Ahmet Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı döneminde uygulanmaya başlanan "komşularla sıfır sorun" ve ardından Ortadoğu ile Kuzey Afrika ülkelerinin dahil edildiği "yeni dönemde sıfır sorun" politikaları, zamanla yara aldı.
Takvimler 2013'ü gösterdiğinde "Türkiye'nin Ortadoğu'da yalnız kaldığı" eleştirileri yapılırken, hükümet kanadı bunun "değerli bir yalnızlık" olduğu görüşündeydi.
"Türkiye Ortadoğu'da yalnız kaldı" iddiası doğru değil ama eğer bu bir eleştiri ise o zaman söylemek gerekir: Bu, değerli bir yalnızlıktır.
— İbrahim Kalın (@ikalin1) August 1, 2013
Türkiye'nin son dönemde birçok ülkeyle karşılıklı hamleleri, yalnızlığın o kadar da değerli olmadığının işareti gibi algılandı.
Başta ikili ilişkilerinin kopma noktasına gelmesiyle dikkat çeken Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İsrail ve Mısır'la atılan karşılıklı adımlar, "sıfır sorun" politikasının yeniden hayata geçirilmeye çalışıldığını gösterdi.
Şimdi gözler "kardeşim Esad"dan "katil Esed'e" evrilen Suriye'ye çevrildi. Pek çok isme göre Ankara-Şam ilişkilerinin 2023'te farklı şekilde ilerlemesi sürpriz olmayacak. Zira kapalı kapılar ardında adımların, temasların sürdüğü belirtiliyor.
Ancak bir ülke var ki, ne olursa olsun onunla sular durulmuyor: Yunanistan.
Türkiye ile Libya arasında 2019'daki Akdeniz'de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması'nın ardından geçen ay imzalanan hidrokarbon anlaşmasından "komşu" rahatsız oldu.
Öyle ki Atina, Türkiye'yi Birleşmiş Milletler'e (BM) şikayet etti. Ardından gayri askeri statüdeki adalarda saldırı helikopterleri, tankçı ve topçu birlikleri görüntülendi. Yunan medyasından Pentapostagma, Türkiye'nin Yunanistan'ı "işgal" tehdidinde bulunduğunu bile öne sürdü.
Son dönemde pek çok ülkeyle ilişkiler rayına girerken Ankara-Atina hattının her daim gergin kalmasının nedenlerini, uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Küçük ve Doç. Dr. Fatih Fuat Tuncer'le konuştuk.
Türkiye-Yunanistan arasındaki sorunların tarihi geçmişine vurgu yapan isimler, 2023'ün her iki ülke için de seçim yılı olacağına dikkati çekti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"İki taraf arasındaki sorunlar hiçbir zaman çözülemedi"
Taraflar arasındaki "düşmanlık" algısının geçmişten geldiğini belirten İstanbul Gelişim Üniversitesi (İGÜ) Uluslararası İlişkiler bölümünden Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Küçük, 1930'lu yıllarda Atatürk-Venizelos döneminde barış sürecinin yaşandığını ancak 1952'de her iki ülkenin de NATO ittifakına katılmasına rağmen 1955 sonrasında Türkiye'nin Kıbrıs politikasının değişmesiyle durumun 'krizleşen bir ilişki halini aldığını' ileri sürdü.
Bazı dönemlerde gündemden düşse de iki ülke arasındaki sorunların hiçbir zaman çözülmediğini belirten Küçük'e göre taraflar bu anlaşmazlığı bir koz olarak kullanarak bu durumdan faydalanıyor.
Yunanistan'ın Türkiye'yle yaşadığı problemleri uluslararasılaştırma girişimlerinin yeni olmadığına, özellikle AB'ye girdiğinden beri benzer durumların yaşandığına vurgu yapan Ayşe Küçük, "1955'ten sonra yaşanan sorunların çoğunda Yunanistan, Türkiye'yle ikili ilişkilerden ziyade başka aktörleri yanına alma çabasına girişiyor. Özellikle BM mekanizmasını gündeme getiriyor" dedi.
1974'te Kıbrıs Barış Harekâtı döneminden itibaren Yunanistan'ın dış politikasının "doğudan gelen tehlike' söylemi üzerinden inşa edildiğini aktaran Küçük, bunun yeni bir şey olmadığını ifade etti.
"Özellikle iki tarafın da seçime gittiği dönemde böyle şeyler yaşanması sürpriz olmuyor"
Ayşe Küçük, iki ülkeyi bekleyen seçimlerin ilişkilerine etkisi konusunda şunları söyledi:
Seçim her iki ülke için kritik önemde. Özellikle iki tarafın da seçime gittiği dönemde böyle şeyler yaşanabiliyor. Bu hiç sürpriz olmuyor.
İki ülkenin de geçmişten gelen, tarihsel dayanağı olan, zaman zaman daha öne çıkan söylemlerle kendini yeniden üreten düşmanlık algıları var.
İki ülke de dış politikasını inşa ederken tarihsel düşmanlık algısından besleniyor. Elinde bir koz gibi iç siyasette de kullanılıyor, kendi aralarındaki ilişkilerde de.
İki ülke de sıkıştığında ‘bir tarihsel düşmanı olduğunu' hatırlıyor. İç bütünlüğünü bu algıyı kullanarak sağlamayı planlıyor. Senelerdir bu durum değişmiyor.
Ülkelerden birinin kendi içinde daha sıkıntılı olduğu dönemde, Türk-Yunan düşmanlığı daha ön plana çıkıyor.
"Yunanistan'ın Türkiye'ye yönelik düşmanlık algısı daha güçlü"
Yunanistan'ın Türkiye'yi BM'ye şikayetine ilişkin olarak ise Küçük, karar alıcı organ olan BM Güvenlik Konseyi'nde Genel Kurul gündemine konunun gündeme getirilme ihtimali olduğunu ancak Türkiye aleyhinde bir durumun söz konusu olmadığını ifade etti.
Yunanistan'ın Türkiye'ye yönelik düşmanlık algısının daha güçlü olduğunu ileri süren Küçük, "komşu"da 1990'lardan itibaren 'çevremiz düşmanlarla çevrili' düşüncesinin hâkim olduğunu ve kendilerini Türkiye üzerinden tanımladıklarını dile getirdi.
İki ülkenin dışişleri bakanları Mevlüt Çavuşoğlu ve Nikos Dendias arasında nisan ayında Ukrayna krizi üzerinden yürüyen gerginliğe de değinen Küçük, kamuoyu önünde yaşananların diplomatik usullere uygun olmadığını kaydetti.
"Yunanistan'ın Türkiye aleyhindeki iddiaları dayanaksız"
Doğu Akdeniz'de yaşananların 2001'den itibaren Kıbrıs açıklarında kıta sahanlığı çalışmalarıyla başlayarak Meis tartışmasına evrildiğini ve Libya hükümetiyle deniz yetki alanlarının sınırlandırıldığına da değinen Küçük, Yunanistan'ın da Mısır'la anlaşma yaptığını vurguladı.
Son olarak Yunanistan'ın Türkiye ile Libya arasındaki hidrokarbon anlaşmasından duyduğu rahatsızlığı da değerlendiren Küçük, Atina'nın iddialarının gerçeği yansıtmadığını savundu:
Kendileri (Yunanistan) de sınırlandırma anlaşması yaptı. Sonra da biz (Türkiye) de yaptık. Libya'daki hükümetin meşru olmadığı gerekçesiyle anlaşma yapmaya hakkının bulunmadığını ileri sürüyorlar. Hidrokarbon anlaşmasında kendilerinin de hakkının olduğunu ve Türkiye'nin uluslararası hukuku ihlâl ettiğini iddia ediyorlar. Ancak bu iddialar dayanaksız."
"İlişkiler Arap Baharı'ndan önce, Mavi Marmara krizinde bozuldu"
Ayşe Küçük, "komşularla sıfır sorun" anlayışının temelinde 90'lar Türkiye'sinde ülkenin düşmanlarla çevrili olduğu algısının Davutoğlu döneminde bir zihniyet değişimiyle kırılmasının yattığını iddia etti.
Arap Baharı sonrasındaki süreçte Türk dış politikasında yalnızlaşmaya doğru gidildiği iddia edilse de temel kırılma noktasının 2010'daki "Mavi Marmara krizi" olduğunu dile getiren Küçük, Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerilmesi sonrasında Mısır, BAE, Suudi Arabistan derken bozulan ilişkiler nedeniyle Türk dış politikasının krizler eksenine girdiğini ileri sürdü.
İbrahim Kalın'ın 9 yıl önce sarf ettiği "değerli yalnızlık" söylemine de değinen Küçük, dış politikada yalnızlığın kıymetli bir durum olmadığının görüldüğünü savundu.
Günümüzde pek çok ülkeyle normalleşme adımları atılmasını yerinde bir hamle olarak değerlendiren Küçük, artık Türkiye'nin kendisini daha doğru ifade edebildiğini dile getirdi.
İsrail'le yaşanan krizin Davutoğlu tarafından "Türkiye'nin 11 Eylül"ü olarak nitelendiğini ve ikili ilişkilerin hiçbir zaman düzelmeyeceği, yaşananların affedilmeyeceği öne sürülse de tazminat, özür ve davanın düşürülmesiyle bugün çok farklı bir noktada olunduğunu kaydeden Küçük, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un ziyaretine dikkati çekti.
"Böyle pazarlıklarda ne alıp verdiğiniz çok önemli bir parametredir"
Ayşe Küçük, özellikle son yıllardaki hızlı krizleşme ve hızlı normalleşmenin başka sorunlara gebe olabileceği görüşünde.
İlişkilerin iyileştirilmesi çok önemli olsa da 'ne olursa olsun barışalım' tavrına girilmemesi gerektiğini iddia eden Küçük, "Böyle pazarlıklarda ne alıp verdiğiniz, neyi göz ardı ettiğiniz çok önemli bir parametredir. Barışmak için barışılmaz. Kamuoyuna kapalı olarak yapıldığından detayları bilinmiyor" yorumunu yaptı.
Son olarak Küçük, ikili ilişkilerin düzelmesinin teoride mümkün olsa da gerçekte çok zor olduğu görüşünü de aktardı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"2023'te iki ülkede de seçim olacağını unutmamak gerekiyor"
İstanbul Gelişim Üniversitesi'nden Doç. Dr. Fuat Tuncer de Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Küçük'le benzer görüşleri paylaştı.
AK Parti'nin son 10 yıldır dış politikada "komşularla sıfır sorun" görüşünün "değerli yalnızlık"a dönüşerek etik ve ahlaki açıdan bu tek başınalığın kıymetinin vurgulandığını belirten Tuncer, gelinen noktadan tatmin olunmayıp Türkiye'nin yeni hamlelerde bulunduğunu aktardı.
Türk-Yunan sorununun her iki taraf için de "değerli" olduğu, karşılık bulduğu ve ihtiyaç olduğu anda iki ülkenin de bunu kullandığı yorumunu yapan Tuncer, her dönem bu soruna ilgili olduğunu savundu:
"Her iki taraf da söylemini bunun üzerinde inşa ederek taraftar toplayabiliyor. Her seçim dönemi bu sorun ısıtılıyor. Özellikle 2023'te iki ülkede de seçim olacağını unutmamak gerekiyor. İki ülke de kendi kamuoyunda etkili olduğunu bildiği bu durumu kullanıyor. Hatta Yunanistan bunu daha da çok kullanıyor. Türkiye'nin farklı gündemleri de oluyor ancak Yunanistan'da Türkiye'yle ilgili şeyler neredeyse ilk sırada yer alıyor. Başka sorunların üzerinin örtülmesinde Türk-Yunan ilişkileri önemli bir perde. Yunanistan'da bu konudan faydalanma oranı çok daha yüksek."
"Asıl soru, Yunanistan 'sorunsuz çember'in neresinde kalacak?"
Dış politikada şimdiki hedefin Türkiye'nin çevresinde 'sorunsuz bir çember' oluşturmak olduğunu belirten Fuat Tuncer, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü.
Ermenistan, İsrail, Mısır, Suriye ve Körfez ülkeleriyle adımlar atıldı. Asıl soru, Yunanistan 'sorunsuz çemberi'n neresinde kalacak?
Türkiye, 'sorunsuz çember'le Yunanistan'a karşı haklılığını göstermek amacında. Kendini anlatacağı ülkeler bulmak istiyor.
Özellikle Yunanistan'daki seçim süreciyle birlikte 2023'te Türkiye aleyhinde çok daha fazla açıklama gelecektir."
"Atina-Ankara arasında seçim söylemleri duyabiliriz"
6-7 ay içinde iki ülkede de genel seçimlerin yapılacağına dikkati çeken Tuncer, bu kez geçmişten farklı olarak liderlerin Atina'dan Ankara'ya seçim söylemi gerçekleştirebileceğini belirtti.
Yunanistan'ın Türkiye'yi BM'ye şikayetinden de bir şey çıkmayacağını düşünen Tuncer'e göre asıl sorun, Yunanistan'ın Türkiye'nin taraf olmadığı BM deniz hukuku anlaşması gibi antlaşmalar üzerinden kendisine meşruiyet alanı yaratmaya çalışması. Diğer taraftan da Türkiye'yle imzalamış olduğu Lozan ve Paris gibi antlaşmalardaki yükümlülüklerini yerine getirmeyerek bunları (antlaşmalar) daha etkisiz kılmaya çalışması.
"Yunanistan hiç olmadığı kadar nüfuz sahibi olmuştu"
Yunanistan'ın Türkiye ile Avrupa arasında sorun varmış gibi göstermeye çalıştığını ve Ankara'nın bu durumdan rahatsız olduğunu belirten Tuncer, Ankara hükümetinin pek çok ülkeyle ilişkilerini yeniden düzeltme zemini aramasının nedenini Yunanistan'ın nüfuzunu artırmasına bağladı:
Normalleşme, Doğu Akdeniz'deki gerilimle yakından ilgili çünkü Arap baharı sürecinde Türkiye'nin bölgeden ayrışması, öncesinde İsrail'le yaşananlar, Yunanistan'ı hiç olmadığı kadar nüfuz sahibi yapmaya başlamıştı."
© The Independentturkish