Birkaç ay önce Türkiye'de Afrika ile ilgili basını takip edenler Johannesburg'dan Ankara'ya giden resim sanatçısı Alex'in ziyaretini okumuştur.
Güney Afrika'da Yunus Emre Enstitüsü'nün tabiri caizse keşfettiği resim sanatçısı Alex, bana Osmanlı Devleti'nin bir zamanlar sahip çıktığı Güney Afrikalı Kur'an talebelerini hatırlattı.
Kurumun Johannesburg şubesi sorumlusu Sayın Aziz Yiğit'in sahadaki çalışmalarıyla şimdiye kadar meyvesini veren birçok proje hayata geçirildi.
Alex'in Türkiye ile olan hikayesi Yunus Emre Enstitüsü ile kesiştiği noktada başlıyor. Alex'in hüzünlü hikayesini kendisinden dinleyelim.
Kendi dilinden ressam Alex'in hikayesi
Benim adım Alex Maswanganyi, 25 yaşındayım. Soweto'da doğup büyüdüm. 6 Aralık 1997'de Baragwanath Hastanesi'nde doğmuşum. Doğduğumda bağırsaklarım ve kalbim vücudumun dışındaydı ve kalbim dışardan görünüyordu. Hastalığım nedeniyle çok şey yaşamak zorunda kaldım. Yoğun bakımda olmam gerekiyordu ama ailemin biraz paraya ihtiyacı vardı ve annemin parası yoktu. Bunu babama anlattı ve benim erkek olduğumu duyunca babam çok heyecanlandı. Yoğun bakıma gitmem gerektiğini duydu ve o zamanlar babam çalışmıyordu, biraz para bulması onun için çok kolay olmadı. O bir gangsterdi ama sadece banliyöleri ve özellikle de beyaz bölgeleri soyardı. Ailenin hayatta kalmasını böyle sağlıyordu. 4 kişilik bir grubun olduğu yerde, Siyah topluluğunda hiç kimsenin kendi topluluklarından gangster olduklarını bilmediği hiçbir şey yapmazlardı.
"Annemi bir daha göremedim; nerede olduğunu da bilmiyoruz"
Çocukluğuma dönelim. Babam Beyaz mahallelere koşuşturmaya gitti ve bu kez polis tarafından yakalandı ve hepsi tutuklandı. Oğlunu (beni) sadece bir gün görebildi. Annem ameliyatımı karşılayamadı, kendi kendine 'Bu çocuktan vazgeçsem daha iyi olacak' dedi. Sonra aniden Hintli bir doktor geldi ve bana yardım etmek istediğini söyleyerek ameliyatım için her şeyi ödedi ve ben o durumdayken benimle ilgilenen kişi sadece Hintli doktor oldu. Orada bana yardım edildi. Ailemden sadece ikimiz, ben ve kız kardeşim, kaldı. (Kız kardeşim küçük yaşından beri sağır, konuşamıyor ve duyamıyor). Annemin yaşadığı mücadele nedeniyle bizi annem kız kardeşimle küçük bir teneke kulübede bıraktı. O zamanlar ev sahibinde kalıyorduk. Ev sahibi ağladığımızı duyunca barakada olan bitene o kadar şaşırdı ki, vardığında benim ağladığımı gördü, annemiz bizi orada başıboş bırakmıştı. Annemi bir daha göremedim. Nerede olduğunu da bilmiyoruz.
"Kolay bir çocukluk değildi"
Daha sonra ev sahibi bizi ilkokuldan liseye kadar okula götürdü. Benim için kolay olmadı, vatandaşlığım yoktu çünkü annem herhangi bir doğum belgesi düzenlememiş, geride birşey bırakmamıştı. Çocukluğumda ameliyat olduğum için başka çocuklarla oynayamıyordum. Çocukların sert oyunlar oynadığını bildiğimiz için, diğer çocuklarla oynamama izin verilmedi, bu yüzden arkadaş edinmektense yalnız oynamamın daha iyi olduğunu düşündüler. Yine de kolay bir çocukluk değildi ama zaman geçtikçe anlamaya başladım. Lise son sınavımı (Matrix) kimliksiz tamamladım. Final sınavımı yazmak için yeminli beyan kullandım. 2017'de okulu bitirdim. Matriks'ten sonra vatandaşlık almak için elimden gelenin en iyisini yaptım ama yine de yardım alamadım.
"Yunus Emre Enstitüsü'nde Türk kültürüne çok ilgi duydum"
2019 Yunus Emre Enstitüsü sayesinde Rahmet Okyanusu vesilesiyle Türklerle tanıştım, hat kursu vardı, ben de ressam olduğum için hat kursuna gitmenin iyi bir fikir olacağını düşündüler. Benim için her şeyi ödediler. Oradan Türk kültürüne çok ilgi duydum. Soweto'dan Yunus Emre Enstitüsü'ne 1 saat 30 dakika sürüyor, günde iki dolmuşa biniyorum, dersler için nakit para bulmak çok zordu. Hayatta kalmak için tavuk tozu (braai powder) pap ve salata satıyordum. İşler pek iyi değildi ama en azından bir şeyler yiyerek uyuyabilirdim. O parayla biraz nakit alıp dolmuş için kullanırdım. Hat sanatı okudukça Türk kültürüne daha çok ilgi duymaya başladım. Hatta Türkiye'nin dilini öğrenecek kadar ileri gittim. Yunus Emre Enstitüsü, Türk kültürü hakkında daha fazla çalışmama çok yardımcı oldu ve sonunda kendimi Türkiye tarihi portreleri yaparken buldum.
"Güney Afrikalılar ve Türkler arasındaki aşkı yaşamaktı bu benim için"
Tata Nelson Mandela ve Koca Yunus Emre'yi bir sayfada çizdim. Güney Afrikalılar ve Türkler arasındaki aşkı yaşamaktı bu benim için… Yunus Emre Enstitüsü portrelerimden çok memnun kaldı ve bana Türkiye ile ilgili daha önce yaptığım tüm tarihi yapıları gidip görme fırsatı verdi. Çok mutluydum ama kalbimin derinliklerinde çok üzgündüm çünkü Güney Afrika vatandaşlığım bile yoktu, nasıl başaracaktım? Vatandaşlık verilen Home Affairs kurumundan ümidimi kestim çünkü bana hiç yardımcı olamadılar. 6 yıl oraya gittim vatandaşlık konusunda bana yardım etmelerini istedim hiç yardımcı olamayacaklarını söylediler çünkü ailem nerede bilmiyorum.
"Kendi mahallemden denizaşırı uçuş yapan ilk kişiydim"
Eylül 2021'deki miras gününde Bayan Ndileka Mandela ile tanıştım, onunla fotoğraflar çektim, ona vatandaşlığım hakkında hiçbir şey söylemedim. Mama Ndileka Mandela ile çektiğim fotoğrafları aldım ve içişlerine gittim ve onlara benim, Mama Ndileka Mandela ve Türkiye Büyükelçisi Ayşegül Kandaş'ın fotoğraflarını gösterdim. Bu defa Home Affairs'e onlara gösterdiğimde bana yardım etmeye başladılar. 2022 yılında Güney Afrika vatandaşlığımı 25 yaşında aldım. Çocukluğumdan beri 2022 yılına kadar herhangi bir yardım alamadım. Ardından kimlik belgemi aldıktan sonra pasaport başvurusunda bulundum. Oradan Türkiye'ye gitme fırsatım oldu. Daha önce Türkiye tarihi ile ilgili yaptığım bazı portrelerim oldu. Onları da Türkiye'ye götürdüm. Güney Afrika'dan ilk kez çıkıyordum. Kendi mahallemden denizaşırı uçuş yapan ilk kişiydim. Mahallem çok mutlu oldu ve bir veda (şeref kutlaması) yaptılar. Yolculuğum ilk seferim olduğu için harikaydı. Türkiye'ye geldiğimde çok iyi karşılandım ve sevgi ile muamele gördüm.
"Aziz Yiğit ile tanışmasaydım kimliğim olmayacaktı"
Güney Afrika'nın sokaklarında gezen ırkçılığı Türkiye insanının gözlerinde görmedim. Ben Ankara Belediye Başkanı, Güney Afrika Danışmanı, Bolu Üniversitesi'nden Profesörler, gibi birçok büyük insanla tanıştım. İyi bir deneyim yaşadım. Bunu sağlayan Aziz Yiğit Bey'e çok teşekkürler, bana çok yardımcı oldular. Aziz Yiğit Bey (Yunus Emre Enstitüsü) ile tanışmasaydım kimliğim olmayacaktı, Türkiye'yi ziyaret etme şansım da olmayacaktı. Sanat eserimle Güney Afrika'yı Türkiye ile birleştirmek istiyorum. İleride eğitim için seneye Türkiye'ye gidip okumak isterim.
Güney Afrika'da Alex gibi kıymetli yetenekler keşfedilmeyi bekliyor.
Türk milleti olarak tıpkı bir zamanlar Ümit Burnu'nda Ebubekir Efendi'nin başlattığı eğitim seferberliği gibi Güney Afrika'daki kurumlarımızla yerli halkı kucaklamaya devam etmeliyiz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish