Bir ülkenin başka bir ülkede büyükelçilik açması bu kadar sevinç doğurur mu, doğurması gerekir mi?
O zaman 'Bu sevince sebep veren ana husus nedir' diye sormak da gayet doğal değil mi?
Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Mart 1991'de Moskova ziyaretinden sonra Bakü'ye gittiğinde Azerbaycan'ın bağımsızlığını yeniden kazanamamasından dolayı Mihail Gorbaçov'la anlaşarak Türkiye'deki Başkonsolosluğu!nun açılışını da yapmıştı.
Fazla değil, yedi ay sonra (18 Ekim 1991) Azerbaycan bağımsızlığını yeniden elde eder etmez Türkiye'nin yaptığı ilk iş başkonsolosluğu büyükelçiliğe dönüştürmek oldu.
Sayın Bilal Şimşir'in bana bizzat anlattığına göre, Türkiye'nin Azerbaycan'ı tanıması için Ankara Bakü'den, tabir caizse 'talep mektubu' istemişti.
Şubat 1992'de Orta Asya turuna çıkan Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin başkentlerin her birine bir Türkiye Büyükelçisi bırakarak dönüş yolunda Bakü'ye uğradığında Büyükelçi Altan Karamanoğlu ve üçüncü katip Mehmet Ali Bayar işleri epey ilerletmişlerdi.
Nisan 1992'de Bakü'yü ziyaret eden İsrail'in Moskova Büyükelçisi'yle bir araya gelen dönemin cumhurbaşkanı vekili ve parlamento başkanı Yakup Mammadov, "İki ülkenin hemen büyükelçilikler açma durumu olmasa bile, toplumlar arasındaki muazzam gücü iki ülkenin yararına kullanacaklarına" vurgu yapmıştı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
1993 yılında İsrail Bakü'de kendi büyükelçiliğini açarken Azerbaycan İsrail'de büyükelçilik açma kararını bir tür almadı, alamadı, belirli sebeplerden dolayı almak istemedi (şık seçimi okura bırakalım).
Nihayet kısa süre önce Kudüs'te büyükelçilik açılmasına ilişkin Bakü'nün aldığı karar Azerbaycan toplumunun önemli bir kısmında büyük memnuniyet yaratırken, İsrail yönetimi ve Batı'daki Yahudi lobileri de memnuniyetlerini asla saklamadılar.
Kudüs'te büyükelçilik açılmasına dair kararın İran ile Azerbaycan arasındaki gerilimin yükseldiği ve devlet başkanı İlham Aliyev'in "İran'daki 40 milyon Azerbaycan kökenli vatandaşların haklarını savunmayı sürdüreceğim" açıkladığı dönemlere denk gelmesi süreci daha çok ilginç hale getirdi.
Öyleyse birbirini 30 küsur sene önce tanımış bir ülkenin, ötekinin başkentinde diplomatik misyon açmasını bu kadar ilginç kılan hususlar nedir sorusunun sorulması da kaçınılmaz oluyor.
Independent Türkçe'nin sorularını Azerbaycan Parlamentosu üyesi Melahat İbrahimkızı, Bakü'den şu şekilde yanıtladı:
İsrail'in Bakü'de Büyükelçiliği vardı şimdi ise Azerbaycan'ın İsrail'de büyükelçiliğinin açılması diplomasi ve uluslararası ilişkiler bakımından olduğu gibi devletimizin çıkarları bakımından da çok olumlu bir gelişme, tarihi bir olaydır. Genel olarak Yahudi ve Azerbaycan halkları arasında kökeni derinlere giden iyi ilişkiler geliştirildi ve bugün de halen sürüyor. Daha 300 sene önce Yahudilere karşı soykırım girişimleri olduğunda Azerbaycan halkı Yahudilere kucak açtı. Kuba ilimizdeki Yahudi kasabası ve Azerbaycan'ın diğer bölgelerinde Yahudilerin yaşadığı yerler bizim bakımımızdan çok değerli. Azerbaycan'da tarihten günümüze kadar hiçbir etnik gruba karşı hasmane tavırlar olmadı. Ermenilerin bize beslediği hasmane tavırlar ise onların fantezi ve hayallerinden ileri geldi. Bunu tüm dünya biliyor. Yurtdışındaki Yahudi lobilerinin de Azerbaycan Cumhuriyeti ile her zaman iyi ve samimi ilişkileri oldu. Bunun en iyi örneğini ABD'deki Yahudi lobisinde görüyoruz. Azerbaycan'dan ABD'ye göç eden Yahudiler günümüzde de düğünlerinde bizim müziğimizi çalıyorlar. Bakü'deki birkaç sinagogun etrafına biz koruma görevlileri yerleştirmeyi bile gereksiz buluyoruz. Çünkü ülkemizdeki Yahudi mabetlerine karşı hiçbir tehdit ve tehlike bulunmuyor. Bu durum halkımızın kutsal değerlerin tamamına duyduğu saygının ifadesidir.
"44 günlük vatan savaşımızda İsrail bizim haklı mücadelemizi desteklediği gibi, başta ABD Kongresi ve Senatosu olmakla biz diğer ülkelerde Yahudi lobilerinin desteğini görüyoruz. Azerbaycan Parlamentosunda kendi kavminin çıkarlarını temsil etmesi amacıyla Yahudi menşeli milletvekilimiz hep oldu" diyen İbrahimkızı, "Karabağ'daki ilk savaşımızda şehit olanlardan biri Yahudi menşeli Azerbaycan vatandaşımıza ‘ulusal kahraman' titri verildi. Genelde biz aziz vatan topraklarımızın korunması yolunda canını vermiş tüm diğer milletlerin evlatlarının hatırasını hep aziz tutuyoruz. Müslüman dinine mensup bir ülke olarak biz Vatan savaşımızda İsrail'in ve dünyadaki Yahudi lobilerinin koşulsuz desteğini gördüğümüz halde örneğin İran İslam Cumhuriyeti'nden aynı desteği göremedik. Bu mudur İslam dayanışması? İşte bundan dolayı toplumumuz da İsrail'de büyükelçiliğimizin açılmasını istiyordu ve biz bunu gerçekleştirdik. Sovyet zamanında Azerbaycan'da yaşayan ancak daha sonra yurt dışına giden Azerbaycan Yahudileri gelip ata yurtlarını görmek istiyordu, bundan sonra vize sorunlarını çok kolay çözerek gelebilecekler. Avrupa, ABD Yahudileri seneler sonra yeniden Azerbaycan'a geldiğinde ülkemizdeki dini hoşgörüye özellikle vurgu yapıyorlar. Parlamentomuz İsrail'de büyükelçiliğimizin açılmasına ilişkin yasayı kabul ettikten sonra muhterem cumhurbaşkanımız onayladı. Biz bunu tarihi bir olay olarak değerlendiriyor ve bunun sadece dostluğa, kardeşliğe, iş birliğine hizmet edeceğini ifade ediyoruz" şeklinde konuştu.
Azerbaycan'ın İsrail'de büyükelçilik açma kararına komşu İran'ın gösterdiği tepkiye ilişkin sorumuzu ise Melahat İbrahimkızı, şöyle yanıtladı:
Bu, tamamen Azerbaycan'ın kendi devlet çıkarları namına attığı bir adım olup kimseyi alakadar edemez. İran herhangi bir adımı attığı zaman bize danışarak izin mi istiyor ki, biz de uluslararası alanda bir adımı attığımızda onlara danışalım veya izin isteyelim? İşin üzücü yanı, bizim İran'a her zaman samimi yaklaşmamıza rağmen İran'ın bize hiçbir vakit samimi yaklaşmamasıdır. Karabağ'ımızın işgal edildiği ve işgal altında kaldığı dönemlerde biz İran'ın hep ‘Dostlar alışverişte görsün' şeklindeki açıklamalarına tanık olduk. Hep işgalci Ermenistan'ı desteklediler, şimdi de ilişkilerini adeta entegrasyon düzeyine çıkarmayı hedefliyorlar. Biz laik bir ülkeyiz, nüfusumuzun yüzde 99'u İslam dinine mensup. Muhterem Cumhurbaşkanımız da defalarca İran'ın kendi Müslüman kardeşinin haklı davasına kayıtsız kalarak farklı bir dine mensup işgalciyi desteklemesinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Hocalı soykırımını gerçekleştirmiş Koçaryan, Sarkisyan gibi eli kanlı Ermeni yöneticinin Tahran'da nasıl sıcak karşılandığına defalarca tanık olmuşuz. Topraklarımız işgal altındayken İran işgalcinin yanında durdu. Bugün İran'da 30 milyonun üzerinde Azerbaycanlının olduğunu unutan Tahran yönetimi şunu unutmamalıdır: Azerbaycan Cumhuriyeti'nin yapmaya kalkışacağı provokasyonların yanı sıra kendi ülkesindeki Azerbaycan kökenli vatandaşların en basit haklarını vermemeyi sürdürmesi halinde bunun en güzel cevabını alacaktır. Çünkü kırk dört günlük savaş bize dostumuzu da düşmanımızı da gayet iyi tanıttı.
Azerbaycan ile İran arasındaki tansiyonun yükseldiği sırada (Aliyev'in iki gün önce sarfettiği sözlerden sonra tansiyonun nasıl düşürüleceğini süreci izleyen herkes merak ediyor kuşkusuz) Humeyni ve Rafsancani dönemlerinde İran'ın dışişleri bakanlığını yapan (18 sene) ve uzun süreden bu yana dini lider Hameney'in danışmanı statüsünde bulunan Ali Ekber Velayeti'nin "Yabancıların saldırması durumunda biz Azerbaycanlı kardeşlerimizi savunacağız" sözlerinin ciddi mi şaka mı olduğu pek anlaşılamazken, Independent Türkçe İsrail-Azerbaycan-İran üçgeninde gelişen süreci İsrailli gazeteci, yazar Rafael Sadi'ye sordu.
Rafael Sadi'nin değerlendirmeleri şu şekilde:
İsrail'in Bakü'de 1993 yılından beri büyükelçiliği bulunmuyordu. Ancak Azerbaycan'ın bugüne kadar İsrail'de Büyükelçiliği olmamasının sebeplerini tabii ki Azerbaycan diplomasisine sormak lazım. Ve nihayet Azerbaycan bu ay Kasım 2022 de İsrail'de bir büyükelçilik açmaya karar verdi ve bu durum iki ülke tarafından özellikle İsrail'deki Azeri Yahudiler ve Türk Yahudilerini oldukça sevindirdi.
İsrail'deki Türkiyeliler Birliği ile İsrail'deki Azerbaycan Yahudileri dernekleri de kardeş derneklerdir. Bu kardeşlik ilişkileri ise rahmetli Gazeteci dostum Arie Gut ve Aziz Derneği Başkanı Bayan Yana ile Türkiyeliler Birliği Başkanları Momo Uzsinay ve Bayan Zali De Toledo görev dönemlerinde gerçekleşmiş özellikle her sene düzenlenen Hocalı Katliamını anma günlerine katılım başkanlık düzeyinde gerçekleştirildi. Sanıyorum ki, bu ilişki halen devam ediyor. Bu sadece minimal bir anlam ama Türk ve Azerbaycan ilişkisinin İsrail'deki izdüşümüdür.
İsrail ile Azerbaycan ilişkilerinin, İsrail-Türkiye ilişkilerinin soğumasından sonra daha da önemli bir hal almış olduğu gerçeğinin görmezlikten gelinemeyeceğini söyleyen Rafael Sadi, "Tabii ki Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı bilinen düşmanca tutumu ve saldırgan eylemleri ile Ermenistan ile İsrail arasında suni olarak yaratılmak istenen soykırım ortaklığı çabasının sürekli olarak İsrail tarafından reddi de İsrail ile Azerbaycan'ın daha da yakınlaşmasına sebebiyet verdi. Bunun yanı sıra İran'ın İsrail ile olan yakın ilişkiyi rahatsız edici bulması ve İran Büyükelçisini geri çekmesi ile de ciddi ve derin sebepler olduğunu görmezden gelemeyiz" dedi.
Bu ilişkilerin 1993 yılından beri kısık bir ateşte pişirilmekte olduğunu savunan Sadi, "İlişkiler, Ermenistan-Azerbaycan savaşı ile kaynama noktasına ulaştı ve İsrail'in bu savaş esnasında Azerbaycan'a askeri malzeme ve İnsansız Hava Araçları desteği gerek Ermenistan'ı gerekse İran'ı dana da endişelendirir bir hale soktu. Özellikle İran'ın korkusu İsrail ile Azerbaycan'ın birleşerek müşterek bir saldırı oluşturabileceği yönünde. Hatta Amerikalı bir Yahudi gazeteci dostum olan Bayan Rachel Avraham, İsrail'in Azerbaycan ile bütün Türki cumhuriyetler ile bir koalisyon oluşturarak İran'a karşı bir cephe oluşturup oluşturamayacağını sordu geçen hafta. Bu tabii ki o kadar da kolay bir şey değil. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti bile böylesi bir koalisyonu henüz kurabilmiş değil çünkü Türki Cumhuriyetlerin her biri değişik idarelerde ve ideolojiler ile yönetiliyor ve hepsi Türk kökenli olsalar da henüz o olgunlukta değiller" ifadelerini kullandı.
Rafael Sadi, son olarak şunları söyledi:
Öncelikle rahmetli Özal'ın hayal ettiği kültürel birliğin tesis edilerek geliştirilmesi ve bununda ekonomik iş birliği ile desteklenmesi gerekir ki askeri bir birliğe ulaşılabilsin. İmkansız değil ama bu sürecin oluşması gerekir. Kaldı ki İsrail-İran meselesine en makul çözüm uzlaşma ve bunu yapabilecek de en başta Türkiye Cumhuriyeti'dir. Türkiye hâlihazırda hem Rusya hem de İran ile iyi ilişkiler içinde (Ne kadar iyi olduğu tartışılabilir ama diplomatik açıdan halen iyi). Ve bu durum iki ülke açısından olumlu bir öğe olarak görülmeli; İran ile köprü olma görevini üstlenmelidir. Tabii ki bunu çok geç kalınmadan yapması gerekir ki bunun için talebin öncelikle İran'dan gelmesi şart. Bu arada Azerbaycan da İsrail'deki Büyükelçiliğini Yeruşalayim yerine Tel-Aviv'de açmaya karar verdi. Aynen Türkiye gibi. Umarım Azerbaycan basını da İsrail başkentinin Tel-Aviv yazma aymazlığına düşmez.
Bildiği dillerden dolayı Ortadoğu ve özellikle İran coğrafyasını çok yakından izleme fırsatı bulunan araştırmacı-yazar Rıza Talebi'ye göre dikkat edilmesi gereken, gelişmelerin perde arkasında İsrail'in önemli rolü.
Independent Türkçe'ye değerlendirmede bulunan Rıza Talebi, özellikle İran'ın Azerbaycan bölgelerinde bundan sonra cereyan edecek gelişmelerde Bakü'den kendi sözünü tutmasını ve daha tutarlı politikalar uygulamaya koymasını bekliyor:
44 günlük savaştaki zaferden sonra Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev'in kendi politikalarında ve özellikle taktiklerinde gözle görülür değişikliklere gittiği görünüyor. Ülkede zaten hep var olan insan hak ve hürriyetleri ve muhalefeti sindirme sorunları hafiflemezken ve toplumun önemli kısmı ekonomik sorunlarla yüz yüze kalmışken Aliyev'in kendi pozisyonunu sıkı ortaklık yaptığı bir ülkenin desteğini alarak pekiştirmeye çalıştığını görüyoruz.
Cereyan eden olayları İran'ın İsrail'e karşı perde önünde ve arkasında hiç değişmemiş hamasetinin yeni bir dışavurumu olarak nitelendirebiliriz. Şöyle ki, şimdiye kadar İran'daki sayıları 30 milyonun üzerinde olan Azerbaycan kökenli vatandaşın başta anadilde ilkokul hakkı olmak üzere, haklarının savunulmasına aşırı mesafeli yaklaşan Bakü yönetiminin bir anda, hem de devlet başkanı düzeyinde ‘40 milyonluk Azerbaycanlı kitlesinin haklarını sonuna kadar savunacağını' ifade etmiş olması. İran'daki Azerbaycan Türklerinin kendi bölgelerini terk etmesinin yanı sıra, kültürel konuların gündeme gelmesini bile yasaklayan Tahran rejimine karşı başta BM Genel Kurulu olmak üzere yapılan tüm oylamalara Azerbaycan'ın katılmadığını hatırladığımızda, Devlet Başkanı Aliyev'in Tahran rejimine neden peş peşe ateşler püskürdüğünün, gerçekten iyi irdelenmesi gerekir. Ve bunu düşünürken insanın aklına 'İsrail faktörü'nün gelmesinden daha doğal bir durum da olamaz. Zira Bakü merkezli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin dış politikasında bu denli radikal paradigmatik değişiklik yapacağını düşünmek saflıktan daha öte bir şey olacağı gibi, şimdiye kadar asla sarsılmamış Rusya-İran iş birliklerini göz önünde bulundurduğumuzda 'İsrail faktörü'nün yanı sıra, başta ABD olmak üzere, Batı'daki Yahudi lobilerinin de İsrail'in saflarında Azerbaycan'a ciddi destek vermesi kuşkuya mahal koymayacak bir gerçekliktir. Kudüs'te Azerbaycan'ın büyükelçilik kararı almasının İsrail hükümetinin başkanı ve Batı'daki Yahudi lobileri tarafından hararetle alkışlanması bunu açık şekilde ortaya koymuştur.
Rıza Talebi'ye göre, İran'daki protestolar 70 günden bu yana hız kesmeden devam ederken, Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev'in "40 milyonun haklarını savunmayı sonuna kadar sürdüreceğiz" şeklinde yaptığı çıkışın Kudüs'te büyükelçilik açma olgusu çerçevesine dahil edilerek okunduğunda sürecin ciddi gelişmelere gebe olduğunu ifade etmek için müneccim olmaya gerek yok.
Ayrıca "Dikkatleri çeken başka bir husus da İsrail-Türkiye ilişkileri yeniden normalleşme yoluna girerken Azerbaycan Cumhuriyeti'nin de Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini bir nebze geliştirme girişimleri olup tüm bunların İran İslam Cumhuriyeti'ni kaygılandırdığını ifade etmemiz lazım" diyen Rıza Talebi, şu ifadelerle sözlerini tamamladı:
Bakü yönetiminin içerde uyguladığı akıl almaz metodolojiler içerdeki milli birlik duygularını zedelerken dış meşruiyet konusunda önemli sorunların gündeme gelmesine neden oluyor. İşte bundan dolayı '40 milyonun haklarını savunmanın peşini bırakmamaya' ahdeden Bakü'nün yönetiminin kendi kapısının önünü süpürmesinde de büyük fayda olacaktır. Dileriz ilerleyen dönemde Bakü'de yaşayan onlarca Tebriz Türkünün ikamet sorunları çözülerek yasal hale getirilir. Azerbaycan uyruklu insanlarla evlenmiş İran'ın Azerbaycan kökenli insanlarına Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşlığının verilmesi de çözümünü bekleyen sorunlardan biri olarak kalıyor. İran'daki '40 milyon Azerbaycan Türkünün haklarının savunulmasından vazgeçilmeyeceği' ifade edilirken, Azerbaycan Cumhuriyeti'ne sığınmış İran Azerbaycan'ı kökenli insanların geriye gönderilerek Tahran rejimine teslim edilmesini nasıl anlamalı acaba? Dini lider Ali Ekber Velayeti'nin 'Biz Azerbaycan'ı dış saldırılardan koruyacağız' sözlerini nasıl değerlendirmeli: Krizin derinleşmesine hizmet edecek bir hamle miydi?"
Ve...
1980 yılından bu yana Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Azerbaycan'daki muadili Kafkasya Dini İşler Yönetimi Başkanı Şeyhülislam Allahşükür Paşazade'nin "Kardeşim İran beni sattı" sözlerini anmadan geçmenin asla doğru olamayacağını bilelim.
44 günlük savaşın sonuçları değerlendirildiğinde "Zafer Hamaney ağanın fetvaları sayesinde kazanıldı" kabilinden laflar ettikten sonra Müslüman ülkelerin Bakü'deki büyükelçilerini İran büyükelçisinin arkasına dizerek Şuşa'da namaz kıldıran Paşazade'nin ortalık kızışınca "Kardeşim İran beni sattı" sözlerini nasıl okumalı?
Şahsımın tanıklığında Paşazade'nin, ahh, o "kardeş" sözünü patriklere de hahamlara da İslam'ın farklı mezheplerinin en üst düzeydeki temsilcilerine de söylediğini (Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'den madalya alıp madalya verdiği törende bulunmadığım için aralarındaki ilişkiye tanıklık edememiştim) bir daha hatırlarken; özellikle Bakü'nün açısından durumun aşırı karmaşık olduğunu görmemek imkansız.
Evet, 40 sene aynı koltukta oturmak 'kardeşlikleri' de çok farklı hüviyetlere büründürebilir.
Dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan birinin de bu olması gerekir bana göre...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish