"Bakanlarımıza, tabipler birliği başta, meslek örgütlerinde yeni bir yapıya geçilmesine yönelik mevzuat çalışmalarının hızlandırılması talimatını verdim. Tabipler Birliği Başkanı ile ilgili yargı harekete geçmiştir. Bu ismin (Türk) gerekirse yasal düzenlemeyle değiştirilmesini sağlayacağız. Terör örgütü destekçileri buralardan temizleyerek bu yapıları kuruluş amaçlarına uygun faaliyetlere yoğunlaştırmakta kararlıyız."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (24 Ekim 2022)
"Türk düşmanı bir birliğin başında Türk olamaz, Türk yazılamaz. TTB Başkanı ile diğerlerinin Türk vatandaşlığından çıkarılması, vatansız ve ülkesiz olmaya mahkum edilmesi akla en yakın yollardan birisidir. Zira tahammülümüz bitmiş, sabır taşımız çatlamıştır."
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli (25 Ekim 202)
(TTB ile ilgili) "Çalışmayı neticelendirdik ama sayın cumhurbaşkanımıza henüz sunmadık."
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ (30 Kasım 2022)
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İktidar temsilcilerinin bazı sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) çekişmesi veya sürtüşmesi yeni değil.
Şimdiye kadar birçok kurum ve kuruluş ile iktidar partileri karşı karıya geldi.
Faaliyetlerine son verilen, kapılarına kilit vurulan kimi STK'lar da oldu.
Ancak son yıllarda "Türk" ifadesi üzerinden bir kavga sürdürülüyor.
Adında "Türk" ifadesi geçen birçok resmi kurum ve STK var
Aslında Türkiye'de faaliyet gösteren ve adında "Türk" ifadesi geçen birçok kurum ve kuruluşlar var.
Bunların büyük bir kısmı resmi kurumlar. Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Türk Hava Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü, Türk Coğrafi Kurumu, Türk Patent ve Marka Kurumu…
Liste daha da uzatılabilir. Elbette iktidarın kavgası, resmi kurumlarla değil.
Eğitimli insanların bir araya gelip kurdukları oluşumlar iktidarın hedefinde.
Zira bu kurumlar, iktidarın imza attığı bazı uygulamaları sert eleştiriyor, yapılan yanlışlar konusunda kamuoyuna bilgilendiriyor.
Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türk Mühendis ve Mimar Odası Birliği (TMMOB), Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve dahi niceleri…
Sağlık, enerji, inşaat sektörü ve barolar ile kavga bilinçli mi çıkartılıyor?
Son birkaç yıldır iktidar temsilcileri en çok TTB ve TMMOB'yi eleştirdi.
Zira bu iki kurum insanların can ve mal güvenlikleriyle ilgili çalışmalar yapıyor, raporlar hazırlıyor ve kamuoyuna açıklıyor.
Yanlış olduğunu düşündükleri konularda ise dava açıyorlar.
Örneğin Türk Tabipleri Birliği, pandemi sırasında vaka ve ölüm sayılarının gizlenmesi ve aşılara erişim konusunda çok aktif oldu.
TTB üyesi doktorlar halk sağlığının tehlikeyi atıldığını bilimsel veriler ve raporlarla ortaya koydu.
"Kaçak saray" iddiası
TMMOB de birçok dava açtı. Özellikle cumhurbaşkanlığı binasının kaçak yapıldığını iddia etti ve konuyu yargıya taşıdı.
Sadece bunlar mı? Elbette değil. Türkiye Barolar Birliği (TBB) ile de ciddi sürtüşmeler yaşandı. İlk başta TBB Başkanı Metin Feyzioğlu muhalefet sinyalleri verdi. Tam kavga başlanacak derken Feyzioğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyaret etti.
Ardından Erdoğan-Feyzioğlu yakınlaşması arttı. Sonrasında ise yapılan seçimde Metin Feyzioğlu TBB Başkanı seçilemedi. Fakat ödülünü de almadı değil. Zira Metin Feyzioğlu, Erdoğan tarafından Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Büyükelçisi olarak atandı.
Türkiye Barolar Birliği ile kavga Metin Feyzioğlu'nun tavrından ötürü sona ermişti ama illerin barolarıyla sürtüşme sürüyordu.
2 Nolu Baro hayata geçirildi
İktidar kendince buna da neşter attı. Baroların etkinliğinin azaltılması için büyükşehirlerde ikinci bir baro kuruldu. İstanbul ve Ankara'da ihdas edilen 2 Nolu Baro'ya geçen çok avukat olmadı.
Hatta öyle ki; bu barolar genel kurullarını bile "yeterli sayıda" katılım olmadığı için gerçekleştirmekte zorluklar çekti.
Peki kavga neyin üzerinden sürdürüldü? Özellikle Türk Tabipleri Birliği başkan ve bazı üyelerinin sağlıkla ilgili açıklamaları üzerine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ilk işaret fişeğini yaktı.
Bahçeli adında "Türk" geçen kurumun kapısına kilit vurulmasını istedi.
Bahçeli 10 Temmuz 2022'de yapığı açıklamada, "Her defasında söylüyorum; Tabipler Birliği kapatılmalıdır. Hekim kardeşlerim, kendi kuruluşlarını yeniden sahiplenmeli ve yeni bir organizasyona gitmelidir. Bir avuç ne idiği belirsiz doktor kılıklı anarşist ruhlu insanlardan mesleği kurtarmak lazım" dedi.
İşaret fişeğini Bahçeli ateşledi
O tarihte iktidarın büyük ortağı Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) konuya bu derece sert yaklaşmıyordu.
AK Parti'nin deneyimli isimlerinden Hayati Yazıcı, Bahçeli'nin "TTB kapatılsın" çıkışana "O alana girmem, tecrübeli bir siyasetçiyim" diye yanıt verdi.
TTB Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı'nın, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Irak'ın kuzeyinde PKK'lılara yönelik kimyasal silah kullandığı iddiasına ilişkin açıklaması kavganın dozunu artırdı.
Erdoğan, Bahçeli ve diğer yetkililerin arka arkaya çıkışları üzerine savcı harekete geçti. Şebnem Korur Fincancı hakkında soruşturma başlatıldı. Yurtdışından dönen Fincancı evine yapılan baskınla gözaltına alındı, mahkemece tutuklanarak cezaevine konuldu.
Cezaevinde günlük gazeteye yazılar yazıyor
Prof. Fincancı, söylediklerinden geri adım atmadı. Cezaevinden bir gazeteye günlük yazılar kaleme alıyor.
Peki adında "Türk" ifadesi geçen kurumların kapısına kilit vurulur mu?
Bu konuda Türkiye'nin mevzuatı açık ve net. Kurum ve kuruluşlar, bu isimleri izin alarak kullanabiliyor.
Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü'nün sitesinde yer alan bilgilere göre "izne tabi kelime kullanımı" Dernekler Kanunu'nun 28. Maddesi ve Dernekler Yönetmeliği'nin 53. maddesiyle düzenlenmiş bulunuyor.
İzne bağlı kelimeler
Yani, Türk, Türkiye, milli, cumhuriyet, Atatürk, Mustafa Kemal, şehit ve gazi kelimeleri ile bunların baş ve sonlarına getirilen eklerle oluşturulan kelimeler, ilgili bakanlıkların görüşü alınmak suretiyle bakanlığın izni ile kullanılabilir.
Sonuç itibarıyla bunlar yeni kurulmuş STK'lar değil. Yıllardır faaliyet yürütüyorlar. Bugüne kadar da yasal olmadıkları ifade edilmedi.
Peki çekişme, sürtüşme veya kavganın temelinde ne var?
İktidar, bu kurumlardan niye hazzetmiyor?
Bu STK'ların başkan ve üyeleri, olaylara ideolojik mi yaklaşıyor?
Hükümet, bu sivil toplum kuruluşlarını nasıl görüyor?
Etkisiz hale mi getirmek yoksa ele mi geçirmek istiyor?
İktidar-STK sürtüşmesini değerlendirdiler
Soruların yanıtlarını hedefteki sivil toplum kuruluşların temsilcileri verdi.
O isimlerden biri Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan.
Candan, İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu, Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin Togo Kuleleri'ne karşı başlattığı hukuk mücadelesinin ardından Sinan Aygün'ün şikayeti üzerine hakkında soruşturma başlatıldı. Bunun sonucunda da Candan'ın Çankaya Belediyesi'ndeki memuriyet görevinden çıkartılmasına karar verildi.
Çankaya Belediyesi'nde teknik personel ve yönetici olarak görev yapan Candan, Çankaya Yerel Gündem 21 Genel Sekreterliği, Tarihi Kentler Birliği koordinatörlüğünde bulundu.
TÜBİTAK Sivil Mimari Bellek Projesi'nde araştırmacı olarak yer aldı.
Atatürk Orman Çiftliği mücadelesinin anlatıldığı "Kaçak Saray" kitabının yazarlarından Candan birçok görevde etkin rol üstlenmiş bir isim.
Atılım Üniversitesi Mimarlık ve Güzel Sanatlar Fakültesi Mimarlık Bölümü'nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak "Kent ve Mimarlık, Çocuk ve Mimarlık, Mimarlıkta Çözümleme Yöntemleri, Mimarlıkta Deneyim ve Tasarım, Yapılı Çevrenin Oluşumunda Yerel Yönetimlerin Rolü" derslerini vermekte.
Memurluktan atılma konusundaki mücadelesini sürdürdüğünü ifade eden Candan, Türk Mimarlar ve Mühendisler Odaları Birliği'nin 1954 yılında kurulduğunu söyledi.
"Meslek örgütlerimiz hep hedef alındı"
Anayasanın 135'inci maddesine göre kurulmuş olan TMMOB'nin kamu yararına faaliyet gösterdiğini bu nedenle de iktidarların yanlış uyguladığı politikalara karşı hukuksal süreç başlatma yükümlülüğünün bulunduğunu söyleyen Candan, "Dolayısıyla AKP iktidarı döneminde de daha öncesi dönemlerde de hep odalarımız, meslek örgütlerimiz hedef alındı" dedi.
Bu tür meslek örgütlerinin kendi alanına giren iktidarın aldığı kararları denetleme sorumluluğu bulunduğunu vurgulayan Candan, "Atatürk Orman Çiftliği'nde şu anda aktif olarak süren 200'e yakın davamız var ama 330 hukuksal süreç devam ediyor. Dolayısıyla meslek alanımızdaki, kendi hukuksuzluklarını açığa çıkartıp teşhir ettiğimiz, yargıya taşıdığımız için daha doğrusu görevimizi yaptığımız için hedefe alındık" diye konuştu.
Sivil toplum kuruluşlarında kullanılan "Türk" ifadesinin istismar edildiğine karşı çıkan Tezcan Karakuş Candan, "Uluslararası ortamlarda kendimizi nasıl tarif edeceğiz. Biz uluslararası kuruluşların üyesi olan bir meslek örgütüyüz. Kendimizi ya ulusumuzun ya da ülkemizin atıyla ifade edeceğiz" ifadelerini kullandı.
"Kızgınlığın temelinde rant odaklı projelere karşı çıkışımız var"
"Size yönelik kızgınlığın temelinde ne olduğunu düşünüyorsunuz" sorusuna Candan şu cevabı verdi:
"Rant odaklı projelere karşı çıkışımızın olduğunu düşünüyorum. Karadeniz'de yeşil yol, maden ocakları, Atatürk Orman Çiftliği, Kanal İstanbul, kaçak saray, TOGO ikiz kuleleri ya da millet bahçeleri aslında hukuksuz şekilde, rant odaklı yapılan planlardan kaynaklı. Ve aslında iktidar şunu istemiyor. Kendi sesine aşık başka bir ses duymak istemiyor. Biz de meslek alanımızda sözümüzü söylemeye çalışıyoruz. Çünkü bunun için eğitim aldık. Muhalif sese tahammülü olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Meslek örgütleri bu yüzden hedef alınıyor ve aslında baktığınızda birçok yeri dağıttılar. Yani yapıları dağıttılar. Şu anda örgütlü ses çıkarabilen birkaç yapı kaldı."
"Karşımıza çıkardıkları adaylar kazanamadı"
Candan'a göre iktidar bu çok kızdığı kurum ve kuruluşları ele geçirmek istedi. Bunun için de desteklediği adayları seçime soktu. Fakat "adayları" kazanamadı.
"Seçimle alamadığını elindeki gücü kullanarak hayata geçirmeye çalışıyor" diyen Candan, "Yani dağıtmaya çalışıyor. Buna müsaade etmeyeceğiz. Zaten iktidara geldiği günden bu yana, 'alacağız', 'aldık', 'dağıttık', 'dağıtacağız' dedi. Ancak o kadar da kolay değil. Seçime doğru giderken biraz ortamı terörize etmeye çalışıyorlar. Meslek örgütlerimiz sonuna kadar buna karşı direnecek" mesajı verdi.
"Mansur Yavaş'a karşı da dava açıyoruz"
"İdeolojik" yaklaşım gösterilip gösterilmediğine gelince ise Tezcan Karakuş Candan, "Bu abesle iştigal bir durum" dedi ve şunları söyleyerek sözlerini tamamladı:
"Ankara Mimarlar Odası Ankara şubesiyiz. Melih Gökçek döneminde de dava açıyorduk. Mansur Yavaş döneminde de dava açıyoruz. Burada sol görüşlü değil, bilimsel görüşlü olmak önemlidir. Rehberimiz bilim ve tekniktir. Yanlışı kim yapıyorsa, hangi siyasi parti olup olmadığına bakmayız. Hiçbir siyasi partinin arka bahçesi değiliz."
"Talana karşı çıktığımız için hedefteyiz"
Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut ise bu konuda çok tepkili.
Zira üyesi olduğu kurumun başkanı Şebnem Korur Fincancı, yaptığı bir konuşmadan dolayı cezaevinde.
Bulut'a göre bu tutuklama kesinlikle haksızlık. Kurumlarına yönelik girişimin nedeni ise sağlık alanında yapılan "talana" karşı çıkmalarından kaynaklanıyor.
"Türkiye'de belli alanlarda yağma ve talan var. Enerji, imar ve sağlık bu sektörlerin başında geliyor" diyen Prof. Bulut, "Bu nedenle yapılan bu işlemlerin kötü politikaların teşhir edilmesini istemiyor. Hedef alınan bu gibi meslek örgütleri bunları teşhir ediyor" ifadelerini kullandı.
"Sağlık nasıl yapılanırsa toplumun daha yararına olur derdindeyiz"
Türk Tabipleri Birliği'nin kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütü olduğunu vurgulayan Bulut, şunları söyledi:
Kamu kurumu niteliğinde meslek örgütleri, seçimli delegasyonlarla yönetime gelen üyelerinden oluşan bir yapılanma. Merkez Konseyi Yüksek Onur Kurulu ve Denetleme Kurulu'ndan ibaret de değildir Türk Tabipleri Birliği. Buralarda Türkiye'nin saygın bilim insanları yurtdışında saygınlığı olan insanlar raporlar üretirler ve önerilerde bulunurlar. Sağlık nasıl yapılanırsa toplumun daha yararına olur derdindeyiz. Sağlıkta çarçur edilen paraların peşine düştüğümüz için iktidarın saldırılarına maruz kalıyoruz."
Kurumda yer alan "Türk" ifadesine karşı çıkılmasını anlamsız bulduğunu aktaran Bulut, "İngiliz Tabipleri Birliği, Fransız Tabipleri Birliği ve diğerleri… Bu kurumlar ya ulus isimlerini ya da ülke isimlerini alırlar. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin başında adalet var. ‘Adaleti hak etmiyor, kaldırsınlar' da diyebiliriz. Değil mi? Ya da Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) de o kadar milliyetçi değil. Hareket de yok zaten. Milliyetçiyi de kaldırsınlar denilmiyor" şeklinde konuştu.
"Suçluluk telaşı içerisindeler"
"Politikalarımız belli… Savaşa, insanlığa yapılan eziyete, işkenceye, idama karşıyız" diyen Bulut, şunları kaydetti:
Kurumumuz anayasaya aykırı olsaydı şimdi çoktan kapatmışlardı. İstediklerini yapmıyor, onların diledikleri cümleleri kurmuyoruz diye susturmaya çalışıyorlar. Seçim atmosferin ortamın gerilmesini istiyorlar. Hiç kimse onlara karşı bir şey söylemesin istiyorlar. Suçluların telaşı içerisindeler. Asıl suçlular onlardır. Türkiye'de doğan pek çok sorunun nedeni de onlardır. Türkiye'nin geleceğine yönelik de pek çok kriz yaratmışlardır. Hepsini sıralamaya gerek yok. Ödeme garantili köprüler, garantili havaalanları, şehir hastaneleri… İktidarlarını kaybetmemek için ellerinden gelen bütün kötülükleri yapma peşindeler."
İktidar temsilcileri farklı argümanlar kullanarak suçlamada bulunuyor.
Saldırıya uğradıklarını iddia eden kurum temsilcileri ise "suçluluk telaşına" vurgu yapıyor.
Neticede inkar edilmeyecek bir çekişme var orada.
Aranan şartları yerine getirip, gerekli belgeleri teslim ettikten sonra yıllar önce izinle "Türk" kelimesini kullanan bu sivil toplum kurumlarına yönelik baskının iktidarın lehine sonuç verecek mi?
2 Nolu baroları örnek gösterenler bunun imkansız olacağı görüşünde.
Gerekçeleri de şu: muhafazakâr ve milliyetçi kesim esnaf örgütlerinde güçlü ama diğer meslek örgütlerinde oldukça zayıf. Bu nedenle sonuç alınması güç.
© The Independentturkish