "komünizm", "liberalizm" ve "sosyalizm" arasında bölünmüş bir dünyanın yerini alması için dünyayı "demokratlar" ve "otoriterler" olarak iki safa ayırdı.
Artık ne dünya yeni ne de küreselleşme uluslararası ilişkilerin kanunu değil.
Yeni yıl geldiğinde, içinde ne iyi bir haber ne de bir müjde vardı, daha çok bir önceki yılın olaylarının bir uzantısını taşıyordu.
Uzun süreli savaşın içine gömülmüş bir dünyaya teslim olmak olağan hale geldi.
Rusya yüz binlerce askerini seferber ederken NATO sınırları geçebilen birçok tank türüyle dolu yeni silah anlaşmaları sunuyor.
Savaş, Rusya'nın ve Ukrayna'nın karşılıklı saldırıları, şehirlerin işgali ve kurtuluşu arasında gidip geliyor.
Ukrayna'da yıkımın, Rusya'da ise bitkinliğin izleri görülüyor. İkisi arasında yalnızca uluslararası ilişkiler uzmanı Joseph Nye'nin tanımıyla bir "diplomatik kış" var.
Arenada sadece Türkiye'nin, esir takası, gıda koridoru, dünyayı kıtalararası radyasyonla yok etmeden önce, nükleer tesisi kurtarmaya dönük küçük girişimleri var.
Ocak ayının üç haftasının ardından yaygın eğilim, geçen yılın tecrübesinden yararlanma ve ondan kaynaklanan krizlerden kaçınma girişimleri dışında, tahmin ve öngörülere karşı dikkatli olmaktır.
Yazımızı faydalı olabilecek bir tahmin olmadan bitirmemek için dünyadaki uluslararası ilişkilerin temel kurallarına döndüklerini söyleyelim.
Bu kuralların ilki de şu; devletler arası ilişkilerde ne mutlak dostluk ne de sürekli düşmanlık vardır, kalıcı olan tek şey devletlerin yüksek çıkarlarıdır.
Keza devletlerin birbirleri ile çekişen ülkeler ve bloklar arasına kanatlarını sokmasını, hatta aralarında savaş çıkarmasını kesinlikle engelleyecek bir şey de yoktur.
İkincisi, görünüşe göre her yılın ocak ayında söylenebilecek tek bir sabit gerçek var; o da Çin'in bir süper güç statüsüne yükselişinin gerçekleştiğidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia