Ahmed Ferdid: İslamcı Sokrates mi yoksa dolandırıcı mı?

Aslında bu soruya Ferdid'in kendisi gülerdi. Ancak ona ilk Yunan hiciv sanatçısına nispeten İslamcı Arkhilokhos desek ne tepki verirdi? Bu durumda bile Ferdid, imparatoriçeye, imama ve dini lidere yaptığı gibi bizimle de alay ederdi

Ahmed Ferdid / Görsel: IRNA

İran İslam Cumhuriyeti, filozof kılığına girmiş bir dolandırıcının tuzağına mı düştü?

Tahran'da yayımlanan ve yetkililer tarafından 'önemli bir felsefi araştırma' olarak övülen yeni bir kitap, yanıt olarak 'evet'e işaret edebilir.

İslamcı akademisyen Celal Subhani'nin 'Dünden Önceki Günden, Yarından Sonraki Güne' adlı kitabı, 1994 yılında 85 yaşında vefat eden Ahmed Ferdid'in siyasi fikirlerine bir yolculuk olarak tanıtılıyor.

Ahmed Ferdid, 1980'lerde 'ahir zamanda beklenen imamın dönüşü için hazırlıklar' olarak adlandırdığı bir dizi konferans ve televizyon programı ile yönetici Ayetullah sınıfın filozofu olduğunu kanıtlamıştı.
 

t.JPG
Görsel: Twitter

 

Humeyni rejiminin itaatkar bir filozofu olan Ferdid, 'İslamcı Sokrates' olarak övüldü, ancak Yunan filozofla tek benzerliği, fikirlerini kağıda dökmeyi reddetmesiydi.

Bana gelince, Ferdid'i 1970'lerin başında daha mollalar iktidarı ele geçirmemişken Tahran'da televizyonda yayınlanan bir dizi münazaraya katıldığımızda tanıdım.

Keskin bir mizah anlayışı vardı ve hayatı şakalar olmasa da bir dizi oyun olarak görüyordu. Bu yüzden ciddiye alınmaması gereken bir şahsiyetti.

Ferdid mollalarla alay etti ve dini, insanın hayal gücü ve yaratıcılığının etrafına bir çit çekme girişimi olarak gördü. 1979'da, mollaların iktidarı ele geçirmesinin arifesinde, tanıyan herkes onu açık açık bir din karşıtı değilse de din adamlarına karşı olan bir düşünür olarak tanımlıyordu.

Ferdid'in Weimar ve Nazi döneminin Alman filozofu Martin Heidegger ile görüştüğünü iddia ederek değindiği konulardan biri, topluma ihtiyaç duyduğu ahlaki omurgayı verecek 'güçlü bir lider' arayışıydı.

'Güçlü lider' derken kimi kastettiğini söylemezken, Tahran'daki müessese onun Şah'ı kastettiğini varsaydı. Belki de bu, Ferdid'i, İmparatoriçe Farah'ın 'Kraliyet Filozoflar Topluluğu' içindeki en gözde filozoflarından biri haline getiren sebeplerden biriydi.

Aynı zamanda Ferdid, liberal demokratik değerlere karşı uyarıda bulunarak ve hazır kahve isimlerini kendilerine övünme vesilesi kılanlar için bir slogan haline gelen 'Batı zehirlenmesi' terimini icat ederek sol kanadı yeniden yorumladı. 

Ancak sorun, kimsenin Ferdid'in ne zaman ciddi ya da ne zaman başkalarını kandırdığını asla anlamamasıydı. Ölümünün üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen, bu sorun bugün hala devam ediyor.

Rıza ed-Devari el-Erdekani ve Muhammed Taki Misbah el-Yezdi de dahil olmak üzere Ferdid'in öğrencileri kendisini, İslam Devrimi'nin patlak vermesinin insanlık için yeni bir başlangıç olacağını iddia ettiği vizyonun sahibi olarak tasvir ediyor.

Subhani yeni kitabında bu tasvirden daha ileri giderek Ferdid'i Humeynist rejimin en tuhaf kuruntularının savunucusu olarak tasvir ediyor.

Subhani merhumun 'İslamcı Sokrates' olarak görüldüğünü söyleyerek insanlık tarihini şu şekilde beş döneme ayırdığına işaret ediyor: Dünden önceki gün, dün, bugün, yarın ve yarından sonraki gün.

Bu düşünceye göre tüm yaratılış, ahir zamanda 'yarından sonraki' dönemde görülecek olan beklenen imamın (Mehdi) gelişinin bir başlangıcıdır.

Ayetullah Humeyni liderliğindeki İslam Devrimi ise, şeytanın insanlık yolundan 'kovulduğu' ve Velayet-i Fakih sisteminin kurulduğu dönemin başlangıcıdır.

Bundan sonra, Veli-i Fakih beklenen imamın bindiği son istasyona giden bir treni harekete geçirir. Varış noktasına giden yolda, tüm insanlık tamamlanana kadar her ulus peş peşe trene biner.

Bu 'aşikâr yazgı', 'asrın imamı' Ayetullah Ali Hamaney'in trenin liderliğini devralmasıyla netleşir.

Bir eleştirmen, birçok 'gerçek inananın' eski 'imam' Ayetullah Humeyni'nin Fransa'daki sürgünden dönüşünden birkaç hafta önce dolunayda suretini gördüğünü belirtti.

Bu eleştirmen, bugün Hamaney'in yüzünü görmek isteyenlerin 'suretinin her geçen gün daha güçlü bir şekilde parladığı' güneşe bakmaları gerektiğini söylüyor.

Subhani'ye göre Ferdid, 'liberal demokrasiyi' 'insanlığın İslami yazgısına' ulaşma projesinin en azılı düşmanı olarak görüyordu. Buna göre İslam Cumhuriyeti, Batılı güçlerle sert bir şekilde çarpışmalı ve 'parmağını tetikte' tutmaya özen göstermeli.

Bu, Müslüman vatandaşlarına baskılar yapmasına rağmen, bu hatasını Batı'ya ve onun liberal demokrasisine karşı savaşarak telafi eden İslam Cumhuriyeti, Rusya ve Komünist Çin arasında artan yakınlaşmayı meşrulaştırmayı amaçlıyor.

Ferdid'le pek çok vesileyle bir araya gelip konuştuktan sonra gerçek bir kanaat diyemesem de, mollalara şeytani oyunlarından birini yapmaya karar verdiği hissine kapıldım.

Burada şunu söylemek yerinde olacaktır ki, mollalar iktidarı ele geçirmeden önce Ferdid, önoloji (şarap bilimi) alanındaki derin bilgisiyle övünen modern bir adam olarak 'profesör' Ahmed Ferdid sıfatıyla kendini tanıtmaktan memnuniyet duyuyordu.

Humeyni'nin iktidarı ele geçirmesi ile sonuçlanan çalkantılara tanık olan 13 aylık süre zarfında, birçok kişi Ayetullah'ın Marksist-Leninistler için bir Truva atına dönüşebileceğini düşünürken, Ferdid öğrencilerini kendisine 'doktor' demeye teşvik etti.

Mollalar galip gelip Leninistleri öldürmeye başlar başlamaz, Ferdid kendisinin İmam Ali'nin soyundan olduğunu ve dolayısıyla Ehl-i Beyt'ten biri olduğunu hatırlayarak 'seyyid Ahmed' adını kullanarak imza atmaya başlamıştı.

Hakkını verecek olursak, Ferdid bir pozisyon veya para peşinde koşmadı. Muhabirlerimizden biri olan Ali Ekber Hayraha'ya ait kiralık küçük bir dairede yaşıyordu.

Kadınların gözünde itibar kazanmasını sağlayacak 'doğu takıntısına' da kapılmadı. Aslında münzevi olmasa da, devrim öncesi İran'da bir ünlü olarak sahip olduğu statüyle uzaktan yakından alakası olmayan bir hayat sürdü.
 


Yarım asır geçtikten sonra Ferdid'e bakınca, hayatı güzel ama anlamsız mecburiyetler ile idrak seviyemizi aşan aşağı derecedeki zorunlulukların bir karışımı olarak gören doğuştan bir düzenbaz görebiliriz.

Ferdid'in felsefesi şuydu:

Hayat bir oyunsa, neden onunla oynamayalım?


Felsefe ise bunu yapmak için önündeki en iyi alandı.

Bugün, Ferdid bana Shakespeare'in Fırtına (The Tempest) oyunundaki Prospero'nun hizmetkarı olan hava perisi Ariel'i hatırlatıyor.

Ariel şakaların, sihirbazlık numaralarının ve hiç kimseyi istisna tutmadığı pratik şakaların ustasıydı.

Ariel'in gizli amacına gelince, tüm kurallardan, inançlardan ve sistemlerden mutlak kurtuluş elde etmekti.

İçimde, Ferdid'in Şah ve Ayetullah ile alay ettiği ve içten içe her anın tadını çıkardığına dair bir his var.

Burada soru şu: Ferdid İslamcı Ariel miydi yoksa İslamcı Sokrates miydi?

Aslında bu soruya Ferdid'in kendisi gülerdi. Ancak ona ilk Yunan hiciv sanatçısına nispeten İslamcı Arkhilokhos desek ne tepki verirdi?

Bu durumda bile Ferdid, imparatoriçeye, imama ve dini lidere yaptığı gibi bizimle de alay ederdi.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat 

DAHA FAZLA HABER OKU