2023 Brezilya'da Bolsonaro taraftarlarının sürpriz sayılmayan baskınıyla başladı.
Zira bu çok uzun süredir beklenen bir saldırıydı. Tahmin edilemeyen şey, Lula'nın saldırıya cevap verme hızı ve etkisiydi.
Yasama, yargı ve yürütme merkezinin bulunduğu "Üç Kuvvet Meydanı" bölgesinin güvenliğinden sorumlu askeri-polis komutanı tutuklandı.
Başkent valisi de Yüksek Mahkeme tarafından 90 günlüğüne görevden alındı.
Hükümetin bastırmasıyla, sayısı 2 bini bulan Bolsonarocuların seçimi iptal ettirmek için kurduğu kamplardan birine ilk kez müdahale edildi. Ve bin 500 civarında kişi gözaltına alındı.
Bu arada Lula, Bolsonaro taraftarlarının saldırısını "terörist, yıkıcı, kriminal ve darbeci" olarak nitelendiren bir bildiriyi Senato, Meclis ve Yüksek Mahkeme başkanlarının imzasıyla yayımlatmayı başardı.
Ayrıca Lula, devlet başkanlığında görevli çok sayıda askeri göndererek, yerlerine sivilleri atadı.
Bolsonaro hükümetinde adalet bakanlığı da yapmış olan, saldırısı sırasındaki Başkent Güvenlik Sekreteri Anderson Torres de cumartesi günü ABD dönüşü havaalanında gözaltına alınarak tutuklandı.
Anlaşılan o ki Bolsonaro'nun başkanlık görevinin bitimine 2 gün kala gittiği ve dönmediği Florida neosağcılığın dünyadaki merkezi durumunda.
Eduardo Bolsonaro, Ağustos 2018'de henüz devlet başkanıyken ABD'li neosağcılığın baş ideologu Steve Bannon ile bir araya gelmişti.
Kısa süre sonra da neosağcı siyasi partilerin oluşturduğu Brüksel merkezli platform olan "The Movement"ın Güney Amerika temsilcisi oldu.
Bannon seçim sürecinde, ordu garnizonları önünde Bolsonaro yanlıları tarafından başlatılan Brezilya'daki darbe gösterilerine "geniş demokratik hareket" niteliği kazandırmak için Brezilya Baharı terimini icat etmişti.
Ayrıca Bannon bu gösterileri Arap Baharı ile ilişkilendirmişti.
Bolsonaro seçim yenilgisinden 1 hafta sonra Florida'daki bir tatil köyünde Donald Trump ile sonrasında da onun propaganda ve kampanya şefi Jason Miller ile görüştü.
"Gettr" sosyal ağının yöneticisi de olan Miller, seçim sürecinde Bolsonaro'ya destek olmak için 2 kez Brezilya'ya gitmişti.
Bolsonaro'nun Bannon dışında ABD'de yakın olduğu kişiler arasında işadamı Mike Lindell, "Stop The Steal" yürüyüşlerini ve Capitol saldırısı öncesindeki bazı eylemleri koordine eden komplo teorisyeni Ali Alexander gibi 2020 ABD seçimlerinde hile yapılacağının propagandasını yapan mimarlar bulunuyor.
Zaten Bolsonaro'nun Brezilya'da kullandığı tüm propaganda yöntemleri, Trump yönetimi ve kampanya süreçlerinde uygulandı.
Bolsonaro başkanlık koltuğuna oturur oturmaz "eğer hile yapılmamış olsaydı ilk turda kazanacağını" iddia etti.
Hatta buna dair kanıtlara sahip olduğunu ileri sürdü. Üstelik o seçimler sırasında Lula hapisteydi.
Bu seçim hilesi iddiasını her hafta tekrar etti. Bolsonaro yanlısı siteler hep bu konuyu şişirip durdular.
Sonuçta Yüksek Mahkemeye oylama verileriyle ilgili şikayette bulunuldu. Fakat mahkeme 2019 Şubatında şikayetin asılsız olduğuna karar verdi. Yine de bu propagandadan vazgeçilmedi.
Bu defa, federal polisin Bolsonaro'nun ilk turda oyların yüzde 78'ini alarak kazandığını tespit ettiğini iddia eden bir videoyu dolaşıma soktular.
Her mitinginde generalleri kürsüde yanında çıkaran Bolsonaro, savunma bakanlığını da bu hile iddiasına ortak etti.
Bu da yetmedi seçim kampanyası sırasında belediyelerin düzenli ulaşım sağlamasını sınırlamasını Yüksek Mahkemeden talep etti.
Çünkü Bolsonaro'nun dışlanmış çok yoksul bölgelerden aldığı oy oranı daha düşük.
Esas olarak kırsaldan oyları geliyor. Orada da büyük toprak sahipleri denetimleri altındaki nüfusu otobüslerle taşıyor.
Seçim günü Bolsonaro'nun bu stratejisine uygun olarak Federal Karayolları Polisi (PRF) belediye otobüslerini durdurarak kontroller gerçekleştirdi.
Bu durum oy verme işlemlerinde gecikmelere neden oldu ve bazı otobüsler trafiğe uygun bulunmadığı için seçmeni taşıyamadı.
Bu kontroller özellikle Lula'nın güçlü olduğu kuzeyde yoğunlaştı.
Sadece bunlar da değil; Bolsonaro, seçim sürecini durdurup kendi lehine koşullar yaratmak için son ana kadar manipülasyonu sürdürdü.
Bunun arasında radyo spotlarının yasalara uygun olarak yayınlanmaması nedeniyle Bolsonaro'nun kampanyasının zarar gördüğü ve bu nedenle seçimlerin ertelenmesi talebi bile var.
Bilinmeyen bir odak tarafından seçimlere hile karıştırıldığı iddiası sürekli ve her duruma göre güncellendi.
En son çare olarak partisini oyların yüzde 60'ında usulsüzlük olduğu iddiasıyla seçimi iptal etmek için dava açmaya zorladı.
Üstelik bu dava Bolsonaro'nun partisinin mecliste en yüksek sandalyeyi elde ettiği ilk tur seçimlerinden sonra gerçekleşti.
Yüksek Mahkeme davayı açan Liberal Parti'ye, kötü niyetli olduğu gerekçesiyle para cezası verdi.
Seçim sonucu belli olduğunda ise kuvvet komutanlarını sarayında toplayarak seçimin iptali yönünde açıklama yapmaya zorladı.
Bolsonaro seçimden sonra iki gün konuşmadı:
Trump gibi o da yenilgiyi kabul etmedi ve yemin törenine katılıp kuşağı yeni başkana devretmedi.
Bu olay Brezilya tarihinde demokratik seçimler yapıldığından bu yana ilk kez gerçekleşti.
Ancak mesele şu ki Bolsonaro yenildiği halde komplolar sona ermedi.
Başkentteki saldırı salt Bolsonaro'nun yarattığı bir sapma olarak açıklanamaz.
Zira eylemciler otobüslerle başkente taşındılar, burada kamp kurdular ve binalara girmeye başladıklarında bile ordu ve polis eylemsizliğini sürdürdü.
The Washington Post'ta yer alan bir habere göre Lula'nın atadığı müfettiş, saldırganların kampındaki kişilerin gözaltına alınmasını görüşmek üzere ordu karargahına geldiğinde komutanlar ayak sürüdüler.
Orada bulunan iki yetkiliye göre Brezilya'nın üst düzey ordu komutanı General Júlio César de Arruda, yeni Adalet Bakanı Flávio Dino'ya "Burada kimseyi tutuklamayacaksınız" dedi.
Fakat Yüksek Mahkemenin de müdahale kararıyla Pazartesi sabah 6'da kamplara girilebildi.
Hükümet yetkilileri bu gecikmenin, askerlerin kamptaki akraba ve arkadaşlarını kurtarmak için onlara zaman kazandırdığını açıkça ifade etti.
Buna rağmen bazı askerlerin yanı sıra, kampta General Villas Bôas'ın eşi gibi bazı üst düzey komutan yakınlarının olduğu da biliniyor.
Brezilya askeri-polis ve ordu kademelerinde Bolsonaro'cu pek çok komutanın olduğu aşikar. Bunların aileleri Latin Amerika'nın tipik orta sınıf ve üzeri sağcı kitlesine dahil.
Bu sağcı ideolojiye göre yerliler, siyahlar ve yoksullar disipline edilmesi gereken tembel ve ahlaksız kişiler.
Şimdi listeye LGTB ve çevreciler de eklendi. Brezilya sağına göre tüm bunlar sapık Marksist ideolojinin ajanları.
Bolsonaro hareketini, Amazon talanıyla semiren tarım ve maden ihracatçısı şirketlerin desteklediği basına yansıyan bilgiler arasında.
Bolsonaro'nun oy deposu olan iç bölgelerden tutulan otobüslerle militanlar kamplara aktarılıyor.
Bolsonaro'nun hükümet kaynaklarıyla desteklediği taşımacılık sektörü de hareketin en büyük destekçileri arasında.
Lula yönetimi, neosağcı komployu çözmek ve etkisizleştirmek için elinden geleni yapıyor. Şimdilik kurumsal desteği ordu hariç büyük oranda sağladı.
Fakat Arjantinli lider Cristina Kirchner'in dediği gibi;
Organizatörlerin, finansörlerin ve sorumluların varlığının ötesinde bu olgunun (halkın bazı kesimlerinin kendi çıkarlarına aykırı olarak demokrasiyi yok etmeye kalkışmasının) derin ve keskin bir analizini yapmalıyız.
İlerici olmayan bu hareket, özgürlükten korkarak diktatörlüğe koşan bir tür isyancılık.
"Sosyalizm şeytanını" göstererek mevcut düzende bile mevcut olan sosyal politikalar ve adalet aleyhine bir hareket bu.
Kendisi dışında herkesi ulusal yapının düşmanı olarak hedef göstermeye eğilimli komplocu bir mantık:
Teknolojik değişimlerin toplumsal yapıyı hızla dönüştürdüğü ve ekonomik kaynakların bir avuç ayrıcalıklı kişinin hizmetinde olduğu bir çağda, insanların umutsuzluğundan besleniyor.
İnsanlık var olduğundan beri hep olan fakat şimdi "tanınan" yeni cinsel kimliklere, yerli kültürlerine, çoğulculuğa düşman bir "liberterlik".
Kendisini ülkesinin tüm kurumsal çerçevesini aşındırmaya, tüm yazılı olan ve olmayan anlaşmaları ve seçim sistemini sorgulamaya adayan bir neosağcılık.
Brezilya, Lula'nın hapisten çıkmasından bu yana neosağcılığa karşı mücadelenin küresel merkezi haline geldi.
Esasında bu Lula'nın tercihi değil. Zira neosağcılığın küresel anlamda en güçlü liderinin ve kitle hareketinin olduğu ülke Brezilya.
Lula bu yeni reel siyaset sahnesini doğru okudu. İşçi partisi hükümetini parlamenter darbeyle deviren sağ partilere ya da yüzlerce parti yöneticisini ve kendisini hapse atan yargıya savaş açmasının bir anlamı yoktu.
40 yıldan uzun süre önce, askeri diktatörlük döneminde, yüzlerce fabrikada şalter indirten ve yüz bin işçiyi sokağa döken Lula, neosağcı Bolsonaro hareketinin geçmiştekinden çok daha kötü bir darbe için gerekli koşulları hazırladığını tespit etti.
Neosağcılık, sistemin krizlerine daha büyük krizler yaratarak cevap verme stratejisi izliyor. Güçlünün daha güçlü olması dışında bir düzen tahayyülü yok.
Yarattığı kutuplaşma, siyasal bir iddiadan çok mistik tariflerden ve komplo teorilerinden besleniyor.
Bu biçimde halk kesimlerini birbirine düşman ederek ulusal yapıyı bir daha birleşemeyecek hale getirmeyi başarıyor.
Ve belki de en önemlisi asırlık toplumsal tecrübelerin üzerine inşa edilmiş kurumları ortadan kaldırmayı hedefliyor.
Anlaşılan o ki önümüzdeki dönemde her ülkede siyaset sahnesi bu yeni reel çatışma üzerinden şekillenecek.
Lula sadece Bolsonaro ile mücadele etmiyor, solun önündeki perdeyi aralıyor. Bu yeni sahnede iktidarı hedefleyen solun, neosağcılığa karşı en öne geçme zorunluluğuna işaret ediyor.
Neosağcılığa karşı mücadelede sol geçmiştekinden farklı olarak anayasa, kanunlar ve parlamenter düzeni savunan bir pozisyona yerleşiyor.
Geçmişte onu cezalandırmak ve dışlamak için kullanılan bu yapılarla uyumlu olma ihtiyacı ortaya çıkıyor.
Bir anlamda sol; sosyal adalet, özgürlük gibi ideallerini muhafaza ederek merkeze çekiliyor.
Bu savunma durumu ikinci dünya savaşı sırasında sosyalistlerin faşizm tehdidine karşı burjuva demokrasisini destekleme siyasetini andırıyor.
Fakat o zaman sosyalizm kapitalizmin küresel rakibiydi ve rejim inşa edebilme gücüne sahipti.
Oysa bugün solun burjuva demokrasisinin kurumlarını savunması ona kendisi için bir siyasi hareket olma özelliği kazandırmıyor.
Üstelik savunduğu kurumlar onun kontrolünde değil ya da ortak idealleri paylaşmıyor.
Muharebede olduğu gibi siyasette de önce önünüze çıkan engeli aşmak zorundasınızdır.
Hatta savaşta çatışma alanını değiştirebilirsiniz ama siyasette bunu yapmak pek kolay değildir.
Bu açıdan solun neosağcılığa karşı mücadelede öne çıkması, siyasal mücadelenin doğal bir sonucu.
Fakat neosağcılık, küresel sistemin yarattığı çelişki ve krizlerden beslenen güçlü ve dinamik kitle hareketleri yaratma kapasitesine sahip olduğunu kanıtladı.
Bu durumda solun, halk tarafından krizlerin kaynağı olarak görülen kurumları savunmak için güçlü ekonomik dayanaklara sahip olması gerekir. Ayrıca gerekli reformları yapabilmesi için de sistemin sahiplerinin müsaade etmesi.
Bu yüzden Lula tüm bu karmaşanın orta yerinde meclis baskınında ordunun rolünden bahsederken lafı piyasaya getiriyor ve zenginlerin daha fazla, yoksulların ise daha az ödemesini sağlayacak bir vergi sistemine ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Devletin sağlık ve eğitim gibi alanlara yatırım yapmasının finans sistemini bozduğu söylemine sert çıkıyor.
Ve "piyasanın kalbi yok, duyarlılığı yok, hümanizmi yok" diyor.
Ekonomik ya da politik açıdan sistemin sola bu toleransı göstereceğine dair bir işaret yok.
Sol neosağcılığa karşı kurumsal demokrasiyi savunmaktan kaçınamaz ama bu rolü sürdürmekle de sınırlı kalamaz.
Lula siyaset sahnesini yeniden düzenlemek mecburiyetinde. Bolsonaro'nun peşinde koşturarak kaybedeceği zamanı yok.
Çünkü küresel ekonomik koşullar ve siyasal dağınıklık, Lula gibi yarım asırlık bir lideri ve liderliğini bile hızla tüketebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish