Avrupa sahnesi şu an mükemmel bir durumda değil ve içinde acınası çok şey var.
Bu, Avrupa şehirlerinin parlaklığını yitirdiği veya artık Arap pek çok kişiyi sokaklarına, pazarlarına, meydanlarına ve hatta gece kulüplerine çekmekte yetersiz kaldığı anlamına gelmiyor.
Ne var ki güzel anılarla dönenler, pek çok endişe yaratan Ukrayna savaşının pekiştirdiği talihsiz durumun altında yatan hüzünlü ve kederli koşulları da anlatıyorlar. Savaş devam ediyor ve ufukta bir çıkış yolu yok.
Ve yakın getirileri; mülteciler, daha fazla askeri harcama, silahlanmaya yönelik bir yarış ve taktik nükleer silahların kullanılacağı andan duyulan dizginlenemeyen bir korku...
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Çin ile yakın ilişkilerin itici gücü olan mutlu "küreselleşme" dönemi, özellikle Cumhuriyetçi Donald Trump'ın devrilmesi ve Demokrat Joe Biden'ın gelişiyle ABD ile ilişkilerin eski samimiyetine döndüğü bir dönemde sona erdi.
Bu değişiklik, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya gibi geleneksel Avrupa güçlerini kapsayan eski Avrupa ile Varşova Paktı'ndan ayrıldıktan sonra güvenliği Atlantik İttifakı içinde arayan, Avrupa Birliği'ne katılan yeni Avrupa arasında oğul George Bush döneminin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in ortaya koyduğu Amerikan ayrımını kaldırdı.
Washington ile bağları nedeniyle Polonya, Macaristan, Romanya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya, özel bir duruma dönüştüler.
Dört yıllık Donald Trump yönetimi, diğer muhafazakar ülkelerin ise izledikleri yolu sürdürme ve devam etmesi zorlaşan yabancılaşmadan çıkma konusundaki güvenlerini güçlendirdi.
Yeni savaş, bir tür birliği ve Ukrayna'ya devletler olarak tek tek veya Avrupa Birliği ve NATO aracılığıyla toplu olarak yardım etme gerekliliği etrafında birleşmeyi dayattı.
Fakat savaşın uzaması, arabuluculuk ve müzakere süreçlerine bir tür "diplomatik kış"ın hakim olması, savaşın maliyetinden kaynaklanan pek çok rahatsızlığa ve can sıkıntısına, halk protestolarına neden olan ağır şartlara kapı araladı.
Birleşik Krallık'ın mülteci dalgaları ve istenmeyen göçlerden duyduğu rahatsızlık nedeniyle "Brexit" adı altında Avrupa Birliği'nden ayrılırken pek çok perdeyi kaldırdığını kimse unutmadı.
Her halükarda İngiltere, üyeliği sırasında ne "euro" ne de "schengen" bölgelerine dahil olmayarak İngiliz tacı altında her zaman özel bir statüde kalmıştı.
AB'ye katılmalarına rağmen Doğu ve Batı Avrupa ülkelerinin birbirlerinden farklılıklarını korudukları da unutulmuş değil.
Şimdi, mevcut savaşın bir sonucu olarak Almanya, silahlanma bütçesini büyük ölçüde artırdı ve bu da kimsenin hatırlamak istemediği anıları yeniden günümüze getirdi.
Avrupa'nın, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki Süveyş Savaşı'ndan bu yana yaklaşık bin yıldır içinde bulunduğu dünyanın merkezi konumundan uzaklaştığı dikkatlerden kaçmıyor.
Milattan sonraki ilk bin yılın ortalarında Avrupa, İspanya'daki Arap egemenliğinden kurtulmuş, bilgisizliği ve geriliği ile Orta Çağ'dan çıkmaya başlamıştı.
Dahası, artık Doğu ve Batı'da yeni dünyalar keşfeden seferleri düzenlemek için yeterli bilgiye sahip olmuştu.
İnsanlığın daha önce tanımadığı, dünyayı bir aşamadan diğerine taşıyan bilimsel ve endüstriyel devrimleri başlatan bir akıl, bilgi ve aydınlanmaya ulaşmıştı.
Avrupa, 19'uncu yüzyılla birlikte dünyanın merkezi ve feneri haline geldi.
Fransız Devrimi ve sonuçlarından sonra ve Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesine kadar yaklaşık bir yüzyıl boyunca kıta güçlü, dinç ve sağlamdı. Devrim ve savaşlara karşı güven ve emniyet içinde yaşamıştı.
Önünde doğudan batıya ve kuzeyden güneye uzanan kolonilerden oluşan bir dünya vardı.
Ürünlerinin pazarı denizlere, okyanuslara ve aralarındaki adalara ve anakaralara uzanıyordu.
Avrupa'nın dünyadaki hakimiyetinin büyük bir kısmı 20'inci yüzyılın ilk yarısı sona erdi. Ancak ABD'nin yükselişi sanki Avrupa'nın bir uzantısıymış gibi göründü.
Avrupa, Süveyş Savaşı (Mısır'a yönelik üçlü saldırı) sonrasında, küresel hakimiyetini kaybettiği ve bundan sonra kaderinin ABD'nin gücüne ve Sovyetler Birliği korkusuna bağlı hale geldiği gerçeğine uyandı.
ABD, 20'inci yüzyıl sona ererken evrenin merkezi, yeni teknolojilerin ve bilimlerin kaynağı haline geldi.
Ancak felaket, her başkanlık seçimiyle birlikte gelen Amerikan dalgalanmalarının ortaya çıkışıyla başladı.
Nitekim 21'inci yüzyılın bir Amerikan yüzyılı olması konusunda iddialı olan oğul George Bush'un aksine Barack Obama, ABD'nin kaldırabileceğinden daha fazla genişlediğine inanıyordu.
Donald Trump yönetime geldiğinde, NATO ve ABD'nin diğer ittifaklarını ağır bir yükten, AB'yi ise katlanılmaz çaresiz bir aldatmadan ibaret olarak görüyordu.
Şimdi Joseph Biden döneminde Avrupa'da hiç kimse onun Kıta'yı sonu olmayan şiddetli bir savaşta nereye götürdüğünü bilmiyor ve bu konuda tarihi Anglo-Sakson ittifakının kalbinin attığı Washington ve Londra hariç, devam eden stratejik bir uzlaşı bulunmuyor.
Avrupa yeni yıla 2023'e güçlenen savaşla birlikte girdi. Avrupa ülkeleri üzerindeki etkileri enflasyon, işsizlik, aşırı sağın yükselişi, gelecek aylarda savaşın uzaması korkusunun yoğunlaşması şeklinde kendisini gösteriyor.
Avrupa, Almanya'da Angela Merkel'in bilgeliğinin yokluğunu hissediyor. İngilizler ne AB içinde iken ne de şimdi dışında dümeni sağlam bir şekilde tutan bir ele sahip değiller gibi görünüyor.
Evet, Fransa'da Macron çok dinamik ama bu dinamikliği bazen Fransız sağından bir kaçış, bazen ise dünyayı var olmayan bir dinamikliğin göz kamaştırıcı fotoğraflarının çekildiği büyük bir sahneden ibaret gören bir hayalin ifadesi gibi duruyor.
Tüm bunların dışındaki dünya endişeli görünüyor zira Ukrayna savaşına ek olarak, Doğu Asya'da Tayvan (bu vesileyle onun da nükleer bir güç olduğunu belirtelim) çevresinde başka bir savaş arenası ortaya çıkıyor.
Kuzey Kore ise Japonya üzerinde uçan uyarı füzeleri fırlatıyor. Ortadoğu ve Afrika'da uzun süredir uykuda olan terör örgütlerinin geri döndüğüne dair işaretler var ve belki de patlamalarının zamanı geldi.
İsraillilerin yeni yerleşim yerleri dışında bir çözüm bulamadıkları ezeli Filistin-İsrail savaşına yeni bir Nekbe eklenebilir.
Peki, Avrupa ve onun üzücü hikayesi hakkındaki neden tüm bunları anlatıyoruz?
Buna cevabımız, dünyanın tüm istikrarının tek bir gücün omuzlarında ya da bir grup ülkenin yutulması kolay olmayan bir lokmayı yutmak için kapsayıcı bir ittifak halinde birleşmesinde olmadığıdır.
İçinde yaşadığımız gibi çalkantılı bir dünyanın ortasında, asıl çalışmaya, reforma ve ilerlemeye kararlı sınırlı sayıda ülke arasındaki ortaklık birçok dalganın üstesinden gelebilir.
Avrupa'nın yükselişi Aydınlanma, Sanayi Devrimi ve Fransız Devrimi'nin zaferiyle geldi.
Düşüşü ise çok geçmeden hayal kırıklığı yaratan ve hüsrana uğratan diğer güçler liderlik, yaratıcılık ve hatta küresel bir dengeyi kurma ile yetkilendirildiğinde gerçekleşti.
Şu an bazı Arap ülkelerinde olup bitenler, kalkınma, refah ve ortak güvenlik için bir arena olabilecek Kızıldeniz'in aracılık ettiği bir uyanış nöbeti ve reform dalgasıdır.
Hayalleri halen Arap ülkeleri ve dışındaki Tahrir meydanlarında "milyonluk" gösteriler düzenleme etrafında dönen ya da hayali ve uyanışı şiddet, aşırılık, fanatizm ve yasa dışı kuralların uygulanması nöbetleriyle sonuçlanan devrimci akımlardan kurtuluştur.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia
© The Independentturkish