10 yıl önce yıkılan genelevlerin altından tarih çıktı

Ankara Kalesi eteklerinde arkeolojik kazılar devam ediyor. Bölgede 1980'lerden bu yana bilinen Roma Tiyatrosu'nun yanı sıra 2021'de bir Osmanlı hamamı gün yüzüne çıkmıştı. Kazıların sürprizlerinden biri de bulunan iki madalyon oldu

Bentderesi… 

Hititlerden Roma İmparatorluğu'na kadar pek çok devletin sosyal ve ticari hayatının izlerini taşıyan Ankara semti. 

Ve tabii Türkiye'nin ilk genevlerinin de… 

Tarihi milattan önceye dayanan Ankara Kalesi eteklerinde kurulu bu bölge, 1930'lara kadar çoğunlukla gayrimüslimlerin yaşadığı bir ticaret ve mesire alanıydı. 

1930'lu yıllarda ise devlet eliyle açılan ilk genelevler burada kuruldu ve bu "gelenek" yıllarca devam etti. 

Tarih 1980'leri gösterdiğinde Bentderesi ve çevresi için "SİT alanı" kararı çıktı. 
 

BENTDERESİ
Bentderesi, 1930'lar/ Fotoğraf: Solfasol TV


Ancak bölge ile ilgili "insanların geçmeye korktuğu yer" algısı 1990'lar ve 2000'lerin başında giderek güçleniyordu. 

Süleyman Can Kurnaz, Lavarla için kaleme aldığı Ankara yazısında şöyle anlatıyordu Bentderesi'ni:

"Sadece uçkur çözmek için değil, camları sarıya boyanmış evleri görmek ya da girişinde halk arasındaki adı farklı olan halka tatlısından yemek bile bir kesime keyif verir. Çoğunluğun nereye gittiğini bildiğiniz ancak bilmemezlikten geldiğiniz o güçlü duygu Bentderesi yokuşunda yaşanır."

Genelevlerin hayli tartışmalı ve hatta "çatışmalı" şekilde yıkıldığı, 2010-2011 dönemi ise semt için bir dönüm noktası oldu.

Bu tarihten sonra da sadece Bentderesi için değil tüm Ulus için yenileme projeleri de başlamış oldu. 

Sarı boyalı evlerin altındaki hamam

Esasında, ilk kez 1990'da ABB Meclisi'nde kabul edilen "Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planı"nın 25 yılı aşkın hayli çalkantılı bir geçmişi var. 

Defalarca iptal edilen, değiştirilen, sonra yeniden iptal edilen, Şehir Plancıları Odası, Peyzaj Mimarları Odası ve Mimarlar Odası'nı Ankara Büyükşehir Belediyesi'ni mahkemelik eden bir süreçti bu. 
 

Bentderesi genelevler
Bentderesi bölgesinde 1930'lardan bu yana var olan genelevlerin 2010-2011'de yıkılması pek çok tartışmaya da konu olmuştu


Bugüne gelindiğinde ise, eski kale evlerinin yenilenmesinin ardından, Ulus'ta yürütülen projelerin en önemlilerinden biri kale eteğinde yürütülen kazılar. 

Ankara halkı ve ABB yönetimi, geçen seneye kadar bu bölgede yalnızca Roma Tiyatrosu'nun varlığından haberdardı. 

Ve 12 yıl önce yıkılan "sarı boyalı evlerin" altından bir Osmanlı Hamamı çıkacağını kimse bilmiyordu. 

13 ila 15'inci yüzyıla tarihli Debbağhane Hamamı

Doğukan Yaycı, kazılarda başından beri görev yapan bir sanat tarihi uzmanı ve arkeolog. 

Yaycı'nın açıklamasına göre Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi işbirliğinde Roma Tiyatrosu için koruma çalışmaları devam ederken bir kurtarma kazısı da başlatıldı. 
 

Osmanlı Hamamı Ankara
Ankara Kalesi eteğinde bulunan hamamdan önce bölgeye yapay bir arkeopark inşa edilmesi planlanıyordu. Hamamdan sonra bu plan "gerçeğe" dönüştürüldü/ Fotoğraf: Gökçen Tuncer


Alanda bulunan sarnıç yapının etrafı açılmak istendi.

Toprak altında bir tarihi eserin olup olmadığını belirleyen sondaj çalışmaları yürütüldü. 

"Kazılar sırasında bir baktık ki önce bir hamam kubbesi geldi" diyor Doğukan Yaycı. 

Yaycı'nın açıklamasına göre sonraki süreçte bu hamamla ilgili daha fazla bilgi edinmek adında tüm Osmanlıca ve Arapça kaynaklardan vakfiyeler araştırıldı. 

Yaycı, söz konusu süreci, "Halil İnalcık hocamız ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından orada bir hamam olduğu ve bu hamamın Fatih Sultan Mehmet döneminde yapıldığı teyit edildi. Vakfiyesinin 15'inci yüzyıla kadar tutulduğunu gördük. O nedenle 13- 15. yüzyıllar arası, Debbağhane Hamamı'nın burası olduğunu düşünüyoruz" şeklinde anlattı. 

Kalenin eteklerinin bittiği yerde yer alan ve Ankara Debbağhane / Tabakhane Hamamı adıyla bilinen alanın tek işlevinin hamam olmadığını tahmin ettiklerini söylüyor Doğukan Yaycı. 
 

Doğukan Yaycı
Sanat tarihi uzmanı ve arkeolog Doğukan Yaycı


Yaycı'nın açıklamasına göre alan, 15'inci yüzyılda hamam işlevini kaybettikten sonra seramik ve çini işleme atölyeleri olarak kullanıldı.

Üst kotlarda ise deri tabak etmek için kullanılan kısımlara ulaşıldı. Derinin yıkanıp işlendiği, pitos adı verilen kaplar bulundu. 

Çıkan buluntuların incelendiğini söyleyen Doğukan Yaycı, "Seramiklere rastladık. 400'e yakın sikke parçamız var, 1600'e yakın motifli süslemeli lüle piposu ve sayısız cam eserimiz var. Tamamı Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından inceleniyor" açıklamasını yaptı. 

Eski tarihte hamamların işletmesi yeniçerilerdeydi

Yaycı'ya göre henüz tamamı yüz üstüne çıkmayan hamamın kale eteğinde bulunması sık rastlanan bir durum. Zira, kale ve etrafında savaşan yeniçeriler için kurulan bu tesislerin işletmesi de yeniçerilere veriliyordu. Kazılar sırasında bulunan lüle taşı pipolar da bunun en önemli göstergesi. 
 

Ankara Kalesi hamam
Ankara Kalesi eteklerinde gün yüzüne çıkarılan hamamın ilk hali/ Fotoğraf: ABB

 

"Biz genelde hamam ve kale kazılarında pipoyu çok fazla buluruz" diyor Doğukan Yaycı ve ekliyor: 
 

Yeniçeriler, kale eteklerinde dinlenme yaptığı için birçok kale kazısında seramiklere ve pipolara rastlanıyor. Yeniçeriler de hamamlarda tütün içtiklerinden dolayı ve o dönemlerde cam seramik işleme atölyelerinde pipolar üretildiğinden dolayı hem hamam da hem atölyede çok fazla pipo bulunabiliyor. 


Yapay arkeopark düşünülmüştü, gerçek bir arkeoparka dönüştü

Hamamın arka tarafının da ortaya çıkmasının ardından, 1427-1440 tarihleri arasında inşa edilen Ankara'nın en ünlü hamamlarından Karacabey Hamamı'nın birebir şemasına uyup uymadığına bakılacak. Tüm bu işlemlerin tamamlanmasıyla da tescil süreci başlayacak. 

Kalenin eteğinde yer alan bu alana bir arkeopark kurulacak. 
 

Ankara Arkeopark ABB
Ankara Kalesi eteklerine kurulacak arkeoparkın 2023'te tamamlanması planlanıyor/ Fotoğraf: ABB


Hamam bulunmadan önce söz konusu parkın replika eserlerle oluşturulması planlanıyordu. Ancak hamamın bulunmasıyla proje revize edildi. Bulunan her şeyin korunması ve yapay değil gerçek eserlerin park dahilinde halka teşhir edilmesi kararı alındı. 

Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi işbirliğinde yürütülen proje tamamlandığında, 17 bin metrekarelik bir alanda kazı alanlarının ve buluntuların sergileneceği açık hava müzesi, ziyaretçi merkezi yapısı içerisinde çocuklara ve gençlere arkeoloji bilimini tanıtmayı ve sevdirmeyi amaçlayan atölyeler, Ankara'nın tarihi katmanlarının anlatıldığı tematik sergiler ve tarihi yapıları tanıtıcı sanal gerçeklik (VR) deneyimleri yer alacak. 

Biri bakır, biri sedef iki madalyon bulundu

Bölgenin heyecan verici keşifleri hamam ile sınırlı değil. 

Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı olarak çalışan arkeolog ve sanat tarihi uzmanı Doğukan Yaycı, Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada kendisinin bulunduğu açmada iki madalyon bulduklarını söyledi. 

Madalyonlardan biri bakır ve tunç alaşımlı. Diğer ise sedef. Boyları, madeni 1 Türk lirasının yaklaşık 1,5 katı. 

Yaycı'nın açıklamasına göre sedef madalyonun üzerinde çocuk İsa tasviri var. 

 

Meryem Ana ve Çocuk İsa
Meryem Ana ve Çocuk İsa'nın tasvir edildiği bir fresk temsili

 

Bakır madalyonun üzerindeki yazıyı incelemesi ise yaklaşık bir ayını alan Yaycı, yazıların, 18 ve 19'uncu yüzyıl arası latin harfleriyle yazıldığını söyledi. 

Arapça, Farsça, Osmanlıca ve Antik Yunanca tarihi eser çevirme uzmanlığı da bulunan Yaycı, bu süreci şöyle anlattı: 
 

Madalyon topraktan çıktığı için bizim korozyon (metal veya metal alaşımlarının oksitlenme veya diğer kimyasal etkilerle aşınma durumu) dediğimiz bir tabakası oluyor. O nedenle yazı net olarak okunmayabiliyor. 

Madalyonla ilgili başka hiçbir yerde bir yayın bulamadık. Biraz okunan kısmını ben bir aya yakın araştırdıktan sonra bunun ilk başta bir para olmadığını madalyon olduğunu gördüm. 

Temizliği yapıldıktan sonra bir aziz tasvirinin olduğu anlaşıldı. Ancak bu tasvir, bizim bildiğimiz bir aziz tasviri değildi. Biz, Hristiyanlıkta çok kullanılan aziz tasvirlerini biliriz. O zaman "bu yöresel bir aziz olma ihtimali var" dedik. 
 

St. Hieron
Nevşehir'in Göreme ilçesinde yer alan St. Hieron kilisesi


Yanda da "Hiero" yazıyordu sadece. Bunun aziz olabilmesi için başında "St. , Saint" ibaresi konulur. Aziz olduğunu tespit edebilmek için bunu yakalamam gerekiyordu. Biraz daha temizliğini yaptıktan sonra o ibareyi yakaladık. 

Çok sayıda kaynak taramasının ardından, İngilizce bir kaynakta St. Hieron'un, Kapadokya'nın yöresel azizleri çalışmasında yer aldığını gördük. 

O dönem "Ben bu azizi bir yerden gördüm" demiştim. Çünkü ben, Kapadokya'da da çalışmalar yaptım ve bu bölgede bir St. Hieron Kilisesi yer alıyor. 

Kapadokya'da kendi çektiğim fotoğrafları açtım. Bu azizin tasvirinin aynısını orada gördüm.  

Kapadokyalı bir aziz olduğunu, arkasında da muhtemelen temizlikten sonra çıkacak ayakta bir taht üzerinde Hz Meryem tasviri olduğunu tespit ettim. 


Göreme'nin eski adı Maççan, Aziz Hieron'un annesinin adı 

Yaycı'nın açıklamasına göre bu madalyonun bulunmasının iki önemi var. 

Bunlardan ilki bulunduğu yer ile ilgili. Hamam ve Roma Tiyatrosu arasında kalan bölgede daha önce iki katmanlı bir yol bulunmuştu. 

Yaycı, "Alt katı erken, üst katı geç dönem dediğimiz 17-19'uncu yüzyıla tekabül ediyor" diyor. Bu madalyon, o yolun da tarihini bir nevi vermiş oluyor. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Madalyonla birlikte ulaşılan ikinci önemli bilgi ise Kale civarında yaşayan Ermeni nüfus ile bağlantılı. 

Hieron'un ortodoks mezhebine mensup bir aziz olduğu biliniyor. 

2019'da Ayşegül Erdem Sürme tarafından yazılan "Nevşehir'deki Hristiyanlık Yapıları ve Azizleri" başlıklı yüksek lisans tezine göre Aziz Hieron, asker azizlerden biri ve Göreme doğumlu. 

Perslerle yapılan savaşlar sırasında Malatya'da büyük elde eden Hieron, daha sonra 30 arkadaşı ile birlikte öldürülüyor. Aziz Hieron'un kesilerek annesine gönderilen elinin uzun süre Göreme'deki Tokalı Kilise'de saklandığı rivayet ediliyor. Hatta Göreme'nin eski adı Maççan'ın, Hieron'un annesinin adı Maççan'dan geldiğine inanılıyor. 

"Ankara'da ciddi bir Ermeni nüfusun yaşadığını biliyoruz. Roma Tiyatrosu'nun arka tarafı da Ermeni mahallesi" diyen Doğukan Yaycı, "Bizim bulduğumuz madalyondakinin Ermeni ve Ortodoks bir aziz olduğunu aramızda istişare ediyoruz. Ki bu durum böyleyse madalyon, Ermenilerin, Yahudilerin ve Müslümanların iç içe yaşadığının bize bir kanıtı" değerlendirmesini yapıyor. 

Yaycı, Ankara Kalesi eteğinde bulunan bu madalyonun benzerine, İspanya'daki bir yayında rastladıklarını söyledi: 
 

O yayın da bizimkiyle aynı tasvir. Ancak arka yüzü biraz daha silik. Bizimkinde Hz. Meryem var. Bizim bulduğumuz eser çok daha temiz ve sağlam. 


Tesadüf eseri bulunan tiyatro

Ankara Debbağhane/Tabakhane Hamamı'nın arka tarafında kalan ve arkeoparkın bir parçası olacak Roma Tiyatrosu ise uzun yıllar önce bir tesadüf eseri bulunmuştu. 

1982 yılında bölgedeki ayakkabıcıları bir araya toplamak için tiyatronun olduğu alanda "Umum Kunduracılar Sitesi" inşaatı başlatılmıştı. 

Ancak temel kazıları sırasında bazı tarihi eserlerin ortaya çıkmasıyla inşaat durduruldu ve Anadolu Medeniyetler Müzesi'ne konudan haberdar edildi. 
 

Roma Tiyatrosu
Restorasyonu tamamlanmak üzere olan Roma Tiyatrosu, Bentderesi Caddesi ve Hisar Caddesi arasında yer alıyor/ Fotoğraf: Gökçen Tuncer


Sonrasında ise Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyeleri ve müze elemanları tarafından detaylı bir araştırma başlatıldı. Bir süre sonra da arkeolojik kazılara geçildi. 

Tiyatronun yamaçta olması, üzerinde yüklü miktarda toprak birikmesi ve bu toprağın atılması için uygun alanın olmaması nedeniyle kazılar da kolay değildi. 

Buna ek olarak yıllarca genelevlerin bulunduğu bölge, bu yapılar yıkıldıktan sonra da uzun süre evsizler tarafından sığınak olarak kullanıldı. Çevre sakinlerinin çöplerini atmaya devam ettiği tiyatro uzun bir süre de uyuşturucu ve alkol bağımlılarının işgalindeydi. 

Sanat tarihi uzmanı Doğukan Yaycı, Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada çalışmaların hızlandığı 2019 sonrasında bile "çevre etkenleri nedeniyle bir faaliyete girmek çok zordu. Alana gittiğimizde bile tinerciler, uyuşturucu kullananlar hâlâ oradaydı ve  çıkarmak çok zordu" diyor. 

5 bin kişilik tiyatronun 1700 kişilik kısmı kurtarıldı

ABB Kültür ve Tabiat Varlıkları Dairesi Başkanı Bekir Ödemiş ise Independent Türkçe'ye verdiği röportajda "Kazı, yanılmıyorsam 1987'ye kadar devam ediyor. Eserlerin bir kısmı, Hisar Caddesi'nin altında kalmış durumda. Şu anda 1700 kişilik kısmı ancak kurtarabildik" açıklamasını yaptı. 

1980'lerdeki girişimin ardından 30 küsur yıl atıl kalan bölge için Ankara Büyükşehir Belediyesi, 2021'de "Arkeopark Çevre Düzenleme Uygulamaları" projesini başlattı. 

Bu kapsamda, özgün yapısında 5 bin kişilik olduğu tahmin edilen Roma Tiyatrosu'nun Cavea kısmı (antik dönem tiyatrolarında oturulan bölümler) için konservasyon çalışmaları tamamlanmak üzere. 
 

Roma Tiyatrosu
Kuşbakışı görüntüsüyle Roma Tiyatrosu/ Fotoğraf: ABB


Harç kullanılmadan ayakta duran duvarlar

Tiyatronun bugüne kadar kalan giriş kısmında, devasa andezit taşlarının, herhangi bir harç kullanılmadan, birbirine geçmeli şekilde ayakta durduğu görülüyor. 

Bu sistem için "Roma mimarisinin muazzam taş ustalığını gözler önüne seriyor" diyen Doğukan Yaycı, tiyatronun bugüne kalamayan kısmının tamamlanması için ise Ankara'da aynı taş ocağından çıkan andezit taşlarını kullandıklarını söylüyor. 

Yaycı, "Mevcut bir planı yoktu. Yıkıntı halindeydi. Biz, tiyatronun yine çeşitli kültürel faaliyetler için kullanılması amacıyla, Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Ankara Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile aynı malzemeyi kullanarak benzerini yaptık" diyor. 

Yeni kullanılan andezitlerin rengi, Roma döneminde kullanılanlara göre daha açık. 

Ancak yeni döşenen andezit taşları, "mucartalama" yani çekiçle eskitme yoluyla orijinal haline benzetiliyor. Bölgede çalışan uzmanlar soğuk ve sıcak değişimleriyle Roma dönemindeki rengine döneceğini söylüyor. 

Kral Yolu'nun geçtiği kent: Ankara

Bugün pek çok kişinin "gri" dediği Ankara'nın esasında, tahmin edilenden çok daha renkli bir geçmişi var. 

Bir kere her şeyden önce Ankara'nın her zaman bir yerleşim yeri olmasının nedeni, Anadolu'nun kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına geçen yolların kavşağında yer alıyor olması. 
 

Kral Yolu
Kral Yolu veya tam ismi ile Pers Kral Yolu Pers İmparatorluğu kralı I. Darius zamanında MÖ 5. yüzyılda onarılmış ve yeniden düzenlenmiş bir antik anayol/ Harita: Wikipedia


Milattan önce beşinci yüzyılda var olduğu bilinen, Efes'ten İran'a kadar uzanan, ticaretin de haberleşmenin de aktığı Kral Yolu, bu yollardan yalnızca biri. 

Kentin ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmiyor ancak kent merkezi ve 60 kilometre çevresindeki kazılar, tarih öncesi çağlardan bu yana bir yerleşim yeri olduğunu gösteriyor. 

Hitit İmparatorluğu'nun izleri: Gavurkale ve Külhöyük

Anadolu'da ilk siyasi birliği kuran Hitit İmparatorluğu'nun başkenti Çorum Boğazköy'de yer alan ve bugün UNESCO Dünya Miras Listesi'ne yer alan Hattuşa'ydı. 

Hititlerin Ankara'daki izlerine ise ilk kez Haymana ilçesine bağlı Gavurkale'de rastlandı. Atatürk'ün emriyle 1930 yılında arkeolog Hans Henning von der Osten yetki verilmiş ve burada yapılan kazılarda Hitit dönemine ait kabartmalar bulunmuştu. 
 

Atatürk Ankara kazıları
Gavurkale kazılarında Atatürk, H.H. Von der Osten tarafından karşılanırken. (1 Haziran 1930). Fotoğraf Türk Tarih Kurumu Arşivi


Gölbaşı ilçesinde yer alan Külhöyük'te ise yaşamın 5 bin yıl önce Hattiler zamanında başladığı biliniyor. Burası aynı zamanda, Ankara'dan Kilikya Kapıları'na (Adana) uzanan, Mezopotamya ve Suriye'ye ulaşan yol ağı üzerinde bulunan önemli bir Hitit yerleşimi. 

Hitit Ordusu'nun askeri stratejik geçiş noktası olarak kullandığı Külhöyük kazılarına 2008 yılında ara verilmiş, 14 yıl sonra yeniden başlanmıştı. 

Midas ve Ankyra

Hitit İmparatorluğu'nun yıkılmasının ardından bölgeye hakim olan topluluk Friglerdi. 

Eski çağ kaynaklarında ve efsanelerde, Frig Kralı Midas, Ankara'nın kurucusu olduğu, "gemi çıpası" anlamındaki "Ankyra" isminin de Frigler tarafından verildiği yer alıyor. 

Frigler'in başkenti Gordion, bugünkü Polatlı ilçesi sınırları içerisinde yer alan Yassıhöyük Köyü'nde. Bunun yanı sıra, Gordion'a 22 kilometre uzaklıkta yer alan, milattan önce 6-7. yüzyılla tarihlenen bir başka Frig yerleşim yeri Hacıtuğrul Höyük'te de kazılar devam ediyor. 

Friglerden sonra, Ankara ve çevresi, Lidyalıların eline geçti. Lidyalılardan sonra ise Persler'in. 
 

Gordion AA
Gordion Antik Kenti, 2012'de Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştı/ Fotoğraf: AA


Avrupa'nın Anadoluluları: Galatlar

Makedonya Kralı Büyük İskender'in Doğu seferleri sonrası Makedonyalıların hakimiyet kurduğu bölgeye milattan önce 3. yüzyılda Galatlar yerleşti. 

Galatlar, bugünkü Britanya, İrlanda, İskoçya, Galiçya'nın atası sayılan Keltlerin devamı, Kuzey Avrupa kökenli bir kavim. 

Keltlerin Balkanlar'dan Anadolu'ya geçen kolu, Romalılar tarafından Galatlar olarak adlandırılmıştı. 

Göçebe ve savaşçı Galatlar'ın İstanbul'daki izlerinin yanı sıra, Galatya'nın Ankara, Eskişehir ve Yozgat'ı kapsayan bölgede kurulduğu biliniyor. Ankyra (Ankara) ve Tavion (Küçüknefes Köy, Yozgat), Galatya'nın en önemli yerleşim yerleriydi. 
 

Galatya
Harita: Wikipedia


Roma İmparatoru Augustus'un milattan önce 25'te, Galatya'yı Roma egemenliği altına alması üzerine, Ankyra, Roma'nın eyaleti Galatya'nın başkenti oldu. Bu süreçte, bölge hem önemli askeri bir üs haline geldi gem de tarihte ilk kez Anadolu'nun Ankara'dan yönetilmesi başladı. 

Sanat tarihi uzmanı ve arkeolog Doğukan Yaycı, Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada Galatların savaşçı bir topluluk olduğunu söyleyerek "Orta Anadolu'da faaliyet kurmalarının nedeni büyük ihtimalle ticari faaliyetlerinin fazla olması" dedi. 

Ankara'nın merkezindeki Roma izleri

Yaycı'ya göre Roma İmparatorluğu da bu faaliyetleri devam ettirmek istedi. Helenistik dönemden başlayarak Ankara, büyük bir Roma kenti haline geldi. 

Bugün bunu, Ankara'nın merkezindeki Roma hamamı, Roma tiyatrosu, Augustus Tapınağı, kaledeki Roma kalıntılarında görmek mümkün. 

Romalıların mimaride çok ileri olduğunu hatırlatan Yaycı, MÖ 27 - MS 14 yılları arasında hüküm süren İmparator Augustus'un da Ankara'yı ihya ettiğini söylüyor. 

Augustus Tapınağı,Ulus semtindeki Hacıbayram Camii bitişiğinde yer alıyor. Son Galat hükümdarı Amintos'un oğlu Pylamenes tarafından Roma İmparator'u Augustus'a bağlılık nişanesi olarak ve Galatya eyaletinin Roma'ya katılmasını kutlamak amacıyla yaptırıldığı tahmin ediliyor. 
 

Augustus Tapınağı ABB
Hacıbayram Camii bitişiğinde yer alan Augustus Tapınağı/ Fotoğraf: ABB


Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesinden sonra kent, Doğu Roma İmparatorluğu'nun sınırları içerisinde kaldı ve Bizans döneminde de askeri ve lojistik önemini korudu. 

Ankara'nın güçlü damarı: Ahilik

1071'deki Malazgirt Savaşı sonrası Türklerin Anadolu'daki kitlesel yerleşimleri başlamış olsa da Selçuklular, Ankara'yı 1073'te fethedebildi. 

Moğolların Anadolu'yu istilasının ardından, 14'üncü yüzyıl başlarında kent, İlhanlıların hakimiyeti altına girdi. Osmanlılara geçmeden önce ise bir süre Ahiler tarafından yerel bir yönetim şekliyle yönetildi. 

ABB Kültür ve Tabiat Varlıkları Dairesi Başkanı Bekir Ödemiş, Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada Mustafa Kemal Atatürk'ün, Ankara'yı başkent yapmadan önce Ahilik kültüründen ilham aldığını söyledi. 

Atatürk'ün "Ben Ankara'yı coğrafya kitabından ziyade tarihten öğrendim ve Cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Ankara sadece bir il, bir bölge, bir başkent değildir. Ankara'nın ve Ankaralıların benim gönlümde bambaşka bir yeri vardır" şeklindeki sözünü hatırlatan Ödemiş, şöyle devam etti: 
 

Selçuklular yıkıldıktan sonra Anadolu'daki kargaşa döneminde herkes bir yere teslim olmuş. Fakat Ankara'da ahiler, kendi içinde bugünkü demokratik yönetim anlayışına uygun bir demokratik yönetimle Ankara'yı yönetmişler. Daha sonrasında kendi rızalarıyla, savaşsız Osmanlı'yla entegre olmuşlar. 


Ahilik, en genel tanımıyla, İslâmi tasavvufi düşünce ilkelerine bağlı esnaf, sanatkar ve üretici birliklerinin ve bu birliklerin tatbik ettikleri ahlaki, siyasi, iktisadi, felsefi duygu ve prensiplerinin adı. 

Tarihçi Ahmet Refik Altınay'ın tanımıyla, Ahiler hükümet olmasalar da hükümdarın bulunmadığı yerlerde hakim kişilerdi. 

"Ankara'da da hükümdar bulunmadığı için memleket ahilerin ellerinde idi" diyen Altınay, "Ahilerin saltanatla alakaları yoktu; bu sebepten, Selçuki devletinin hakimiyet ve inkırazı, ahilik üzerinde hiçbir tesir icra edememişti. Ankara, Selçukilerin inkırazından sonra, İlhanilerin eline geçtiği zaman, ahilik Ankara'da yine hakimdi" şeklinde açıklıyordu. 

Bir Cumhuriyet başkenti...

Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sonrasında güç kaybeden Osmanlı Devleti'nin merkezinin İstanbul'da kalmasını tehlikeli bulan Mustafa Kemal ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi,  27 Aralık 1919'da  Ankara'ya gelerek bir tebliğ ile tüm mebuslara toplantının Ankara'da yapılacağını duyurmuştu.

İstiklal Savaşı'nın idare edildiği merkez haline gelen Ankara, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 23 Nisan 1920 tarihinde kurulmasının ardından hükümet merkezi ilan edilmişti. 

13 Ekim 1923'te çıkarılan kanunla da Ankara resmen, yeni Türkiye'nin yeni başkenti oldu. 

Ankara'da 100 yılın en büyük koruma ve restorasyon projesi

Bekir Ödemiş, tarihin pek çok dönüm noktasının şahidi bu kentte son 100 yılın en büyük koruma ve restorasyon projesinin yürütüldüğünü söylüyor. 
 

ABB Kültür ve Tabiat Varlıkları Dairesi Başkanı Bekir Ödemiş
ABB Kültür ve Tabiat Varlıkları Dairesi Başkanı Bekir Ödemiş/ Fotoğraf: Gökçen Tuncer


Ödemiş'in açıklamasına göre Ankara ve çevresinde Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilmiş 755 SİT alanı var. Bunun 697'si arkeolojik SİT. 

2 bin 400 adet de tescilli eser bulunduğunu söyleyen Ödemiş, "Bu durum, tarihin sadece Türkiye'de değil, Ankara'da yaşayanlar tarafından da bilinmediğini, Ankara'nın sanki kimliksiz, niteliksiz, vasat bir kent gibi gösterildiğini, büyük bir haksızlık yapıldığını ortaya koymaktadır" dedi. 

"Mansur beyin başkanlığı döneminde bizler ekip olarak Ankara'nın tarihini ön plana çıkartmak, Anadolu'da bize ait olan bu mirasa sahip çıkmak, restore edip korumak, kültür turizminde önemini ortaya çıkarmak istiyoruz" diyen Bekir Ödemiş, 2021'de Kültür ve Tabiat Varlıkları Daire Başkanlığı bünyesinde kurulan UNESCO birimini hatırlattı. 

Birime bağlı arkeolog, sanat tarihçiler ve alanında uzman kişiler, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) geçici listesinde bulunan, Gordion Antik Kenti, Beypazarı, Hacı Bayram ve Augustus Tapınağı'nın olduğu bölge, Arslanhane Camisi'nin tavan işlemeleri ve Tuz Gölü"nün daimi listeye alınması için çalışıyor. 

Ödemiş, "Esas hedefimiz Ankara'yı UNESCO'nun kalıcı listesine alabilmek" dedi. 

Kardeş şehirler Roma ve Ankara

Tüm bunların yanı sıra Ankara'nın bir de aynı tarihi paylaştığı kardeş şehri bulunuyor: İtalya'nın başkenti Roma. 

İki şehrin kardeş belediye olmasının belediye meclisleri tarafından kabul edildiğini söyleyen Bekir Ödemiş, "Roma belediye başkanına yazı yazıldı. Kendisi buraya gelecek ve belediyeler arası kardeşlik anlaşması, 2023'te Roma Tiyatrosu açılışında imzalanacak" dedi. 

2023'ün bahar ayları için öngörülen bu imza töreni daha önce pandemi nedeniyle ertelenmişti.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU