2023 seçimlerine doğru: Nasıl bir cumhurbaşkanı adayı?

Muhalefet bloğu seçimi ikinci tura bırakmadan ve tartışmaya mahal bırakmadan kendi adayını seçtirmek istiyorsa; bu adayın hangi kesimlerden oy alabileceğini değil, hangi kesimlerden oy alamayacağını öncelikle göz önünde bulundurması elzem

İllüstrasyon: Tyler Comrie

2023'ün yaz aylarında yapılması beklenen cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında yarışacak muhalefet bloğundaki partilerin ve "altılı masa"nın adayı henüz netleşmedi.

Halihazırda muhalefet partilerinin, seçime kadarki sürede aday isminin yıpranmasının önüne geçmek saikiyle, aday ismi telaffuz etmekten özellikle kaçındığı ve daha ziyade ilkeler üzerinden bir aday tarifi sunma stratejisi izlediği dikkat çekiyor. 

Bu yazıda, kendi perspektifimden, ülkenin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik şartlar ve toplumsal kutuplaşma ortamında, nasıl bir cumhurbaşkanı profilinin bir "çıkış yolu" oluşturabileceği sorusuna yanıt aramayı hedefliyorum.

Bunu yaparken de isim zikretmeden ve günlük kısır politik tartışmalara girmeden, bazı ana ilkeleri ve bilhassa seçilebilirlik kriterlerini ortaya koymak arzusundayım.


Türkiye'nin öncelikli sorunlarına çözüm üretebilecek, deneyimli bir profil

Halihazırda ekonomi, Türk halkının karşı karşıya kaldığı en büyük ve öncelikli sorun.

Sadece iki örnek vermek gerekirse; başkanlık sistemine resmen geçilen Temmuz 2018'de yüzde 15,85 düzeyinde ölçülen enflasyon, aradan geçen dört yılın ardından resmi verilere göre yüzde 84,39'a yükseldi (bazı alternatif enflasyon hesaplarında bu değer üç haneli rakamları görmüş durumda).

Keza aynı dönem, Temmuz 2018'de 4,53 TL olan dolar kuru, tam dört yıl sonra 18,70 TL seviyesine yükseldi.

Artan iflas, boşanma, temerrüt vb oranlar aslında ekonomik gündemin halkın birinci önceliği olduğunu gösteriyor.

Dolayısıyla, tüm kimliklerin ve diğer özelliklerin ötesinde, bir cumhurbaşkanı adayının öncelikle ekonomi alanında söz sahibi ve sorunları çözebilecek doğru kişi olduğunu, israf ve yolsuzlukları önleyerek "işleri yoluna koyabileceğini" göstermesi icap ediyor.

Ekonomiyle yakın ilişkide ve en az onun kadar önemli ikinci bir sorun ise yaygın adaletsizlik ve yargı sistemindeki kronik sorunlar.

Türkiye, 2021 Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 139 ülke arasında 117'nci sırada yer aldı (bir önceki sene 128 ülke arasında 107'nci sıradaydı).

Bilhassa OHAL rejimi ve sonrasında artan yaygın hukuksuzluklar, her kesimden kişi ve zümreye karşı pervasızca başvurulan keyfi yargı işlemleri vb uygulamaların doğurduğu kitlesel mağduriyetlerin giderilmesi ve hukuk düzeninin yeniden tesisini teminen, yeni cumhurbaşkanının atacağı adımlar ve muhalefet bloğuyla bir bütün halinde vereceği mesajlar belirleyici olacak.

Bu adayın, cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması halinde, ekonomi ve yargı bağımsızlığı alanlarında birbiriyle koordineli adımlarının, her iki alanda çarpan etkisiyle olumlu sonuçlar üretebileceği de izahtan varestedir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Üçüncü bir unsur, toplumda bazı kesimlerin kaşıyarak istismar ettiği yabancılar ve sığınmacılar konusu.

UNHCR'ın güncel verilerine göre; Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmayı sürdürürken, yaklaşık 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanısıra 320 bin kadar diğer milletlerden yabancıya da evsahipliği yapıyor.

Zaman zaman nükseden yabancı karşıtı toplumsal olaylar ve yükselen kutuplaştırıcı ortamda hem iktidar hem de muhalefet partileri başta milyonlarca Suriyeli sığınmacı nüfus olmak üzere, barışçıl yöntemler veya zor kullanılarak bu insanların geri gönderilmesini savunuyor.

Mevcut konjonktürde, bir orta yol bulunarak bu sığınmacıların (en azından bir kısmının) ülkelerine gönderilmemesi halinde, daha büyük toplumsal sorunların ortaya çıkabileceği endişeleri söz konusu.

Müstakbel cumhurbaşkanı adayının, bu netameli konuda, hem kendi muhalif tabanını konsolide edip yönlendirebilecek hem de uçlara savrulmadan makul ve insani bir çözümü savunup uygulayabilecek bir karakter ve dirayette olması büyük bir avantaj olacak.

Dördüncü dinamik de dış politika alanında atılacak restore edici adımlara dair ikna edici ve güven telkin edici, bütünlüklü ve tutarlı bir politika geliştirme ihtiyacı olarak önümüzde duruyor.

Bilhassa 2010 sonrasında Ortadoğu ve Avrasya coğrafyasındaki yıkıcı bölgesel ve uluslararası dinamikler, Arap Baharı süreciyle birlikte, Türkiye üzerinde büyük bir siyasi, askeri, ekonomik ve demografik baskı yarattı.

Bu sıkıntılı süreçten çıkılırken, hem uluslararası aktör ve kuruluşlarla yakın işbirliği hem de bölgesel aktörlerle ilişkilerde, toplumun geniş kesimlerince üzerinde mutabık kalınan milli menfaatler ekseninde, barış ve istikrara vurgu yapan bir politikanın öncelenmesi icap edecektir.

Bu açıdan, yeni cumhurbaşkanı adayının, doğrudan diplomasi ve dış politikanın içinden gelmese de bu ilkeler doğrultusunda dış politikayı karşılıklı güven ve işbirliği zeminine oturtabilmesi ülke açısından büyük bir kazanım olacaktır.


Kişisel özellikler, kimlikler ve dezavantajlı arka planlar

Türkiye özellikle çok partili hayata geçtiği dönemden itibaren muhafazakar seçmen tabanının, sol/sosyalist/sosyal demokrat seçmen tabanına göre daha geniş olduğu, bu nedenle merkez sağ ve muhafazakar/milliyetçi partilerin seçimlere daha avantajlı girdiği bir demografik iklime sahip oldu.

Demokrat Parti ile başlayan süreçte, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi gibi merkez sağ partilerle temsil edilen bu merkez sağ taban, parçalandığı dönemlerde MSP ve Refah Partisi gibi muhafazakar partilerin yanında, MHP gibi milliyetçi partilerin önem kazandığı bir "sağ" yelpaze içinde şekillendi.

Bu zincirin son halkası, sağ-muhafazakar Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yönetimi altında geçen son 20 yıllık dönemi temsil ediyor.

Dolayısıyla seçmen profilinin yarıdan fazlasını (bazı kıstaslara göre üçte ikisini) sağ-muhafazakar seçmenin oluşturduğu mevcut demografide, bu eksene mensup adaylar tabiatıyla bir adım öne çıkıyor.

Aday tespitinde, muhalefet bloğunun ortak adayı olarak sol-sosyalist-sosyal demokrat çizgideki adayların tespiti, şüphesiz toplumsal uzlaşıyı temin açısından daha tercihe şayandır.

Bununla birlikte, mevcut sağ-muhafazakar geniş taban, bu adayın seçilebilirliğini negatif etkileyecektir.

Seçimin ilk turda kazanılması mecburiyeti de daha geniş toplumsal destek tabanına sahip aday profilini mecbur kılmaktadır.

Bu açıdan, ilk hususiyet, sağ-muhafazakar tabana mensup veya bu tabana yakın gelebilecek bir aday tespitidir.

Bu noktada belirtmek gerekir ki, yakın geçmişte bu tanıma uyabilecek ortak (çatı) aday veya aday adaylarının başarısız tercihler olması, seçmen yapısına dair bu zorunluluğu ortadan kaldırmamaktadır.

Ancak bu sağ-muhafazakar kesime mensup isimlerin, büyük çoğunluk itibariyle iktidardaki iki partiye (MHP'nin de fiilen iktidar ortağı olmasına işaretle) mensup olması, muhalefet bloğu arasında ciddi tedirginlik doğurmakta, bilhassa son birkaç yılda iktidar partisinden ayrılarak muhalefete geçen eski siyasetçilerin şansını azaltmaktadır.

Bu bağlamda, iktidar partisinin gerileme dönemindeki (mevcut haliyle son 8-10 yıl) haksızlık ve adaletsizliklere ortak olmamış, en azından bunlara açıktan onay vermemiş ve kararların altında imzası olmayan, sağ-muhafazakar az sayıdaki "siyasetçi" arasından bu isimler belirlenebilecektir.

Burada özellikle teknokrat, akademisyen ve bürokrat kimliklerinin seçmen nezdindeki olumsuz intibaına vurguyla, "siyasetçi" olması ve aktif siyasetin içinde yer alması kriterini vurguluyorum.

Yani bir seçmen tabanına uzun yıllar hitap etmiş, seçmenin dilinden anlayan, donanımlı ve "siyasetin içinden gelen" bir isim…

Keza ikinci bir kısıtlama, yukarıdaki çerçeveye benzer şekilde, adayın (mevcut demografinin en geniş ve ağırlıklı kesimini temsil eden) Sünni-Türk geniş tabana mensup veya bu tabanın kolayca benimseyebileceği bir profile sahip olmasıdır.

Bu kimlik meselesini, kesinlikle tasvip etmemekle birlikte, mevcut realiteyi tanımlamak için kullanıyorum.

Yine herkesin malumu olan sebeplerle, bu hassas bahsi fazla detaylandırmadan, ilk maddede zikredilen donanıma sahip bir "siyasetçi" olması halinde, bu unsurun adayın seçilme şansını artıracağını vurgulamak isterim.

Bu denklemdeki belki de en önemli kriterlerden biri hem iktidar hem muhalefet bloğunun, seçimi "Kürt oyları" olmaksızın kazanamayacağının bilincinde olmasıdır.

Dolayısıyla yüzde 12-13'lük bu politize Kürt toplumunun oyunun rengi de muhalefetin adayının belirlenmesinde büyük önem taşıyacaktır.


İlk turda kazanabilecek bir aday profili

Bu yazının fazlasıyla "subjektif" olduğunun farkındayım; buna rağmen, toplumsal realitelere işaret ettiği ve son birkaç seçimdeki başarısız sonuçlardan dersler çıkardığı ve toplumun kimlik sosyolojisini önemsediği cihetle "objektif" olduğunun da farkındayım.

Yukarıda kendi işaret ettiğim kriterlere, aslında öncelikle vicdanım rahatlıkla müsaade etmiyor; örneğin Kürt veya Alevi birinin mevcut demografiyle seçilmesinin imkan dahilinde görmemekten dolayı kendi içimde mustaribim. 

Ancak muhalefet bloğu ilk turda seçimi kazanmak, seçimi ikinci tura bırakmadan ve tartışmaya mahal bırakmadan kendi adayını seçtirmek istiyorsa; bu adayın hangi kesimlerden oy alabileceğini değil, hangi kesimlerden oy alamayacağını öncelikle göz önünde bulundurması elzemdir. 

Dolayısıyla, yukarıda işaret ettiğim somut kriterleri özetle ifade edecek olursam, muhalefet bloğunun adayının şu hususiyetleri "birlikte ve özde" taşıması tercihe şayan olacaktır:

  • Kuvvetli bir ekonomi ve maliye bilgisi (ve pratiği)
  • Adalet ve özgürlükler bahsinde duyarlılık, yasama-yürütme-yargı erklerinin ve kurumsal dengelerin restorasyonu vurgusu
  • Sığınmacılar/yabancılar meselesinde makul, çözüme açık ve mutedil bir duruş
  • Dış politikada çatışmacı değil uzlaştırıcı, "geniş tabanlı" milli menfaatler kavramına duyarlı
  • Doğrudan ve hemen parlamenter demokrasi sözü vermese dahi bu perspektife ve koalisyon ahlakına sahip olma, farklı siyasi zümrelerle birlikte siyaset yapabilme ve uzlaşıyla çözüm üretebilme becerisi
  • "Tek adam" algısını önlemek için potansiyel başkan yardımcılarına işareten, birkaç siyasetçi/teknokrattan oluşan bir heyetin açıklanarak, halkta güven duygusu yaratılmasının amaçlanması; ancak adayın şahsında "güçlü lider" profilinin de vurgulanması
  • Sağ/muhafazakar tabandan gelme (veya bu tabana yakın arkaplan), ancak sol/sosyal demokrat kitleler için de cazip bir demokrat profil
  • Tercihen Sünni-Türk bir kimlik (veya bu tabana yakın bir arkaplan), ancak mesela Alevi veya Kürt seçmen için de cazip bir demokrat profil
  • Kürt oylarını da alabilecek bir söylem/eylem esnekliği
  • Muhakkak ve muhakkak siyasetin içinden gelme, seçmenin dilinden anlama, partiler arası denge ve uzlaşıyı sağlayabilecek bir "siyasetçi" portföyü, başarılı meydan/miting performansı

Bu kriterler, yakın siyasi tarihteki politik sosyolojiyi ve seçmen davranışlarını, demografik özellikleri incelerken, ilk turda kazanabilecek bir adayın hangi özelliklere sahip olması gerektiği sorusuna yanıt veren, kendi kişisel gözlemlerimden hareketle hazırladığım notlar.

Bu notların şüphesiz eksiği yanlışı vardır, bilhassa kimliklere dair tariflerde geniş toplumsal kesimleri rencide etmekten endişe ediyorum.

Bunu söylerken, Türkiye'nin yakın zamanda Kürt, Alevi veya sol/sosyalist bir cumhurbaşkanına sahip olmasını canıgönülden temenni ediyorum.

Bunun toplumsal barış ve huzura katkı sağlayacağını da düşünüyorum. Ancak mevcut demografinin ve toplumsal kutuplaşmanın buna müsait görünmediğini, esefle ve üzülerek belirtmek isterim.

Bununla birlikte sade bir yurttaş olarak, 2023 seçimlerinin, muhalefet bloğunu deneme-yanılma lüksünden mahrum bırakacak kadar kritik nitelik taşıdığının, adeta "köprüden önceki son çıkış" olduğunun da altının çizilmesinde fayda görüyorum.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU