Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Batı'nın "çok basit bir gerçeğe; İran'ın nükleer silah geliştirmesini engellemek için çalışırken insansız hava araçlarına ve balistik füzelere de odaklanması gerektiğini" çok uzun sürede anladığını itiraf ederek iyi yaptı.
Bu itiraf başta Suudi Arabistan ve BAE olmak üzere ılımlı Arap ülkelerinin benimsediği mantık açısından diplomatik, siyasi ve stratejik bir zaferdir.
Suudi Arabistan ve BAE yıllardan beri; özellikle de Başkan Joe Biden'ın ABD başkanlığını devralmasından bu yana, bu mantığın kabul edilmesini teşvik ediyorlar.
Amaçları da İran'ın bölgedeki yıkıcı politikalarının ve nükleer programının Ortadoğu'daki yıkıcı İran davranışının tek tipi addedilerek bu ikisinin birbirine bağlanması.
Von der Leyen, 18. Manama Diyalog Forumu'nda yaptığı konuşmada çok basit bir şekilde şunları söyledi:
Geçen çarşamba günü Umman Körfezi'nde bir petrol tankerine düzenlenen saldırıda kullanılan İran insansız hava araçları, daha önce İran destekli Husi milislerinin geçen ocak ayında Abu Dabi'ye düzenlediği saldırıda da kullanılmıştı.
Rusya'nın "aynı İran insansız hava araçlarıyla Ukrayna şehirlerindeki sivil hedeflere defalarca saldırı düzenlediğini" sözlerine ekledi ve bunu "aleni hukuk ihlalleri ve savaş suçları" olarak nitelendirdi.
Başlıca Körfez başkentleri ile Batı başkentleri arasındaki derin güven sarsıntısının arka planında, Körfez ülkeleri ile Batı başkentleri arasındaki en kötü gerilim dönemlerinden biri olan yaklaşık üç yılın ardından, Batı pozisyonunda görülen tek dönüm noktası bu değildi.
Aynı bağlamda ve yine Manama Diyalog Forumu kürsüsünden ABD Ulusal Güvenlik Konseyi'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk, "ABD'nin Ortadoğu bölgesinde yakın tehditleri caydırmak için entegre bir savunma altyapısı inşa ettiğini" açıkladı ve Riyad ile yakın güvenlik iş birliği sayesinde ülkesinin İran'ın Suudi Arabistan'ı hedef alan bir saldırı planını engellemeyi başardığını vurguladı.
Tutumlar, tanımlar, analizler ve dildeki bu değişim hem Riyad hem de Abu Dabi'nin farklı bir anlatı karşısında direttikleri anlatı için bir zaferdir.
Söz konusu anlatının başını, Başkan Biden yönetimindeki Demokrat sol ile medya ve araştırma merkezlerinde bu anlatı için taraftar toplamaya çalışanlar ve halen çalışmakta olanlar çekiyorlar.
Bunların çoğu, Donald Trump'ın başkanlığına tepki olarak daha radikal hale gelen "Obamacılığın" ürünü.
Bakış açımızı biraz daha genişletirsek, Körfez başkentlerinin haksız yere Rusya'nın yanında yer almakla suçlandığı Rusya-Ukrayna çatışmasının, bu başkentlere, itibarlarına ve konumlarına bir armağan olduğunu görürüz.
Çok basit bir şekilde Avrupa Komisyonu'nun bahsettiği İran İHA'larının İran'ın petrol gelirlerinden finanse edildiği, Tahran'ın BAE kıyılarından Avrupa'nın kalbindeki Ukrayna şehirlerinin içlerine kadar uyguladığı bölgesel ve uluslararası sabotaj ve yıkım cephaneliğine eklenmiş yeni bir unsur olduğu söylenebilir.
Buna karşılık Körfez petrol gelirleri, dünyanın yüksek enflasyon oranlarından muzdarip olduğu, ekonomik durgunluk olasılığından, sellere, yangınlara ve benzeri görülmemiş sıcaklık değişimi dalgalarına tanık olan çevrenin kaderiyle ilgili korkunç senaryolardan korktuğu bir zamanda, dünya içinde kurulmuş köprüleri bombalamaya değil, dünya ile köprüler kurmaya yönelik yerel, bölgesel ve uluslararası politikalarda kullanılıyor.
Uluslararası Para Fonu (IMF), Rusya-Ukrayna çatışmasının patlak vermesinden önce Ortadoğu'daki enerji ihraç eden ülkelerin önümüzdeki dört yıl içinde varlık fonlarına yaklaşık 1,3 trilyon dolar ekleyecekleri tahmininde bulunmuştu.
Bu, küresel varlıkların değerlerini düşüren büyük satışlara tanık olduğu bir zamanda, bölgedeki egemen varlık fonlarının konumunda bir iyileşmeye yol açacaktı.
Ukrayna'daki savaş nedeniyle enerji fiyatlarının yükselmesi sonucunda bu tahminlerin yükseleceği ve bunun da bölgenin, özellikle de Körfez ülkelerinin mali durumunu güçlendireceği açık.
Bu büyük gelirlerin yatırım önceliğinin ekonomiyi çeşitlendirme programları, Körfez ülkelerinin petrol sonrası ekonomiye hazırlanması olduğuna kuşku yok.
Ancak bu içsel dönüşüm, Körfez ülkelerinin öncü rol üstlendiği çevre ve temiz enerji alanındaki paralel küresel dönüşümlerden ayrılmıyor.
Bu bağlamda, Veliaht Prens, Başbakan ve "Yeşil Suudi Arabistan" Yüksek Komitesi Başkanı Prens Muhammed bin Selman, 7 Kasım'da düzenlenen "Yeşil Ortadoğu Girişimi"nin ikinci zirvesi ile Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP27) kapsamında 11- 12 Kasım tarihlerinde Mısır'ın Şarm el-Şeyh şehrinde yapılan "Yeşil Suudi Girişim Forumu"nda, ülkesinin Yeşil Ortadoğu Girişimi'nin genel merkezine ev sahipliği yapacağını duyurdu.
Önümüzdeki 10 yıl içinde girişimi desteklemek için 2,5 milyar dolar, yani hedeflenen projeler için gereken toplam yatırım hacminin yüzde 15'ine katkıda bulunacağını açıkladı.
BAE'ye gelince; Abu Dabi Uluslararası Petrol Fuarı ve Konferansı (ADIPEC 2022) kapsamında, 2035 yılına kadar her iki ülkede ve dünya çapında 100 gigawatt üretim kapasiteli temiz enerji projelerinin uygulanmasına 100 milyar dolar yatırım yapmak için ABD ile stratejik bir ortaklık imzaladı.
İran'ın gelirlerini veya doğrudan ya da dolaylı olarak Irak'tan elde ettiği gelirleri yönetme şekli ve harcadığı yerlerle karşılaştırıldığında bu iki örnek, Suudi Arabistan ve BAE'deki petrol gelirlerini yöneten akıl, kaygıları ve dünya ile bağlantıları hakkında bir fikir veriyor.
Bu nedenle, burada bahsetmekte olduğumuz, Körfez ülkelerinin yakındıkları güvenlik sorunlarıyla ilgili Batı'nın tavrındaki değişiklik, sadece ittifakın ve desteğin sorumluluklarının dikte ettiği bir değişiklik değil.
Aksine, tamamen farklı çalışma ve sorumluluk modelleri sunan ülkeler arasında Batı'nın yöneldiği veya yönelmediği bir seçenektir.
Bu hükümetlerin performanslarının, yönelimlerinin ve uluslararası sorumluluklara bağlılık düzeylerinin, onlarla ilişkileri tanımlamanın kapısı olmaması haksızlıktır.
Yahut ABD'nin benimsediği ve diğerlerinin kendisinden etkilendiği yüzeysel sol anlatıya göre, tüm Ortadoğu'nun "ülkeleri arasındaki mezhepsel rekabet nedeniyle bir baş ağrısı nedenine" indirgenmesi adaletsizliktir.
Manama Diyalog Forumu, büyük güven açığı iyimser olma konusunda acele etmemeyi gerektirse de Batı yaklaşımında değişen bir şeye ışık tutan bir fırsattı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia