TV'lerde, kitaplarda veya zaman zaman okul derslerinde üzerine fazla düşünülmeden kabul edilen bir bilgi var:
Çinliler o meşhur duvarı, yani Çin Seddi'ni Türklere karşı yaptı.
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim, bir nedeni kuzeyden gelen Hun (Türk) akınları olabilir ama "Bu duvarın tek örülme nedeni Türklerdir" derseniz veya öyle bir kabulden hareket ederseniz bu her şeyden evvel Türklere bir hakaret olur.
Farz-ı misal; insan evinin bahçesine neden duvar örer: hırsız-uğursuz evine girmesin diye.
Çin Seddi'nin eğer tek nedeni Türk akınları ise bu hiç de övünülecek bir şey değil.
Nitekim Çinli tarihçiler de kendi ayıplarını örten bu savın genel kabul görmüş olmasından memnun olmalı.
Oysa Çin tarihine biraz yakından baktığımızda o duvar dışarıdakilerin içeri girmesinden ziyade, içeridekilerin dışarı çıkmasını engellemeyi amaçlıyor; yani Çin Seddi'ne bir savunma surundan çok hapishane duvarı demek daha doğru olur.
Bunun temel nedeni ise; baskıcı yönetimlerin canından bezdirdiği halkın kuzeye doğru göç ederek topraklarını bırakmasını engellemek.
Çin Seddi'nin tarihçesi
Yaklaşık 7 bin kşlometre uzunluğunda 8,5 metre uzunluğundaki Çin Seddi tarihteki en uzun savunma duvarı olarak kabul edilir.
Çinlilerin; Türk ve Moğol istilalarına karşı aktif biçimde kullandığı bu duvar taş ve kerpiç kullanılarak inşa edilmişti ve yine bu devasa duvarın yapımında bir milyondan fazla insan çalıştırılmıştı.
Ch'in Shih Huang döneminde M.Ö. 200'lü yıllarda yapımına başlandığı kabul edilen duvarın esasen yapımı dış saldırılardan ziyade iç karışıklıkların hâkim olduğu M.Ö. 6'ncı yüzyıla kadar gider.
Feodal beylerin birbirleriyle savaşa tutuştuğu bir dönemde inşa edilmesi, duvarın Türklerden önce Çinlilerin Çinlilere karşı inşa ettiği görüşünü destekler.
Ch'i Beyliği döneminde ilk inşa edilen bölümlere "iç duvar" denilmesi ve feodal beylerinin sınırlarını bölüyor olması da Türk tehdidinden ziyade iç savaşın bir ürünü olduğunu ortaya koyar.
Bu kez Ch'i Beyliğinin saldırılarına karşı diğer beylikler duvar örecek ve buna "dış duvar" diyeceklerdi.
Özetle bu duvarın ortaya çıkış fikri "Türk istilası" tehdidinden ziyade iç kaosun kontrol altına alınması fikrine dayanıyordu.
Çinliler, M.Ö 200'lü yıllarda Hunları (Türkler) Kuzeye sürdükten sonra iç savaşta ördükleri duvarları restore ederek Türklere karşı tahkim ediliyordu.
Çin Seddi'nin inşasına hız verilen M.Ö 206 ve M.Ö 220 yılları arasında Çin sınırlarını tehdit edebilecek ciddi bir Türk kuvveti bulunmuyordu.
Oysa Çin'de ciddi bir taht kavgası yaşanıyor ve ülkeden kuzeye yani Türklerin sürüldüğü topraklara doğru önemli bir Çinli göçü başlamıştı.
Bu da gösteriyor ki duvarın ortaya çıkış fikri de hızla bitirilmesi de esasen mülteci Çinlilerin göçünü engelleme çabasına dayanıyordu.
Türkler de elbette bu taht kavgalarını yakından izliyor ve düşmanının zayıfladığını görüyordu; ama Türkler hiçbir zaman Çin'i tamamen işgal etme fikrine yanaşmadı.
Bakınız yüzyıllar sonra dikilen Bilge Kağan Anıtı'nda bile Çin'in Türkleri yozlaştırdığı, kullandığı ve birbirine düşürdüğü fikri öne çıkar ve uzak durulması tavsiye edilir:
Buyruku da bilgisizmiş tabiî, kötü imiş tabiî. Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, aldatıcı olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedi vermiş. Çin milletine beylik erkek evlâdını kul kıldı, hanımlık kız evlâdını cariye kıldı. Türk Beyler Türk adını bıraktı.
Çinli Beyler Çin adını tutarak, Çin kağanına itaat etmiş. Elli yıl işi gücü vermiş. Doğuda gün doğusunda Bökli kağana kadar ordu sevk edivermiş. Batıda Demir Kapıya ordu sevk edivermiş. Çin kağanına ilini, töresini alı vermiş. Türk halk kitlesi şöyle demiş: İlli millet idim, ilim şimdi hani, kime ili kazanıyorum der imiş.
Kağanlı millet idim, kağanım hani, ne kağana işi, gücü veriyorum der imiş. Öyle diyip Çin kağanına düşman olmuş. Düşman olup, kendisini tanzim ve tertip edemediğinden, yine tâbi olmuş. Bunca işi, gücü vermediğini düşünmeden, Türk milletini öldüreyim, kökünü kurutayım der imiş. Yok olmaya gidiyormuş.
Evet, Türkler çapul yapmak olarak bilinen yağma saldırılarını zaman zaman gerçekleştirmişti; ama Çin'i tamamen işgal etme fikri Türkler için hiçbir zaman ulaşılması hedeflenen bir hayal olmamıştı.
Gerek nüfus gerekse siyasi nedenler bu planı mantıksız kılıyordu; ancak akınlardan da anlaşılacağı üzere en iyi savunma yöntemi olarak saldırı öne çıkıyordu.
Türkler, Çinlileri özellikle sınır boyunda zayıflatarak Çin'in kendilerini işgal etmesini engelliyordu.
Çin'i tamamen işgal etme fikrini ve girişimini ise Moğollar deneyecek ve bunda başarılı da olacaklardı.
Peki sonra ne kadar Moğol kalabildiler; bu da önemli bir soru.
Güçlü bir ordu Çin'i işgal edebilirdi ama Çin medeniyeti her daim kendisini işgal edenleri fethederek dönüştürmeyi başaracaktı.
Çin geçmişten günümüze her daim bir tarım devleti oldu. Ekonomisi tarıma dayalı bu tip ülkelerde yaşanabilecek en büyük felaket göçlerdir.
Ülke tamamen işgal dahi edilse yerleşik halk topraklarını terk etmediği müddetçe tüm siyasi krizler aşılabilir.
Toprak terk edildiği anda ekonomi çöker ve dolayısıyla hiçbir siyasi otorite tesis edilemez.
Bu gerçek Çinlilerin şehircilik anlayışında "duvar" fikrini hayatın merkezine almalarına neden olur.
Küçük bir evden büyük bir şehre, hatta ülkenin tamamında duvar örülmesi siyasi istikrarın varlığına sunulmuş bir imgedir aynı zamanda.
Bunun yanı sıra, feodal beylerin hem yönetim tarzı son derece ceberutça olması hem de kendi içlerinde sonu gelmeyen taht kavgaları sebebiyle bezen halk bu duvarla hapsedilmiş olurdu.
Gerek Çin Seddi gerek Shih Huang Anıt mezarı gibi devasa yapıların inşasında milyonlarca halk köle gibi çalıştırıldı.
Ch'in Hanedanlığı döneminde bu yapıların yanı sıra ülkenin bir ucundan bir ucuna askeri yollar ve sayısız stratejik binalar inşa edildi. Bu yapıların tamamında çalıştılan ise halk oldu.
Bu aşamada halkı bu denli ağır ve zorlayıcı işlerde gönül rızası ile çalıştıramayacağına göre, Ch'in Hanedanlığı emellerini ancak sert bir diktatörlükle hayata geçirebilirdi.
Nitekim Çin yönetiminin öldürdüğü Çinli sayısı Türklerin savaşarak öldürdüğü Çinli sayısının yüz katından fazladır.
Yine tarihi belgeler bize gösteriyor ki Hunlardan kaçıp Çin'e sığınan Türk yok denecek kadar azdı; ama Hunların içinde yaşayan ciddi bir Çinli mülteci nüfus bulunuyordu.
Öyle ki bu durum Türkleri zaman içerisinde tedirgin etmiş ve mülteci Çinlilere karşı kültürünü korumak adına muhafazakar davranmak zorunda bırakmıştı.
Çinliler siyaseten Türklere üstünlük sağladığı dönemde duvarın yıkılması teklifine de Çinli hükümdar şu cevabı verecekti:
Büyük Duvar size karşı yapılmış değildi. Ülkemizdeki kötü kişilerin sizin topraklarınıza kaçarak sizlere zarar vermesini önlemek için yapılmıştır. Size bir zarar gelmesini istemediğimiz için bu duvarı yıkmayı düşünmüyoruz.
(Çin Seddi'nin Yapılışı Hakkında Değişik Bir Görüş – Bülent Okay)
Çinliler, Moğol istilasında doğrudan Türk akınlarında da zaman zaman Çin Seddini bir savunma aracı olarak kullanmışlardı.
Oysa yapı maliyeti düşünüldüğünde, yapımında ölen insanlar göz önüne alındığında, askeri ve stratejik çerçevede değerlendirildiğinde yalnızca savunma maksadıyla yapılmışsa yeryüzünün en aptal fikri karşımıza çıkar.
Bırakın bir ordunun; kurdun keçinin bile geçmekte zorlanacağı tepelere kadar uzanan bir duvar örmek savunma amacıyla son derece mantıksız bir plandır.
Bunun yerine güçlü surlara sahip şehirler inşa etmek hem maliyet hem de askeri açıdan daha mantıklı olur.
Duvarı inşa edenler bunu yalnızca savunma amacıyla örmemişti. Çin Seddi yeryüzünün en büyük hapishane duvarıydı.
Bu bağlamda "Çin Seddi Türklere karşı inşa edildi" deyip kestirip atmak; kaos, katliam ve karışıklıklarla dolu Çin tarihini temize çıkaran bir yaklaşım olur.
Ayrıca bu, Türkleri de saldırgan ve barbar gösteren bu ifade son derece yakışıksız bir söylemdir.
Elbette Türkler Çin'e akınlar düzenleyecekti; aksi halde onları çorak topraklara süren Çinli yönetim o coğrafyada da hayat şansı tanımayacaktı.
* Daha ayrıntılı bir okuma için Bülent Okay'ın Çin Tarihi üzerine yaptığı çalışmalar incelenebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish