Necip Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasının bir numaralı zanlısı Levent Göktaş 17 Aralık 2022 günü Bulgaristan’dan Türkiye’ye iade edilerdi. Silivri Cezaevi’nde bulunan Göktaş, Kısa Dalga'dan Cengiz Erdinç'e konuştu.
Göktaş'ın açıklamalarından bir kısmı şöyle:
"Peker ile aramızda hiçbir sorun yok"
Sizin adınızla açılan bir twitter hesabından yapılan bir paylaşım var. Tuğlayı çekerim diye başlayan bu açıklama size mi ait? (Sedat Peker bu hesabın size ait olduğunu, yakınlarınızla görüşerek hesabı kaldırdığını ileri sürdü)
Açıklama kesinlikle bana ait değil. Benim twitter hesabım yok. Açmam da, bir kere hapisten çıktığımda açtım 15 gün dayandım ve hemen kapattım. Benim hesabım yok ve asla olmadı, olmayacak. Benden Türk Silahlı Kuvvetleriyle, devletle, hükümetle, siyasetle ilgili hiçbir cümle kelime duymamışsınızdır. Zaten duymazsınız, ben girdiğim çatışmaları -Ergenekon davasında verdiğim örnekler hariç- bile anlatmam.
Devletin en sadık kuluyum, ama kimse farkında değil. İnanın hiçbir devlet sırrını bilmiyorum, bilmek de istemem. Erdinç Bey herkes Özel Kuvvetler Komutanlığını gerçekten yanlış tanıyor. 1992 öncesini bilemem ama 1992’de katıldım. Yemin ederim eğitim-tatbikat, paraşüt, yüksek irtifa atlayışı, atış ve çatışma dışında hiçbir görevim olmadı. İlgilendiğimiz tek konu da PKK’dır. PKK’nın Güneydoğu Anadolu’da, Kuzey Irak’ta, İran’da, Suriye’deki faaliyetleridir. Dışarıdan bizi yanlış görüp değerlendiriyorlar. Bizi sürekli şüpheli birlik gibi görüyorlar. İçimize bir girseler, bizi bir tanısalar bir cümle aleyhimize konuşmazlar, “bunlar sır küpü” demezler.
Twitter hesabı ve orada yayınlanan mesajlarla başlayan tartışmada Sedat Peker sizinle ilgili olarak “cinayet işlememi teklif etti” ve “işlediğin cinayetleri anlatırım” mealinde açıklamalar yaptı. Peker’in bu tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sedat Peker’le ben Ergenekon davasında yargılananlar arasındaydık. Koğuşlarımız yan yana idi. Aramız da gayet iyiydi. Kendisi çok saygılı ve iyi bir insandır. Tahliye olduktan sonra da İstanbul’da Ankara’da birkaç kez görüşüp toplu yemek de yedik. Yani bizim aramızda hiçbir sorun yok. Neden bu şekilde konuştu, bilmiyorum. Ama böyle bir şey söylediğini sanmıyorum, ama söyledi ise de kendi sözleridir, gerçekten bilmiyorum, üzüldüm.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Gökhan Nuri Bozkır benimle arasında kendi kurduğu bir husumet nedeniyle beni hedef gösteriyor"
Nuri Gökhan Bozkır’ın Sauna davasına bağlı olarak askerlikten çıkarılması için yargılanmasında avukatı olarak yer aldınız. Sauna soruşturması nedir? O dönemde Fethullahçı yapıların TSK’ya yönelik operasyonlarının bir başlangıcı mıdır? Yoksa ileri sürüldüğü gibi AKP’ye yönelik bir istihbarat çalışması mıdır?
Doğru ben askeri mahkemede avukatı idim. O zaman pek anlamamıştık ama sonradan anladığım FETÖ çoktan içimize girmiş ve bazı konuları yönlendirip yönetmeye başlamış ama biz maalesef hiçbir şeyin farkında değilmişiz. Hatırladığım Gökhan da Sauna davasından sonradan, 10 yıl sonra beraat etti. Bu arada herkes soruyor “Niye Nuri Gökhan Bozkır’ın avukatlığını üstlendiniz” diye.
Gökhan’ın babası çok kıymetli Emekli Albay Niyazi Bozkır’dır. Kendisi Hilmi Özkök’ün de devre arkadaşıdır. Annesi de çok kıymetli Neriman Bozkır’dır. Niyazi Albay yakın geçmişte vefat etmiştir. Ama ikisi de dünya iyisi iki insandır. Ben Sedat Simavi Sokak’da büromu ilk açtığımda (2006) ailecek yanıma gelir, hatta gelirken bir sürü yiyecek içecek getirmişlerdir. Gökhanın davasına girmemi rica etmişlerdir. Ben de böyle bir anne babanın oğlunun davasına “hayır” demek mümkün olmadığı ve kendisini de çok sevdiğim için avukatlığını üslenmişimdir.
Hablemitoğlu cinayeti iddianamesi Nuri Gökhan Bozkır’ın ifadelerine dayanarak sizin bu olayı organize ettiğinizi iddia ediyor. Bu konuda ne söylersiniz?
Benim Hablemitoğlu suikastı ile daha önce de hep söylediğim gibi; hiçbir ilişkim-ilintim yoktur, olamaz da; bir tane somut delil yoktur, olması da mümkün değildir. Gökhan Nuri Bozkır’ın geçmişte özgür iradesiyle verdiği ifadelere bakın. (…) Ben hiçbir ifadede yokum. Ne zaman Gökhan Nuri Bozkır MİT tarafından gözaltına alınıyor, gözaltında 24 gün kalıyor, çıkışta benim aleyhime ifade veriyor. Bakın zaman geçtikçe de açıklamaları artıyor. Misal 19 Ekim’de el yazısı ile verdiği dilekçede MİT’de nasıl işkence yapıldığını, işkence ile Özel Kuvvetlerin ifadeye ekletildiği, en önemlisi “Ben Tarkan Mumcuoğlu’nu araba ile aldım, gittik 2 el ateş etti, sonra ayrıldık” cümlesini “ben yalan söyledim. Böyle bir şey olmadı” demesi gibi, “Ben götürmedim” demesi gibi iddialarının yer alması.
İddianame yazılırken bir sorulur. Genelkurmay ya da Özel Kuvvetler Komutanlığı’na “dış göreve personeli kim görevlendirir” diye. Sormadan “Tarkan Mumcuoğlu’nu Kazakistan’a Levent Göktaş göndermiştir” denmiş. Halbuki benimle hiç alakası yok gibi. Dolu bir sürü yanlışlık var. Celselerde Allah’ın izniyle açıklayacağım. Ben anamın ak sütü gibi tertemizim. Hiçbir sıkıntım yok çok şükür. Benim tek üzüntüm böyle kötü bir dava ile adımın bir arada anılmasıdır. Beni esas üzen konu budur.
(….)
Ayrıca o zaman üsteğmen olan bir subayın alay komutanı olan bir albay ile arada tim komutanı yüzbaşı ve tabur komutanı olmadan görüşmüş olması ve yan yana gelmiş olması mümkün değildir. Üsteğmen albayın odasının önünden bile geçemez. Albayın yanına da ancak tabur komutanı isterse ve tabur komutanı ile beraber gelebilir. Onun için de söyledikleri askeri emir komuta sistemi ve hiyerarşik düzen açısından da saçma ve uygulanması imkânsız hikayelerdir. Emin olun birinci duruşmada doğruyu söyleyecektir. Hem kendisi ile ilgili hem Özel Kuvvetler’le ilgili. Çünkü kendisinin de bu konuyla uzak yakın ilişkisi olamaz. Bir de şunu söylemek isterim. Ben Gökhan Nuri Bozkır’ı ilk kez Hilmi Özkök’ün 28 Ocak 2003’te, Özel Kuvvet tesislerini gelip denetlemesi esnasında “Bizim Niyazi Bozkır’ın oğlu burada mı” sorusu ve benim Selçuk Emirdağ’a “Bende mi?” demem ve “Evet” demesiyle yanına Genelkurmay Başkanı ile gittiğimizde bir dakika görmemle tanıdım, önceden hiç tanımıyorum.
Nuri Gökhan Bozkır neden sizi hedef gösteriyor? İddianamede MİT Tırları olayı, gizli tanıklar ve İrfan Fidan’la kimi bağlardan söz ediyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Eğer bütün bu açıklamalar dizisi ve dava ne anlama geliyor?
Gökhan Nuri Bozkır benimle arasında kendi kurduğu bir husumet nedeniyle beni hedef gösteriyor, halbuki benim ona iyilikten başka hiçbir davranışım yoktur. Bence diğer yaptığı açıklamalar altında hiçbir şey aramayın, bulamazsınız. Ben de bir şey anlamadım. Belki Fetullahçı yapıya bazı atıflar yapmaktadır. (….) Ben ruhen ve kalben tertemizim. Onlar inanmazlar ama ben kadere inanırım. Hep “Vardır cenabı hakkın bir bildiği”, “vardır bir hayır, o bizim için en iyi olanı bilir ve herkese taşıyabileceği kadar yük verir” derim. Bence iftira atanlar düşünsünler. Ve Allah onları iflah etsin.
2022 yılı başında Bozkır’ın Ukrayna’dan getirilmesiyle başlayan bu soruşturmanın geçmişteki Ergenekon soruşturmalarına benzer biçimde siyasi bir amacı olduğunu düşünüyor musunuz?
(….)
Nuri Gökhan Bozkır’la Özel Kuvvetlerden bu yana ast üst ilişkisi olarak başlayan bir ilişkiniz var. Bu ilişkinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Ticari bir ilişki mi? Dostluk mu? Bozkır’ın bu açıklamalarının ardında ticari ya da benzeri nedenlere dayanan başka bir husumet olabilir mi?
Alay komutanlığım esnasında ast-üst değil amir ilişkisi var ve onun özellikle bana ulaşması çok zor olduğu için bu ast-amir ilişkisi nedeniyle kendisini çok fazla hatta belki hiç tanımıyorum. Zira bizde emir komuta ilişkisi hiyerarşik bir düzenle korunur. Ben genelde bana direk bağlı tabur komutanlarımla muhatap olurum.
Yani bunların dışında taburun içinde yer alan subay ve astsubaylar benim için görüşme, konuşma, tartışma, bilgi alma ve bilgi verme gibi konularda ikinci, üçüncü plandadırlar. Yani ben bu ilk grup olan tabur komutanları ile muhatap olurum. Taburlarda komutan binbaşı yarbaydır. Altında yüzbaşı rütbesinde tim komutanı olur. Her tim 10 astsubay ve iki subay, tim komutanı yüzbaşı ve tim komutan yardımcısı üsteğmenden oluşur. Tim komutanı yüzbaşı tabur komutanı binbaşıya bağlıdır. Tabur komutanları da genellikle tim komutanları ile muhatap olurlar.
Dolayısıyla bir tim komutan yardımcısı üsteğmenle alay komutanı arasındaki ast üst ilişkisi bu şekildedir. Üsteğmen bana ancak önce tim komutanı yüzbaşısına söyleyecek, o tabur komutanına söyleyecek, tabur komutanı benden izin alacak gelsin diye ve tabur komutanıyla birlikte yanıma gelip benimle görüşecek, sistem böyledir. Bunu yani bu hiyerarşik düzeni bozarsanız tabur komutanı ve tim komutanını umursamamış, ezmiş, disiplini bozmuş ve özellikle tabur ve tim komutanının emir komuta zincirindeki hiyerarşik düzendeki konumunu bozmuş olursunuz. Ondan sonra herkes istediği komutanla istediği zaman konuşur moduna girer, elini sallayan gider görüşür.
Bu nedenle ben Gökhan Nuri Bozkır’ı pek tanımıyorum. Ama dediğim gibi 2003 yılında Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök denetlemeye geldiğinde gördüm. Tim Komutanı Hakan Büyükçulha ve Tabur Komutanı Selçuk Emirdağ beni teyit ederler. Alay komutanı gerçekten yoğun temposu olan bir görevdir, Genelkurmay başkanı toplantısına gider, Özel Kuvvetler toplantılarına gider, törenlere gider, paraşüt eğitmeni ve öğretmeni olduğum için atlayışlara gitmek gibi yoğun faaliyet gerektirir.
Yani askerliğim boyunca Gökhan Nuri Bozkır’la bir samimiyetim olmadı. 2005 yılında emekli oldum, bir yıl staj yaptım, 2006’da avukatlığa başladım. Bozkır’ın babası ve annesi büroya geldi ve avukatlığını aldım. 2009’da tutuklandım, beş buçuk yıl yattıktan sonra avukatlık bürosu açtım. 2009-2014 yılları arasında hiçbir ilişkimiz olmadı. Mahkeme ya da hapishane ziyareti de olmadı. Sanırım 2015 başı gibi olabilir araya devre arkadaşlarımı vs. koyarak bir otel açtığını söyleyerek yemek daveti yaptı. Biz de gittik görüştük. (….)
Sonra Ukrayna’ya yerleşmiş. İrtibatımız kesildi. 2020 gibi olsa gerek avukatlık büroma Gökhan Nuri Bozkır’ın dostu Ahmet(….) ve Ödül (….) isimli arkadaşlar geldi. “komutanım Gökhan Nuri Bozkır Türkiye’de şahane işler yapıyor, MİT’e silah vs. verdi, savunma sanayi işleri aldı, Milli Savunma Bakanlığı’ndan işler aldı, Emniyetin, Jandarmanın işlerini yaptı” diye epey övdüler. “Diyor ki komutanım da katılsın bir sürü savunma sanayii işi yaparız”. Ben de Ahmet ve Ödül’e kayınbiraderim savunma sanayi firmasında genel müdür idi, “onunla takip edin yapabileceğimiz iş olursa katılırız” dedim. Geldiler, toplantı yapıp Ukrayna’ya gidip görüşeyim dedi Ahmet, biletlerini aldım gitti geldi.
Nuri Gökhan Bozkır 8 Eylül 2015’te Urfa Akçakale’de IŞİD’e satıldığı söylenen infilaklı fitiller (Petn) dolayısıyla aranırken 12 Eylül 2015’te yurt dışına gitti. Bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Nuri Gökhan Bozkır gibi bir figürün 2015’in en kanlı ve hararetli döneminde belki 15 Temmuz’un hazırlandığı bir dönemde böyle bir ilişkiye, faaliyete girişmesi size makul geliyor mu?
Valla ben o zaman da avukatı idim. Bana sadece “komutanım ben Ukrayna’ya gideceğim acil” dedi. Ben de “sen bilirsin” dedim. Hiç bu şekilde bir şey aklıma gelmedi. Ama sanmıyorum.
Bu olaydan sonra da Bozkır’la ilişkiniz sürdü mü? Bozkır’ın iddia ettiği gibi birlikte savunma sanayine yönelik işler yaptınız mı? Bu çerçevede Levent Bektaş’ın sizin adınıza Bozkır’la görüştüğü doğru mu?
Gökhan Nuri Bozkır savunma sanayi başkanlığından 40x53 bomba atar ihalesi almış, ama vergi vs. yatırmadığı için iş kalmış. Ben gidip konuşup bu ihaleyi kendi şirketime devir ettirsem ve borç olan bir milyon lira civarı parayı ödersem bomba atarları kendisinin temin edeceğini söylediler.
Ben her şeyi yaptım, borçları ödedim ancak bomba atarları veremediği için Savunma Sanayii Başkanlığı’na rezil kepaze olduk. Ben de epey serzenişte bulundum. Savunma Sanayii Başkanlığı ihaleyi bizden aldı iptal etti. Paramız yandı. Gökhan Nuri Bozkır bizi Jandarma ve Emniyetin TNT ihalesine soktu, onun tavsiyesiyle verdiğimiz fiyatlar düşük olduğu için kazandık ama yapamadığı için rezil olduk, birer yıl yasaklandık. Teminatlar yandı ve ceza yedik.
Emniyetin mermi ihalesi yapıldı, bize “ne olur şu fiyatları verin, mühimmat Ukrayna’da hazır” dedi. Verdik, Emniyet bizi uyardı, “bu fiyatlar çok düşük nasıl vereceksiniz” diye. Sorduk “hazır” dedi. Kayınbiraderim Ersan’a “gidin bir bakın net tavır alalım” dedim. Gittiler, bir ay orda kaldılar, hem TNT hem mermi işlerine baktılar. TNT ve mühimmatı veremedik, 350 bin dolar teminat yandı ve birer yıl yasaklandık. Para cezası yedik. Bankalardan aforoz edildik. Bu arada ABD’de İslam diye bir arkadaşım var 9 milimetre mermi istiyorlar. “Bu hepsinden kolay, hazır” dedi ona da kandık. 500 bin dolar civarında zarar ettik. Yani bizi mahvetti, perişan olduk. Her yerden icra haciz başladı. Ve iflas ettik. Aramız bozulmuş haberim yok, benden alacağı varmış şeklinde. İşte husumet böyle başladı, böyle oldu. Yani inanılmaz bir adam Gökhan Nuri Bozkır, husumeti varsa bir şey yakıştırır.
Ben Levent Bektaş’ı asla Ukrayna’ya göndermedim, pasaportuna baksınlar, kendi isteğiyle başka bir iş için gittiğini de sanmıyorum. Ama ben göndermedim. Ben sadece TNT ve üç tane merminin kontrol edilmesi için kayınbiraderim Ersan (….) gönderdim. Onlar dinlensin mahkemede söylerler. Üstte anlattığım şekilde kepaze olduğumuz icra ve hacizlerle halen boğuştuğumuz savunma sanayii işlerimiz oldu. Maalesef. Ahmet ve Ödül gelip anlatırlar. Hiçbir başarımız olmadı. Tüm işlerimizden rezil kepaze olduk. Bize hep yalan söyledi. Hep maalesef kandırdı.
Ergenekon soruşturmalarının komplo olduğunun anlaşılmasından sonra Cezaevinden çıktığınız dönemde Suriye ile ilgili Türkiye’nin kimi güçleri desteklemesi konusunda hükümetten ya da hükümete yakın politikacılardan bir talep aldınız mı?
Hayır almadım. Suriye’yi çok iyi bilirim herhalde. Genelkurmay Başkanlığına da bin sayfaya yakın rapor verdim. Ama kimse umursamadı.
Bir önceki soru çerçevesinde daha sonra Suriye’de şekillenen kimi operasyonlarda söz sahibi isimlerle ya da kamu yöneticileriyle, ya da yine bu çerçevede kimi eğitim faaliyetlerine giriştiği ileri sürülen SADAT ve onu oluşturan asker kökenli çevrelerle bir ihtilafınız oldu mu?
Hayır. Ben onlardan hiç kimseyle görüşmedim. İhtilafım da olmadı çünkü tanımıyorum. İdare edenleri, yöneticilerini zaten tanımıyorum. İçlerindeki kişilerin kim olduğunu da bilmediğim için bir şey diyemiyorum. Özel Kuvvetlerden kimse varsa tanırım.
İnan Kıraç'la ilişkisi
En çok tartışılan konulardan biri İnan Kıraç’la olan avukatlık ve iş ilişkileriniz. Bu çerçevede Sezgin Baran Korkmaz’ın eline geçen kimi hisselerin (Kıraça Holdingi kontrol eden Sicolux hisseleri) geri alınmasında avukat olarak yer aldınız. Bu Süleyman Soylu’nun mecliste dile getirdiği gibi “tepeden aşağı” bir devlet operasyonu muydu?
Valla Sayın İçişleri Bakanı “tepeden aşağı bir devlet operasyonu idi” diyorsa öyledir diyeceğim, ama şöyle oldu; beni Galatasaray Kulübü eski yöneticilerinden A. Öztürk aradı, “Levent'cim İnan Kıraç’ın bir sıkıntısı var. Tanıştırsam konuşsanız olur mu?” dedi.
Ben de “tabii ki” dedim. Kendisi ile tanıştık, görüştük, çok çok iyi bir insan, çok iyi bir baba, çok iyi bir işadamı gördüm. Çok üzüntülü idi. Çok iyi avukatları da vardı. Onlar zaten tüm konuları takip ediyorlardı. Ben sadece icraya konulan senet ile alakalı Sezgin Baran Korkmaz, genel müdür ve avukatları ile olan pazarlıkta (…) avukat olarak “Face Time” görüşmesinde yer aldım. (….) Benim yaptıklarım tamamen hukuk çerçevesinde olmuştur. Devletin dahlini gerçekten bilmiyorum.
Sezgin Baran Korkmaz’ın mal varlıklarına konan tedbirin kaldırılması, tekrar konması ve tedbir konması gerektiği halde konmayan Silcolux hisselerinin devrini bir avukat olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hukuka aykırı yapılan her şeye karşıyım. Bu hukuka aykırı yapılan işlerden en çok zarar gören kişilerden biri benim. Ben malvarlığına tedbir konduğunu ve kaldırıldığını biliyorum. Tekrar konduğunu şimdi sizden duydum.
Yine Sezgin Baran Korkmaz’ın Silcolux hisselerini Orta Afrika Cumhuriyeti’nde gözaltına alındığı sırada (Kimi kaynaklara göre Kongo) mobil telefon ve Facetime uygulaması üzerinden avukatına talimat vererek devrettiği ileri sürülüyor. Bu doğru mu? Size göre bu hisse alışverişi nasıl gerçekleşti?
Devir Sezgin Baran Korkmaz’ın gözaltına olduğu zaman olmadı. Çünkü devir esnasında Face Time’da benimle görüntülü konuşuyordu. Sanıyorum Lüksemburg, İsviçre ya da Avusturya’da idi. Çünkü çok rahattı ve konforlu bir yerde idi. Normal bir devir gerçekleşti (Kongodaki gözaltı hali galiba devir öncesi idi) Zaten gözaltına alındı, iki üç saat sonra bırakıldı. Şöyle ki üçlü, dörtlü bağlantı gerçekleştirdik. Her yerde de avukatlar bağlantıda idi. Evraklar gitti, imzalandı geldi sonra sayın eşi sanırım İstanbul’da idi, o da imzaladı. En son ben imzaladım ve iki üç gün içinde bitti. Benim işim de gece 03.00 gibi bitmişti sanırım, çünkü bizim imzamız haricinde devir için Luxemburg noteri, ticaret sicili, imza kayıt vs. Yaptı yani her şey kanuna uygun prosedürlerle icra edildi. Epey uzun sürdü.
En çok eleştirilen konulardan biri İnan Kıraç’ın şirketlerindeki hukukçulara rağmen böyle bir alışverişte sizi seçmesi. Burada açıksa söylenmese bile Özel Kuvvetler kökenli olmanıza ve güç kullanımına ilişkin bir ima var. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Asla böyle bir güç kullanımı vs. yok ve olamaz da. Ben kimim ki? Emekli bir albayım. Yani bu şekilde kim düşünüyorsa hata ediyor, günah işliyor. Bizi hep yanlış lanse ediyorlar. Gerçekten o dönem İnan Kıraç’ın işini takip eden aile avukatları bence süper çalışkan ve çok iyi avukatlardı. Zaten o zaman ve sonrasında kendileriyle çok uyumlu güzel çalıştık. Ben sadece ilave avukat olarak katıldım.
Erol Olçok’u tanıdığınız söylendi?
Erol beyi hayatımda bir kez gördüm. O da Antalya’da trafik denetleme sistemi yapılacaktı. Kime gitsek dedik, Erol Olçok dediler. Ondan sonra Allah rahmet eylesin vefat etti, şehit oldu.
"CV’mi Abdullah Gül'e veremedim"
Hablemitoğlu soruşturmasında daha iddianame ortaya çıkmadan gazete haberleriyle vs. hedefe oturtuldunuz. Eğer size yönelik bir örtülü bir operasyon olduğunu düşünüyorsanız, bunun arkasında kim var? Bunu MİT müsteşarlığına talip olmanız ya da aday gösterilmenizle bir bağı var mı size göre?
Kesinlikle bana karşı yapılan örtülü bir operasyondur. (….) Ama beni kimin neden hedef aldığını bilmiyorum. 63 yaşındayım. Bu saatten sonra benden köy/kasaba olmaz. Ben hayatım boyunca sadece bir kez MİT Müsteşar Yardımcısı olmak istedim. Onda da CV’mi Abdullah Gül Beye veremedim. (….) Neden bu işin içine itildik bilmiyorum. (….) Tam anlamı ile FETÖ işi, FETÖ polislerinin işidir suikast derim.
"Yurt Atayün’ün Hablemitoğlu cinayetini araştıran ekibin başına verilmesi de tesadüf değildir"
Eğer Hablemitoğlu iddianamesini ve dosyasını görme şansınız olduysa iddialardan bağımsız olarak istihbarat eğitimi ve donanımı olan bir asker gözüyle değerlendirmeniz ne olurdu?
Merhum Necip Hablemitoğlu’nu Allah biliyor ben hiç ama hiç tanımıyordum. Mesela merhumdan önce, Haydar Meriç diye bir yazar da suikasta kurban gitmiş. Onu da hiç tanımıyordum. Bu olaya bakarken önce böyle bir suikast kimin işine gelir, kime fayda sağlar ona bakmak lazım. Bunun cevabı basittir, önceden Sayın Necip Hablemitoğlu’nu tehdit eden ve hatta bazı tehditlerini de nasıl yapacağını dahi anlatan FETÖ tarafından yapılan bir suikasttır. Başka çıkar grupları yapmış olamaz mı? Altın çıkartmaktan bahsediliyor, Alman vakıflarından bahsediliyor, ABD’lilerden bahsediliyor, olabilir ama bence az ihtimal. Bu suikast kesinlikle FETÖ polisinin işidir. Zaten hiçbir delile ulaşılamaması (Tabanca ki çok önemli, tabanca yoksa ‘bu adam vurdu’ diyemezsiniz, çünkü tetik ile parmak eşleşmelidir. İki boş kovan Adli Emanetten alınmıştır. Yani tüm deliller karartılmıştır) Bunu yapmak için etkili yerde olmalısınız. Onu için FETÖ polisleridir diyorum. Ayrıca bu işle hiç alakası olmayan FETÖ’cü Yurt Atayün’ün Hablemitoğlu cinayetini araştıran ekibin başına verilmesi de tesadüf değildir. Ama çıkar, merak etmeyin, kim yaptı niye yaptı çıkar. Allah korusun ben/biz yapmış olsaydık bizi Zekeriya Öz zıplatırdı ve kesinlikle yerdi. Hem de zevkle. Çok uğraştılar, bir sürü gizli tanık buldular yine yakıştıramadılar.
Söyleşinin tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz
Kısa Dalga