İran'ın başkenti Tahran'da 16 Eylül'de polis tarafından "kıyafet kurallarına" uymadığı gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra öldürülen 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin ardından protestolar büyüyerek sürüyor.
O günden bu yana, İranlı kadın ve erkeklerin ülkenin farklı yerlerinde sokaklara, meydanlara, üniversitelerin ve okulların koridorlarına çıkmadığı bir gün geçmedi.
Amini'nin ölümü üzerine yaşanan öfke ve keder ile başlayan protestolar, İran rejimine karşı gösterilere dönüştü.
Gösterilerde atılan 'Kadın, Yaşam, Özgürlük', 'İslam Cumhuriyeti Devrilsin' ve 'Diktatöre Ölüm' gibi sloganlar, İranlıların, özellikle de gençlerin kalplerinde neler olup bittiğinin belki de en iyi kanıtı oldu.
Protestolar yalnıca İran'la sınırlı kalmadı. Dikkat çekici bir şekilde, dünyanın dört bir yanına yayılan dayanışma kampanyaları başlatıldı.
Mahsa Amin'nin geçtiğimiz eylül ayından öldürülmesinden sonra Twitter'da açılan مهسا_أميني# etiketi altında atılan tweetlerin sayısı 80 milyonu aştı. Bu hashtag, birçok politikacı, sanatçı ve diğer etkili isimler tarafından kullanıldı.
Gösteriler ikinci ayına girerken, Şiraz, Belucistan, Senendec ve turizm adası Kiş gibi İran'ın en önemli şehir ve illerine yayıldı.
Dini Lider Ali Hamaney'in yakılan resimleri hemen hemen her gösterinin olmazsa olmazı haline geldi.
'İfade özgürlüğü' ve İranlı kadınlar
İranlı kadınlar, rejimin gösterileri engellemeye yönelik artan çabalarına rağmen, protestoların merkezinde yer aldı ve meydanları terk etmedi.
Bu protestoları 'kadın ayaklanması' olarak adlandırmak, dünyanın İran'daki kadın hakları hareketine ilgiyle baktığının bir göstergesidir.
Bu, aynı zamanda uluslararası büyük araştırma merkezlerini ve uluslararası örgütleri protestoları desteklemeye itti.
Geçen temmuz ayından bu yana İran'daki kadınlar başörtülerini çıkararak rejime meydan okudular. Sosyal medya platformlarında 'başörtüsüne hayır' kampanyası başlatıldı.
Bu durum ise rejimi provoke etti. İranlı yetkililer, halkı bir yargı kampanyasıyla karşı karşıya kalmakla tehdit etti.
Sosyal medyada "ahlak polisi"nin İranlı kadınlara yönelik baskısını gösteren videolar yayımlandı. İran İçişleri Bakanı da buna yanıt vererek, "Polis, sosyal normları ihlal edenlerle ilgilenecek ve toplumdaki atmosferi sabote ederek kirletmek için düşmanların faaliyet göstermesine izin vermeyecek" açıklamasında bulundu.
Ayrıca, İran ordusunun 'İdeolojik ve Siyasi Rehberlik Teşkilatı' Başkanı Abbas Muhammed Hüsni, kadınların zorunlu başörtü karşıtı protestolarına yanıt olarak "Düşmanın yumuşak savaşına karşı ilk perde olan başörtü ve iffet kaybolursa, diğer perdelerimizi de kaybederiz" dedi.
İranlı kadınların protestolarda yer alması bu son gösterilerle sınırlı değil. Molla rejimine karşı herhangi bir protesto hareketinin ilk saflarında daima İranlı kadınların yer aldığını belirtmekte fayda var.
İranlı sürgün gazeteci Masih Alinejad, 2014 yılında sosyal paylaşım sitesinde başlatılan 'My Stealthy Freedom (Gizli Özgürlüğüm)' hareketinin hareketini kurdu.
Amacı, İran'da kadınları başörtülerini çıkarmaya ve fotoğraf çekmeye teşvik ederek özgürlüğü savunmaktı.
Bu, birçok İranlı kadını başörtüsüz videolarını ve sokaklarda taciz edildikleri başka videoları yayımlamaya itti.
O zamandan beri, başörtünün kaldırılması İran'da iktidardaki rejime muhalefetin bir simgesi haline geldi.
Yoksulluk: Protestoların diğer yüzü
Birleşik Krallık'ta yayın yapan 'Financial Times' gazetesinin 'İran'daki gençlerin protestoları yaşlanmaktan muzdarip olan rejimi sarsıyor' başlıklı 11 Ekim 2022 tarihli haberinde, protestoların arkasında, ülkede yaşanan yoksulluk nedeniyle yaşanan "öfke" olduğuna dikkat çekildi.
Haberde, şu ifadelere yer verildi:
İran'da genç bir kadının polis nezaretinde öldürülmesinin ardından İranlı gençler, erkekler, kadınlar ve üniversite öğrencileri güvenlik güçlerine karşı olağanüstü protesto dalgasıyla ayaklandı.
Dünya, bu meydan okumalarının ülke çapında bir destek dalgası ve farklı grupların birleşmesine yol açtığı bir zamanda cesur kadınların başörtülerini çıkarmasını ve olası sonuçları çok iyi bilerek halkın önünde yakmasına tanık oldu.
İslam Cumhuriyeti'ndeki hayattan başka bir şey bilmeyen ve İnternet çağında büyüyen genç nesil, dini yönetimin temel özelliklerini reddetme konusunda sert bir kararlılık gösterdi.
Erkekler ve hatta bazı dini gruplar, İran'a yayılan ve Batı yaptırımları ve kronik kötü hükümet yönetimi nedeniyle insanların yüzde 30'unun yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir ülkede vatandaşların hayal kırıklığını öfkeye dönüştüren protestolara desteklerini ifade ettiler.
İran, 2018'de nükleer anlaşmadan çekildiğinde ABD'nin yeniden uyguladığı yaptırımlar nedeniyle boğucu bir ekonomik kriz yaşıyor.
Sanayi dünyasında uzmanlaşmış İran menşeili 'Jahane Sanat' gazetesi, geçen ağustos ayında '50 yılın Hatası' başlıklı bir haber yayımladı.
Jahane Sanat'ın haberine göre, İran'da yoksulluk oranı 1979'dan bu yana üç katına çıktı.
1979'da İranlıların yaklaşık yüzde 20'sinin yoksulluk sınırının altındayken, 1988'de bu oran yüzde 40'lara vardı. 2021'de ise yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfusun oranı yaklaşık yüzde 52'ye ulaştı.
Ülkede toplum üyelerinin yaklaşık yüzde 60'ı bu yıl yoksulluk sınırının altına düştü ve çoğu aşırı yoksulluk içinde yaşıyor.
İran'daki huzursuzluk dönemi olan 2017'nin sonlarında ve 2018'in başlarında, Tahran'da tanınmış siyaset bilimi profesörü Sadık Zibakalam, verdiği bir röportajda şu ifadeleri kullanmıştı:
"İran bugün İslam Cumhuriyeti için referandum yapsa, yüzde 70'ten fazlası buna karşı çıkar. Bu yüzde, zenginleri, akademisyenleri, din adamlarını ve kırsal bölge ve şehir sakinlerini içerir.
İran Cumhuriyeti 'sefalete batmış durumda'
İran Şura Meclisi'nde Konseyler ve İçişleri Komitesi Üyesi Muhammed Hasan Asferi, devlet haber ajansının 6 Mayıs 2022'de bildirdiğine göre, yoksulluk sınırının altında yaşayan 9 milyon İranlı aile olduğunu söyleyedi.
İbrahim Reisi hükümetinde İşbirliği, Çalışma ve Refah Bakanlığı'nın Ağustos 2021'de yayımlanan ilk raporuna göre, İran'da yoksulluk sınırının altında yaşayan kişi sayısı 2020'de 36 milyona ulaştı.
Ayrıca, Milletvekili Şihab Nadiri, 2017'de İran toplumunun yüzde 80'i yoksulluk sınırının altında yaşadığına dikkat çekti.
Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Çalışmaları Enstitüsü'nde Uluslararası İlişkiler ve Kalkınma Çalışmaları Uzmanı Ali Fethullah Nejad, 2019 yılının temmuz ayında '40 yıl sonra İran devrimi vaatlerini yerine getirdi mi?' başlıklı bir yazı yayımladı.
Nejad, yazısında şu ifadeleri kullanmıştı:
Devrim, monarşinin eşit olmayan kalkınma modelinin terk ettiği mazlumlar adına İslami Marksist düşünce çerçevesinde başlatıldı. Takip eden 40 yıl içinde İslam Cumhuriyeti'nin sosyo-ekonomik performansı hakkında keskin bir tartışma ortaya çıktı. Bazıları İslamcı rejim yönetimi altında önemli ilerleme kaydedildiğini iddia ederken, diğerleri ülkeyi sefalete batmış olarak nitelendirdi. Dolayısıyla daha fazla ayrıntıya ve bağlama ihtiyaç var.
İran'ın son kırk yılda ilerleme kaydettiğine şüphe yok. Ancak bu başarıların devrim sonrası politikalara mı, toplumsal baskılara mı yoksa Şah tarafından atılan temellere mi bağlı olduğu tartışmaları hâlâ sürüyor. Devrimden önceki dönemin aksine, bugün İranlıların çoğu, nüfusun neredeyse iki katına çıktığı ve ülkenin çoğunun kentleştiği bir zamanda temel hizmetlerden ve altyapıdan yararlanıyor.
İran'da 25 ila 30 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor
Benzer şekilde, diğer sosyal gelişme ölçütleri de iyileşme gösterdi. Okuryazar sayısı özellikle kadınlar arasında iki katından fazla arttı. Artık neredeyse tüm nüfusu kapsıyor.
Öte yandan kolejdeki kız öğrencilerin sayısı, erkek akranlarını on yıldan fazla bir süredir geride bıraktı. Ancak istatistikler, mutlak yoksulluğun büyük ölçüde azaldığını da gösteriyor. Bununla birlikte İranlıların çoğu hala sosyo-ekonomik kırılganlıktan muzdarip.
Resmi kaynaklar, 12 milyon insanın mutlak yoksulluk sınırının altında, 25 ila 30 milyon insanın ise yoksulluk sınırının altında yaşadığını bildiriyor.
Ancak tahminler, İranlıların üçte birinin ve çalışanların yüzde 50 ila 70'inin yoksulluk sınırının altına düşme riski altında olduğunu gösteriyor.
Antropolog Şahram Hürevi'nin 'İran'ın diğer yarısı' olarak nitelediği işçi sınıfı yoksullarının yaşadığı yerin yaşam koşulları çok çarpıcı.
Gecekondularda yaşayan İranlıların sayısı 17 kat arttı ve işgücünün yüzde 50'si sadece düzensiz işlerde çalışıyor.
Yaklaşık 10 ila 13 milyon İranlı, 'sağlık, iş veya işsizlik sigortası programlarından tamamen dışlanmış' durumda.
İran'ın kırsal altyapı, eğitim ve okuryazarlık alanlarındaki göreceli başarıları ve iş yaratmadaki başarısızlığı, siyasi olarak patlayıcı bir sosyo-ekonomik çelişkiye yol açtı.
İran'daki iş piyasası yüz binlerce üniversite mezununu istihdam edemiyor. Bu çelişki 'orta sınıf yoksullarını' ortaya çıkardı.
Sosyolog Asaf Bayat; orta sınıf yoksullarını, orta sınıfın niteliklerine ve isteklerine sahip, ancak sosyal ve ekonomik kırılganlıktan muzdarip olarak tanımlıyor. Bu grup, 2017-2018 devriminin sosyal temeli olarak kabul ediliyor.
Öfke ve hayal kırıklığını ifade etmeye devam etmesi bekleniyor.
İran'da yoksulluğun feminizasyonu
Muhalif İran Ulusal Direniş Konseyi'nin internet sitesine göre ise, 'yoksulluğun temel sebebi, İranlı kadınların artan bir şekilde aylak aylak gezmesi.'
Diktatörlük rejiminin halka ve kadına düşmanca politikaları nedeniyle bu durumun daha da kötüleştiği ifade ediliyor.
Dolayısıyla İran'da yoksulluğun feminizasyonu olgusuyla karşı karşıyayız.
Birleşmiş Milletler Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu'na (ESCWA) göre, yoksulluğun feminizasyonu giderek kötüleşen ve daha tehlikeli bir hal alan bir olgu.
Aynı zamanda, yoksulluğun kendine özgü doğasıyla, yani kadınları yoksulluk döngüsüne hapsolmuş durumda tutan yerleşik kurumsal engellerle de ilgili.
Bu, büyük ölçüde kadınların aile reisi olduğu hane sayısındaki artıştan kaynaklanıyor. İran toplumundaki bu talihsiz olgunun sonuçlarından biri de çeşitli sosyal, ekonomik, kültürel ve sağlık krizleriyle karşı karşıya kalması oldu.
Psikolog ve Ahvaz'ın Eski Belediye Başkanı'nın Kadın İşlerinden Sorumlu Danışmanı Pune Belram, "Yoksulluğun kadınlar üzerinde bağımlılık, fuhuş, evsizlik ve işsizliğe benzer sonuçlarını yoksulluğun feminizasyonu olarak adlandırıyoruz" dedi.
İranlı kadınlar arasında yerinden edilme ve evsizlik, sokaklarda dolaşma, kendini satma, intihar ve bağımlılık gibi sahte işler ve kadınlara yönelik toplumsal zararlar her geçen gün artmakta.
Bunlar yoksulluğun feminizasyonu olgusunun her geçen gün arttığının göstergeleri.
Tahran Ticaret Odası Ekonomik Vekilinin 2018 yılı raporuna göre, ülkedeki 40 milyon 200 bin kadından 28 milyonu pasif durumda.
Bu istatistik, artan boşanma istatistikleri ve en fazla kendi kendine yeten kadınlarla bir araya getirildiğinde, boşanma sonrası ekonomik faaliyeti ve gelir kaynağı olmayan ev hanımlarının sonsuz yoksulluk döngüsüne hapsolduğu ortaya çıkacaktır.
Koronavirüs (Kovid-19) salgınından artan sınıfsal boşluklarından ve temel kaynaklara kısıtlı erişimden sonra sayıları artmış olabileceği tahmin ediliyor. Sadece Ahvaz'da konteynerlerde yaşayan 2 bin 700 evsiz kadın var.
İran bir 'sermaye cenneti'
Son yıllarda İran'daki sosyal sınıflar arasındaki ekonomik farklılıkların arttığı ve İran'ın süper zengin sınıfı Batı Asya bölgesindeki en büyük sınıf haline geldiği görülüyor.
İran'daki birçok yoksul, fiyatı 100 bin tümeni (yaklaşık 2,37 dolar) aştığı için, ülkenin en popüler gıda maddesi olan pirinci artık satın alamıyor.
Bu, İran'da yaklaşık 3,5 milyon tümen olan asgari ücretin sadece 35 kilo İran pirincini karşıladığı anlamına geliyor.
İran'ın en önemli ekonomik izleme merkezlerinden biri olan 'Ticaret Akademisi'ne bağlı 'Tejarat News' internet sitesinde yayımlanan bir habere göre rakamlar, İran'daki zengin sınıfın diğer ülkelerdeki zenginlerden çok daha düşük vergi ödediğini gösteriyor.
Bu durum İran'ı vergi ödemeden harika gelirler elde edebilecek zenginler için bir cennet haline getiriyor.
Muhafazakar resmi Jomhouri-e Eslami gazetesi de İran'da zengin ve fakir arasındaki ekonomik uçurumu eleştirerek 1979'daki devrimin ardından ortaya çıkan İslami rejimin sosyal sınıflar arasındaki uçurumun genişlemesine tanık olmaması gerektiğini vurguladı.
Bu durum bazılarının en lüks saraylarda yaşadığı, bazılarının ise İran ekonomik sisteminde asgari ücretle çalışan 4 bin 300 işçinin maaşına eşdeğer 15 milyar tümen fiyatına bir tablo satın almasına yol açtı.
Dünyanın zenginlerinin durumunu takip etme konusunda uzmanlaşmış Forbes dergisi tarafından yayımlanan bir raporda, yaklaşık 250 bin İranlının bir milyon dolarlık serveti olduğu bildirildi. Bu, İran para birimine göre, Ocak 2022'ye göre 30 milyar tümene eşitti.
Böylece İran, bir milyon dolardan fazla servete sahip insan sayısı bakımından dünya ülkeleri listesinde 14. sırada yer alırken, Batı Asya bölgesi ülkeleri arasında ilk sırada yer alıyor.
Fransız Capgemini şirketinin son küresel servet raporuna göre, İran, 2020 yılında yüksek net servete sahip kişi sayısı bakımından dünyadaki en büyük artışı kaydetti.
En az 250 bin milyonere sahip olan İran, üç sıra sıçrayarak dünya çapında 14. sıraya yükseldi. Böylece milyoner sayısı İspanya, Rusya ve Brezilya'da bulunan sayıyı aştı.
© The Independentturkish