"Mülkün temeli"yle siyasi mühendislik yapılıyor… "İlk taşı, günahsız olan atsın"

Tartışmalı karardan sonra "Türk yargısı bağımsızdır" deniliyor. Yaşananlar aksini ortaya koyuyor. Yargı, bir dönem brifingli sonrasında da FETÖ’cü hakim ve savcılara teslim edildi. Şimdiyse siyasilerle görünmekten beis görmeyenler etkin

Ekrem İmamoğlu kararından sonra eleştiriler artınca yine "Türk yargısı bağımsızdır" savunmasına geçildi / Fotoğraf: AA

Takvim yaprakları 10 Haziran 1997'yi gösteriyordu. 

Genelkurmay Başkanlığı, Refahyol Hükümeti'nin iktidarına son vermek için kolları sıvamıştı. 

Bu amaçla çeşitli açıklamalarla gözdağı verilirken, hakim ve savcıların harekete geçmesi için de brifingler veriliyordu. 

Genelkurmay Başkanlığı Rauf Orbay Salonu hiç olmadığı kadar hakim ve savcıya ev sahipliği yapıyordu. 

Hakim ve savcılarla salonu hınca hınç doldurtan kişi de eski Jandarma Genel Komutanı Org. Fevzi Türkeri'ydi. 

Brifing toplantılarının organizatörü Türkeri, o dönem tümgeneral rütbesiyle Genelkurmay Başkanlığı İstihbarata Karşı Koyma Daire Başkanı olarak görev yapıyordu. 

 

Hakim ve savcılar-1.jpeg
28 Şubat döneminde Genelkurmay Başkanlığı, hakim ve savcıları brifinglerda bir araya getirdi / Fotoğraf: Twitter



Askerler çağırınca koşa koşa gittiler

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'a "irticacı" diyen Türkeri'den aldıkları cesaretle brifinglere katılan hakim ve savcılar, Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın "gitmeyin" çağrısına aldırmadı.

420 hakim ve savcının arasında Refah Partisi'nin kapatılmasına imza atan dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden ve Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş ile Fazilet Partisi milletvekili Merve Kavakçı'nın evini gece yarısı basan DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel vardı.

Hakim ve savcılar, verilen brifingi 5 dakika boyunca ayakta alkışladı. Brifinglere katılan savcılar, tartışmalı iddianameler hazırlarken hakimler ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden dönecek onlarca kararının altına imza attı. 

 

erdogan.jpeg
Recep Tayyip Erdoğan'ın mensubu olduğu iki parti kapatıldı, kendisi de hakkında açılan davada hüküm giydi ve siyasi yasaklı oldu / Fotoğraf: AA



Refah ve Fazilet'i kapatıp, Erdoğan'ı siyasi yasaklı hale getirdiler

O dönemin hakim ve savcıları, Refah Partisi'ni kapatmakla yetinmedi.

RP'nin ardından kurulan Fazilet Partisi'nin kapısına da kilit vuruldu. 

1994'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan da bu yargı mensuplarının dağıttığı adaletten nasibini aldı. 

Erdoğan 1997'de okuduğu bir şiirden dolayı mahkemelik oldu. 

Diyarbakır DGM Savcılığı, "Siirt'teki konuşmasında, halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" gerekçesiyle Erdoğan hakkında dava açtı. 

Açılan dava 22 Nisan 1998'de sonuçlandı ve Erdoğan, 10 ay hapis cezasına mahkum oldu.

Sonrasında gelişmeler birbiri ardına yaşandı. Erdoğan'ın cezası üst mahkemelerden onaylandı ve başkanlığı düştü. Sonrasında cezaevine girdi. 

Partileri kapatan, Erdoğan'ı siyasi yasaklı duruma düşüren kararların altına imza atan yargı mensuplarının artık esamesi okunmuyor. 

Siyasi yasakla önü kesilmek istenenler, iktidar oldu. O dönemin hakim ve savcıları emekli oldu ya da görevden el çektirildi. Fakat Türk yargısı, 2002'den sonra başka bir grubun etkisine girdi. 

 

FETÖ'cüler.jpeg
Yargıda bir dönem de FETÖ'cü hakim ve savcıların estirdiği rüzgar etkili oldu / Fotoğraf: Sabah gazetesi 



FETÖ'cü savcı ve hakimler…

Bu sefer de kamuoyunda en çok Celal Kara, Zekeriya Öz, Fikret Seçen, Cihan Kansız ve benzerlerinin isimleri duyulur oldu. 

Ardık hedefte başkaları vardı. Yargı, dalgalar halinde operasyonlar başlattı. 

Askerler, akademisyenler, gazeteciler Ergenekon ve Balyoz davalarıyla önce gözaltına alındı, ardından yüzlerce kişi tutuklanarak Silivri'ye gönderildi. 

Türk siyasetinde ise olayın "savcısı" ve "avukatı" tartışması yaşanmaya başladı.

Birileri bu operasyonları hararetle savunurken, birileri de karşı çıkıyordu.

Siyasilerle görüntü vermekten beis görmüyorlar

Durum değişmiş değil. Brifing ve FETÖ yargısından sonra şimdi ise siyasilerle görünmekten bir sakınca görmeyen yargı mensupları dikkat çekiyor. 

Onların verdiği kararları savunan çok sayıda siyasetçi var. Tıpkı yıllar önce olduğu gibi yine birileri "Türk yargısı bağımsızdır" diyor. 

Bu olay İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na verilen hapis cezası karında net bir şekilde ortaya çıktı. 

Erdoğan'a ceza verildiği dönemde o zamanki iktidar mensupları da "Türk yargısı bağımsızdır" diyordu. 

 

resized_f596e-f603851324561378.jpeg
Yüksek mahkemelerin başkanları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile çay toplamışlardı / Fotoğraf: AA 



O dönemde Erdoğan'a verilen cezayı yanlış bulanların bir kısmı bugün İmamoğlu'na verilen ve siyasi yasaklılığa yol açacak 2 yıl 7 ay 15 günlük hapis cezasını savunuyor. 

Peki gerçekten "Türk yargısı bağımsız" mı? Savcılar, siyasilerin etkisinde kalmadan mı iddianamelerini hazırlıyor? 

Hakimler, "vicdan ve cüzdanları arasında sıkışmadan" iktidardan gelen talimatları dikkate almadan mı karar veriyorlar? 

Aslında alınan kararlara gösterilen tepkiler turnusol kağıdı görevini kolaylıkla yapıyor. 

Kimisi kendine yakın görmediği siyasetçiye verilen cezayı çok rahatlıkla onaylıyor ve savunuyor. 

Kimisi de kendine yakın gördüğü kişiler hakkında verilen karara isyan ediyor. 

 

Bülent Yücetürk
Hukukçu Bülent Yücetürk / Fotoğraf: Twitter



"Yargıçlar, 'Biz bu kararları tanımıyoruz' söylemine bakıyor"

Emekli savcı, hukukçu Bülent Yücetürk'e göre Türk yargısı bağımsız olmadığını siyasal davalarda vermiş olduğu onlarca kararla gösterdi. 

Geriye dönüp bakıldığında bunun birçok kanıtının olduğuna dikkati çeken Yücetürk, "Anayasanın emredici hükmüne rağmen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayan, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) vermiş olduğu hak ihlali kararlarını uygulamayan ilk derece mahkemelerini gördük" dedi.

Bu tartışmalı kararlar alınırken yargının kendi içindeki süreçlere değil tamamıyla siyasilerin söylemine baktığını vurgulayan Yücetürk, "Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'yla ilgili, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin vermiş olduğu kararlar uygulanmadı. Bunun uygulanmamasının gerekçesi olarak yargı kendi içerisinde hukuksal bir gerekçe üretmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘Biz bu kararları tanımıyoruz arkadaş' söylemine baktılar" diye konuştu. 

"Türkiye'de bir yargı olmadığı için tartışılacak bir yargı kararı da yok"

Hem Demirtaş hem de Kava olayında "paralel dava" açıldığını hatırlatan Yücetürk, şunları kaydetti:

Bütün bunlar yargının bağımsız olmadığının kanıtlarıdır. Aynı durumu Ekrem İmamoğlu olayında da görüyoruz. Burada kararı verecek yani doğal hakim ilkesine göre yargılamaya başlamış, sorguyu yapmış, delilleri tartışmış olan hakim yerine hakimin niyeti ceza vermek yönünde olmadığı için bir gece hakimi değiştirdiler. Aynı mahkemede görev yapan bir başka hakimi geçirip bu mahkemede görevlendirdiler. Bu bile Türkiye'de yargı pratiğinin nasıl işlediğini bize çok açık net bir şekilde gösteriyor. Türkiye'de bir yargı olmadığı için tartışılacak bir yargı kararı da yok." 

Ömer Faruk Eminağaoğlu
Eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu / Fotoğraf: Twitter



"Yargı bağımsızlığından söz etmek mümkün değil" 

Eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu da yargıdaki tartışmaların 1982 Anayasası'ndan beri azalmadan devam ettiğini söyledi. 

Yargının tamamen bağımlı hale getirildiğini savunan Eminağaoğlu, iktidarın FETÖ ile birlikte gerçekleştirdiği 2010 anayasa değişikliğinde yargının siyasetin etkisi altına girdiğini belirtti. 

"Bugün yargı bağımsızlığından söz etmek mümkün değil" diyen Eminağaoğlu, "Yargı bağımsız bir erk değil. Bunu düzeltmenin yolu bir kere anayasanın yargı bölümünü baştan sona değiştirmekten geçiyor. Ancak görevdeki hakim ve savcılar iktidara bağımlı olmuş durumdalar. Bu zihniyette olanlara olduğu sürece yargı ile ilgili bölümü değiştirmek çözüm getirmez" değerlendirmesinde bulundu. 

 

Mehmet Ruşen Gültekin
Mehmet Ruşen Gültekin / Fotoğraf: Twitter



"Türkiye, hukuk ve adalet açısından karanlık günlerden geçiyor"

Eski Yargıtay Cumhuriyet Savcısı, avukat Dr. Ruşen Gültekin de Türk yargısının bağımsızlığın savunmanın çok mümkün olmadığı görüşünde. 

6 yaşında nikahlandığı iddia edilen H.K.G olay ile İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen kararını örnek gösteren Gültekin, "Bu iki olay, Türkiye'de yargı bağımsızlığının gram varlığından söz edemeyiz. Bunlar geniş bir şekilde basına yansıdığı için biliyoruz. Kim bilir hangi komşunuz adaletsizlikten yanıyordur? Akrabam yanıyordur adaletsizlikten. Her yerde yangın var. Her yerde. Türkiye, hukuk ve adalet açısından karanlık günlerden geçiyor" diye konuştu. 

 

Adalet-3.jpeg
Adalet herkese lazım / Fotoğraf: Pixbay



Herkes 'ötekini' taşlamak için fırsat kolluyor

Sadece bir kesim değil. Farklı kesimler yargıdan şikayetçi. Sesini yükselten olduğu gibi suskunluğa bürünenler de var. 

Kimse içinde yer aldığı mahalleye veya kendi günahına bakmıyor. 

Herkesin gözü ‘ötekinin' üzerinde. Birini taşlamak için fırsat kolluyor.

İncil'de yazılı ünlü bir anekdot var. Buna göre zina yaptığı iddia edilen bir kadın Hz. İsa'nın huzuruna getirilir ve onun taşlanarak öldürülmesi talep edilir. 

Hz. İsa, kadının taşlanarak öldürülmesi için can atan topluluğa, "İlk taşı, günahsız olan atsın" diyor. 

Kimse taş atamaz. Kadın da affedilir. 

Türkiye'de kimse dağılmıyor. Zira insanlar, yanlış yaptıklarını düşünmüyorlar. 

Oysa adalet, çok önemli ve herkese lazım. Adliye saraylarında duruşma salonlarında "Adalet mülkün temelidir" yazısı yer alıyor. 

"Adalet, mülkün temeli olduğu kadar sosyal barışın, refahın, istikrarın, kalkınma ve büyümenin de lokomotifidir" diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bile "bana yapıldı, başkasına yapılmasın" demiyor olması dikkatlerden kaçmıyor. 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU